Suriye sınırında öyle bir ateş var ki, başkentten bile hissediliyor…“İslam Devleti” kurduğunu ilan eden IŞİD çeteleri bütün barbarlığı ile Kürtler’in yaşadığı Kobani kentine saldırıyor. Kadın, çocuk on binlerce insan Türkiye sınırına dayandı, sığınmak istiyor.
Ama bu sadece yeni bir göç dalgası değil. Bu dalga, sınırın iki yanındaki Kürtler’in dayanışması ile yeni boyutlar kazanıyor. Türkiye’yi sarıyor. Türkiye ya Kürtler’in ezilmesi adına IŞİD’e açık / gizli destek vermeye devam edecek, çözüm süreci tıkanıp yeni bir kan deryasına gireceğiz; ya da IŞİD’e desteği kesip barbarlığı engelleyecek, Kürtler’in güvenini kazanacak, iç barış için büyük bir adım atmış olacak.
Bu köşede yazmıştım: “Küresel güçler”in planı Irak ve Suriye devletlerini haritadan silip burada “Sünnistan”, “Alevistan”,” Kürdistan” ve “Şiistan” devletini kurmak… Bu yapı mezhep çatışmasını kalıcı hale getireceği için, Ortadoğu asla istikrar kazanmayacak ve onlar da çarklarını döndürmeye devam edecekler...
IŞİD, Sünnistan devleti misyonuyla çıktı yola… Halifeliklerini bile ilan ettiler…
Hükümetin bu canileri savunduğu, siyasal-ideolojik destek verdiği falan yok kuşkusuz... Aslında IŞİD'in Kobani'de de işi yok! Zira orası örgütün taban kabul ettiği sünni Arap kenti değil. Kobani ve çevresi Kürtlerin "Demokratik Özerklik" diye bir özyönetim adına hem Esad hem de muhaliflerle savaşmaktan kaçıp "çatışmasız" bir bölge yaratmaya çalıştıkları bir yer... Anlaşılan halkı bildiğin bizim gibi laik; değişik din ve inançların bir arada yaşamasına alışmış bir yer. Dolayısıyla herhalde IŞID, orada kalıcı olamayacağını, halk tarafından benimsenmeyeceğini, mermisi bitince iktidarının da biteceğini biliyordur.
Ama yalanlanmayan iddia o ki, Türkiye sırf oradaki Kürt özerk yönetimini (yönetimi oluşturan PYD'nin PKK ile işbirliği içinde olduğu vurgulanıyor) çökertmesi için bu çeteyi kolluyor...
Güncel ve hassas nokta: IŞİD örgütü Türkiye’de de örgütlenecek mi?
Önceki gün İstanbul Üniversitesi’nde bir grup sopalı ve kara yüzlü çete öğrencilere saldırdı… Pekçok kentte örgütlendiklerine dair haberler var. Anlaşılan binden fazla genç ailesini, ülkesini terk edip “şehit olmak”, “cihat” için bu çeteye katılmış.
Kendini laik, aydın ve IŞİD ile zıt saflarda gören pek çok insan, bu barbar sürüsü Kürtlere saldırdığında içten içe bir mutluluk yaşıyor. “Oh olsun, ezsinler şu PKKcıları” sevinci bu… Ama bu sevinç, IŞİD ile savaştan zaferle çıkacak bir PKK'nın bölgede görülmemiş büyük bir prestij kazanacağını görebilme öngörüsüne perde oluyor...
Ortam bütün kötü senaryolara müsait…
Geçtiğimiz hafta bir video sanal dünyayı salladı: Diyarbakır Belediye Başkanı G. Kışanak ile Uzman Jandarma Çavuş’un “senin devletin-benim devletim” atışması…
Olay şu: Yezitlerin Şengal’den kaçışından sonra şimdi 400 bin nüfuslu Kobani’ye yapılan vahşi saldırı burada yaşayan Kürtleri can derdine düşürdü. Galiba 150 bin civarında insan Türkiye’ye sığındı, içeri girdi.
İddia şu: AKP iktidarı iç savaştan kaçan Araplara kapısını açtı, çadırlar yaptı, her türlü yardımı yaptı, sahip çıktı. Ama sıra Kürtlere gelince kapıları kapatıyor. Sınıra dayanan perişan insanların üzerine TOMA ve biber gazıyla gidiliyor, hatta gerçek mermi ile taranıyor… (Gerçek payı var, ama çok abartı. Çünkü sınırlar zaman zaman açıldı, gelenler akrabalarının yanına veya belediyelerin çadırına yollanmış.)
Gelen Kürt sığınmacılara en büyük destek HDP’li belediyelerden beliyor. Diyarbakır Belediyesi de pek çok belediye gibi Kobani’den kaçanlar için Urfa Suruç’ta çadırlar kurmuş. Anlaşılan asker pek istemiyor bu çadırları. Belediye başkanı da Valiyi aramış, Vali de çadırlara ses çıkarmamış.
Bir grup asker çadırları kaldırmaya gidiyor ve bakın neler söyleniyor:
Kışanak – Devletin (Valiyi kastediyor) sözünü aldım. Devletin sözü bu kadarmış. Kim bu devlete güvenecek?
Asker: Hanımefendi, burada devleti ben temsil ediyorum. Şu an çekme talimatı aldım, yapıyorum. Gidin vali beye söyleyin.
Kışanak: Kameralara söyle, ‘Devleti vali temsil etmiyor, ben ediyorum’ de.
Asker: Hanımefendi buyurun (Diğer askerlere eliyle işaret ediyor) Lütfen şu tarafa geçin zorluk çıkarmayın. Geçin şu tarafa…
Kışanak: (Sinirlenip sesini yükseltiyor) Kamyon getirttim. Eşyaları çıkartacaktım. (Çadırları) Kendim sökecektim. Senin devletin söz verdi sökmeyeceğiz diye…
Asker: Burası benim devletimse, toprağımdan çıkın gidin hanımefendi.
Kışanak: Ne demek, ne toprağı? Burası babanın toprağı değil. Nasıl konuşuyorsun…” (Hoop ne oluyoruz, sesleri ve görevli jandarmalarla çevredeki vatandaşlar arasında gerginlik).
Hale bakın!
İkisi de maaşını devletten almıyor mu bunların?
Şimdi lütfen adil ve dürüst olalım. En azından şunu soralım kendimize: Bu asker kalkıp da Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de Büyükşehir Belediye Başkanı ile bu tür bir diyaloga girebilir mi?
Bir jandarmanın kalkıp belediye başkanına “Burada devleti ben temsim ediyorum” deme hakkı var mıdır? Diyebilir mi?
Mesela Ankara’da M. Gökçek’e bunu söylerse, başına neler gelir?
Hatırlatayım, örneğin Avrupa’da polis ve jandarma doğrudan belediye yönetimine bağlıdır…
Belediye, polise jandarmaya değil rakip olmak; devletin bir kentteki en büyük ve en üst temsilcisidir… Polis ve jandarma da adı üstünde “güvenlik görevlisi” dir… Öncelikli görevi de kamuyu, kamu kurumlarını korumaktır...
İlkokul sıralarında öğretilen bu basit gerçeği kabul etmek için daha hasıl bir fatura ödememiz gerekiyor?
İyi pazarlar…