Türkiye 2011 yılı ilk çeyreğinde yüzde 11 ile büyümede dünya lideri olmayı başardı. Bu büyüme ithalat kaynaklı ve de “istihdamsız büyüme” de olsa, gerçekten sevindirici. Demek ki, ekonomi tıkırında. Siyasette de AKP yüzde 50 ile tek başına yeniden iktidara geldiğine göre, “siyasi istikrar” da tamam. Bundan iyisi “Şam’da kayısı” öyle değil mi? |
Gerçekten de görünürde her şey iyi gidiyor. Ama çok ilginç, kimse bu gidişin keyfini çıkarıyor havasında değil. Mesela ekonomide büyüme rekoru kırdık diye insanlar işler açıldı, kazancım artıyor demiyor. Çalışan tanıdıklardan “işler çok iyi, patron bu ay zam yaptı” haberleri duymuyoruz. Siyaset de öyle. Mesela AKP, yeni Anayasa ve “Çılgın projeler” vaat etmişti. Yetki de aldı. Ama sanki örneğin Anayasa işi hepten bir krize giriyor gibi…
Ergenekon ve KCK sanığı olarak milletvekili seçilenlerin, mazbatalarını almış olmalarına rağmen Meclis’e gönderilmemesi, “yemin protestosu”, Meclis’e katılmama, katılıp yemin etmemeler, ekonominin krizde olduğu bir dönemde yaşansa, neler olurdu, hiç düşünemiyorum.
Siyaset çok ilginç bir şekilde kilitlendi.
Örneğin, herkesin ısrarla istiyor göründüğü Anayasa konusu...
Yeni Anayasa tartışması, vatandaşın demokrasi ve özgürlük taleplerine uzatılmış bir yalancı emzik olmaya epey daha devam edecek gibi.
Zira Anayasa, toplumda güç dengeleri üzerine kurulmuş, hâkim iradenin ne tür bir yönetim istediğini, yasaklarını, vizyonunu içeren bir metindir.
Evet, ülke artık 12 Eylül Anayasası ile yönetilemez hale geldi. Kürtler, Lazlar, Çerkezler; aleviler, başka inanç grupları, belki ateistler artık Anayasa’da kendilerini bulmak istiyor. Temel hak ve özgürlük talepleri her zamankinden daha net gündeme getiriliyor…
Ama, Anayasa, “halk böyle istiyor” diye yapılmaz!
Dünyanın hiçbir ülkesinde, vatandaş veya onların bütün temsilcilerinin oturup yazdıkları bir “Anayasa” yoktur…
Türkiye’de devlet aygıtı, yönetim anlayışı, güç dengeleri 30 senede komple değişti de mi yeni Anayasa isteniyor?
Şirketler, holdingler mi değişti, üniversiteler mi değişti, ordu mu değişti, yargı, emniyet, derin devlet mi değişti?
AKP’nin DYP, ANAP vs. çizgisinden çok mu farkı var?
Para, silah ve siyasete hakim olanlar gerçekten yeni bir Anayasa mı istiyorlar?
İsteseler -ellerini tutan yok-, buna uygun ortamı yaratırlar, bazı girişimleri yarı yolda bırakmazlardı.
Önce düzeni kurarsınız... Anayasa, bu mevcut sistemin kurallarını içerir…
Şimdi siz örneğin “Kürt sorunu”nu hallettiniz, herkes istediği dil ve eğitimden yararlanıyor, yerel yönetimde yeni bir yapılanmaya gittiniz, silahlı örgütler dağdan indi, toplum kucaklaştı, silahlar sustu da ben mi duymadım?
Bir açılım başlatıldı, ama silahlarını bırakıp gelen örgüt üyelerinin alkış almasına, Kürtlerin sevinmesine tahammül edilemedi ve ip koptu.
Aynı şekilde devlet dinden elini çekti, tam laik olduk, devlet her dine eşit uzaklıkta, eğitim laikleşti, Diyanet’i kaldırdı da kimse duymadı mı?
Ergenekon davasında başta 12 Eylülcüler olmak üzere, 28 Şubatçılar vs. tüm darbeciler, toplu mezarcılar, işkenceciler, yargılandı da duymadık mı?
Memlekette gazeteciler tamamen özgür, istediğini yazabiliyor, yalakalığa son verilip yandaş medya dağıldı da farkına mı varmadık?
Kuşkusuz bunlar olmasa da yeni Anayasa tartışması, kamuoyunun duyarlı tutulması açısından olumlu.
O zaman da önce iyi niyet ve samimiyet, hoşgörü, uzlaşma…
Toplumsal uzlaşmanın kalesi TBMM…
Sevseniz de sevmeseniz de milletin o çatıya gönderdiği, oy verdiği insanların uğradığı haksızlığa karşı çıkacaksınız. Kimine “zaten teröristi”, kimine “zaten darbeciydi”, “zaten bölücüydü” vs. diyerek ve dışlayarak oturduğunuz masada hangi toplum sözleşmesinden, Anayasa’dan söz edeceksiniz.
Evet, ülke kritik bir aşamada, yeni şeylere gebe…
Toplum daha özgür, demokratik bir rejim istiyor. Top ise iktidarın elinde...
İktidar bu kritik virajı dönmeyi başarır, kardeş kavgasına son verebilirse, Recep Tayyip Erdoğan’ı kimse tutamaz…
4 Temmuz 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder