‘Batılılaştık mı?
Hayır, Araplaştık!’
ursa’da turizmin durumunu sürpriz bir isim olarak, turizm rehberlerinin duayeni
Ersen
Yelkenkaya ile konuşmaya devam ediyoruz.
Bitinya’dan itibaren değişik kavimlere ait yaklaşık
2 bin 500 yıllık tarihi geçmişi bilinen ve zengin tarihi mirasa sahip Bursa’yı yabancı turistlere anlatmak
oldukça zevkli bir şey olmalı. Görünen o ki Yelkenkaya tarihi eserlerle ilgili
hayli araştırma yapmış, hepsinin çoğu zaman farkında olmadığımız, bilmediğimiz
yönlerini zevkle anlatıyor. Ancak anlattıklarından yıldan yıla bu heyecanın
azaldığı, “restorasyon” süreçlerinde
yapılan yanlışlar nedeniyle pek çok şeyin tahrip olması yüzünden neredeyse “anlatacak birşey kalmadığı” kaygısı
yaşadığını hissettim. Örneğin bir dönem göğsümüzü gere gere “Yeşil Bursa” dedikten sonra, şimdi
kente Uludağ’ın eteklerinden aşağıdaki beton yığınıyla kaplı ovaya bakıp “Nerede bu Yeşil Bursa” diye kendi
kendimize sormamız gibi…
Turizmci gözüyle
Bursa’daki değişimi konuşmaya devam ediyoruz.
TEK DÜZE CADDELER, YOK OLAN MÜZELER…
-
Bursa’da özellikle son 20-30 senedir çok sayıda tarihi
eser restore edildi. Kapalıçarşı ve hanlar bölgesine yoğunlaşıldı. Kent
merkezinde, ana caddelerde ‘cephe giydirmeleri’
yapıldı, caddeleri daha güzel göstereceği hesaplandı. Bunların olumlu
katkısı oldu mu turizme?
-
Kapalı Çarşı’yı restore ettik. Nasıl yaptık? Bakırcılar Çarşısı’ndan
sonrasını tamamen birbirinin aynısı, yazısı, vitriniyle vs. monoton bir şekle
çevirdik. Oysa bir şehrin çarşısı o şehrin folklorik değeridir. Yurt dışından,
başka şehirlerden gelen kişiler oradaki, kimisi mavi, kimisi yeşil, vitrininde değişik şeyleri olan o karmaşanın
içinde güzelliği görüp fotoğrafını çekerlerdi. Şimdi bulamıyorlar onu. Bir
kapıdan giriyorsun, öbür kapıya kadar dümdüz, hepsi aynı. Askeri kışlayı
geziyoruz sanki.
Askeri kışla derken, Işıklar Askeri Lisesi’nden bahsedeyim. Liseyi gezdiğin
zaman kumandanın olduğu bölüm ayrı bir bölümdür. Oraya geldin mi ayrı bir düzen
vardır. Orayı da kapadık. Işıklar Askeri Lisesi, Bursa’nın değerlerinden bir tanesi daha yok
oldu.
Bursa’da köşkler vardı. Kaç tanesi ayakta kaldı? Ne yazık ki çok azı kaldı.
Ne yaptık? Bazı köşkleri restore ettik. Restorasyon sonunda Sağlık Müzesi, Uçak
Müzesi gibi müzeler yaptık. Ama şimdi nerede o müzeler? Kapandı. Şimdi yoklar. Peki,
yok olacak bir şeyi niye yaptık?
- Tarihi eserleri onarıp aslına uygun hale getireceğiz, restore
edeceğiz derken aslını ortadan kaldırdık galiba… Örneğin Balibey Hanı hakkında
hayli haber yazmıştım, sahip çıkılsın, onarılsın diye. Sonra oradaki han
tamamen ortadan kaldırılıp yerine meyilli bir arazide kalın taş duvarlı
kafeteryalar yapıldı. Ortaya ‘2006 model Balibey Hanı!’ gibi tuhaf bir şey
çıktı.
-
Altıparmak’tan Yahudiliğe doğru gelip Çatalfırın’a dönüp Çakırhamam’a
çıkarken solda Şehabettinbey Camisi vardır. O caminin minaresinde, yapıldığı tarihteki
mermer levhalar vardı. Restore edeceğiz dedik. Kapadık, sadece minareyi yıkıp
yeniden yaptık.
TOPHANEDEKİ CUMHURİYET ANITI NEREDE?
Çakırhamam’da Demirtaş Paşa’nın türbesi vardı. O türbede her birisinin
üzerinde lokmalar vardı. Her birisine ayetler vardı. Nerde? Yerine demir
parmaklıklar geldi… Zafer Plaza’ya gelmeden arada Tuğla’da yapılmış bir cami
vardı. Daha dün boyadık, restore ettik, tuğla cami özelliği yok oldu. Daha
neler neler…
Bursa Osmanlı’nın baş şehri. Orhangazi ve Osmangazi Tophane’de yatıyor.
Oraya gittiğimizde Osmanlı’nın 1326’daki Bursa’yı fethinden itibaren anlatmaya
başlarız turistlere. Osmangazi’nin türbesinin tam yanında Cuhmuriyet Anıtı
vardı. Orada yatan şehitlerin, Yunan işgalinde geçen 2 yıl 2 ayda… Bursa işgali
çok önemlidir. Türkiye’de ilk kez, Bursa işgal edildiği zaman TBMM kürsüsüne
örtü örtülmüş ve Bursa kurtulduğu vakit kaldırılmıştır bu örttü? Peki o anıt şimdi nerede? Tıpkı Bursa Stadyumu,
Kapalı salonlar ve iki okulun yok olması gibi hepsinin yerinde yeller esiyor.
ANLAYIŞ FARKI…
-
Tarihi eserlere karşı yaklaşımda bir sorun var galiba…
-
Peki Mustafa Kemal Atatürk? Savaştan çıkmışız… En son Bursa’ya niçin geldi?
Merinos Fabrikasının açılışı için… Yünlü sanayiyi Atatürk araştırmış, öğrenmiş,
bizim yerli koyunların yününün kalın lifli olması nedeniyle dokuma sanayiinde
kullanılamayacağını, bunun yerine yünü ince lifli merinos koyunu yetiştirmek
gerektiğini belirlemiş, merinos koyunları getirerek, orayı külliye, kompleks,
okulu, taşıması, yuvası, tiyatro teşkilatı… kendisi de gelip zeybek oynayarak
noktasını koyduğu bir kuruluştu Merinos. Nerede Merinos Fabrikası şimdi? Nerede o Merinos’ta çalışanların ta gidip de
Altınyıldız markası çıkıncaya kadar giydikleri ince yünlü kumaşlar, ceketler,
pantolonlar? Öyle bir fabrika bugün çalışıyor olsa da turistlere gezdirseydik,
fotoğrafını hayranlıkla çeker, kendi ülkelerinde anlatırlardı.
Bursa-Mudanya arasında bir tren hattı vardı. 1958’de verimli olmadığı için
kaldırdık. Peki onu daha geliştirmiş olsak da, bugün Mudanya yolundaki
Cumartesi Pazar tıkanıklığını önlemiş olsaydık güzel olmaz mıydı? Kimilerine
göre olmazdı, oralara lüks villa yapamayacaklardı….
Tren istasyonlarına bakalım… Merinos, Atatürk Çiftliği vs. tren istasyonları,
sırayla gidiyordu. Bugün kaç tanesi
ayakta kaldı? Bir hevesle Merinos İstasyonu’nu kahvaltılık yer yaptık, ama üç
gün sonra kapattı. Halbuki siz yurt dışına gittiğinizde, 10 yıl sonra da
gitseniz aynı düzenin işlediğini görüyorsunuz. Biz bu kadar mı maymun
iştahlıyız?
PROFİLDEN MİNARE!
Bakın Osmanlı kuruluşundan itibaren herşeyi disipline etmiş, her konuda
kaideleri olan bir devlet. Osmanlı camilerine bakarsanız sultanların yaptırdığı
camilerin yüksekliği ve şerefe adedi farklıdır. Mesela Süleymaniye’nin 10
şerefesi vardır. Kanuni yaptırmıştır. Neyi gösterir? Kanuni Osmanlı’nın 10.
Padişahıdır... Minarenin yüksekliği de sultanlara özgüdür. 2 minarede 3’erden
şerefe vardır. Kanuni, İstanbul’un fethinden sonraki 6. Sultandır. Onu simgeler.
Bursa’da Sivaslıoğlu Camisini restore ettiler. İslam dininde minareler ezan
okuyanın sesi yayılsın diye en yüksek yere yapılır. Minarenin şerefesi nasıl da
aşağıda kalmış… Neden öyle yaptılar?
Minarede şerefelerin altında petek dediğimiz süslemeler olur. Her zaman çok
değişiktirler. Şimdi öyle yok. İzmir
yolunda iki tane Arap tarzı minare var. Mudanya kavşağındaki minareye bakın…
Profil demirden yapılmış. Peki biz o
kadar mı örf ve adetlerimizden uzağız. Bir Fransıza İngilizce konuşturamazsın. Bilir,
ama konuşmaz. Fransızca konuşur.
Çocukluğumuzda milli bayramlarda askerin yürüyüşüne, resmi geçidine gider
seyrederdik. Vatan sevgisi oralarda başlardı. İlkokul çocuğu 23 Nisan’da çıkar
anne babası da ona el sallardı. Şimdi çocuklarımız 23 Nisan kutlayamıyor ki…
Biz hem okurduk, hem resmi geçide katılırdık, hem eğlenir, hem gezer hem de
bugünkü çocuklardan daha fazla bilgi sahibi olurduk.
-
Bursa’nın tarihi ve doğal zenginlikleri turizm açısından
bir avantaj. Ama bu avantajın kullanılamadığı, tarihi ve de doğal zenginliği çarçur ettiğimiz ortada. Peki
neler yapılabilir? Karar vericilere neler önerirsiniz?
-
Çok katı kurallar koymak lazım. Milyonlar harcanıyor… Ama sanki milyonlar bu
değerleri yok etmek harcanıyor. 1968’lerde Bursa’ya iki tane otomobil fabrikası
geldi. Şimdi 17 Organize Sanayi bölgesi oldu. Bursa bu kapasiteyi
kaldırabilecek miydi? Peki biz bunları çevreye, Orhangazi dahil, dağıtamaz
mıydık? Herkes merkezden çıkıp fabrikaya mı girmek zorunda? Eski Bursa’yı,
Tophane ve civarını çember içine alıp eski haliyle korusak, gelen turistlere, ‘İşte eski Bursa, işte buyurun Yeni Bursa’
deseydik, yapamaz mıydık? Restore eden arkadaşlar orijinaline riayet etselerdi bugün Muradiye Hamamı,
Muradiye Medresesi cam vitrinli olmazdı.
‘BİZ ÖRFÜMÜZDEN BU KADAR MI FİRE
VERDİK?”
Ne oldu eski hamamlardaki kurnalar?
Pirinç musluklar? Kime gitti? Niye biz onları restore edip içine bitki,
saksı koymak suretiyle yeşilliği koruyamaz mıydık? Bir film koptuktan sonra
aynısını yapıştıramazsın. Fransa’da Mont Saint Michel diye bir şato var.
Kayaların içinde oyulmuş, med-cezir gördüğün bir şato. En son yine restore edildi, ama benim
1950’lerde gördüğümle aynı şato. Yol yapıldı, bazı yerleri cilalandı, ama eski
hali korundu. Belçika’da Burge var. Hala asırlar öncesinin halini görebilirsin.
Bizde hani ayağında poturu ile öküzleri dürten dedelerimiz…
Evet zaman değişiyor ama eskinin defterden silinmemesi lazım.
Sadaka taşı diye bir şey vardır. Camilerde sağ elin verdiğini sol el
vermesin düşüncesinin doğrulandığı, camilerin
sol arkasına konulan bir taş. Muradiye’de, Emirsultan’da var. Biz bırak
onu, yaptığımız en ufak iyiliği bütün millet görsün diye uluorta reklamını
yapıyor, herkesin gözünün içine sokuyoruz.
Yani biz o kadar mı adetlerimizden, örfümüzden fire verdik. Söyleyince
kötü oluyor, ama söylemek zorundayız.
‘KORUYAMAMAKLA ÇOK ŞEY KAYBEDİYORUZ’
-
Tarihi mekânlar, zenginlikler maalesef halkın gözünde hak
ettiği yerde değil. Neredeyse bütün tarihi mekânlar, eserler talan edilmiş.
Defineciler kazmadık ye bırakmamış. Özellikle Osmanlı öncesine, gayrimüslimlere
ait eserlere sadece içinde altın bulmak ya da yurt dışına kaçırıp satmak
gözüyle bakılıyor. Osmanlı dönemine ait eserlere bakış da hayli duygusal! Bu
binaları nasıl onarır da işletir, para pazanırız deniyor olmalı… Bursa’da özellikle
Recep Altepe zamanında pek çok tarihi eser restore edildi ve bu mekanlar ticari
yerler olarak kullanılıyor.
-
Türkiye, Atatürk’ün dediği gibi büyük bir medeniyet beşiğidir... İznik
hazineleri toprağın altındadır. Medeniyetlerin
geçiş noktasıyız ve her geçen bir şeyler düşürmüş. Artı bir de doğal güzellikler…
Şelaleler. O kadar güzellikler var ki saymakla bitmiyor. Göbeklitepe, Zeugma…
Avrupa’da bunlar yok. Avrupa’da daha çok başka ülkelerden bir şekilde
getirilmiş (Ben bunu örneğin Türkiye’den kaçırılmış olarak anlıyorum) eserler… mesela Berlin Müzesi’ne
gidip görün… Türkiye’yi hayranlıkla izliyorsunuz… Biz mal zengini, kültür zengini
olduğumuzdan şımarmışız.. Kıymetini bilmez, har vurur harman savurur… Torunlar
şirketleri iflas ettiriyor. Çünkü o disiplini koruyamıyor. Biz eserlerin çokluğu ve onları
koruyamamaktan çok şey kaybediyoruz. Avrupa’da defineci yok mu? Var ama
yakalanırsa anası ağlıyor. Bizde daha yeni. ‘Allah
aşkına taş duvardan ne olacak’ tabiri… Yeni yeni öğreniyorduk ki şimdi
kütle turizmi çıktı… Belediyeler bedava turlar düzenliyor. Kokartlı rehber de
yok.
‘BATILILAŞTIK MI? HAYIR, ARAPLAŞTIK!’
Biz Cumalıkızık’ı bir saat anlatırız.
‘Boşver ya evlerini, çatısının
ters balık sırtı olmasını falan, desenlerini, pervazlarının darlığını, bana
konağı göster, gözleme nerede’, diyorlar!… Cumalıkızık ilk açıldığında
böyle miydi? Girer girmez çığırtkanlar çıkıyor önüne. ‘Geeel geeelll.. Komşuya gitme bana gel…’ Eskiden gelene ‘Buyurun’ denirdi… ‘Komşum da
siftah etsin sonra gel’ diyen esnaf nerede kaldı? Ne oldu? Batılılaştık mı?
Hayır, Araplaştık!
Yahu oraya giden insan seksen çeşit, şehirden alınmış gıdaları mı yemeye
gidiyor? Maalesef insanlar elinden tutunca senin cebindeki paranın hesabını
yapıyor.
-
Bursa’da turizm açısından pek çok olumsuzluk yaşanıyor.
Ancak bir yandan da turistik otel inşaatları devam ediyor. Bu insanlar para
kazanmasa otel yapmaz. Bunu her şeye rağmen turizmde bir canlılık olarak
değerlendirebilir miyiz?
-
Rekabet piyasası diye bir şey var. Keşke yeni betonarme oteller
yapacağımıza eski Çelikpalas gibi yerleri canlandırsaydık... Şimdi Çelik
Palas’ın eskisi ile alakası yok. Belli planlarla geliştirilse, bir düzeni olsa
hepimiz yararlanacağız. 3-5 kişi yaralansın diye baltalıyoruz.
GÜMTOB Almanya’dan otellerin dışlarını süsleme, yeşillendirme projesi
getirdi. Almanya’da bu işi uzun yıllarda yapmışlar. Bizde hemen yapıldı, çok
hızlı... Şimdi seninle gezelim hangi otelin önünde yeşillik var, geriye ne
kaldı… Al sana bir örnek. Yeşil Bursa’ya ne güzel yakışırdı. Hani Yeşil Bursa?
-
Bursa turizminde son 20 yılı nasıl değerlendirirsiniz?
-
Hele son 20 yıldır her şey para olarak anlaşılır oldu. Turizmi yukarı kaldırmamış
şart. Turizm deyince otelcilik anlaşılıyor. Halbuki turizm bir bilimdir. Herkes
turizmci olamaz. Gezi de tesis de olsa turizm bir disiplin ister. Gidip yemek
yiyip dönüyorsan o turizm değildir. ‘Gidelim
arabada göbek atalım, yiyip içelim…’ Kardeşim sen göbek atıp köçek
oynatacaksan git evinde yap... Gezilerde bizden istiyorlar, ‘hadi müzik koy eğlenelim’… Ya sen
oynamaya mı geldin!
121 GÜNLÜK ULUDAĞ, İÇKİ YASAĞI…
-
Bursa turizmden kaydadeğer bir miktarda döviz kazanmıyor
galiba.
-
Ya turizmi istemiyoruz ya da para kazanmak istemiyoruz.
Uludağ’daki oteller senede 121 gün çalışıyor. 365 günden 121 günü çıkar, yılın
geri kalanında ne yapıyor bu oteller? Kapalı, kilitli. Şehir içindeki otellere
bakıyorsun fiyatları çok yüksek. Peki yabancı turistleri günübirlik Bursa’ya
getireceğimize, Ulucami gibi bir ekseni gezdirip göndereceğimize, Gölyazı, Yıldırım
külliyesi gibi yerleri de ekleyerek, ucuz fiyata Uludağ’daki otellerde
konaklama yaptırsak ne olur? Yılın büyük bölümü kapalı… O 4 ayı da tam dolu
değil…
Destinasyonları genişletmek, şelalelere… Doğa, tarih, kültür, folklor…
Yabancı turist bunları önemser ve sade bir yemekle ufak bir şişe bira ister.
Garson cevap verir: ‘Alkol yasak’…
Adam Bursa’da nerede içecek? Kebapçıda, köftecide yasak… Adam alışmış, yemeğin
yanında bir kadeh birasını istiyor. İçtiği
bir bardak, sarhoş olma değil amaç.. Yiyemiyor, içemiyor… Adam bir daha
gelir mi?
Gastro turizmi diyoruz. Sultanlar şerbetçiotu yetiştirirmiş. Şerbetçiotu
bira yapımında kullanılan bir şey. Demek ki içiyorlarmış. Bizde varsa yoksa
alışveriş merkezleri… Bir turistin Korukark’ta, ‘Fransa’da bu kadar lüksü yok’ dediğini hatırlarım… Ayağımıza
giyecek donumuz yok, ama AVM’leri peş peşe yaptık. Onun yerine Kapalı Çarşıyı
yok ettik. Adam buraya AVM görmeye mi gelecek?
(Son)