28 Nisan 2014 Pazartesi

Siyaset böyle dizayn edilmiş!


Dursun EROĞLU
 “Politika muhabiri” olmadığım halde, zaman zaman sizlere başkentin “politik” nabzını yansıtmaya çalışıyorum. Siyasetçiler, bu alanda uzman meslektaşlarım ne der bilmiyorum; ama bu hafta sizlerle siyasetin nasıl dizayn edildiğine ilişkin izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Umarım olanları anlamada yardımcı olur.

Öteden beri siyasetin de ekonomi gibi neden sonuç ilişkisi, kuralları; matematik, fen gibi soru çözen formülleri var mıdır; yoksa bu iş liderlerin atışmalarından, laflardan mı ibarettir diye merak eder dururdum.  30 Mart öncesi o köy senin bu kasaba benim diye dolaşırken, bakın nasıl sonuçlara vardım:

  1. Siyaset öyle sağ- sol, liberalizm, sosyaldemokratlık, milliyetçilik, muhafazakarlık, halkçılık falan üzerinden yürümüyor. 
  2. Yani normal tarz, olması gereken değerler, tercihler üzerinden yürümüyor.  Büyük ölçüde ulusal, etnik din-mezhep, bölge, kabile vs. kimlikler üzerinden yürüyor.

  3. Siyaset alanı partiler arasında bölüşülmüş:
  4. 1. Numaralı parti, pastanın en büyük dilimini kapmış: Türk ve dindar-muhafazakâr sünniler. 
  5.  2. Numaralı parti “Laik ve Alevi”leri kapmış. 
  6.  3. Numara “Türk”,
  7.  4. Numara da “Kürt” kimliklerini sahiplenmiş.
  8. Bu dizayndan en karlı çıkan parti, kuşkusuz 1. Numara; çünkü en kalabalık nüfus burada.
  9. Takımı diğer kesimlere karşı korursa her seçimde birinci partidir! 
  10. “Kitle partisi” lafı, bütün kesimlerini kapsamaz. Kitle partisi artık bir kabilenin, mahallenin, ilçe veya mezhebin bütün olarak, blok oyunu alabilen parti demek…
  11. Bize 3 Numara derler, bu mahalleden 4 numaraya zırnık oy çıkamaz!..” Zira 4 Numara partinin seçmeni 3. Numaranın otomatik rakibidir, hatta düşmanıdır!
  12. Partilerin yumuşak karnı, seçmenlerini hep hayal kırıklığına uğratmaktır!  
  13. Örneğin 1. Numarayı iktidara getiren Türk ve sünni, dindar muhafazakar, “başörtülü” kesim, aslında her defasında sükutu hayale uğrar, bir türlü gün yüzü göremez... Bir türlü işsizlikten kurtulamaz… Hayat pahalılığı, işçiyse düşük ücret, çiftçiyse ürününün para etmemesi, ücretliyse reel gelir kaybı devam eder. Mesela “Başörtüsü” bayrak edilir, ama onların iktidarında başörtülü halktan kadınlar bu iktidarın nimetlerinden tamamen bihaberdir…Tarlada, fabrikada, kırda, kentte sen başörtülüsün diye mağduriyetlerinde bir eksilme olmaz... Ne işyerindeki patrondan, ne köydeki jandarmadan, ne hastanede fatua öderken, ne oğluna kızına iş ararken bir mefasını görmezler bu "başörtüsünün...
  14. Yine de oyunu gider 1 Numara'ya verir. Çünkü 2 Numara'nın iktidar olmasından korkar!
  15. Bu yüzden 1 Numara bu tür korkuları canlı tutmak için çaba gösterir... Bütün politikasını bu noktaya kanalize eder...
  16. Aslında oyunun püf noktası burasıdır.  
  17. İşin garip yanı diğer partiler de aynı kurguyla çalışır. Örneğin 1 Numara, Türk ve sünni olan halk kesimleri için bir şey yapmaktan ziyade, onların oyunu almak için laik, alevi kesimleri hedef alır. Sürekli bu kesime saldırır...
  18. 2 Numara aslında alevileri hep hayal kırıklığına uğratır, laikliğin de “çakma”olmasına itiraz etmez, ama 1. Numaranın seçmen kitlesini hedef alarak, kıyafetiyle vs. uğraşarak alevi ve laik (sünni) kesimde “bizim parti” algısı yaratır. Mesela bu kategoride "rakı içenler-içmeyenler", "başı açık olanlar-olmayanlar" gibi alt hakimiyet alanları vardır.
  19. Keza 3. Numara da aslında Türkler için herhangi bir şey istemez, böyle bir planı yoktur.  Ama Kürtleri, Ermeni ve diğer kesimleri hedef gösterdiğinde Türkler onu kendi partisi olarak algılar, oy verir. 80 Öncesi "Türk milliyetçisi" olmak için Türk olmaya bile gerek yoktu, "komonistler"e hücum etti mi yeterdi.
  20. Pastanın en küçük dilimini alan 4. Numara'nın bu haliyle iktidara gelme gibi hayali bile olamaz! Bu yüzden de seçmenine özerklik istemeyi politikasının merkezine koyar…
Şimdi bu dizayn işlediği sürece, Cumhurbaşkanlığı ve sonrasındaki seçimlerin sonucunu tahmin etmek çocuk oyuncağı…
1 Numara parti, bu oyunu bozacak bir büyük ekonomik kriz olmadıkça, hep kazanacak…
Ha, kriz bu gidişin garantisi de değildir... Bu dizaynda, iktidarın gidiş kararını krizden çıkışı da planlayan "üst irade" verir!
Bu dizaynın en berbat yanı, toplumun farklı kesimleri arasında gerginliği tırmandırması…
Yaramız da burada aslında.
Bu dizayna bir çomak sokulmadıkça sonumuzu hiç hayırlı görmüyorum. 
Yani memlekette, yurttaşları dinsel etnik kamplara ayırma tuzağını teşhir edecek, herkesi sadece lafta değil, yaşamın her alanında de eşit vatandaş kabul edecek bir siyasal iklime memleketin ihtiyacı var.
Bu olmadıkça zaten "memleket için çalışma" lafta kalmaya mahkumdur. 
Ha,  elbette bu halktan birileri, uyanıp yukarıdaki dizaya çomak sokmak isteyecekir bir gün...
Garip ama, bu işe kalkanları en çok da "Bölücülük" ile suçlayacaklar! 
Valla ne diyeyim, ünlü şairimizin Can Yücel'in dediği gibi, ...
"Ülke Bölünsün İstiyorum;
Yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa,
Onurlu, şerefli, üreten emekçiler ve vatansever insanlar bir tarafa..."

Ben oyumu şaire veriyorum! 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder