28 Mayıs 2013 Salı

Şehirlerimizde ‘Neoliberal Dönüşüm’...


  Bu yazı 27 MAYIS 2013, Pazartesi 11:23:27 eklenmiştir.


Başkentte, Eskişehir yolu üzerindeki Tepe Prime içindeki Galeri m1886’de, “Boş Evlerden Şehir Olmaz” adlı ilginç bir sergi açıldı. 27 Nisan-21 Mayıs tarihleri arasındaki sergide Türk ve Fransız fotoğrafçıların eserleri izlendi.

Sergi ODTÜ Mimarlık Fakültesi, SANART, Fransız Kültür Merkezi ve Fransa’da faaliyet gösteren TRAM tarafından organize edilmişti. Bir sergiydi, ama ilginç bir şekilde, kentleşme ve mimaride yeni “trendlerin” sorgulandığı bir mekân haline geldi.

En azından benim dikkatimi, bu boyutu çekti. Malum, bir yığın sempozyum, panel, fuar düzenlenir. İnsanlar işin görsel öğeleriyle, isimlerle ilgilenmekle yetinir. 
Örneğin, Bursa’da her yıl çok kapsamlı bir Yapı Yaşam Fuarı düzenlenir. İnsanlar fuara gider, stantları gezer, inşaat, tadilat hakkında ilgisini çeken şeylere bakar, çıkar. Oysa aynı binada Türkiye, hatta dünyanın sayılı mimarları kentleşme, planlama konularında önemli şeyler konuşurlar. Ama dinleyici sayısı 10-15’i pek geçmez…
Hatırlarım, bir seferinde sempozyumun ana konusu “Mimarlık”tı ve bildirilerden oluşan kitap, mimarlıkla ilgili bildiğim en geniş kapsamlı kaynaktır… 
Sergiyi gezip, insanlarla konuştukça çevrede gördüğüm değişikliklere daha farklı bakmaya başladım. 
Örneğin, sadece Bursa değil, bütün kentlerde “kentsel dönüşüm” gibi çok masumane bir isim altında tırmanan yeni bir yapılaşma eğilimi…
“Neoliberal ekonomi” diye bir şey biliyordum.
Ama siz hiç “Neoliberal kentleşme”, “Neoliberal konut” diye bir şey duymuş muydunuz?  Ben duymamıştım…
Meğer bu “Residense” denilen konutlar, TOKİ’nin yarattığı beton şehirler, öyle kendi kendimize keşfettiğimiz şeyler değilmiş!
Neoliberalizm”in konutla ilgili bildiğim tek politikası, “Kamu toplu konut yapımı ve konut yapımını desteklemeye yönelik yardım programları iptal edilmelidir” şeklindeki yaklaşımdı.
Bu da malum, Almanya, Fransa gibi ülkelerde belediyelerin yoksul halk kesimleri için yaptığı, bedava, çok katlı konutlara, 80’li yıllarda Milton Friedman’cıların vahşi kapitalist tepkisiydi. “Ev alacak parası olmayan, bırakın, açıkta kalsın” mantığıydı.
Ama şimdi anlıyorum ki, özellikle 2002 sonrasında hız kazanan yeni bir dalgayla karşı karşıyayız…
Tartışmalara bakılırsa,  mevcut toplu konut projeleri kentleri artık geri dönülemeyecek şekilde değiştiriyor!
Devletler bu yolla, sosyal grupların çalışma ve yaşama biçimlerini yeniden düzenliyorlarmış. Bizdeki projelerin daha ileri aşamalarını Rio de Janerio, Mexico Cty ve Schanghai’de görmek mümkünmüş…
Bu “Mekânsal ve toplumsal dönüşüm süreci”nin kentte yaşayanlar üzerindeki etkisi “dramatik” oluyormuş…
Televizyondan izlediğim İstanbul Sulukule’deki “kentsel dönüşüm”, meğer bize has bir şey değilmiş…
Lütfen şunu okuyalım: “Kentin belli bölgeleri üzerinde gizli planlamalar yapılarak, kentin belleği niteliğindeki mekânlar, önce değersizleştirilmekte, sonra tecrit edilmiş bir yapıya dönüştürülmekte, ardından el değiştirmekte, sonra da birden kentin gözde mekanlarına dönüşmektedir... Sadece ekonomik çıkarların ön planda olduğu bu dönüşüm sürecinde,  yaşanların boşalttığı kimliksiz şehirler yaratılmakta ve bu alanların gelecek zaman içerisinde rant alanlarına dönüşmesi beklenmektedir… Dünyanın birçok kentinde birçok insan sokaklarda ya da kötü fiziksel şartlarda yaşam savaşı verirken, aynı kentlerde yeni inşa edilmiş, lüks ve yüksek korumalı, ancak boş, kimliksiz büyük konut bölgelerinin yaratılması , … insanların sosyal ve kültürel kimliklerine karşı açıktan bir müdahale…
Aklıma, 19. Fransız mimarisine imza atan Haussmann geliyor. Haussmann, Paris’e geniş caddeler açması ile ünlüdür. O dönemde bu, kentleşme açısından çok büyük bir ilerleme olarak gösterilmişti. Ancak Fransız devrimcileri onu hiç rahmetle anmadılar. Zira, Haussmann’ın gerçekte Paris sokaklarını, vatandaş rahat gezip dolaşsın diye değil, askeri araçların isyancı halkı rahatça tepelemesi için öyle geniş geniş yaptığı anlaşılmış!
Demek ki, şehircilikte “gizli planlar” eksik olmuyor.
Acaba Sulukle’de asıl plan, “Çingeneleri dağıtmak”mıydı?
İnsanları kibrit kutusu gibi üstüste yığılmış 20-30 katlı dev binalarda toplamak hangi "gizli planlar"ın bir parçası ola?
Ankara’da vatandaş arasında yaygın bir söylenti var: “Kentsel dönüşüm projeleri nedense hep başkan Gökçek’e oy vermeyen fakirlerin oturduğu semtlerde yapılıyor…
AVM’lerle çizilen zorunlu tüketim biçimleri, özel korumalar; yalıtılmış,  soylulaştırılmış zengin semtleri, siteler…
Eskiden tanımadığım insanlarla karşılaştığımda “Nerelisin” derlerdi.
Artık “Hangi sitede oturuyorsun” diyorlar.
Site adınızı söylediğinizde, kaç liralık bir evde oturduğunuz, yaklaşık aylık geliriniz, yaşam seviyeniz vs. şıp diye çıkıyor. İnsanların tavrı da ona göre değişiyor…
Söyleyecek bir site adınız yoksa, baştan bittiniz!
Önemli olan sitenizin adı, arabanızın markası…
Neoliberal kentimize hoş geldiniz!

İyi pazarlar.

1 yorum: