4 Mayıs 2015 Pazartesi

1 Mayıs, Taksim ve bilek güreşi!


1 Mayıs, Taksim ve bilek güreşi!


“Yollar yürümekle aşınmaz” diyen hükümetler neden gösterileri bu kadar zaptı rapt altına almak isterler, hep merak ederim.
Ayakkabıyla çiğnemek asfalta zarar veremeyeceğine göre bırakın yürüsün vatandaş; dolaşsın, horon tepsin, bağırıp çağırsın, deşarj olsun! Nedir bu illa da “Şurada yürüyeceksin”, “Şurada toplanacaksın” horozlanması…
Örneğin, “1 Mayıs” için illa da Taksim ısrarı kadar, koskoca İstanbul’da sıkıyönetim ilanı pahasına Taksim’i yasaklama ısrarı da bana çok saçma geliyor!  Bu sene ilk kez “Taksim” ısrarcılarına katılarak bu inatlaşmayı anlamaya çalıştım.
Anladığım şu: Taksim’deki aslında bir bilek güreşi! Hep “devlet”  galip olageldiği için,  galiba ülkeyi yönetenler bu şovu çok seviyor!

1 Mayıs’ın AKP hükümetleri döneminde “Emek ve Dayanışma Bayramı” olarak resmi tatil ilan edilmesi, 2010’da Taksim’de kutlanmasına izin verilmesi hepimizi sevindirmişti. Artık 70’li yıllardan beri yaşanan kutlama gerginliğinin sona erdiğini, 1977’deki kanlı olayların tarih olduğunu sanmıştık. Ancak son yıllarda yeniden rüzgâr sert esmeye başladı.
İstanbul’da hükümet ve valilik Taksim’de gösteriye bu yıl da izin verilmeyeceğini ilan etmişti. Anayasa kitabına bakıp burada gösteri yapmanın yasal hakları olduğunu okuyan işçi memur sendikaları ve STK’lar da Taksim’de ısrar edeceklerini ilan ettiler.
Geriye kalan bilek güreşiydi…
Sendikalar vs. “güçleri yetiyorsa” yapacak, iktidar da “güçleri yetiyorsa” engelleyecekti!

İstanbul’da misafir kaldığım yer Anadolu yakasındaydı. 1 Mayıs Cuma sabahı, değil Taksim’e gitmek, Boğaz Köprüsü’ne varmak için bile bir toplu taşıma aracı bulmak mümkün değildi. Ne otobüs, ne metro, ne metrobüs, ne Marmaray… Ya özel aracınızla gideceksiniz, ya da araç kiralayacaksınız. Derken mahallede bir grup gencin “minibüs tuttuğunu” öğrendim ve onlarla birlikte yola çıktım.  Köprüye doğru yaklaştıkça “güvenlik tedbirleri” artıyordu. Yol kenarına çekilmiş yolcu otobüsleri, zırhlı polis araçları, kontrol noktaları… Otobüsler köprüden karşıya bırakılmıyor. Bizimki minibüs olduğu için yırtıyoruz! Köprünün üzerinde onlarca bez kulübe ve eli silahlı polis…
Rumeli yakasında iki de bir polis çevirmesi var. Şüphelendikleri araçları durduruyorlar. Uzatmayayım, Zincirlikuyu yakınlarına kadar ilerlerdik. Orada bir kavşak, araçlardan indirilenlerin oluşturduğu kalabalıkla ufak bir miting meydanına dönmüş. Gruptan ayrılıp rastgele yürümeye başladım. Her yüz metrede bir polis çeviriyor…  Aslında nereye gittiğimi de bilmiyorum. Ama tabelalara bakılırsa Beşiktaş yönü… İlerliyorum ve deniz kıyısına doğru sallanıyorum… Genişçe bir park ve Fatih Sultan Mehmet’in at üstünde durduğu anıt önünde hatıra resmi çekiyoruz…
Tam sahil yoluna yakın bir yerde artık bütün yollar kesilmiş. Daha büyük bir kalabalık da orda oluşmuş. Bakıyorum CHP Beşiktaş İlçe Başkanlığının önü miting alanı gibi… Pankartlar, sloganlar, halaylar, simitçiler, seyyar çaycılar…
Çevrede binlerce polis, çevik kuvvet… Bütün köşe başları tutulmuş. TOMA’lar, akrep tipi araçlar, bibergazı fişeklerini atışa hazır hale getiren polisler vs.
Kalabalık giderek büyüyor. CHP önündeki köşeye sığmıyor ve zaten araç trafiğine kapanmış olan bölünmüş yol insanla doluyor.
CHP ve HDP’den milletvekilleri… Parti yöneticilerinin çevresi gazetecilerce çevrilmiş.  TOMA’nın önünde halaylar çekiliyor. Pek çok sol grubun bayrağı, flaması vs. CHP’liler düzgün giyimli, 50 yaşın üzerinde ve sayıları çok az, parti binasının terasından bakıyorlar. Meydandaki kalabalığın büyük bölümü gençler.  Yüzleri kapalı kimse yok. Resmi sivil bütün polislerde gaz maskesi var. Bir de gazete ve televizyon çalışanları yanında maske taşıyor. Onun dışında kimsede gaz maskesi yok. Gaz maskesi sadece göstericilere yasak. Bir gencin getirdiği maskeyi polisler elinden almış.
“Olay çıkar” kaygısı olsa gerek, kimse yanında çocuk vs. getirmemiş.
Parti temsilcileri “Beşiktaş’ta toplanıp, Taksim’e yürüyeceğiz” demiş. Herkes yürüyüşün başlamasını bekliyor…
Bir yürüyüş işareti veriliyor, herkes yönünü TOMA’ların kestiği kavşağa dönüyor...
Ve çevik kuvvet polislerinde hızlı bir hareket… Mermiler, gaz kapsülleri tüfeklere yerleştiriliyor, gaz maskeleri takılıyor,şakır şukur, ateşe hazır!
O arada milletvekilleri ile polis yetkilileri arasında görüşmeler başlıyor…
Bekleme…  
Polis, yürütmemekte kararlı.
Bakıyorum, göstericiler ve grup temsilcilerinde de “olay çıkmasın”, “provokasyon olmasın”, “aman taşkınlık yapmayın” telaşı, uyarıları var.  Herkes polise olabildiğince nazik davranıyor.
Seçim öncesi AKP’nin tuzağına düşmeyelim”…
Aman dikkat!

Bir ara sahile yürüdüm. Ortalık “sivil” kaynıyor. Telsiz sesi olmasa, hepsini rastgele dolaşan normal vatandaş sanırsın. İskeleye gemiler boş geliyor, boş dönüyor. Boğazdan insan trafiği yok… Yolcu turnikeleri, araç park alanları emniyete ait sivil araçlarla dolu.
 “Yassahhh kardeşim!” İstanbul Boğazı’nda Sahil Güvenlik ve polis tekneleri…
Deniz kargası” dediğim martıları seyrederken banka bir genç oturuyor. Tedirgin. Çevreye bakınıyor. “Siviller kimliğe bakıp gözaltına alıyor” muş.
Ne var ki kimliğinde” diye, öylesine bir şey soruyorum.
Bir haftalık sakalla dolaşan üniversite öğrencisi yaştaki delikanlı öfkeli: “Ben hem Kürdüm hem de Alevi…
Şimdi bu “yandım ki ne yandım” anlamına mı geliyor?  
Polise ne senin Kürt olmandan, alevi olmandan” diyeceğim.
Yok abi” diyor. “Bunlar normal hukuk polisi değil, iktidarın emir kulu. Devlet insanları alevi-sünni, Kürt-Türk diye birbirine düşman etmek istiyor. Bu yüzden bizim oyuna gelmememiz lazım. Herkes kendisinden daha fazla ezilene sahip çıkmak zorunda. Mesela ben bu ara elimden geldiğince eşcinsellere yardım etmeye çalışıyorum. Çünkü bu düzen Sünni, Türk de olsa herkesi eziyor. Fakirlikte, sömürülmekte herkes eşit... Ama benim gibi Kürt ve alevi olanları daha çok eziyor.  Eşcinseller, LGBT’ler falan bizden de çok, katmerli eziliyor. Herkes kendinden daha çok ezilene sahip çıkarsa bu oyunu bozarız… Bu yüzden oyumu HDP’ye vereceğim. HDP’nin ideolojisi beni bağlamaz. Ama ezilen kesim orada.”
Bir telefon mesajıyla uzaklaşıyor.
Çay-simit molasından sonra meydana dönüyorum. Taksim’e yürümeye izin yok, ama kalabalık dağılmıyor, tersine gittikçe çoğalıyor. Beşiktaş meydanı toplanma değil, miting alanı oldu... 15-20 kişilik çevik kuvvet grupları sokaklarda dolaşıp dağılın uyarısı yapıyor.
Derken meydanda gaz fişekleri patlamaya başladı.
Polis şefi megafonla anons yapıyor: “Şu yasadışı slogan atan, çevreye zarar veren, taş atan Molotof atan gruba sesleniyorum (taş Molotof atma ortamı falan yok, ortalık sakindi)  Yaptığınız yasal değildir. Basın açıklamasını kim okuyacaksa gelsin okusun da dağılın, gidin…”
Taksim’e gidilmeyeceği belli olunca zaten dağılma başlamıştı.

Meydandaki kalabalık azaldıkça polisin tutumu sertleşmeye başlıyor.
“Defolun gidin lan… Şerefsizleerr!”
Bağıranlar sivil kıyafetli. Ellerinde gaz maskesi ve cop var.
Tartışmaya/laf atışmasına girdiği bazı gençleri gözaltına almaya çalışıyor. Ama çevreden tepki var. “Yuuhhh”!
Basın gözaltı girişimlerini görüntülemeye başlayınca polisler, tekme yumruk, karga tulumba yapma işinden vazgeçiyorlar.
Bu sefer alkışlar!..
Köşe başlarında beklerken gördüğüm bütün belediye yolcu otobüsleri 1 Mayıs günü polisin emrine verilmiş, “Görevli” yazısı asılmıştı.   
Ara sıra kalabalığa karışıyorum. İlginç sohbetler var. Gençlerin elinde “akıllı telefon”.  Herşeyden haberdarlar. Mesela kalabalık orada saatlerdir Taksim’e yürümeyi beklerken, bir grubun Taksim anıtına gidip pankart açmayı başardığı konuşuluyor.
Birisi “Helal olsun lan, kimmiş bugün binlerce polisi uyutup Taksim Anıtı’nın dibinde pankart açanlar?”.
TKP’liler oğlum. Adamlar basmışlar parayı, gece meydanın yanındaki otelde kalmışlar. Sabah da atlamışlar anıtın önüne. Otel parası vardı da gitmedik mi?”
Tahminen 12—15 km çiğnedikten sonra asfalta bir zarar da vermediğimizden emin olarak, aynı grupla ve aynı araçla mahalleye geri döndüm.
Televizyondan haber izliyoruz.
“İşte böyle! Yine başaramadınız… Siz ancak bizim istediğimiz yerde gösteri yapabilir, bağırır, halay çekebilirsiniz! Burası yol geçen hanı mı?”
İktidar temsilcileri, Taksim bilek güreşi şovundan yine çok memnundu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder