15 Temmuz 2014 Salı

Devlet vatandaşa hizmet için var (mış)!


Dursun EROĞLU
“Sandık”,  yurttaşların kendini kimin yöneteceğine karar verdiği bir yerdir. Seçilmek isteyenler haliyle yurttaşa “Sana en iyi hizmeti ben veririm” der. Vatandaş da bunu şöyle anlar:  “Beni seçerseniz devletin bütün olanakları, gücü sizin yanınızda, sizin arkanızda olacak!”…
Ancak öyle bir çarkın içindeyiz ki… Hükumetler değişse de hepimiz,  tek tek vatandaş olarak, devletin bize “hizmet” işinden gittikçe uzaklaştığını hissediyoruz.

“Vatana canım feda” gibi, ülkesi için kendini feda etmeyi içeren yüce duygu, bakıyorum da içeriğini kaybetmiş, kandırmacaya dönüşmüş. 
Dürüst olalım,  “Ya, ben bu yaşadıklarıma müstahak mıyım? Nerde devlet, nerde adalet, hak, hukuk?” ruh halini yaşamayan kaç kişi vardır?

Durup şöyle hafızanızı zorlayın.  Misal, alın benden birkaç anı…
Fiğ tarihinde Bursa kent merkezinde fiziki saldırıya uğradım. Şöyle: Malum muhabiriz, acil bir yere gitmem gerekiyor. Dolmuş-taksi durağına yaklaştım. Bekliyorum. O arada boş bir dolmuş hafif yavaşlayıp, durmadan geçti. “Ulan körmüsün, biz yolcu değil miyiz” diye bağırdım.  Ve ağzımdan lüzumsuz bir laf çıktı. Adam bastı gaza gitti, duymaz diye boş bulunmuştum. Bir yere yetişme telaşı da olsa yaptığım şey hataydı.  Haksızdım. Tabi çevrede ne kadar dolmuşçu varsa sinkaflı küfürlerle bana hücum ettiler. Tekme, yumruk vs… Kısa bir pataküteden sonra sıvışıp Muzaffer Sencer Polis Karakolu’na gittim.  Bir yetkiliyle görüşmek istediğimi söyledim.  Girişteki görevli beni bir odaya yönlendirdi.
-          “Buyrun, kime bakmıştınız?
-           Efendim, aha şu dolmuş durağında şoförlerin saldırısına uğradım. 5-6 kişiydiler.  Şikayetçiyim.
-          Şahısları tanıyor musun?
-          Tabi, görsem teşhis ederim.
-          Git, getir buraya, ifadelerini alalım.
-          Adamlar beni dövdü beyefendi, nasıl kolundan tutup getireyim?
-          Peki darp edildiğine ilişkin doktor raporun var mı?
-          Hayır.
-          O zaman git, doktor raporu al. O raporla birlikte savcılığa başvur. Savcılık bize yazı yazarsa, şahısların ifadesine başvururuz.”
…..
Yine hiç unutmadıklarımdan…
Üniversite harçlığımı kazanmak için inşaatlarda çalışıyorum.  Yer, Ankara.  Taşeron paramı bir türlü vermiyor.  Sürekli oyalıyor.  Fırından ekmek almaya param yok, o derece de zordayım… Gittim, Balgat’ta bir polis karakoluna. Halimi anlattım bir komisere. Koltuğunda oturmuş beni dinliyor. Daha ziyade de benim derdimle ilgisiz şeyler soruyor.  12 Eylül zamanı.  Üstümdeki elbiseyi, ayağımdaki ayakkabıyı irdeliyor.  Adam resmen potansiyel teröristmişim gözüyle bakıyor. Aldı nüfus kağıdımı. “Arananlardan” mıyım falan diye telsizle sordurdu.
Bekle, bekle…
-          “Komiserim iki hafta çalıştım. Şu kadar para alacağım var.
-           Alacağın varsa git bir avukata, dava açsın. Bizi ilgilendirmez.
-           Avukata nasıl gideyim abi. Cebimde ekmek alacak param yok. N’olur yardım edin. Bir telefon edin, bir şey söyleyin. Sizi görmeleri yeter.”
Ben çaresiz, umutla kıvranıp uzattıkça, komiser sinirlenmeye başladı.
-          “Sitr… git lan şurdan… Biraz daha konuşursan alırım seni ayağımın altına…”
Yemin ederim, alacağım parayı, kendi derdimi çoktan unuttum, tek bir söz daha söylemeden, “tamam komiserim” diye kapıdan dışarı çıktım…
Ve başım dara düşünce umut diye sığındığım karakoldan, dayak yemeden çıkabildiğim için kendimi şanslı hissettim!
Şöyle ya da böyle, bizim memlekette “devlet gücü” deyince bundan askeri, polisi anlarsınız…
Ve haliyle onu karşınızda değil, yanınızda görmek istersiniz…
“Vatandaşa hizmet” diyorlar ya… Yoksa bizi vatandaştan mı saymıyorlar…
Ben, sen, komşularımız, iş arkadaşlarımız, siteden tanıdıklarımız… niye içimizden tek bir vatandaşçıkmıyor (!?).
Ve her defasında hayal kırıklığına uğrayınca da soruyoruz:
Nedir bu devlet denen şey? Kim bu devletin hizmet ettiği vatandaşlar? Bunca güç, güvenlik teşkilatı kime hizmet eder?”
İyi pazarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder