20 Ağustos 2012 Pazartesi

Paradigma alevler içinde...


Tam aşırı yaz sıcaklarından kurtulmaya başladık, hava serinledi diye sevinirken, her yandan alevler, dumanlar sarmaya başladı memleketimi… Ateşin, alevlerin sıcaklığını hissediyorum; yalaz sanki suratımı yalıyor, yakıyor. Bu yüreğimizi dağlayan bambaşka bir ateş… 



Savaş kapıya dayanmış, mevziler hazır, tanklar yerleşmiş.

Üstelik düşman da bir tane değil…
Güzel memleketim,  etnik/ulusal sorununu çözüp, laikliği ayakları üzerine oturtarak, insanı ile barışmayı başaramadı. Sorunlar kangrene dönüştü. Varlığını, iç gerginliklere borçlu olan siyasi iktidarlar, bu paradigmanın artık iflas ettiğinin bile farkında değil! Nato kafa nato mermer…
Sesli düşünüyorum:  Küçük silahlı bir grup çıktı, 28 sene önce,  devlete kafa tuttu, “Kürtlerin hakkını savunuyorum” dedi.  Cezaevinde işkence görenleri, sıkıyönetim mağdurlarını, gariban köy yoksullarını topladı.  Devlet, şikayetleri dikkate alıp sorunları çözmek yerine, grubu bastırmak için 1 trilyon doların üzerinde para harcadı, binlerce güvenlik görevlisi canında oldu. İş Kürt milliyetçiliğine döndü.  Devlet siyasi ve demokratik çözümde ayak sürdükçe, örgüt taraftar kazandı, büyüdü; istediğini milletvekili, istediğini belediye başkanı seçtirir hale geldi. Bölgede hakim siyasi güç oldu. Ülkenin batısı ile doğusu arasında gönül bağı kopmaya başladı. Şimdi sınır uçlarından başlayarak, kırda, şehirde devlet otoritesini berhava etme aşamasına geldi. “Devrimci halk savaşı” diyor, “Alan hakimiyeti” planlıyor.
Devletten özerk yönetim istedik, vermediler, o zaman günah bizden gitti, kendimiz zorla alacağız”…
Hükümet “açılım”ı rafa kaldırdı, adeta devlet “fabrika ayarlarına döndü”, daha fazla asker,  polis, özel savaş…
Analar ağlıyor, gencecik insanların ardından yükselen feryatlar yeri göğü deliyor…
Bir yanda “Şehitler Ölmez”, diğer yanda “Şehid Namırın…” sloganları…
İçinde her gün acı, öfke, kin, intikam biriktiren, cepheleşen bir toplum.
Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız… Ama tabutlara sardığımız bayraklar bile farklı olmaya başladı.
Memleket bu haldeyken, iktidar sırtını “Büyük birader” dayadığını düşünerek kah Suriye’ye, kah İran’a savaş tehdidi savuruyor.
Ve, yetmiyor…
Birilerini Türk-Kürt düşmanlığı körüklemek de kesmiyor…
 “Alevi-Sünni” çekişmesini kaşımaya devam ediyorlar.
AKP’nin etkili bir milletvekili ekranlarda gayet pişkince, “İslam’ın ibadethanesi camidir. Cami yalnızca Sünnilerin değil tüm Müslümanların ibadethanesidir. Alevilerin de ibadethanesidir” diyor.
ABD’nin Fulbright bursu ile Harvard’larda dolaşıp Polis Akademisi’nde Prof. olan bu vekil “Alevilik raporu”  ile AKP’den büyük alkış aldı. Ancak küçük bir kusuru var, galiba Türkiye’de yaşamıyor… Siz hiçbir Alevi’yi camiye götüremezsiniz… Adam Cemevi istiyor!
Üstelik Alevi’yi buna ikna etseniz bile, Sünniler buna izin vermez, camiye sokmazlar!
Ben Kürdüm, anadilim, kültürüm” diyene, “Yok canım, aslında siz Türksünüz”diyen kafa, aynı pişkinlikle, Cemevi isteyen Alevi’ye, “Yok canım, siz din kardeşimizsiniz, gelin camilerde size de yer var, öyle Cemevi falan çıkarmayın, size göre imam da veririz ” diyor…
Yok sayma ve asimilasyona devam yani…
Oysa, çağdaş demokrasilerde yol bellidir: laiklik…
Adı var, kendisi yok laiklik…
Avrupa bu işi yüz yıl önce halletmiş.
Örneğin, Fransa’da 9 Aralık 1905’de çıkan bir yasada şöyle deniyor: “Devlet hiçbir kiliseye veya din adamına maaş vermez, dini faaliyetleri sübvanse etmez. Kilise maaş ve diğer harcamalarını, cemaatinden ve kendi gelirlerinden sağlar. Devlet, bütün dinlere karşı eşit uzaklıkta durarak, vatandaşın din ve inanç özgürlüğünü garanti altına alır.”
1905’te Fransız meclisindeki hararetli tartışmaları, keşke yerim olsa da size yazsam...
Biz, bir asır sonra, bugün, 100 binden fazla maaşlı çalışanı olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılmasını tartışmaya bile cesaret edemiyoruz…
Laiklik diye yutturulan bu sistem artık yürümüyor.  Toplum artık inanç dünyasında da kendi içinde kin, düşmanlık, öfke biriktiriyor, maalesef…
Alevler içinde yanan galiba bizim geleneksel paradigmamız!
İyi pazarlar…

15 Agustos 2012,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder