Türkiye ekonomisinde son 10 yıldır yaşanan “parlak başarı”nın altından inşaat sektörü çıkar. İnşaat bir yandan yarattığı yüksek rantla iktidar çevresinde çok çabuk bir zengin kitle yaratılmasını sağladı; bir yandan da dış finansman araçları ile hükümetlerin korkulu rüyası olan “cari açık”a pansuman etkisi yaptı. İnşaat, ekonomiyi harekete geçiren bir “lokomotif” olarak hiç de fena sayılmazdı. Ancak öyle görülüyor ki, bu lokomotif artık vagonlardan ayrılmış, kopmuş ve su kaynatmaya başlamış!
Bakınız, inşaat inşaat denilen şey aslında ekonomi ve toplumsal gelişme, kalkınma açısından öncelikli konu, amaç falan değildir. Sizin için aslolan sevdiğiniz, başarılı olduğunuz alanda işiniz, geliriniz, eğitiminiz, mutlu yaşayacağınız bir ortam, çevre, yiyeceğiniz, giyeceğiniz şeylere sahip olma, sağlık hizmeti, tatiliniz vs. dir. Yaşam standartlarınızdır... Güvenlik içinde, can ve mal korkusu olmadan yaşamaktır... Yani kullanacağınız, tüketeceğiniz şeylerdir, bunlara sahip olabilmektir ve ekonomi de zaten bunların üretilmesi, tüketilmesi çarkıdır.
Kuşkusuz oturacağınız konut, işyeri, üzerinde gideceğiniz yollar vs. de bunlardan birisi. Ancak inşaat sektörünün diğer sektörlerden en önemli farkı “rant”…
Yani karşılığında hiç ter dökmeden elde edilen para!
Bunu nüfus hareketi sağlar… Kentler ne kadar kalabalıklaşırsa, toprak fiyatı o kadar artar… Sanki koskoca Anadolu’da ev yapacak yer yokmuş gibi milyonlarca insanı bir uçtan ötekine 3-5 kilometrelik bir alana tıkabilirsen, raylı sistemle vs. ucuz ulaşım sistemini de kurmazsan, insanlar orada bir karış yere sahip olmak için yıllarca çalışmaya razı olacaklardır!
Şeytan insanı dürtüyor: Yav kardeşim bu insanların dedesi Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da bu toprakları düşmandan kurtarmak için canını vermemiş miydi? Şimdi neden yaşayacağımız her karış toprak için birilerine para vermek zorundayız!
Düşünün, asgari ücretin 846 lira… Yani bir işçi üzerinde yaşayacağı her bir metrekare toprak için bir ay çalışmak zorunda. Konut inşaatlarında arsa, ev fiyatının yarısı gibi… Yani ev sahibi olmak isteyen bir asgari ücretli evin bir metrekaresine iki aylık ücretini ödemek zorunda. Tabi asgari ücretli havayla çalışmıyor; yiyecek içecek, ailesi çocuğu, ev kirası vs… Sonuçta milyonlarca insanın ömrü bir ev sahibi olma yolunda geçip gidiyor.
Peki bunda ne varmış, diyeceksiniz. Aslında çok şey var. Konut ve barınma çağdaş dünyanın en temelinsan haklarından birisidir… Batılı ülkeler bu yüzden 1970’li yılların sonuna kadar konut yapma işini belediyelerin sorumluluğuna vermiş, bu alanı bir rant ve talan alanı olmaktan çıkarmışlar.
Bizde konut, (buna AVM’leri vs. de ekleyin) çok büyük bir rant alanı.
Sön veriler ekonomide imalat sanayin payının hızla küçüldüğünü, inşaat sektörü payının hızla arttığını gösteriyor… Yabancının haksız rekabeti, yüksek enerji, toprak rantı maliyetleri ile baş edemeyen pek çok sanayi kuruluşu kapıya kilit vurup, fabrika arazisine AVM, lüks konut yaptırıyor… Müteşebbis yılmış, bıkmış, kolay paraya dönüyor… Düşünün adına “residense” deyince 100 metrekarelik apartman dairesini 400 bin liraya satabiliyorsunuz… Kimse bunun maliyetini hesaplamıyor… Olsun, zaten insanları bu konutları “konut” niyetine almıyor… “Statü” satın alıyorlar… Bu "statü" denen şey artık fahiş fiyatların meşruiyet çerçevesi haline gelmiş..
Sektörü bir analiz etmek isterdim, ama bir köşe yazısı ile olacak iş değil. Sadece şunu belirmekle yetineyim: Konut kredileri hacmi 115 milyar liraya tırmanmış. Yılda yaklaşık 700 bin yapı kullanma belgesi veriliyor. Pekçok inşaat malzemesi dışarıdan satın alınıyor ve yıllık 12 milyar dolar ithalat “cari açık ekonomisi”nin demirbaşı oldu. İthalatın payı artıyor, yerli inşaat malzemesi üretimi azalıyor.
En önemli sorunlardan birisi şu: Müşteri bekleyen konut sayısı 650 bin lira civarında…
İşini kaybeden, ücreti budanan, geçimini sağlamakta zorlanan insanlar, krediyi sudan ucuz da verseniz korkuyor.
Ve bir de “balon” var… Rantçıların şişirdikçe şişirdiği fiyatlar…
Piyasa, gerçek konut ihtiyacı olanlara değil, “yatırım için” konut alanlara çalışıyor…
Evi barkı olmayan birisinin 400-500 bin liraya daire alabilmesi zaten hayal...
Ne de olsa döviz, faiz düşük. Borsadan da korkuyorsan, yapacağın en iyi şey “konut yatırımı”…
Ne de olsa döviz, faiz düşük. Borsadan da korkuyorsan, yapacağın en iyi şey “konut yatırımı”…
Kiralar da çok cazip geliyor.
Ama yakında bu kiraları ödeyenlerin yaşadığı gerçekle yüzleşeceğiz gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder