29 Mart 2017 Çarşamba

DOSAB'da termik santralı sanayici de istemiyor!


Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi'nde (DOSAB) kömürle çalışacak termik santral kurma projesi Bursa kamuoyunu en çok meşgul eden konulardan birisi. Sivil toplum kuruluşları ve yöre halkı çevre kirliliğine yol açacak bir termik santral kurulmasına tepki gösterdi, açılan davalarda mahkemelerden “Yürütmeyi Durdurma” kararları verildi. Ancak DOSAB yönetimi santraldan vazgeçmemiş, özellikle burada üretilecek buharı kullanacak boyahanencilerden, sanayicilerden ses çıkmamıştı. Geçtiğimiz hafta ilk defa boyahanecilerden “Termik santral iptal edilsin” sesi yükseldi. Kömürle çalışacak Termik Santral'ın elektrikten ziyade buhar üretmesi ve DOSAB'daki 60 boyahaneye daha ucuz fiyattan satması düşünüyordu. Ekohaber olarak, özellikle boyahanesi olan işadamlarının görüşüne başvurduk. Anlaşılan artık onlar da santralı istemiyor, artık rantabl bir yatırım olarak görmüyor. Konuyu ayrıntıyla konuştuğumuz Yedikardeşler Tekstil'in sahibi Ali Yedikardeş ile yaptığımız söyleşi ile bazı işadamlarının açıklamalarını sizlerle paylaşmak istiyoruz. İşte DOSAB'lı işadamlarının “Termik Santraldan vazgeçilsin” diye özetlenebilecek değerlendirmeleri.


DOSAB'da uzun yıllar yönetimde yer alan Ali Yedikardeşler'e sorularımız ve yanıtları şöyle:

  • Ali bey, DOSAB'da kömürlü termik santral projesinin iptal edilmesini isteyen ilk sanayici siz oluyorsunuz. Nedenini açıklar mısınız?
  • DOSAB'a karşı sorumluluğumuzu geçmişte ispatladık. Bundan sonra da sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam etmek istiyoruz. Çünkü DOSAB'da yaşıyoruz. DOSAB'da kömürle çalışacak termik santralın yapılmaması gerekiyor. Bakın, DOSAB'daki termik santral projesi yaklaşık 120 milyon dolarlık bir proje. Bundan 60 tane sanayici istifade edecek. Burada kömüre dayalı olarak buhar elde edilecek. Üretilecek elektirik DOSAB'ın ihtiyacının yüzde birisi bile değildir. Asıl önemli olan bizim için buhar. Şimdi siz DOSAB'ı 120 milyon dolar borçlandıracaksınız, 60 tane boyahaneci istifade edecek. Önce bu olmaz, genele yayılması, herkesin istifade ettiği bir iş olması lazım. İkincisi, günlük 80 ila 100 TIR ile kömür girişi olacak bu termik santrala. Ve bunun bir de TIR'larla curuf çıkışı olacak. Bunlar ciddi trafik demek. DOSAB zaten mevcut trafiği kaldırmıyor. Ayrıca bu santral çok iyi yapılacak, en ileri teknoloji kullanılacak, Avrupa'da şehir kenarlarında var desek, çevreye hiç zarar vermeyeceğiz desek, de bunun garantisi nedir? Bu tez ne kadar güvenli, tartışılır. Bir de, bakın, DOSAB'da yollar dolmuş altyapı ile. Şimdi bir santral kurunca kalkacaksınız, fabrikaların önlerinden yeni bir buhar hattı geçireceksiniz. Fabrika fabrika geçirerek taşıyacaksınız. Bu boruları yeraltından geçiremezsin; yeraltı zaten bir sürü altyapı malzemesiyle dolmuş. O zaman ne olacak? Alın size yeni bir çevre kirliliği...
  • DOSAB'da santral kurma fikri nasıl doğmuştu?

Ben DOSAB'a 1989'da geldim. Yaklaşık 11 sene DOSAB'da yöneticilik yaptım, başkanlık da yaptım. 2003'lerin sonlarında 'Elektrikler kesiliyor, biz kendimiz bir santral kuralım' diye yola çıktık. O zaman doğalgaz santralı kurmayı planlamıştık. Kojenerasyon sistemi ile. Arkada TIR parkımız vardı, santralı oraya yapalım, oradan işletelim, biz de sisteme dahil olalım, kendi enerjimizi üretmiş, ucuz enerji kullanmış oluruz, dedik. Çabalarımız oldu. Ben 8 yıl önce yönetimden çekildim, ondan sonra hiç bir yönetim organında yer almadım. Zamanla santral fikri doğalgazdan çıkıp, kömür santralına döndü. Mutasyona uğradı yani... Santralda doğalgazdan kömüre dönüş olunca, Bursa'da bazı sivil toplum örgütleri karşı çıktı. Ki, bana göre de karşı çıkmakta haklılar. Çünkü, evet, çevreyi kirletecek... Her ne kadar, DOSAB yönetimi ÇED Raporu almış olsa dahi... Bir yerlere gelindi. Geçmiş yönetimler hukuki durumlar nedeniyle de adım atamadılar. Ben burada üretilecek buharı kullanacak 60 kişiden birisi olarak söylüyorum, bu proje kesinkes rafa kaldırılmamalı, tamamen iptal edilmeli. İptal edilmesi lazım. Alınan yerin de bir başka şekilde kulanılması lazım.

'KAZANLARI YENİLEDİK, KÖMÜR İŞİ BİTTİ'

  • Kömür santralı büyük ölçüde buhar için düşünülüyordu sanırım. Siz buhar ihtiyacını nasıl karşılıyorsunuz?
  • Biz bütün boyahaneler, buhar için doğalgaz kullanıyoruz. 21 yıldır doğalgaz kullanıyoruz. Geçmiş dönemlerde doğalgaz kesintileri oluyordu, Türkiye'de gaz bitiyor, kıştır, yavaşlatın falan deniyordu. Telefonlar geliyordu, kapatın, durdurun, yaşadık bu olayları. Ama gelin görün ki, artık Türkiye doğalgazı bir iki yerden değil, 5 ayrı yerden tedarik ediyor. Enerji Bakanımız ne diyor. 'Son on yılda enerjiyi en yüksek fiyattan kullandık. Bundan sonraki yıllarda enerji maliyetleri düşecektir'... Biz de bunu görerek, ki nasıl olsa hepimizin doğalgaz kazanlarımız var, doğalgaz ile üretimlerimize devam etmemiz lazım. Zaten bu santral işinin uzamasından dolayı sanayicilerimizin birçoğu kazanlarını yenilediler. Sonuçta bir kazanı 20 yıl kullanamıyorsunuz, 10 yıl sonra patlama riski var, defo oluyor, kapasitesi yetmiyor vs. yenilemek durumundasınız. Bakıyorum, boyahaneci arkadaşlar yeni yeni kazanlar almaya başladılar. Bu ne demek oluyor? Artık bizim kömür işimiz fiilen bitmiştir. Kömür uzun yıllar önceydi, vazgeçildi artık.
  • Elektrik üretimi?
  • Taşıma suyla değirmen dönmez. Eğer enerji isteniyorsa, DOSAB isterse Türkiye'nin her tarafında kömürle çalışan elektrik santrallarını satın alabilir. Santralı kendisi de yapabilir. Nakil hatları ile elektriğin taşınmasında sorun yok. Artı, hakikaten boyahanelerde kömürden buhar elde etme işi elzemse, güzelse, bu iş yeni OSB'de yapılabilir. Tekstil Boyahaneleri OSB, Badırga'da yapılıyor, orada tesis edilebilir. Otoban yakın, nakliye ve trafik sorunu olmayabilir. Etrafında yerleşim da alanı yok. Belki liman olacak. Termik santral olacaksa oraya alınmasında yarar var. Orada boyahanecilik yapacak arkadaşlar, hatta dericiler bunu orada yapabilirler, diye düşünüyorum. Evet bir süre burdayız, ama boyahaneler taşınacağına göre, burada buhar için santral kurmanın gerekçesi de ortadan kalkıyor zaten. 2018'de yeni OSB hazırlanacakmış. Yavaş yavaş burda boyahaneci kalmayacak.
  • DOSAB yönetimi ile bu konuda fikir birliğiniz var mı, görüştünüz mü?
  • DOSAB yönetiminde son anlara geldik, yönetim yok gibi, geçici, yedeklerle idare ediliyor. Onlar tabi ne risk alırlar, ne yaparlar bir şey söyleyemem. Benim sanayici arkadaşlarımın bundan sonra gelecek yöneticileri uyarmaları, bunun iptali yönünde girişimde bulunmaları lazım. Mayıs'ta Genel Kurul var. Yeni yönetim gelecektir. Yaklaşık bir buçuk aylık bir süre var. Şimdiden hayırlı olsun diyorum. 27 senedir burda yaşıyorsak bir ağırlığımız olacaktır. Buraya yıllarca hizmet ettim, biz de burada yaşıyoruz. Abdullah Kurtoğlu abimiz vardı. 'Bak, evini değiştirirsin, ama işyerini değiştiremezsin' derdi. Komşuna kızar, evi satar, başka bir yerden ev alırsın, ama biz burada ne yapacağız. Bursa'dan gidemeyiz. Bu nedenle sorunları hep beraber çözmek zorundayız. Bakın, biz doğalgazla çalışan elektrik santralı düşündüğümüzde Demirtaş'ın nüfusu 10 bin bile değidi. Bir beldeydi. Yeşilşehir inşaat halindeydi. Şu anda Demirtaş'ın nüfusu 85 bin. Yeni inşaat şirketleri geldi, adam bin daire yapıyor. Bin daire demek 4 bin nüfus demek. Artı bin daire, 4 bin kişi daha... Önümüzdeki yıllarda nüfus 100 bini geçecek. Altyapıda büyük sorunlar çıkacak. Yeni gelecek yönetimlerin bunları görmesi ve çözmesi lazım.
  • DOSAB'daki sanayiciler arasında santraldan vazgeçme fikri genel kabul görüyor mu?
  • Tabi ki. Biz boyahaneci arkadaşlarımızla bu konuyu tartışıyoruz. Bu santraldan istifade edecek 60 kişiden en az 15-20 kişinin 'Bu santral yapılamaz, yapılmaması lazım' şeklinde görüşü vardır. Benim konuştuğum arkadalarım var. 'Ya, çok zararlı olacak. Bizim çoluk çocuğumuz var, burada yaşıyoruz' diyen sanayici arkadaşlarım var. Onlar da karşılar sonuçta. Sağduyulu boyahaneci arkadaşlarımız var.
'KİRLENİYOR, ARTIK YETER'

  • Tepkiye ve mahkeme kararlarına rağmen santralde ısrar eden bazı işadamları mı var?
  • Galiba insanda yasağa karşı bir çekicilik var... Termik santral zararlı, yasak, olmasın falan deyince onu mutlaka yapmak isteyen de çıkabiliyor galiba. Tabi ki geçmiş dönemi sorgularsak, ısrar ettiler, boyahane sahibiydiler başkanlar ve yönetim kurulu üyeleri. İstifade edecektik santraldan maddi olarak. Ama ben Ali Yedikardeş olarak şunu söylüyorum. Bir tekstilci, bir boyahaneci olarak: Doğalgazdan enerji üretiyorum. Diyelim ki, doğalgaz yerine kömürden eneji üretti ve bana sattılar. Benim aylık, 10 bin lira istifadem oldu diyelim. Bu, yıllık 120 bin lira eder. Şimdi ben 120 bin liraya Bursa'yı kirletir miyim? Soluyacağım temiz havamı 120 bin liraya değişir miyim? Benim ailem, çoluk çocuğum, sülalem hepsi Bursa'da yaşıyor. Ben 1951'de doğdum. Bursa'nın nüfusu 50-60 bindi. Beşyol'dan aşağı tek bir tane evin olmadığı günü biliyorum. Tamam 3 milyon nüfus oldu, sanayi lazım... Ama artık kirleniyor. Biraz da biz kirletmeyelim artık, yeter! Tamam, 70 bin metreküplük arıtma tesisimiz var, en güzel arıtmayı biz yapıyoruz, altyapısı ile herşeyi ile en güzel OSB'ye sahibiz... Ama ayda şu kadar daha kazanacağız diye burayı kirletmeye değer mi arkadaş? Kendi kendime soruyorum. 'Biz bugün para kazanmıyor muyuz. Bu kömür santralı yokken biz para kazanmıyoruz mu?' Kazanıyoruz, çok şükür ya... O zaman ne gerek var kardeşim fazla tamaha. Ben bu duygularla dedim ki, artık bu santral olmasın.
  • Bursa kamuoyundan, STK'lardan tepki vardı termik santrala, ama DOSAB'daki sanayicilerden destek bulamamıştı.
  • Belki kamuoyuna bunları daha önceden açıklamam lazımdı. Aklın yolu birdir. Bana göre bu projenin kaldırılması lazım.
  • Orhaneli Termik Santralı'nın çevreye zararı için defalarca haber yazdık. Sonuçta oraya desülfürizasyon tesisi kuruldu. Aradan yıllar geçti, zararı belki azalmış, ama o kadar...
  • Tabi. Çevreye zarını sıfırlayamazsınız. Bir de coğrafi durum var. Devamlı kuzeyden rüzgar alıyoruz. Bursa bir çanak şeklinde. Rüzgar buradan alıyor bulutu Yıldırım, Gürsu yönüne götürüyor. Kuzeyden esiyor, tersine esmeyecek. Rüzgar bu tozu dumanı yılın en az 300 günü Bursa'ya doğru basacak. Bu şehre yazık değil mi? Çok atla deve değil. Sonuçta mecbur değiliz, zaten işleyen bir sistem var. Ha, doğalgaz olmaz, fabrikalar kapansın mI diyeceksin, o zaman kömür olabilir, ama bugün böyle bir şey sözkonusu değil. Vazgeçilebilir. Ayrıca elektriği başka yerlerde üretirsiniz, taşırsınız, sorun yok. Ancak buharı DOSAB'ın içinde bile biryerden bir yere taşınma işi sıkıntılıdır. Hesapları yapıldı, geçişler, boru çapları vs. Kirliliği de bıraktınız, günde 80-100 TIR daha nasıl girecek buraya? Bakın yollara, nasıl yoğun bir trafik var. Peki on sene sonra ne olacak? Kömürü trenle mi getireceksin? Tren yok. Sonuçta şu anda bizim elimizde temiz enerji var. Doğalgaz Rusya'dan, Azerbaycan'dan, İran'dan, Irak'tan geliyor. Büyük LNG istasyonları yapılıyor. Bütün dünya temiz enerji kullanacak, biz niye kömür kullanalım? İlla kömür santralı isteyen varsa, keşke Orhaneli Termik Santralı'nı satın alsalardı. Alabilirdik, işletebilirdik, yerinde işletme hakkı diye bir şey var. HES'ler var, RES'ler var. Benim çatımda güneş enerjisi var. Elektkriğimin bir kısmını burada üretiyorum. DOSAB'da ilk güneş enerjisi koyan benim. Çevreye duyarlılığımız var. Bursa'da boyahanelerin bacalarından bir gaz çıkar. Duman şeklinde. Duman önleyici cihazları ilk kez biz getirdik. Çevreyi kirletmemek için. 60 boyahanenin 20 tanesi hala takmadı. Çok büyük para değil. Bunları ihmal etmemek lazım.
  • Buhar borularla dağıtılacaktı galiba.
  • Tabi, doğalgazdan da buhar üretip satarsınız. Ama bunun taşıması da bir dert ve sanayicilerin zaten kurulu bir sistemi var. Herkes kendi buharını doğalgazdan üretiyor. Siz burada fabrika sabisiniz. Fabrikanızın önünden 6 metre yükseklikte devasa bir borunun geçmesini ister misiniz? Niye kirletiyorsun kardeşim. Niye önümü, görüşümü kapatıyorsun?
  • Termik santral Genel Kurul'da gündeme gelecek mi?
'GENEL KURUL'DA BU İŞİN BİTMESİ LAZIM'
  • Genel Kurul'da mutlaka gündeme gelmesi ve bu işin orada sonuçlanması lazım. Mayıs ayındaki Genel Kurul'da artık bu işin tamamiyle bittiğinin açıklanması lazım. DOSAB mutlaka adayını çıkaracaktır. Sanayi bölgesini kucaklayacak, sivil toplum içinde birinci sıraya yükseltecek bir başkana, yönetime ihtiyaç var. DOSAB birkaç yıldır imaj kaybetti. Gelecek arkadaşların düşen bu çıtayı yükseklere taşıması lazım. Burada başta TOFAŞ olmak üzere çok büyük bir sanayi var. Buranın imajını yükseltecek bir arkadaşın gelmesi lazım. İçimizden gerçekten heyecanlı arkadaşlarımız da var. Genel Kurul'da santraldan vazgeçme kararı alınırsa, yeni yönetim de rahatlar.


Atilla Parlamış (DOSAB Yüksek İstişare Kurulu Başkanı):
'Yönetimin gündeminde santral yok artık'

Kömürle çalışacak termik santral konusu burada nerdeyse her toplantıda tartışıldı. Gazetelerde ve içimizden muhalif sesler çıktı. Açıkçası yönetimimizde de böyle ittifakla 'yapılsın' kararı olmadı. Feridun Kahraman'ın idealiydi. Yani kömür her an bulunabilir, ucuzdur, doğalgaza bağlı olmayız diyordu. Hesaplar yapıldı, uygun fiyattı. Zarlarları da tartışıldı. Trafiğinden tut da çıkaracağı bacagazı kirliliği falan. Ali Yedikardeş haklı. Burda 25 bin nüfus vardı, 85 bin nüfuslu yer oldu. Daha da büyüyecek. Osmangazi büyüyor. Yerleşme daha teşvik ediliyor. İnsanlara zarar verme boyutu var. Evet kömür ucuz, yerli, maliyeti düşürecektir. Şahsi kanaatim her maddi açıdan fayda gibi, ama kanserojen etki varsa çocuklarımız evlatlarımız bundan etkilenir, daha büyük zarar olabilir mi? Bu kadar detayına indik mi? İnmedik. Sadece ekonomik tarafı gündeme geldik. Buhar enerjisi ile şu kadar sürede işte 50 milyon dolar civarında menfaat olacak dendi. Yukarıya, Cumhurbaşkanına kadar böyle anlatıldı. Kömür ülkemizde var, maliyeti, ucuz olacak dendi ve bir kömür furyası başladı. Sadece bizde değil bu. Şu anda DOSAB yönetiminin gündeminde termik santral konusu yok. 5-6 toplantıdır, hiç konuşulmadı. Bazı arkadaşlarımız da aklı selimle düşünüyor, sakıncaları konuşuluyor. Pek çok kişi, yani ihtiyacı olanlar tevsiiler yaptı. Boş durmuyoruz. Biz bacalarımızı değiştirdik. Dolayısıyla gündemde yok. Bundan sonra termik santral gündeme gelirse, yukarıdan baskıyla gelir. 'Ne oldu, hadi yapın' denebilir. Bizim yönetimlerin gündemi bu değil. Ayrıca boyahanelere yeni OSB yapılıyor, bir kaç yıl sonra taşınmalar başlayacak. O zaman burada buhar üretmenin anlamı, gerekçesi kalmayacak. Yarın belediye bize, şehir içinde boyahane olmaz, hadi çıkın buradan, deyince bu santral ne olacak?”



Fuat Bursalı (Bursalı Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı):
'Kömür santralını tamamıyle gündemden çıkarmaya karar verdik'

Kömür santralına başlangıçta taraftardık. Çünkü doğalgaz fiyatları yüksekti. Bugüne geldiğimizde ise doğalgaz fiyatları düşük seyrediyor. Gelecekte de artmayacağı düşünceleri oluşuyor. Enerji Bakanlığının söylemlerini takip ediyoruz. Türkiye doğalgaza ciddi yatırımlar yapıyor. Birçok doğalgaz tedarikçisi ülke var şimdi. Mavi Akım, Türk Akımı, Azerbaycan, Irak doğalgazı vs. vs. Bütün bunlar gelecekte doğalgaz fiyatlarının rekabet ortamında aşağı çekileceğini düşündürüyor. Böyle düşünüyoruz. Dolayısıyla yeni baştan kömüre yatırım çok da rantabl olmayacak.
En önemlisi de halkımızın huzununu kaçıracak kömür satralını tamamıyla gündemimizden çıkarmaya karar verdik. Bizim için halk sağlığı her zaman için çok önemli. Toplumun genel düşüncesi bizin için çok önemli konular. Halkımızın istemediği birşeyi de ısrarla yapmak gibi bir düşüncemiz yok. Ali Yedikardeş'in düşüncelerine tamamen katılıyorum. Toplumun sesine kulak vermemiz lazım. Uzun vadede fiyatlar da iniyor çıkıyor. Bakın doğalgaza altarenatif, şimdi kayagazı var. Doğalgaz fiyatları aşağı çekiliyor. Gelecekte artmayacak. Gelinen fiyatlara bakınca kömürle aynı noktalara geldi zaten. Şimdi neden bu kadar yatırım yapalım? Sanayici arkadaşların kesinlikle bunu düşünmesi ve Mayıs'taki Genel Kurul toplantımızda oylanıp tamamen termik santral konusunu gümdemden kaldırmamız lazım.”

Selçuk Yedikardeş (SYK Tekstil A.Ş. YK Başkan Yardımcısı):
'Bursa'yı kirletmeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum'

Başından beri kömürlü termik santral işine karşıydım. Neticede uzun senelerdir, iplik boyahaneciliği yapan şirketlerden birisiyiz. Sanayiciler olarak, kömürlü santrallardan, buharı daha uygun fiyattan elde edecekler diye doğayı, Bursa'yı kirletmeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Her ne kadar çevreye bir zararı olmayacak, yeni teknoloji kullanacağız falan dense bile... Yani bacasından hiç duman, zararlı gaz çıkmayacak olsa bile bu kömürleri taşıyacak her gün onlarca TIR girecek DOSAB'a. Yüzlerce kamyonun çıkardığı emisyon buradaki hem hava kalitesini etkileyecek, hem de trafik yoğunluğunu artıracak. Sadece bu bile çevreye bir zarar.
Ayrıca zaten burada sanayiciler yeni verimli kazanlarla, doğalgaz fiyatlarının en son geri çekildiği seviyelerle, kömürden daha rantabl olmaya başladılar. Şu anda kömür daha rantabl olmayacak. Dolayısıyla bu kömür santralı yapımının bir daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Üstelik DOSAB artık şehrin içinde kaldı. Çevresinde konutlar var. Bu şekliyle kömür santralı yamanın çok doğru olmayacağını düşünüyorum ve bu santral projesinden vazgeçilmesini istiyorum. Tabi neticede 60 boyahanenin bundan faydası olacaktı. Bunlardan birisi olarak konuşuyorum. Diğer sanayici arkadaşlar da yapılmamasını istiyor. Seçilecek yeni yönetimin aklı selim bir şekilde karar vermesi böyle bir yatırımın altına imza atmamalarını düşünüyorum. Neticede herşeyin bir hesabı, fizibilitesi var. Doğalgaz fiyatları geri çekiliyor. Öyle olunca kömür rantabl olmaktan çıkıyor. Genel Kurul'da gündem maddesi olarak ele alınması ve oylanarak vazgeçilmesi, bence en doğru yöntem olur.”



Muhammet Etkeser (Harput Holding Yönetim Kurulu Başkanı):
'Santrala başından karşıydım. İsabet olur'

DOSAB'da termik santral kurulması projesine başından beri karşıydım. Kömürlü santralın gündemden düşmesi beni sevindirir. Doğru bir karar olur. Zaten son zamanlarda DOSAB yönetimi de bu konuda adım atmıyor. İsabet olur. Bir sanayici olarak başından beri karşıydım. Başından beri şehrin göbeğinde bir termik santral fikri doğru değildi. Evet, buhar lazım, maliyetin düşük olması lazım. Kömür Türkiye'nin gerçeği ama koskoca şehrin göbeğinde, konutlarla iç içe, olmaz... Sanayinin ufak bir kazanımı için burada halkın sağlığının, hepimizin sağlığının tehlikeye atılması, ihlal edilmesi bizi tedirgin ediyordu. Şehir dışında olsaydı, olabilirdi. Mesela yapımı devam eden boyahaneler OSB var, orada olabilir. Zaten hayata geçmeyen bir proje olduğu için vazgeçilmesinde zarar da olmaz. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı şehir içinde kömür yakılmasına izin vermiyor. Vatandaş evinde kömür yakamıyor, siz fabrikanızda kömür yakacağım, doğalgaz değil kömürle çalışacağım, doğalgaz pahalı, dediğiniz zaman bu yasak, izin verilmiyor. Aynı bakanlık koskoca termik santrala nasıl izin veriyor, bu çelişkiyi de anlamış değilim. O zaman apartmanlara da boyahanelere de izin versinler, canları isteyen kendine kömürlü kazan kursun.”


Ertuğrul Kaplan (DOSAB eski başkanı):
'Seçilirsem santral gündemden kalkacak'


DOSAB'da kurulmak istenen termik santral özellikle tekstil boyahanelerinde kullanılan buharı üretecekti, bölgenin buhar ihtiyacını karşılayacaktı. Amaç da doğalgaz yerine kömür kullanarak buhar ve elektrik maliyetini düşürmekti.
DOSAB'da 8 yıl başkanlık yaptım. 2 yıl da DOSABSİAD başkanlığı yaptım. Hem burada uzun yıllar yöneticilik yapmış birisi olduğum, hem de geçmişinde enerji kökenli olduğum için bu Termik Santral projesiyle yakından ilgilendirm. Ama ben bu santrala başından beri sıcak bakmıyorum, devamlı karşısında oldum. Fakat santral DOSAB yönetiminin bu tasarrufuydu, hiç bir zaman da muhalefet yapmak istedim. Yönetimin bir gün doğruyu görüp bu santralı gündemden kaldıracağın biliyordum.
Bursa kamuoyunun bu konudaki duyarlılığını takdirle karşılıyorum. Ama DOSAB sanayicisinin de bu konuda duyarlılığı takdire şayandır. Onlar da, kamuoyundan gelen tepkileri mutlaka dikkate alarak, bu termik santralı DOSAB'ın gündeminden artık çıkarmıştır.
Ben yeni dönemde, bir dönem için, DOSAB başkanlığına aday olabilirim.
Eğer seçilirsem, bu termik santral DOSAB'ın gündeminden tamamen kalkacaktır. Termik santral için ayrılan yerler de DOSAB'ın sıkışan trafik sorununa çare olmak üzere sanayiiin ihtiyacı olan otopark, lojistik alan ve depolama gibi hizmet alanlarına açılacaktır.
Ben şimdiden Bursa kamuoyunu duyarlılığına teşekür ediyorum. DOSAB çağdaş, yaşanabilir bir OSB olarak Bursa gündeminde hak ettiği yeri alacaktır.
Hiçbir kazanç insan sağlığının üzerinde değildir. DOSAB sanayicisinin bu santraldan elde edeceği kazançlar, Bursa halkının sağlığının ve duyarlılıığının üzerinde olamaz. Bursa halkının istememdiği bir şeyi hiç bir zaman DOSAB gündeme getiremez. DOSAB her zaman çevreci bir yaklaşımla Bursa'da örnek olmuş bir OSB'dir. Bu çerçevede yapmış olduğu örnek arıtma tesisi ile çevreye ne kadar duyarlı olduğunu da ispat etmiştir.
Öte yandan, elbette Türkiye'nin sahip olduğu fosil kaynakları en iyi şekilde değerlendirmek isteriz. Sanayicinin ihtiyacı olan enerjiyi de kömrür havzalarının bulunduğu yerlerde, yerinde üretim ile elde etmenin çalışmalarını yapacağız.”


Coşkun İrfan (Evinoks A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı:
'Bu para daha faydalı işlere yatırılabilir'

DOSAB'da termik santralden vazgeçilmesi isabetli olur. Daha çok boyahaneler için buhar üretimi isteniyordu. Ama şimdi tekstil boyahaneleri için yeni bir OSB yapılıyor. Orada daha modern boyahaneler, daha ekonomik fiyatlara tesisler kurulacaktır. Boyahaneler zaten bir süre sonra taşınacağına ve üretilecek buhar da değerlendirilemeyeceğine göre zaten buraya yapılacak termik santral ekonomik de olmayacaktır.
Termik santralı zaten çevre açısından çok doğru bulmuyoruz. Ayrıca 120 milyon dolar çok ciddi bir yatırım. Bu para daha faydalı işlere yatırılabilir. Bölgede ihtiyaç olan yeni Endüstri 4.0 çalışmaları çerçevesinde örneğin test merkezlerine ihtiyaç var. Yurt dışına ciddi paralar harcanıyor. Yüksek Teknoloji Enstitüsü kurulabilir. Tekstil Araştırma Merkezi kurulabilir. Mevcut BUTGEM de buna katılarak ulusal ve uluslararası akreditasyonları olan bir merkez kurulabilir. Burada bizim en büyük ihtiyacımız eğitilmiş eleman. Mobilya, konfeksiyon, elektronik, bilgisayar teknolojileri vs. içerecek enstitü, yüksekokullar kurulabilir. Bunlar daha uzun vadeli ihtiyaçlarımızı karşılamaya yarar ve Türkiye'ye de örnek olur düşüncesindeyim. Bir kombine eğitim eğitim kampusu kurulabilir.
Termik santralda uygulanan bir şey de olmadığı için, vazgeçilmesi ile bir kaybımız olmayacak.
Sanayicinin en büyük hatası günü kurtarmak, programlar bunun üzerine kurulmuş. Halbuki bunun yerine önümüzdeki 20-30 yılı kurtaracak çalışmaları yapıp örnek olmamız lazım. Enerji önemli bir girdi, ama çevre de su da önemli bir maliyettir. Buradan, metrekaresi 500 dolar olan bir yerden, metrekaresi 100 dolar olan, suyun da bol olduğu yere gidip orada çok daha sağlıklı işler yapılması mümün. Taşınma halinde de bu yatırımın anlamı kalmıyor. Elektrik açısından ise artık serbest kullanma imkanı var. Şehir içinde kömür santralı doğru değil. Ama güneş enerjisi var. Çatılarımızın tamamı boş ve bölgemiz bol güneş alıyor. Sıfır maliyetle eneriji mümkün. Artık kömürden elektrik yapıp kirlilikle uğraşmak çok efektif değil. Eskiden OSB'lerin kendi enerjisini üretmesi imkanı yoktu. Şimdi güneş ve rüzgardan elektrik üretme imkanları var. Biz firma olarak güneş enerjisi ile kendi kendine yeten bir fabrika kurmak istiyoruz. Zaten yeşil bir fabrikayız, tamamen yeşil olacağız.”





Not: Bu haber Ekohaber Gazetesi'nin 1090 sayısında yayımlandı. 


16 Mart 2017 Perşembe

'Para muslukları açıldı' ama herkes temkinli!


Hükûmet zor durumdaki piyasaya para, kredi musluklarını açmaya dönük açıklamalar yapıyor. Ancak bankaların tutumu “nezaket”in ötesine geçmiş değil. Buna karşılık işadamları da kredi kuyruğuna girmiş değil. Zira çarklar dönmezse, alınan her kredi yeni borç yükü demek ve sonuçta herkes krediye temkinli...

Hükümet piyasada yaşanan durgunluğun aşılması amacıyla “finansmana erişimi kolaylaştırmak” başlığı altında bir dizi önlem aldı. Bir yandan KOSGEB ile KOBİ'lere uygun kredi açıklanırken, bir yandan da KOBİ dışında büyük kuruluşlara kredi sağlanabilmesi için Kredi Garanti Fonu devreye sokuldu.
Bursa'da farklı sektörlerde faaliyet gösteren işadamlarına hem “kredi talebi”nin boyutlarını sorduk, hem de hükümet açıklamalarının ardından bankaların kredi vermeyi kolaylaştırıp kolaylaştırmadığını sorduk.

Aldığımız yanıtlar, bankaların kredi koşullarında herhangi bir değişime gitmedikleri yolunda.
Ancak bankacıların “Size kredi verelim” ziyaretlerinin arttığı, bankaların daha nazik davrandığı ifade ediliyor. Yani hükümetten gelen açıklamaların, piyasaya “para” vermese de bir “umut” vermiş vermiş görünüyor.
Peki şirketlerin çok mu kredi ihtiyacı var? Yanıtlara bakılırsa, çoğu zaman şirketler krediyi işini büyütmek için değil, “borç ödemek” için talep ediyor. Bunun da bunun da çok riskli olduğuna dikkat çekiliyor. Zira, piyasada çarklar istendiği gibi döndürülemezse, alınan her yeni kredi borçlar hanesine eklenecek ve firmaların yükünü ağırlaştıracak.
İşadamları genelde pozitif düşünmekle birlikte, “16 Nisan sonrası”nda işlerin daha kötüye gideceğine ilişkin kaygı taşıyanlar da az değil.
İşte iş dünyası temsilcilerinin kredilerdeki son değişimlerle ilgili sorularımıza verdikleri yanıtlar...


Rıdvan İşbaşaran (Artofis Mobilya A.Ş.):

'KDV indirimi Nisan değil, yıl sonuna kadar uzatılsın'

“Mobilya'da KDV'nin yüzde 18'den 8'e düşürülmesi çok hayırlı olmuştur. Hükümetimize teşekkür ediyoruz. Onlardan sektör olarak bir ricamız var, uygulama Nisan'a kadar değil, yıl sonuna kadar uzatılsın. Çünkü bizim sektör biraz merdivenaltı bir sektör. Kayıp kaçak oranı yüksek. KDV'nin yüzde 8'e düşürülmesi hem biz üreticiler, hem bayii ve hem de vatandaşlarımız açısından olumlu olmuştur. Mağazalarımıza giren kişi sayısı arttı, satışlarımız arttı. Bu da bize bir heyecan getirdi. Bu muhakkak ki istihdam artışına da neden olacaktır. Geçen seneki ocak ayı ile bu yılın ocak ayı arasında rakamlar yükseldi. Kapasite artışı var. Buna uzun vadeli baksınlar, devletimizin bundan vergi kaybı olacağına inanmıyorum. Yıl sonunda devletin vergi gelirlerinde de artış bekliyorum. Şu anda biz çalışacak eleman arıyoruz. Bu, insanları 2-3 ay sıkıştırıp sonra gevşemeye itmesin. Ardından Ramazan ayı geliyor, yaz ayları başlıyor ve mobilya sektörünün en zayıf olduğu dönemdir. Diyoruz ki yıl sonuna kadar uzatsınlar.
Firma olarak biz şu anda finansmana, krediye ihtiyaç duymuyoruz, ama açıklanan kararlar piyasaya umut veriyor. Evet şu anda ben yeni kredilerden faydalandım, diyen yok. Ama hepimizin dilinde dolanıyor ve hareket getireceğine inanıyoruz. Yatırımcıda moral olmayınca, işler de düşüyor otomotik olarak. İstihdamın artışının da doğrudan moralle etkisi var. Yapılanların üretimi, ihracatı ve istihdamı artıracağına inanıyorum.”

İskender İskenderoğlu (Kebapçı İskender):
'Bundan faydalanılabilir'

“Oturup da planlaması yapılan bir girişimde faydalı olablir. Yoksa krediyi, teşviki almış olmak için almak olmalalı. Aksiyon planında bundan faydalanabilir. Piyasanın krediden, borçlanmaktan çok morale ihtiyacı var. Asgari ücret desteğinin bilhassa yeni kurulan firmalara veya büyüme trendinde olan firmaların işine yarayacağını düşünüyorum. Az bir teşvik değil. Büyüme, yeni şube açma durumunda olanların bu teşvikleri kullanabileceğini düşünüyorum. Bizim gıda sektöründe çok kötü günler geçirmiyoruz. Örneğin sömestre tatili bizim restoranlarımızda gayet iyi geçti.”

Hakan Oka (CAE Mühendislik Ltd. Şti.):
'Krediler genelde borç ödeme için alındı!

“Makine sektörümüz açısından örneğin son fuar güzel geçti, ancak fuar dönüşü beklentiler düşük kaldı. İnsanlar fuara götürdükleri makineleri orada bırakmak istiyorlardı, satmak istiyorlardı, ama bu fuarda çok fazla olmadı. Arkadaşlarımla da görüştüm, genel itibariyle götürdükleri makineleri geri getirdiler.
İşletmelerimizde kredi talebi elbette var. Herkes belli noktalarda sıkıntıda. Önlemlerin bir kısmı faydalı oldu. Kredi Garanti Fonu ve KOSGEB in devreye girmesi kredilerin daha kolay alınmasına katkıda bulundu, ama sonrasında bu kredilerin geri ödeneyecek durumda olması da sözkonusu olabilir. Buna çok dikkat etmek lazım. İş vardı, nakit dönmüyordu, para yoktu. Kredi alınca insanlar bir miktar daha rahatladılar. Çarklarını döndürüyorlar ama..

- Kredi talebinde bir artış var mı?

Tabi ki var. Eskiden biz bankalara başvururken, şimdi bankalar bizi arıyor. 'Size işte 1 milyon lira kredi veriyoruz, kullanmak istermisiniz' gibi, aramaya başladılar. Bu en azından üreticiler bankayı aramak zorunda kalmıyor, avantajlı birşey. Ama tekralıyorum, 3-5 ay, bir sene sonra bu yeni borçların geri dönüşünde sıkıntılar olursa da sektörün ikinci bir sıkıntı yapama ihtimali var. Limitler de yükseltildi. 2 kattan fazla artışlar oldu. Kredi Garanti Fonu, KOSGEB devreye girdi. TÜBİTAK'ın devreye girmesi de bizim gibi Ar-Ge ile uğraşan firmaların makine imalatı açısından çok önemli oldu finansman.

- Para niye isteniyor?

Mesela KOSGEB destekli krediler borç ödemek için oldu genellikle. Ama mesela TÜBİTAK destekliler vs. daha çok imalata yönelik. Yatırım yapmak isteyenler için de. KGF destekli kredileri zaten borç ödemekte kullanmak çok büyük yanlışlık olur, büyük rakamlar. Sanayiciler de bununla uğraşıyorlar, öyle olması lazım diye düşünüyorum.”


Sinem Toplan (Finans Kontrol Merkezi):
'Kredi almak tam kolaylaşamıyor'

“- Kredi almak kolaylaşıyor mu?

Tam anlamıyla kolaylaşamıyor. Çünkü öncelikle ülkenin büyüme oranı ve satış hızınız düştüğünde paranın devir hızı düşüyor. Paranın devir hızı düştüğünde para kazanma şansınız düşüyor. Çünkü para her takla attığında para kazanmaya başlarlar, borçlarını daha hızlı öderler. Şimdi fazla tahsilat yapamadıkları için zorlanıyorlar. Ülkemizdeki en büyük sorun sanayi kesiminin kısa vadeli borçlanması. Sanayiin uzun vadeli kaynağa ihtiyacı var, ama biz bankacılık sektöründen uzun vadeli borçlanamıyoruz. Ya da yabancı para cinsinden sağlamak zorunda kalıyoruz. Bankacılıkta da sermaye yeterlilik rasyosu diye bir kural var. Bu puanın tutması gerekiyor. Bu rasyo yeterli olmayınca bankaların eli de zorlanmış oluyor. Şu anda sermaye rasyosunda bir esneme yok, sadece buna bir karşılık ayırıyorsunuz. Ayırdığınız karşılıklar teminatlı olmalı. KGF ile piyasaya en azından soluk aldırıldı. Ancak Merkez Bankası'nın olumsuz kayıtlarının silinmesi gündemdeydi, evet TCMB bu kayıtları sildi ancak bankalar silmedi. Aynı kayıtlar bankalarda da vardı. Bu bir sorun ve öncelikle bunun önleminin alınması lazım, krediye ulaşım kolay olsun. Çünkü belli bir ölçeğin üzerindeki firmalar zaten krediye ulaşma notuna sahipler. Her bilanço reytingle kotlanıyor ve ona göre kredilerini alıyorlar. Ancak reytingi ve ölçeği küçük olanlar ne yazık ki, özellikle KOBİ'ler sıkıntı yaşıyorlar.

- KGF da renting işini bankalara bırakıyor.

Tabi. Sonuçta bankalar da yapabildiği kadar. Özkaynak verimliliği gerekiyor. Koşullarla ilgili esneme tamamen bankacılık faaliyeti ile ilgili. O kaynağı bulamazsa, bunu satabilme şansı yok. Yurt dışında borçlanınca dolar borçlanıp TL satmak ve uzun vadeye vermek zorunda.. Sonuçta topluca yüksek katma değer yaratan bir üretime geçemezsek, kar yaratamazsak... Ülke reyting notumuz düştüğü için bankalar da artık daha pahalı dış kredi alıyor. Banka yurtdışından pahalı alınca, kur da artınca maliyeti artıyor. Bunar birbiriyle topyekün etkileşim içinde.”

Naci Şahin (Burçin İnşaat A.Ş.):
'Konutta KDV indirimi 2016'yı da kapsamalı'
“Gayrimenkulde kredilendirme, düşük faizli olursa vatandaş açısından mutlaka uygun. Krediye ihtiyaç var mı? Var. Hükümet piyasaları finans yönüyle pompalamak istiyor. Bir heyecan tetiklemek istiyor. İnşaat sektöründe piyasayı tetikleyecek finansman, vatandaşın krediyle gayrimenkul alımını sağlamaya yönelik olmalı. Vatandaş talebi lazım.

- İnşaat firmalarının kredi talebi var mı?

Yok. Yap-Sat sisteminde pek olmaz. Şirketler, Kuveyt Türk bank, Vakıfbank gibi bankalarla leasing yaparak finansman sorununu çözüyor. Banka sizin adınıza alıyor arsayı bile... O da güçlü firmalar için değil, özsermayesi olanların buna da ihtiyacı olmaz. Mesela ben hiç almadım, almayı da düşünmüyorum. Bankadan kredi alan inşaatçı... Banka kârı var, firma kârı var, bu da vatandaşa yansıyor, sonuçta maliyetler yükseliyor. Benim 10 liraya satacağım şey o yöntemde 12 liraya olur. Halbu ki madem devletin desteği olacaksa onun 9 lira olması lazım. Hayır. Ama maalesef, vatandaş talebi ile böyle bir finasman devreye girerse, çünkü inşaat sektörünü tetikleyen çok kalemler var.

- Konut satışlarında KDV indirimi işe yaradı mı?

Yaradı işe. Ama hemen mi? Değil. O indirim 2017 yılında yapılan inşaatlar için. Kaç inşaat var ki böyle? En azından 2016 yılında yapılanları da kapsasaydı işe yarardı. O da iyi olurdu. Alıcı için indirim olurdu. Yüzde 8 az değil. 200 bin liralık dairede 16 bin lira indirim demek, fiyat 180 bine inecek. Bu iyi bir rakam. Ama genellersek, inşallah, inşaat sektörü için olumlu.”

İlknur Güner (İlknur Emlak):
'16 Nisan sonrası piyasalar daha kötü olacak'

“- KDV indirimi konut satışlarını artırdı mı?

Biz genelde ikinci el satış yaptığımız için bizi etkilemedi. ÖTV ve KDV'lerin indirilmesi piyasaya geçici bir canlılık getirecektir. Ama ben onun kısa vadeli olacağını düşünüyorum. Zaten nisan sonuna kadar uygulama. Sandık bittiken sonra korkarım ki piyasalar biraz daha bozulacak. İnşallah düşündüğüm olmaz. Ben 2017'nin ikinci çeyreğinden itibaren piyasanın daha kötü olacağını düşünüyorum. 30 yıllık bir fırma olmamıza rağmen işlerimizde gözle görülür bir durgunluk var. Müşteri geliyor, fabrika, villa, ev neyse, beğeniyor, 'Tamam beğendik, ama bekleyelim, 16 Nisan sonrası ne gösterecek bakalım' diyor. Herkes parada kalmayı tercih ediyor. En azından şu belirsizlik ortadan kalkarsa sanki piyasalar biraz daha oturur gibi geliyor.

-Odunluk civarında devasa büyük inşaatlar var. Satış nasıl?
Bursa'nın alışkın olmadığı fiyatları görüyoruz. Burası Kumluk diye bilinen bir yer. Zemini hiç sağlam olmayan bir yer. Birçok tanıdığımın buradaki arsalarını Kızılay'a, Yeşilay'a bağışladığını hatırlıyorum. Burada 30 katlı 50 katlı inşaatların olmasını hiç uygun bulmuyorum. Ne kadar sağlam yaparsan yap, burası bir deprem bölgesi, ama rantın olduğu yerde herşey oluyor maalesef.
Rakamlar çok yüksek. Bursa'ya yabancı satışı da çok yüksek değil. Neden? Çünkü Bursa'ya orta direk geliyor. Orta direğin altı Araplar geliyor. Parası çok olanlar zaten Antalya'ya, İstanbul'a gidiyor. Bizdekiler 200 bin lira limitinin altında olan bir grup. Burada TL kazanılıyor. 100 bin liralık fiyat 200 bin lira olduğunda piyasanın otomatik olarak durması çok normal. İnsanlar aldıkları rakamın altında satmak istemiyorlar, dolar veya euroya çevirip. Ama korkarım daha düşük fiyatlara satmak zorunda kalabilirler. Bunu geçmişteki krizlerde yaşadık. İnşallah olmaz, ama alım gücünün de artacağını gösteren bir belirti göremiyorum şu anda. Para kazanmak çok zor.”

Şenol Keleş (Fikiral Danışmanlık Ltd. Şti.) :
'Kredi pompalanması, firmaları çıkmaza sokar'

“Piyasanın şu anda krediden çok teşviklere ihtiyacı var. Çünkü kredi sonuçta borçtur ve geri ödeme başladığında piyasada daha da bir zorluğa yol açabiliyor. Krediye gelinceye kadar alınacak teşvikler var. Mesela ödenmeyen vergi ve sigorta borçları için yapılandırma oldu. Ödenemedi, Mayıs sonuna ötelendi. Peki mayısa kadar ödeneceğinin garantisi var mı, yine meçhul. Çünkü piyasada bir daralma var. Siz kredileri ne kadar çok pompalarsanız kişileri daha çok çıkmaza sokarsınız. Yani bir kısır döngüye girer. Krediden önce sigorta primlerinin düşürülmesi, vergi teşvikleri getirilmesi lazım. Bunlar krediden daha önemli. Sadece yukarıdaki yüzde 5'lik kesimi dikkate almayalım. Esnaf zor durumda. Kepenkler kapanıyor. Şirketler kapatılıyor. OHAL'in ardından göreceksiniz binlerce şirket batacak. Şu anda iflas, iflas erteleme yasak ve akbabalar gibi bekleyen yapancı şirketler var. Fırsat bekliyorlar. Kurları yükselttiler, paralarını değerlendirdiler ondan sonra da gelecekler, şirketleri kapacaklar. Tabi ki ben toz pembe bir tabloyu çizmeyi isterdim. Ama üniversitede öğretim üyesiyim, ekonomistim, olayla farklı yaklaşıyorum.

İsmet Çakan (İs-Me Ltd. Şti.):
'Parası olan da vermiyor'
“Biz firmayı 1960 senesinde açtık. Kendi öz sermayemizle çalıştık. Senelerdir ne bankalardan ne devletten, ne bir kredi ne de yardım aldık. Özdilek'in Korteks'in, otellerin vs. işlerini yapıyoruz. Son zamanlardaki bu ödeme sıkıntılarından dolayı sorun var. 20 sene evvel doğru söylemeyince ilkinde 'şaşırdım' denirdi, ikincide 'yalan' denirdi. Şimdi insanlarda para varsa da vermediğini gördük. Bu nedenle, bence ahlaksızlıktan dolayı bu durumlara düştük. Yoksa, bu memlekette çalışana iş de var, para da var, herşey var. Yeter ki samimiyet olsun, birlik beraberlik olsun. Devletin şu yaptığı hareketler sonuçta hiç maddi katkısı olmasa da moral veriyor, yardımcı oluyor. Tabi kredisiz, faizsiz, öz sermaye ile çalışıyoruz, herkese de tavsiye ederim. Bizim işlerimiz yoğun, çalışıyoruz. Ama yeni nesil çalışma taraftarı değil. İşe beş dakka nasıl geç gelir, nasıl beş dakka erken çıkarım onun hesabını yapıyor. 75 yaşındayım. 57 senedir sabah saat 7.10'da fabrikadayım, işimin başındayım. Severek gidiyoruz. Sıkıntımız işçilerin aile hekiminden izin koparma derdinde olması, canı gönülden kendini işine vermemesi. Başka sıkıntı yok. Duamız, sağlık, ülkemizde birlik olması.”

Aytuğ Onur (Seçkin Onur Gıda):

“Elbette piyasada bir sıkışıklık mevcut. Alınan önlemler yerinde. Hızlı bir dönüşü olacağını da düşünüyoruz. Biz piyasaları açabilmek için BTSO olarak da ciddi bir kaynak ayırdık. Ciddi bir talep olduğunu da görüyoruz. Hükümetin aldığı önlemler, odamızın halihazırda yaptığı ve önümüzdeki dönemde yapacağı desteklerin sektörlerde çok önemli katkısı olacağını, rahatlama sağlayacağını düşünüyorum.”

Hüseyin Yılmaz (İnterkan Polimer A.Ş.):
'Borcu borçla kapatmak çok tehlikeli'

“Şu anda piyasada genel olarak daralma hissediliyor. Bütün firmalar tabi ki, dikkatli, temkinli olarak işimizi sürdürüyoruz. Para ihtiyacı her dönemde vardır. Ama bu dönemde biraz daha fazla ihtiyaç var gibi. Ama kredi dediğin, sonuçta bir borç alıyorsun ve bunun bir de geri ödemesi var. Çok kredi de kullanılsa dikkat edilmesi gerekiyor. Kredi olarak piyasaya çok aşırı bir para sürmenin ben çok olumlu olacağını düşünmüyorum. Sonuçta herkesi borçlandıracaksınız. Bir yatırım, bir iş aş yaratmak için, akılcı teknolojik yatırım, ihracat kapısı açacak bir yatırım için ben borçlanırım. Bu yükün altına girerim, çünkü bilirim ki, fizibilitemi yapmışım, hesabımı yapmışım, buna göre kredi kullanacaksam kullanırım.
Şu anda borçu borçla kapatayım, takla attırayım fikri çok tehlikeli. Her firma kendinden sorumlu tabi. Bazı şeyler de abartılıyor. Piyasada hesabını kitabını yapan firmaların da iyi iş yaptıklarını görüyoruz. Ben pozitif bakıyorum. Güzel şeyler de oluyor.”

Mümin Tenekeci (Samtaş Kalıp A.Ş.):
'Borcu olmayan krediyi ne yapsın'

“Piyasada nakit darlığı her zaman olan birşey. Bu da kredi talebine yöneltiyor. Ama kredilere ulaşma ne kadar kolaylaştırıldı, o konuda bilgi sahibi değilim. Çevremizde duyduğum kadarıyla kredilere pek kolay ulaşılamıyor. Belli şartları var. Çok kolay değil. Krediye kimin ihtiyacı olur?

Borç mu, yatırım mı? Mutlaka yatırım yapanın da olacak ama borcu olanlar daha çok kredi istiyor. Borcu olması batması anlamına gelmez. Kolaylıklar sağlamak lazım. Borcu için istiyor diye bakmalak lazım. Borcu olmayanların, ihtiyacı olmayanların zaten krediye ihtiyacı olmaz. Kredinin uygun koşullarda olması lazım.”

Cevat Savcı (Ak Teks Tekstil):
'Bizde yapısal, uzun vadeli kredi yok'

“Ben 60 senedir sanayiciyim. Kredi ihtiyacı hep var. Sorun şu: Bizde Avrupa'daki gibi yapısal, uzun vadeli krediler yok. Neden? Bir sanayici söz vermiş, termin, kalite, standart uygulayacak. Biz ihracat yapacağız. O mal elinde değilse ne olacak? Aracı girecek, fiyatı artıracak. Oysa aslında daha önceki işlerine bakarak, kalitesine, dürüstlüğüne bakarak o firmaya verecek. Ne kadar mal ona lazımsa orada hazır olacak. Ne var burada? Kandırmışlar. Şu anda bana göre, bunları temelden düzeltme imkanı da var.
Şu anda bankalar temelden bunu alarak daha güzelini yapacak. Şimdi bizde ne var? Af var. Kime af? Vergisini ödemeyene. Ödeyene ne var? Ceza var. Bunu söyleyeceğiz ve düzelteceğiz. Büyük bir şans var şimdi hep bana hep. Şimdi diyorlar ki, vergisini zamanında ödeyene indirim var.
Neler yaşamadık... Yüzde 7 büyüme çok önemli. Şu anda birlik olunacak zaman. Dayanışacağız ve bu ülkeyi, bizi dışardan yönetmeyecekler.”

Osman Planalı. (Gilansoy Tekstil):
'Sanayici dövize yatırım yapmamalı'


“Piyasada en önemli şey, özellikle sanayicilerin dövize yatırım yapmaması. Döviz kazancını varsa dövizle harcama yaparsınız. Maalesef, dövizden de birşeyler kazanma peşine koşuyor. Bir yerde tıkandığı zaman çekler ödenmemeye başlıyor, piyasa tıkanıyor. Zincirleme herkese sirayet ediyor. Biz firma olarak ihracatımız yok, iç piyasaya çalışıyoruz. Biz nakit kullanmadık, kullanmıyoruz. İhtiyacımız olan makineleri almak için leasing kullanıyoruz.”

Sami Bilge (Elyafteks A.Ş.):
'Dış dünya bize soğuk bakıyor'


“- Firmaların kredi ihtiyacı ne düzeyde?

Finansman son derece önemli bir enstrüman. Şahsen krediye başvuran birisi değilim, kendi yağımla kavruluyorum. Ama neticede genel olarak konuşursak, hepsinin kredi ile döndüğünü görüyorum. Kredi muslukları bırakın kesilmeyi, daha da açılmadığı sürece son derece sıkışıklık olur. Piyasada batanlar olabilir. Hükmetin son 250 milyar liralık kredi kullandırılacağını açıklamasının piyasalara bir hareket getireceğini düşünüyorum.
250 milyar elbette bir hareket getirir. Ama Türkiye'nin dış dünya ile ilişkilerinin iyi olmadığını düşünüyorum. Dış dünya bize soğuk bakıyor. Örneğin ben Avurtralya'ya mal satıyorum. Avustralya'daki müşterim bana gelmek yerine İsviçre'ye geliyor, bizim pazarlama yetkilisini İsviçre'ye davet ediyor. Siparişleri orada veriyor. Çünkü can güvenliğinden endişe ediyor. Türkiye'nin bu tür sıkıntıları aşması gerekir. Türkiye'ye yarım günlüğüne, bir günlüğüne gelip bir sipariş vermekten çekinilen bir dünyada Antalya'ya, Bodrum'a, İstanbul'a turizm için gelme konusunda daha endişeli olacaklarını düşünüyorum. Bu da Türk turizmine darbe vurur. O nedenle Türkiye'nin güvenli bir ülke olduğunu yayma, ama propaganda yapmaktan ziyade bunu göstermek, ispatlamak lazım diye düşünüyorum.

- Kredi neden isteniyor?

Ben şu anda yeni yatırım yapmak için kredi istenildiğini düşünmüyorum. Sıkışan, piyasada malını satamayan insanlar, üretimi durdurmamak için bunu kredi ile sürdürmeyi düşünüyor. Yeni yatırımın bilhassa tekstilde düşünülmediğini görüyorum. Şahsen yeni yatırım düşünmüyorum. Bakın batan firmaların hiç birisi yatırım eksikliğinden dolayı batmaz. İşletme sermayesi vücuttaki kan gibidir. Bir insanın bir gözünün olmaması, bir bacağının, kolunun eksik olması yaşam kalitesini düşürür, ama onun ölümüne neden olmaz. Ama 80 kilo insanın 6 kilo kana ihtiyacı vardır. Bu miktar 3 kiloya düşerse, allah rahmet etsin... Firmaların batmasının sebebi de işletme sermayenin olmamasıdır. Bütün firmalar böyle batar. Kredi işte firmaya nefes aldırır. Ama o kredi o nefes alma esnasında çarkı dönderemezse, kredi daha büyük batmasına neden olur.”

Vehbi Varlık (İnoksan A.Ş.):
'Bürokrasi de hızlı giderse...'

“Piyasalarda 2016'daki sıkıntılar 2017'nin ilk yarısında da devam edecek gibi görünüyor. Bu sıkıntıları atlatmak için her halükarda finansmana ihtiyaç duyuluyor. Normal şartlarda bile böyleyken, şimdi daha çok ihtiyaç duyuluyor. Bu konuda KGF ile özellikle KOBİ'lere destek olunması çok önemli, olumlu. KOBİ'ler işletmelerin yüzde 90'dan fazlası. Bunların işinin kolaylaştırılması lazım. Piyasaların önün açmak, canlandırmak, istihdam yaratmak lazım. Hükümet doğru bir şey yaptı, bütün mesele bürokrasinin bu işi hızlı yürütmesi. Karar almak ayrı bir konu, ama icraatta bu işin hızlı yürümesi ayrı. İşleyişi önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şimdi KOBİ'lerin dışında büyük firmalara da bu kapıyı açtılar. Çok doğru. Cumhurbaşkan'nın talimatları bankalar tarafından da izleniyor. Türkiye'nin önünü açmak lazım. Hükümet, KOBİ'ler, özel sektör hep beraber herkesin üzerine düşeni yapması lazım.
Aile bütçesi gibi... Elbette borçlar var. Riske giriyoruz, yeni işe değil, belki borç ödemek için kredi isteniyor, ama onu da vermezlerse.. Bu dönemli atlatmak önemli. Bu süreçte ister istemez kredi ihtiyacı oluyor. Tabi yatırım, makine almak için de önemli. Hükümet aslında yatırım ve istihdam yaratılmasını istiyor. İşsizlik en yüksek seviyede. Onun için de para lazım. Bürokrasi hızlı giderse inşallah iyi olur.”

Abdullah Bayrak (BOSİAD Başkanı):
'İkinci bir teminat mı istenecek?'

“Dolar ve euronun yükselmesi ile birlikte sanayi şu anda bir kıskaç içinde. Endüstri büyük ölçüde kredi ile yürüyen bir yapı. Doların, euronun son zamanlarda ciddi artışı, fabrikaların borçlarının da yükselmesine neden oldu. İşlerin durgun olması, işletmelerin normal kredi borçlarnın ödeyememesi anlamına geliyor. Onun lokal çözümü tekrar kredi alarak bunu çözmek, borçların ödemek şu anda. Oluşan problemler bu. Elbette sanayicinin normal krediye de ihtiyacı var, ama bu kredi kıskacından da kurtulması lazım.
Son zamanlarda dövizin fırlaması belki ihracat yapanın işine yaparmış olabilir, ama içeride yerli üreticiyi, iç piyasada çalışan üreticileri ciddi anlamda sıkıntıya soktu. Hükümetin aldığı kararlar doğru mu, bence doğru. Adına cansuyu kredisi de demişlerdi. Mutlaka olmalı. İşe yaramaması mümkün değil.
Bankaların kredi vermedeki tutumunda bir değişiklik yok deniyor. Benim kefalet ve teminat mektubu sıkıntım yok. Ama pek çok firmanın sıkıntısı olduğundan eminim. Çünkü mevcut aldığı kredilerde o teminatları bankaya vermişler zaten. İkinci bir teminat vermesi için birşey vermezi lazım. Tabi onun için kaynak yok, eğer bunu istiyorlarsa...”


Ahmet Üstüner (Mavi Üçgen Anaokulu sahibi):


“Elbette finansmana ihtiyaç var, ama bizim ona ulaşmamızda engeller var. Bankaların tutumunda bir değişim yok. Esneme yok. Çok ciddiler. Sizin kredi notlarınızı bütün bankalar görüyor. Kredi kartı eksrenizdeki ödemeyi geciktirdiğinizde bütün bankalar bunu öğreniyor. Herkes işini borçla döndürüyor. İster istemez bankadan borç almak istiyorsun. Başka birisinden borç alma şansınız yok. Akrabadan dostlardan alma devri kapandı. Çalışanların maaşları, sigorta primleri, vergiler var. bunların hepsi de gecikme kabul etmeyen ödemeler. Günü geldiğinde ödenmek zorunda olan şeyler. Şu anda zaten büyümede bekleme konumundayız. Yeni yatırım, büyüme hepsi askıya alınmış durumda.”

Yalçın Toy (KSİAD Başkanı):
'Ekonomi üretirsek düzelir, yoksa düzelmez'


“15 Temmuz sonrası dövizdeki hareket ekonomiyi durdurdu. Buna da hükümet katkı olarak kredi limitleri dolmuş işadamlarına, ekonomiye bir katkı olsun diye ekstra fonlar, kredi destekleri verdiler. Bunların etkileri yansımaya başladık. Nedir? KGF'den, bankalar vasıtası ile sanayicilere can suyu veriliyor. KOSGEB daha küçük firmalara destek verdi.
Bankacılar kendileri geliyorlar, sana bu kadar kkredi verelim diyorlar. Yüzde 80'i KGF kefaleti altında olduğu için iyi geliyor. Şu anda bir durağanlık var. Üretim, döviz, ithalat vs. herşey bir beklemeye girdi. Bu krediler yatırım amaçlı değil. İşletme sermayesi olarak ya da çeki gelmiş, senedi gelmiş, kredi geri ödemesi vadesi var, taahhüdü var, bunları yapmak için kredi alınıyor.
Kayapa'da şu anda, otomotiv sektörü ağırlıklı. Otomotiv de iyi olduğu için bölgede şimdilik tökezleyen firmamız yok. Hükümetin politikası sanayiciye destek vermek. Üretirsek ekonomi düzelir. Yoksa düzelmez.”


Hasan Moral (DOSABSİAD Başkanı):
'Bankalar krediye temkinli yaklaşıyor'

“Krediye, finansmana ulaşımın kolaylaştırılması çok önemli. Ama şimdi bu krediler yatırıma mı dönüyor yoksa firma içindeki finansmana mı dönüyor, borç ödenmesinde mi kullanılıyor. Kredinin ne kadar reel sektöre giriyor, ne kadarı yeniden finansman sektörüne dönüyor bunların arştırılması lazım. Sanayiciler için istikrar önemli, etrafımızdaki olaylarıın, piyasalardaki dalgalanmaların durulması çok önemli. Kredinin de yatırımıa dönmesi önemli.
Herkes şu anda milli bir seferberlik gibi görüyor. Herkes elinden geldiğince yatırım yapmaya çalışıyor ama açık konuşmak gerekirse herkes temkinli davranıyor. Ama bu tarz fırsatların sunulması insanları teşvik ediyor, moral veriyor. Ama bunların birebir yatırıma dönmesi ve bunu konuşmak için çok erken. Bankalar da krediye temkinli yaklaşıyor. Bence özellikle devlet bankalarının biraz daha önde olup, piyasaya öncü olması lazım. Önce onların faizleri indirip kanalları açması lazım ki, ardından özel bankalar gelsin. Ama onlar da çok temkinli.


Ömer Faruk Korun (HOSAB Başkanı):
'Bir kredi kuyruğu göremiyorum'

“Şirketlerin mutlaka kredi ihtiyacı vardır. Bölgemizdeki firmaların ihtiyaç durumu hakkında fazla bilgim yok. Ama hükümet tarafından yapılan düzenlemelerin mutlaka bir yansıması olacaktır. Tabi önce bankalara yansıması lazım. Şu ana dadar bankaların kredi koşullarının değiştiğine ilişkin bir şey duymadım. Arkadaşlarla yaptığımız görüşmelerde genel bir sıkıntı var. Ama bölgede yoğunluk otomotiv ve otomotiv sektöründe şu an çalışmalar tam gaz gidiyor.
KOSGEB'in küçük firmalara vereceği 50 bin lira gibi paralara yoğun bir talep olabilir, ama ben bölgede sanayicimizin aman aman kredi kuyruğunda olduğunu sanmıyorum. Bölgemizde şu an için böyle bir şey yok.”

Rıfat Aygüler (Deri İhtisas OSB Başkanı):

“Alınan teşvik önlemleri sanayicinin işine elbette yarıyor. Hükümet kendine güvenini gösteriyor. Bakanları dinliyoruz, haklı olduğunu gördük. Teşviklerle hükümet elinden geleni yapıyor, sanayicinin de bundan yararlanacağı kanaatindeyim.”















7 Mart 2017 Salı

İlber Ortaylı-3. Türkçe, Türklük ve güncel hafif siyaset


Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nde (BUSİAD) yaptığı konuşmanın üçüncü ve son bölümü aşağıda.
3. Bölümde, Türkçe, "milli" olma ile güncel gelişmeler ve de sorulara verdiği yanıtlar var. 


MENDERES'İ EFSANE YAPMAK 


"Mesela Menderes'i, yaşayan insanlar efsane yapmadılar. Allah razı olsun, çalışıyor. Enerjik adam, namuslu adam, falan derler. Ki bunlar doğru. Para yemezdi, çok hassastı o konuda, deli dana gibi koşardı, çalışkandı. Bazen lüzumsuz derecede hızlı koşardı. Kendine göre dengesiz, sivri tarafları vardı, kibar tarafları vardı. Ama mutlaka Türkiye'yi herkes kadar seviyordu. Çok akıllı tarafları vardı. Mesela Tahsin Bekir Balta 46 kabinesinin genç bakanlarından. İsmet Paşa'nın kabineyi gençleştirdiği zamandan. Kanun çıkarken, Menderes de varmış. Mesela Atatürk'e çok çekiştirdiler bunu. Aydın il başkanı, Serbest Fırka'nın 'Burada bir Adnan var demiş, nutuklar atıyor, konuşuyor bilmem ne, baş edemiyoruz'. Çağırmış, ne istiyorsun, sen kimsin? Bakmış genç adam gazi, istiklal madalyası var. 

Eee işte çiftlik sahibi, konuşması çok düzgün. Ne okudun, işte Kızılçullu Amerikan mektebi, İngilizce falan mükemmel. Nedir senin derdin diyor. 'İşte' diyor, 'Boyuna toprak reformundan falan bahsedenler var hükümette, size isterseniz diyor, şu gördüğünüz kocaman tarlayı bir çift iskarpin ayakkabı fiyatına alırım. Mühim mesele bu toprak nasıl işlenir, nasıl sermaye yardımı yapılır, nasıl desteklenir, falan anlatıyor.
Hayran oluyor Atatürk; Menderes böyle bir adam. Fakat işte bu adam işte İstanbul'un da içine etti, onu da ben kaldıramam. Dolayısıyla efsaneleştirecek bir şey yok. Bana gelip DP devrini efsaneleştir, yok öyle! İsmet Paşa aleyhinde bir sürü palavralar sık. 

'İNSANLAR KAFAYI YEMEYE BAŞLAMIŞLARDIR'


Yok işte yavaş yavaş Atatürk'ün üstünü oymaya başla. En büyük yalan da Türkiye'deki o zaman mevcut olan din baskısını (o zaman tabi laik hükümetlerdi) Sovyetler Birliği'nden ve Enver Paşa ateizminden falan bahsetmek; bunu yemez kimse. Bu tam bir palavradır. Neyin nereye kadar gittiğini, nerede bittiğini herkes bilir. Bununla yeni nesilleri yetiştiremezsin. Çünkü hakikat bir yerinden teper. Fakat şu olur, insanlar derli toplu düşünmemeye, kafayı yemeye başlamışlardır. En akıllı insanlar bile saçmalar böyle cemiyetlerde. Onun için bunların üzerinde durulması lazım. Bu çok açık.


MİLLİLEŞTİRME HİKAYESİ PALAVRAYA...


Milli eğitimin sayısız problemleri vardır. Bu milliştirme hikayesi bir palavraya dönüşebilir. Nedir milli olma, bir kere onun tarifinin yapılması lazım. Ama her şeyden evvel Türk dilinin korunması lazım. Türk dili korunmuyor. O televizyona çıkartılan herifler nedir Allah aşkına. Hiç birinin Türkçesinde iş yok. O spiker kadınların Türkçesi nedir Allah aşkına. Yav hangi dilde olursa olsun, kadın dediğin yaratık dilini çok güzel konuşan bir mahluktur. Hiç bir şey olmadığı zamanda bile, kadının cemiyetlerde bastırıldığı zamanlarda bile kadın muganniye, oyuncu, tiyatrocu çıkmış ortaya. Çünkü kadın yapısı itibariyle güzel konuşur. Sen nereden buluyorsun bu acayip şeyleri de sunuculuk yaptırıyorsun. Yazık günah değil mi bu dile. O erkekler nedir öyle 'e'leri uzatıyorlar,
bütün harfleri yanlış telaffuz ediyorlar. Korkunç bir şey. Böyle bir memlekette milli eğitimden falan bahsedilemez. Önce Türkçeyi korusunlar.

TÜRKÇE BİLİM DİLİ OLMAZ TARTIŞMASI 

Mim Şefik Bey müthiştir, psikiyatri hocasıdır. Efendim 'Türk dilini kurtarmak için sadeleşme ve harf devrimi yetmez, Avrupa dili kabul etmeliyiz bir tane' diye konuştu bu zat. Ve o zamandan kalma sapıklıklar vardır. Efendim diyor 'Türkçede fiil sonda geliyor, ikinci yerde, ortada gelmeli ki felsefe yapabilelim'... 
Salak, peki Latinler nereye getiriyor fiili? Latince güzel üslupta bütün fiiller sondadır, soru ekleri de oradadır. Yani bir cümlenin sonu cümle olduğunu anlamak için sonuna kadar okursun ve sonuna bakarsın. 'Lubabisne' der, 'istiyor musunuz?' demek. Bunlar cahil adamlardır; Fransızca bilirler, ama Latince bilmezler. Bunların batıcılıkları İskenderiye limanındaki hamalların ötesinde değildir. Oradaki hamal da bilir, yükünü nereye koyacağını, ama Fransızca konuşan bir entelektüelim, diyorsan Yunanca ve Latinceyi çok iyi bilmen gerekir. Münevverin yapısı budur. Benim tanıdığım Alman hocalar, 70 yaşındayım, hayran olduğum Alman hocalar, sağcı solcu, Yahudu, Hıristiyan hiç farketmez, mutlaka Yunanca ve Latinceyi sular seller gibi bilirlerdi. Hatta benim yaşımdaki gençler de mesela Viyana'da Slavistiki Oriantalistik'e gittim, hepsi 'chokngimnasium' da 'gimnasium' da okumuşlar, Yunanca bileni bile vardı. Çok gençken mihmandarlık yapıyordum. Çok genç bir bir grup geldi. Avukatın birisi var başında. Hödük diyorum adama. Dönüş dolaşıp Bergama'ya gelince bu avukat çıktı, odeonda sahneye, İlyada'dan bir pasaj okudu. Akustiği denemek için. Adama bak! Böyle insanlar çıkmış. Türkiye'de bu münakaşaların yaparken çok komik şeyle öne sürdüler. Mim Şekip, tamamen yanlıştır ve maalesef bu tür herifler Atatürk'ü delirtmiştir. Yapılan şeyleri saptırıyor. Halbuki işler zaten bıçak sırtı ilerliyor.

DİYARBAKIR'DAN TÜRKÇEYE DESTEK 

1334 tarihlerindedir tahminen, Türkçenin ilk ilmi gramerini yazan ve henüz de geçilemeyen Polonya asıllı Jon Deni, l'Ecole de langue Oriantale hocasıdır. Onun çıkardığı 'Grammaire Turc'de söylenen şudur: Türkçe bir bilim dilidir. Her ihtiyacı karşılayacak bir dildir... Adam ta o zaman bunu söylüyor. Tabi Şekip gibiler de birşeyler söylüyor, ben asistan iken bazıları da o aptal lafları tekrarlarlardı.

DİLDE SORUNLAR 

Türkçenin sorunlarının niye çözümlenmediğini ben size söyleyeyim. Bir kere Türklerin, yani dili götüren insanların yazarların, ediplerin bir kere lisan bilmeleri lazım. Çok açık. Türk Dil Cemiyeti teşkil edildiği zaman büyük Atatürk buraya dil bilen öğretmenleri, adamları aldı. Türkiye'de yabancı dil bilen çok azdı, bilenler de öldürülmüştü zaten, şehit düşmüştü. Amaç çok basitti. Bulunduğunuz yerlerde anket yapın, kelime toplayın, şiveleri tetkik edin, gibi ilk languistik deneyimleri, tarama sözlüğü vs. vs. Zamanla bunlar bunu alışkanlık haline getirdiler. TDK üyelerinin yüzde 90'ının lisan falan bildiği yok. Oturup duruyor. Böyle lisan olmaz. Yani Türk dili ile uğraşan bir adamın bir kere Arabi, Farsi gibi bize bulaşık dilleri bilmesi lazım. Hatta bunların dışında da Latin, Yunan veya Avrupa dillerinin bir ikisini bilmesi gerekir. Herkesin TDK üyesi olması da gerekmiyor. 
Bu halinle bir de oturup bir de kelime türetmeye başlarsan, o iş yürümez. Sonra bir lisandan her kelimeyi atamazsın. Efendim 'anlam' varken 'mana'ya ne gerek var, diyor! İkisinin de yeri ayrı. Dilci Nurullah Ataç derdi, 'valide' hakikattir, 'gereçek' de realitedir derdi. İkisi de bambaşka şeylerdir. Bunlar tartışılacak şeyler.

Kete ve katip, mektup, mükatepe hiç bir dile çevrilemez. Ama
Yazdı, yazan, yazıldı, yazışma diye Türkçeye çevrilebilir. Katela, katil, maktül, mükatele: öldü, öldüren, ölen, öldürüşme. Saçma gibi ama olabilir. Bunları Fransızcaya, Latinceye çeviremezsiniz.
Türkçe'nin bu yapıları müthiştir. Ama başka sorunları var. Kakafonik bir dil sayılıyor. Onun için bizim şairler Farsçayı karıştırmayı tercih etmişler. Batı tarafından girseydik, muhtemelen herkes gibi Latinceyi kullanacaklardı. Yabancı kelime kullanmayan bir lisan olmaz. Her lisanın da kendine göre bir eksiği vardır. Başka tarftan kapatırsın, bunun hesaplaşması da olmaz çok ayıptır.
Avusturya'nın ucunda doğdum. 2 yaşına kadar kaldım. Bregens'den çıkmak, ormandan çıkma, övünç kaynağı diye gazetede yazdılar. Protestanlığa yakınlar. Bir zamanlar fakirdi ama sağ partilere rey verirlerdi.

İZNİK 

En önemli şehrimiz bizim Bitinya bölgesinde, Prusa (Bursa)değildir, Niksia'dır (İzmik). Hem ilmi hem ruhani merkezdir her zaman, ve de en zengindir. Yani o ova bütün de böyledir. Fakat Prusa da önemli bir şehirdir ve Osmanlı İznik'ten sonra Prusa'yı aldı. Çünkü çok muhkem bir şehir. Rivayete göre Osmangazi, yatağında alındığını duymuş. Şöyle yazıyor. Kafirlerin kocaman bir kilisesi vardı. Gümüş gibi yalanırdı, diye. Demek ki kubbesinde kurşun parlıyor böyle, pırıl pırıl, tabi çok enteresan bir şehir. Çok muhkem bir şehir. Çok etrafa hakim bir şehir. Yavaş yavaş İznik'in yerin almış. Ve Osmanlı Bursası çok çabuk inkişaf etmiş. Çünkü biz burayı Bitinya'nın merkezi diye kullandık. Ve imparatorluk adam akıllı Balkanlara yayılana kadar da Bursa merkezdi. Bir şey hiç dikkatinizi çekti mi, Edirne'de sultani camiler var tabi, 2. Murat, Bayezıd falan. Fakat hiç türbe olmadığını biliyor musunuz? Türbeler, hepsi buradadır, Bursa'dadır. Nerede ölürse ölsün buraya taşınır. Hatta Cem Sultan gibi acı kader yaşayan birisini bile taşıyıp getirdiler.

TÜRKLER OSMANLIDAN ÖNCE DE VARDI

Osmanlıdan önce Bulgaristan'da Türk var mıydı?
Vardı. Benim Thomas Mann'a benzeyen muhalif bir Bulgar dostum vardı. Tabi bu, Han Asparoh'un kalıntısı olan, devlete ve memlekete adını veren... Fakat tabi dilini de hiç bir şekilde değiştiremeyen... Bulgarcada Türkçe sözler hayli kalabalıktır, ama Osmanlı'nın bıraktığı şeyler değildir; eskiden kalmadır. Tırnova'ya hep eskiden kalma Türkler diye bakılır. Enteresan bir adamdı. Geldi, valla bir size bakıyorum, bir de çok fazla yürüyüş yaptığım için oradaki dağlara çıkıyorum. Oradaki cahil ve bilgisiz çobanlarla konuşuyorum. Bu ikinizin arasında bir sürü herif var ama, duymuş Faust ile Gothe'yi hangisi hangisini yazmış haberi yok...
Hayatımda iki sefer içeri gidip dayak yedim, birisi 38'de Hitleri protesto edince bir de '67 Prag olaylarında girdim derdi. Aklı başında Bulgarlar böyle şeyleri söylerler. Ama her zaman bir resmi tarih vardır. Komünizm devrinde resmi tarih baskındı. Aynı şey Yunanistan'da da var. Bizden gitme bir Rumun çocuğu, söyledikleri yüzünden kürsüsünden de oldu, yerinden de oldu, rahatsız da edildi. Sonunda delirdi ve Müslüman oldu çocuk. Muhammed Kostas oldu. Bizde de olmaması için gayret ederiz, ama böyle ben resmi tarih değilim alternatifim diyenlerin öbürlerinden daha cahil olmasını, ezbere konuşmasını da affedemeyiz.

SOSYAL MEDYADAKİ ORTAYLI... 


Sosyal medyadaki o benim cehalet üzerindeki laflarım.. :) İzmir Teknoloji Enstitüsünün melekleri bunları aldılar, sosyal medyada yazıyorlar. Bazı laflarımı alıyorlar, bazılarını da kendileri yazıyor. Bu arada saçma şeyler de yazılarlar. Ben o aletleri (facebook, twitter vs. ) kullanmıyorum. Savcı çağırdığı zaman, gidin bulun kim yazdıysa diyorum. Zaten söylediğim için malum şeylerle uğraşıyorum. Yetiyor. Ama benim üslubumu o kadar benimsemişler ki, sanki benim yani... 

100 YIL SONRA NASIL BİR TÜRKİYE? 

Bu dönemin tarihi çok ironik olacak. Akıllı, bilgili tarihçiler çok gırgıra alacaklar. Ama çok eminim ki Türk halkının direnişini, dayanıklılığını, yürüme azmini de takdir edecekler. 
İnşallah memleketin başına bizim tahmin etmek istemediğimiz şeyler gelmez. 
Şu bir gerçek: Türkiye tarihinde it ürüyor, kervan yürüyor. Bunu bana seneler evvel bir Alman Türkolog söyledi. Tuhaf bir milletsiniz diyordu. Olur olmaz şeyleri getiriyorsunuz ve sonra sepetliyorsunuz diyordu. Öyle bir yapısı var Türklerin.  Çünkü bir yerde bir üretim kapasitesi olduğu için fazla cavcava gelmiyor Türkler. Hayat çok güç burada. Memleketimiz zengin bir memleket değil, o yalan. Ne ziraatımız çok zengin, ne maden kaynaklarımız zengin. Jeologların söylediği Türkiye fakir maden kaynakları konusunda çok zengindir. Sayısız maden kaynaklarımız var ama rezervleri çok az. Burada çok çalışmak ve çok cici olmak lazım. O bizi ayakta tutuyor. İnşallah direncimiz kırılmaz ve gideriz. 100 yıl sonra bu görünür. Ama şu olanlarla da çok eğlenirler. Tipler var, çıkıyor dünyadan haberleri yok, boş boş konuşuyorlar. Herhalde Tanzimat Devrinin bürokratları gibi veya Cumhuriyet devrinin ilk yapıcı bakanları gibi anılacak adamlarımız çok olacak değil...
Bir dönemin diktatör başkanı İsmet İnönü, karşısında Süleyman Demirel -ki, DP'den bile daha fazla rey almış bir lider- oturuyor, İsmet Paşa ile anlaşıyor. O ona taviz veriyor, o ona taviz veriyor. Ve biz o pasajı aşıyoruz. Kan gövdeyi götürebilirdi. Halbuki çevresinde 1960 ihtilalinin intikamını almaya hazır o kadar insan vardı ki... Bir şekilde iki tarafı dengede tuttu, tavizler verdiler, biz de geçtik gittik. 
Menderes'in gösteremediği aklıselimi Demirel gösterdi. 
CHP'nin cahil, gürültücü adamlarının izdüşümü mutlaka o zaman da vardı. Paşa onları bir şekilde eliyle iteledi, bir kulağı duymadı herhalde, iş bitti... 
Böyle şeyler var bizim tarihimizde. 
1965'de bu memleketin parlamentosu bir batı Avrupa, bir İtalyan parlamentosu gibiydi. Komünisti vardı, aşırı sağı vardı, ortada bir takım tipler vardı. Sonra denklem biraz değişti. Ama buralardan da geçtik. Buralar bir millet için çok değiştirici noktalar.

TARİHİ ÇEŞMEYİ GÜM GÜM YIKTILAR 

Rahmetli Menderes, ben Vatan millet caddesini açacağım diye 5 adet Sinan mescidini götürdü. Başka şeyleri söylemiyorum. 
Mesela Topkapı'da Karaahmet Paşa Cami vardır. Onun önünde, camiden ayrı bir sebil vardır. Bir Rönesans dönemi İtalyan Fontanası, orada bile zor bulunur, bir harikaydı. Güzellik, ihtişam.. Çocukluktan hatırlıyorum. Bulmuşlar bir Caterpıllar makine güm vuruyor sebile! 
Yıkılmıyor, kaldırıyor kapçeyi, gümmm  diye bir daha vuruyor. Akşama kadar güm güm; vura vura yıktılar. 
Ulan ne istiyorsunuz bu güzelim çeşmedenz! 
Meydanı genişleteceklermiş... 
Al o meydanı başına çal!
Gidin de görün, komik bir şey. Otobüsler falan giriyor. Aynı şekilde Beşiktaş'taki Sinan Paşa Camiin yanındaki hamamı yıktılar. Sinan Hamamı. Efendim, caminin birisini yıkarken demişler ki, hep yumurta kapıya gelince yıkıyoruz, öyleyse biz önceden bunları temizleyelim. 

İSTANBUL ÇOK ŞEY KAYBETTİ 


Sonra Özal devrinde tekrar yaptılar, ama eskisi ile alakası yok. Menderes bu saçmalıkları yaparken, bir takım ukala vardı, ne resmi kalmış, ne bilgisi. Yıkılıp gitmiş. Çok büyük fedakarlıklar yaşayan halkın bir de böyle bir vurdumduymazlığı var. Çok önemli noktalar. 

Bursa, İstanbul'da belediye dediğimiz zaman bunları hesaba katmak zorundasınız. Adamın ormanı kesiliyor, orada abuk subuk binalar dikiliyor. Beş para etmez şeyler. İnsan dehşete düşer. İstanbul çok şey kaybetti. Aydın da öyle.

BURJUVA SINIFININ SERT KURALLARI 


Birisi şikayet ediyor, Karadenizli bir müteahhitmiş: 'Oğlum saat 11.00'de kalkıyor' diye... Bu, İtalya'da bile mümkün değildir, rezalettir. Burjuva sınıfı kendini yeniden üretmeyi bilmek zorundadır. Kuralları vardır, çok serttir. Bilmek gerekir. 
Ben Madam Hayek'i Viyana'da tanımıştım. Bir fabrikatörün kızı, bir fabrikatörün karısı, oğlu da bir fabrikatörün kızıyla evli.
Dinasti usulü.. O Alman fabrikatöre gelin gelen kız, orta sınıf gibi önlüğü, gezdiriyor, evin işlerine bakıyor, falan. Hizmetçi onun yardımcısı. 'Leydisi' değil. Kendisi değil. Bu sınıfı ben burada göremedim. O oğlanın eli, nah böyle amele eli gibiydi... Belli ki o ağır işler de yapıyordu. Bu tip burjuva bizde çok az. Böyle bir 'reproduction' (bir sınıfın kendini üretmesi) olmaz.

'ÇAYDAN TOPLANMADINIZ, SAĞLAM DURUN'

(Yarınlarından kaygılı gençlere sesleniyor) Sizler büyük bir milletin çocuklarısınız. Çaydan toplanmadınız. Memleket sizin. Sağlam oturun. Buradan gidecek yeriniz de yok. Bazıları sanıyor ki, alırım paracıklarımı, gider Londra'da ev alırım, paramı da yer, yaşarım. Yok, sen hiç bir halta yaramazsın. Senin gibi adama kimse itibar etmez. Bu çok açıktır. 
Yunanistan burjuvasını görüyoruz. Oradan oraya kaçan, arkalarından alay edilen falan adamlar. İnsan kök tuttuğu yerde oturur. Selvi ağacı gibi. Kökün nereye batıyorsa oralısındır. Öyle Baobab ağacı gibi oradan oraya... Onlar küçük prens hikayelerinde olur. 

YA SAHİP ÇIKARSINIZ, YA DA BATARSINIZ 


Sahip çıkacaksınız memleketinize. Neticede bu topraklar sizin. Suriyeliler kaçıp gidiyor ama Suriyelilerde sermaye yok. İnsanlar pek kökleşememiş. En köklü aile bile olaylar başladığı zaman antikalarını birilerine toplatıp Beyrut'ta kaçırttı, oh rahat rahat oturuyor. Böyle tipler var. Ben bunları tanıyorum. Burada o yürümez. Mal mülk burada. Ya buna sahip çıkarsınız, ya da batarsınız. Sokakta malsız mülksüz adam hiç bir şeye yaramaz. Kimse de itibar etmez.
Buradaki sınıfdaşlarınızla paylaşamayacaksanız, bunun hiç bir manası yok, bunu bir şekilde bileceğiz. Bütün mesele o. 
Rejimin düşüncenin ne olduğu falan önemli değil. Mühim olan 'counterpart'ınız (sizinle aynı toplumsal kesimden, sınıftan olan) olacak adamlar idare ediyor mu? 
Siz onları kontrol edebiliyor musunuz? 
Bunu yapamıyorsanız hayat hakikaten çok zor. En önemlisi bu. 

3 PASAPORTLA GEZEN YA MAFYADIR, YA... 


Can kurtarma dışında hiç bir şekilde de öyle ülkemi terk etmeyi falan düşünmem,çok açık söylüyorum size. Öyle üç tane pasaportu olmak marifet değil. Bizde bazı zümreler bunu bir şey sanar. Hemen bir yerden pasaport alır, bir de başka yarden. Kirli çamaşırlar gibi birini yıkayıp öbürünü kullanacak bir vatandaşlık, dünya adamlığı mümkün değil. 

Üç pasaportla gezenler ya mafya üyesidir, yahut da ikisi sahte olmak üzere istihbarat servisi elemanlarıdır. 
Doğru dürüst adamın 3 pasaportu olmaz. Çünkü bu kimseye güven telkin etmez. Bunun kozmopolitizmle de ilgisi yok. Kozmopolitizm Amerika'da var. 
Gelip yerleşen, iki sene sonra, ne demek kardeşim, sen hala Amerikalı olmadın mı, burada yeyip içiyorsun dediler Bernard Levis'e... Yani ayıp olmuyor mu dediler. Bu kadar kozmopolitizme yatkın bir toplum bile iki pasaportu affetmez, kimse kusura bakmasın.

'İKİ KOCALI' DEVLET ADAMLARI... 


Bizde devlet katına yükselen bir takım adamlar vardır, çifte pasaportlu. Kimler olduklarını biliyorsunuz. Böylelerini yerler Amerika'da. 
Yani iki kocalı kadın, yahut iki karılı herif gibi falan... Yaşatmazlar. Bizim elit tabakanın bu tutumunu doğru bulmuyorum. 
Evet, sıkıntın olabilir, paçanı kurtarabilirsin, oturabilirsin, ev de alabilirsin; ama buradan umudunu kestiğin an, sende iş yok! 
Bazen soruyorum ben ya sen dışarıda ne yapacaksın, nasıl yaşayacaksın. Doğru dürüst lisanın yok. 
Paran olması da çok mühim değil. Hangi diyalog kuracaksın. Sana ne kadar saygı duyulacak? Ne kadar aranacaksın? Bunları düşünmek lazım.



(son)