7 Mart 2017 Salı

İlber Ortaylı-3. Türkçe, Türklük ve güncel hafif siyaset


Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nde (BUSİAD) yaptığı konuşmanın üçüncü ve son bölümü aşağıda.
3. Bölümde, Türkçe, "milli" olma ile güncel gelişmeler ve de sorulara verdiği yanıtlar var. 


MENDERES'İ EFSANE YAPMAK 


"Mesela Menderes'i, yaşayan insanlar efsane yapmadılar. Allah razı olsun, çalışıyor. Enerjik adam, namuslu adam, falan derler. Ki bunlar doğru. Para yemezdi, çok hassastı o konuda, deli dana gibi koşardı, çalışkandı. Bazen lüzumsuz derecede hızlı koşardı. Kendine göre dengesiz, sivri tarafları vardı, kibar tarafları vardı. Ama mutlaka Türkiye'yi herkes kadar seviyordu. Çok akıllı tarafları vardı. Mesela Tahsin Bekir Balta 46 kabinesinin genç bakanlarından. İsmet Paşa'nın kabineyi gençleştirdiği zamandan. Kanun çıkarken, Menderes de varmış. Mesela Atatürk'e çok çekiştirdiler bunu. Aydın il başkanı, Serbest Fırka'nın 'Burada bir Adnan var demiş, nutuklar atıyor, konuşuyor bilmem ne, baş edemiyoruz'. Çağırmış, ne istiyorsun, sen kimsin? Bakmış genç adam gazi, istiklal madalyası var. 

Eee işte çiftlik sahibi, konuşması çok düzgün. Ne okudun, işte Kızılçullu Amerikan mektebi, İngilizce falan mükemmel. Nedir senin derdin diyor. 'İşte' diyor, 'Boyuna toprak reformundan falan bahsedenler var hükümette, size isterseniz diyor, şu gördüğünüz kocaman tarlayı bir çift iskarpin ayakkabı fiyatına alırım. Mühim mesele bu toprak nasıl işlenir, nasıl sermaye yardımı yapılır, nasıl desteklenir, falan anlatıyor.
Hayran oluyor Atatürk; Menderes böyle bir adam. Fakat işte bu adam işte İstanbul'un da içine etti, onu da ben kaldıramam. Dolayısıyla efsaneleştirecek bir şey yok. Bana gelip DP devrini efsaneleştir, yok öyle! İsmet Paşa aleyhinde bir sürü palavralar sık. 

'İNSANLAR KAFAYI YEMEYE BAŞLAMIŞLARDIR'


Yok işte yavaş yavaş Atatürk'ün üstünü oymaya başla. En büyük yalan da Türkiye'deki o zaman mevcut olan din baskısını (o zaman tabi laik hükümetlerdi) Sovyetler Birliği'nden ve Enver Paşa ateizminden falan bahsetmek; bunu yemez kimse. Bu tam bir palavradır. Neyin nereye kadar gittiğini, nerede bittiğini herkes bilir. Bununla yeni nesilleri yetiştiremezsin. Çünkü hakikat bir yerinden teper. Fakat şu olur, insanlar derli toplu düşünmemeye, kafayı yemeye başlamışlardır. En akıllı insanlar bile saçmalar böyle cemiyetlerde. Onun için bunların üzerinde durulması lazım. Bu çok açık.


MİLLİLEŞTİRME HİKAYESİ PALAVRAYA...


Milli eğitimin sayısız problemleri vardır. Bu milliştirme hikayesi bir palavraya dönüşebilir. Nedir milli olma, bir kere onun tarifinin yapılması lazım. Ama her şeyden evvel Türk dilinin korunması lazım. Türk dili korunmuyor. O televizyona çıkartılan herifler nedir Allah aşkına. Hiç birinin Türkçesinde iş yok. O spiker kadınların Türkçesi nedir Allah aşkına. Yav hangi dilde olursa olsun, kadın dediğin yaratık dilini çok güzel konuşan bir mahluktur. Hiç bir şey olmadığı zamanda bile, kadının cemiyetlerde bastırıldığı zamanlarda bile kadın muganniye, oyuncu, tiyatrocu çıkmış ortaya. Çünkü kadın yapısı itibariyle güzel konuşur. Sen nereden buluyorsun bu acayip şeyleri de sunuculuk yaptırıyorsun. Yazık günah değil mi bu dile. O erkekler nedir öyle 'e'leri uzatıyorlar,
bütün harfleri yanlış telaffuz ediyorlar. Korkunç bir şey. Böyle bir memlekette milli eğitimden falan bahsedilemez. Önce Türkçeyi korusunlar.

TÜRKÇE BİLİM DİLİ OLMAZ TARTIŞMASI 

Mim Şefik Bey müthiştir, psikiyatri hocasıdır. Efendim 'Türk dilini kurtarmak için sadeleşme ve harf devrimi yetmez, Avrupa dili kabul etmeliyiz bir tane' diye konuştu bu zat. Ve o zamandan kalma sapıklıklar vardır. Efendim diyor 'Türkçede fiil sonda geliyor, ikinci yerde, ortada gelmeli ki felsefe yapabilelim'... 
Salak, peki Latinler nereye getiriyor fiili? Latince güzel üslupta bütün fiiller sondadır, soru ekleri de oradadır. Yani bir cümlenin sonu cümle olduğunu anlamak için sonuna kadar okursun ve sonuna bakarsın. 'Lubabisne' der, 'istiyor musunuz?' demek. Bunlar cahil adamlardır; Fransızca bilirler, ama Latince bilmezler. Bunların batıcılıkları İskenderiye limanındaki hamalların ötesinde değildir. Oradaki hamal da bilir, yükünü nereye koyacağını, ama Fransızca konuşan bir entelektüelim, diyorsan Yunanca ve Latinceyi çok iyi bilmen gerekir. Münevverin yapısı budur. Benim tanıdığım Alman hocalar, 70 yaşındayım, hayran olduğum Alman hocalar, sağcı solcu, Yahudu, Hıristiyan hiç farketmez, mutlaka Yunanca ve Latinceyi sular seller gibi bilirlerdi. Hatta benim yaşımdaki gençler de mesela Viyana'da Slavistiki Oriantalistik'e gittim, hepsi 'chokngimnasium' da 'gimnasium' da okumuşlar, Yunanca bileni bile vardı. Çok gençken mihmandarlık yapıyordum. Çok genç bir bir grup geldi. Avukatın birisi var başında. Hödük diyorum adama. Dönüş dolaşıp Bergama'ya gelince bu avukat çıktı, odeonda sahneye, İlyada'dan bir pasaj okudu. Akustiği denemek için. Adama bak! Böyle insanlar çıkmış. Türkiye'de bu münakaşaların yaparken çok komik şeyle öne sürdüler. Mim Şekip, tamamen yanlıştır ve maalesef bu tür herifler Atatürk'ü delirtmiştir. Yapılan şeyleri saptırıyor. Halbuki işler zaten bıçak sırtı ilerliyor.

DİYARBAKIR'DAN TÜRKÇEYE DESTEK 

1334 tarihlerindedir tahminen, Türkçenin ilk ilmi gramerini yazan ve henüz de geçilemeyen Polonya asıllı Jon Deni, l'Ecole de langue Oriantale hocasıdır. Onun çıkardığı 'Grammaire Turc'de söylenen şudur: Türkçe bir bilim dilidir. Her ihtiyacı karşılayacak bir dildir... Adam ta o zaman bunu söylüyor. Tabi Şekip gibiler de birşeyler söylüyor, ben asistan iken bazıları da o aptal lafları tekrarlarlardı.

DİLDE SORUNLAR 

Türkçenin sorunlarının niye çözümlenmediğini ben size söyleyeyim. Bir kere Türklerin, yani dili götüren insanların yazarların, ediplerin bir kere lisan bilmeleri lazım. Çok açık. Türk Dil Cemiyeti teşkil edildiği zaman büyük Atatürk buraya dil bilen öğretmenleri, adamları aldı. Türkiye'de yabancı dil bilen çok azdı, bilenler de öldürülmüştü zaten, şehit düşmüştü. Amaç çok basitti. Bulunduğunuz yerlerde anket yapın, kelime toplayın, şiveleri tetkik edin, gibi ilk languistik deneyimleri, tarama sözlüğü vs. vs. Zamanla bunlar bunu alışkanlık haline getirdiler. TDK üyelerinin yüzde 90'ının lisan falan bildiği yok. Oturup duruyor. Böyle lisan olmaz. Yani Türk dili ile uğraşan bir adamın bir kere Arabi, Farsi gibi bize bulaşık dilleri bilmesi lazım. Hatta bunların dışında da Latin, Yunan veya Avrupa dillerinin bir ikisini bilmesi gerekir. Herkesin TDK üyesi olması da gerekmiyor. 
Bu halinle bir de oturup bir de kelime türetmeye başlarsan, o iş yürümez. Sonra bir lisandan her kelimeyi atamazsın. Efendim 'anlam' varken 'mana'ya ne gerek var, diyor! İkisinin de yeri ayrı. Dilci Nurullah Ataç derdi, 'valide' hakikattir, 'gereçek' de realitedir derdi. İkisi de bambaşka şeylerdir. Bunlar tartışılacak şeyler.

Kete ve katip, mektup, mükatepe hiç bir dile çevrilemez. Ama
Yazdı, yazan, yazıldı, yazışma diye Türkçeye çevrilebilir. Katela, katil, maktül, mükatele: öldü, öldüren, ölen, öldürüşme. Saçma gibi ama olabilir. Bunları Fransızcaya, Latinceye çeviremezsiniz.
Türkçe'nin bu yapıları müthiştir. Ama başka sorunları var. Kakafonik bir dil sayılıyor. Onun için bizim şairler Farsçayı karıştırmayı tercih etmişler. Batı tarafından girseydik, muhtemelen herkes gibi Latinceyi kullanacaklardı. Yabancı kelime kullanmayan bir lisan olmaz. Her lisanın da kendine göre bir eksiği vardır. Başka tarftan kapatırsın, bunun hesaplaşması da olmaz çok ayıptır.
Avusturya'nın ucunda doğdum. 2 yaşına kadar kaldım. Bregens'den çıkmak, ormandan çıkma, övünç kaynağı diye gazetede yazdılar. Protestanlığa yakınlar. Bir zamanlar fakirdi ama sağ partilere rey verirlerdi.

İZNİK 

En önemli şehrimiz bizim Bitinya bölgesinde, Prusa (Bursa)değildir, Niksia'dır (İzmik). Hem ilmi hem ruhani merkezdir her zaman, ve de en zengindir. Yani o ova bütün de böyledir. Fakat Prusa da önemli bir şehirdir ve Osmanlı İznik'ten sonra Prusa'yı aldı. Çünkü çok muhkem bir şehir. Rivayete göre Osmangazi, yatağında alındığını duymuş. Şöyle yazıyor. Kafirlerin kocaman bir kilisesi vardı. Gümüş gibi yalanırdı, diye. Demek ki kubbesinde kurşun parlıyor böyle, pırıl pırıl, tabi çok enteresan bir şehir. Çok muhkem bir şehir. Çok etrafa hakim bir şehir. Yavaş yavaş İznik'in yerin almış. Ve Osmanlı Bursası çok çabuk inkişaf etmiş. Çünkü biz burayı Bitinya'nın merkezi diye kullandık. Ve imparatorluk adam akıllı Balkanlara yayılana kadar da Bursa merkezdi. Bir şey hiç dikkatinizi çekti mi, Edirne'de sultani camiler var tabi, 2. Murat, Bayezıd falan. Fakat hiç türbe olmadığını biliyor musunuz? Türbeler, hepsi buradadır, Bursa'dadır. Nerede ölürse ölsün buraya taşınır. Hatta Cem Sultan gibi acı kader yaşayan birisini bile taşıyıp getirdiler.

TÜRKLER OSMANLIDAN ÖNCE DE VARDI

Osmanlıdan önce Bulgaristan'da Türk var mıydı?
Vardı. Benim Thomas Mann'a benzeyen muhalif bir Bulgar dostum vardı. Tabi bu, Han Asparoh'un kalıntısı olan, devlete ve memlekete adını veren... Fakat tabi dilini de hiç bir şekilde değiştiremeyen... Bulgarcada Türkçe sözler hayli kalabalıktır, ama Osmanlı'nın bıraktığı şeyler değildir; eskiden kalmadır. Tırnova'ya hep eskiden kalma Türkler diye bakılır. Enteresan bir adamdı. Geldi, valla bir size bakıyorum, bir de çok fazla yürüyüş yaptığım için oradaki dağlara çıkıyorum. Oradaki cahil ve bilgisiz çobanlarla konuşuyorum. Bu ikinizin arasında bir sürü herif var ama, duymuş Faust ile Gothe'yi hangisi hangisini yazmış haberi yok...
Hayatımda iki sefer içeri gidip dayak yedim, birisi 38'de Hitleri protesto edince bir de '67 Prag olaylarında girdim derdi. Aklı başında Bulgarlar böyle şeyleri söylerler. Ama her zaman bir resmi tarih vardır. Komünizm devrinde resmi tarih baskındı. Aynı şey Yunanistan'da da var. Bizden gitme bir Rumun çocuğu, söyledikleri yüzünden kürsüsünden de oldu, yerinden de oldu, rahatsız da edildi. Sonunda delirdi ve Müslüman oldu çocuk. Muhammed Kostas oldu. Bizde de olmaması için gayret ederiz, ama böyle ben resmi tarih değilim alternatifim diyenlerin öbürlerinden daha cahil olmasını, ezbere konuşmasını da affedemeyiz.

SOSYAL MEDYADAKİ ORTAYLI... 


Sosyal medyadaki o benim cehalet üzerindeki laflarım.. :) İzmir Teknoloji Enstitüsünün melekleri bunları aldılar, sosyal medyada yazıyorlar. Bazı laflarımı alıyorlar, bazılarını da kendileri yazıyor. Bu arada saçma şeyler de yazılarlar. Ben o aletleri (facebook, twitter vs. ) kullanmıyorum. Savcı çağırdığı zaman, gidin bulun kim yazdıysa diyorum. Zaten söylediğim için malum şeylerle uğraşıyorum. Yetiyor. Ama benim üslubumu o kadar benimsemişler ki, sanki benim yani... 

100 YIL SONRA NASIL BİR TÜRKİYE? 

Bu dönemin tarihi çok ironik olacak. Akıllı, bilgili tarihçiler çok gırgıra alacaklar. Ama çok eminim ki Türk halkının direnişini, dayanıklılığını, yürüme azmini de takdir edecekler. 
İnşallah memleketin başına bizim tahmin etmek istemediğimiz şeyler gelmez. 
Şu bir gerçek: Türkiye tarihinde it ürüyor, kervan yürüyor. Bunu bana seneler evvel bir Alman Türkolog söyledi. Tuhaf bir milletsiniz diyordu. Olur olmaz şeyleri getiriyorsunuz ve sonra sepetliyorsunuz diyordu. Öyle bir yapısı var Türklerin.  Çünkü bir yerde bir üretim kapasitesi olduğu için fazla cavcava gelmiyor Türkler. Hayat çok güç burada. Memleketimiz zengin bir memleket değil, o yalan. Ne ziraatımız çok zengin, ne maden kaynaklarımız zengin. Jeologların söylediği Türkiye fakir maden kaynakları konusunda çok zengindir. Sayısız maden kaynaklarımız var ama rezervleri çok az. Burada çok çalışmak ve çok cici olmak lazım. O bizi ayakta tutuyor. İnşallah direncimiz kırılmaz ve gideriz. 100 yıl sonra bu görünür. Ama şu olanlarla da çok eğlenirler. Tipler var, çıkıyor dünyadan haberleri yok, boş boş konuşuyorlar. Herhalde Tanzimat Devrinin bürokratları gibi veya Cumhuriyet devrinin ilk yapıcı bakanları gibi anılacak adamlarımız çok olacak değil...
Bir dönemin diktatör başkanı İsmet İnönü, karşısında Süleyman Demirel -ki, DP'den bile daha fazla rey almış bir lider- oturuyor, İsmet Paşa ile anlaşıyor. O ona taviz veriyor, o ona taviz veriyor. Ve biz o pasajı aşıyoruz. Kan gövdeyi götürebilirdi. Halbuki çevresinde 1960 ihtilalinin intikamını almaya hazır o kadar insan vardı ki... Bir şekilde iki tarafı dengede tuttu, tavizler verdiler, biz de geçtik gittik. 
Menderes'in gösteremediği aklıselimi Demirel gösterdi. 
CHP'nin cahil, gürültücü adamlarının izdüşümü mutlaka o zaman da vardı. Paşa onları bir şekilde eliyle iteledi, bir kulağı duymadı herhalde, iş bitti... 
Böyle şeyler var bizim tarihimizde. 
1965'de bu memleketin parlamentosu bir batı Avrupa, bir İtalyan parlamentosu gibiydi. Komünisti vardı, aşırı sağı vardı, ortada bir takım tipler vardı. Sonra denklem biraz değişti. Ama buralardan da geçtik. Buralar bir millet için çok değiştirici noktalar.

TARİHİ ÇEŞMEYİ GÜM GÜM YIKTILAR 

Rahmetli Menderes, ben Vatan millet caddesini açacağım diye 5 adet Sinan mescidini götürdü. Başka şeyleri söylemiyorum. 
Mesela Topkapı'da Karaahmet Paşa Cami vardır. Onun önünde, camiden ayrı bir sebil vardır. Bir Rönesans dönemi İtalyan Fontanası, orada bile zor bulunur, bir harikaydı. Güzellik, ihtişam.. Çocukluktan hatırlıyorum. Bulmuşlar bir Caterpıllar makine güm vuruyor sebile! 
Yıkılmıyor, kaldırıyor kapçeyi, gümmm  diye bir daha vuruyor. Akşama kadar güm güm; vura vura yıktılar. 
Ulan ne istiyorsunuz bu güzelim çeşmedenz! 
Meydanı genişleteceklermiş... 
Al o meydanı başına çal!
Gidin de görün, komik bir şey. Otobüsler falan giriyor. Aynı şekilde Beşiktaş'taki Sinan Paşa Camiin yanındaki hamamı yıktılar. Sinan Hamamı. Efendim, caminin birisini yıkarken demişler ki, hep yumurta kapıya gelince yıkıyoruz, öyleyse biz önceden bunları temizleyelim. 

İSTANBUL ÇOK ŞEY KAYBETTİ 


Sonra Özal devrinde tekrar yaptılar, ama eskisi ile alakası yok. Menderes bu saçmalıkları yaparken, bir takım ukala vardı, ne resmi kalmış, ne bilgisi. Yıkılıp gitmiş. Çok büyük fedakarlıklar yaşayan halkın bir de böyle bir vurdumduymazlığı var. Çok önemli noktalar. 

Bursa, İstanbul'da belediye dediğimiz zaman bunları hesaba katmak zorundasınız. Adamın ormanı kesiliyor, orada abuk subuk binalar dikiliyor. Beş para etmez şeyler. İnsan dehşete düşer. İstanbul çok şey kaybetti. Aydın da öyle.

BURJUVA SINIFININ SERT KURALLARI 


Birisi şikayet ediyor, Karadenizli bir müteahhitmiş: 'Oğlum saat 11.00'de kalkıyor' diye... Bu, İtalya'da bile mümkün değildir, rezalettir. Burjuva sınıfı kendini yeniden üretmeyi bilmek zorundadır. Kuralları vardır, çok serttir. Bilmek gerekir. 
Ben Madam Hayek'i Viyana'da tanımıştım. Bir fabrikatörün kızı, bir fabrikatörün karısı, oğlu da bir fabrikatörün kızıyla evli.
Dinasti usulü.. O Alman fabrikatöre gelin gelen kız, orta sınıf gibi önlüğü, gezdiriyor, evin işlerine bakıyor, falan. Hizmetçi onun yardımcısı. 'Leydisi' değil. Kendisi değil. Bu sınıfı ben burada göremedim. O oğlanın eli, nah böyle amele eli gibiydi... Belli ki o ağır işler de yapıyordu. Bu tip burjuva bizde çok az. Böyle bir 'reproduction' (bir sınıfın kendini üretmesi) olmaz.

'ÇAYDAN TOPLANMADINIZ, SAĞLAM DURUN'

(Yarınlarından kaygılı gençlere sesleniyor) Sizler büyük bir milletin çocuklarısınız. Çaydan toplanmadınız. Memleket sizin. Sağlam oturun. Buradan gidecek yeriniz de yok. Bazıları sanıyor ki, alırım paracıklarımı, gider Londra'da ev alırım, paramı da yer, yaşarım. Yok, sen hiç bir halta yaramazsın. Senin gibi adama kimse itibar etmez. Bu çok açıktır. 
Yunanistan burjuvasını görüyoruz. Oradan oraya kaçan, arkalarından alay edilen falan adamlar. İnsan kök tuttuğu yerde oturur. Selvi ağacı gibi. Kökün nereye batıyorsa oralısındır. Öyle Baobab ağacı gibi oradan oraya... Onlar küçük prens hikayelerinde olur. 

YA SAHİP ÇIKARSINIZ, YA DA BATARSINIZ 


Sahip çıkacaksınız memleketinize. Neticede bu topraklar sizin. Suriyeliler kaçıp gidiyor ama Suriyelilerde sermaye yok. İnsanlar pek kökleşememiş. En köklü aile bile olaylar başladığı zaman antikalarını birilerine toplatıp Beyrut'ta kaçırttı, oh rahat rahat oturuyor. Böyle tipler var. Ben bunları tanıyorum. Burada o yürümez. Mal mülk burada. Ya buna sahip çıkarsınız, ya da batarsınız. Sokakta malsız mülksüz adam hiç bir şeye yaramaz. Kimse de itibar etmez.
Buradaki sınıfdaşlarınızla paylaşamayacaksanız, bunun hiç bir manası yok, bunu bir şekilde bileceğiz. Bütün mesele o. 
Rejimin düşüncenin ne olduğu falan önemli değil. Mühim olan 'counterpart'ınız (sizinle aynı toplumsal kesimden, sınıftan olan) olacak adamlar idare ediyor mu? 
Siz onları kontrol edebiliyor musunuz? 
Bunu yapamıyorsanız hayat hakikaten çok zor. En önemlisi bu. 

3 PASAPORTLA GEZEN YA MAFYADIR, YA... 


Can kurtarma dışında hiç bir şekilde de öyle ülkemi terk etmeyi falan düşünmem,çok açık söylüyorum size. Öyle üç tane pasaportu olmak marifet değil. Bizde bazı zümreler bunu bir şey sanar. Hemen bir yerden pasaport alır, bir de başka yarden. Kirli çamaşırlar gibi birini yıkayıp öbürünü kullanacak bir vatandaşlık, dünya adamlığı mümkün değil. 

Üç pasaportla gezenler ya mafya üyesidir, yahut da ikisi sahte olmak üzere istihbarat servisi elemanlarıdır. 
Doğru dürüst adamın 3 pasaportu olmaz. Çünkü bu kimseye güven telkin etmez. Bunun kozmopolitizmle de ilgisi yok. Kozmopolitizm Amerika'da var. 
Gelip yerleşen, iki sene sonra, ne demek kardeşim, sen hala Amerikalı olmadın mı, burada yeyip içiyorsun dediler Bernard Levis'e... Yani ayıp olmuyor mu dediler. Bu kadar kozmopolitizme yatkın bir toplum bile iki pasaportu affetmez, kimse kusura bakmasın.

'İKİ KOCALI' DEVLET ADAMLARI... 


Bizde devlet katına yükselen bir takım adamlar vardır, çifte pasaportlu. Kimler olduklarını biliyorsunuz. Böylelerini yerler Amerika'da. 
Yani iki kocalı kadın, yahut iki karılı herif gibi falan... Yaşatmazlar. Bizim elit tabakanın bu tutumunu doğru bulmuyorum. 
Evet, sıkıntın olabilir, paçanı kurtarabilirsin, oturabilirsin, ev de alabilirsin; ama buradan umudunu kestiğin an, sende iş yok! 
Bazen soruyorum ben ya sen dışarıda ne yapacaksın, nasıl yaşayacaksın. Doğru dürüst lisanın yok. 
Paran olması da çok mühim değil. Hangi diyalog kuracaksın. Sana ne kadar saygı duyulacak? Ne kadar aranacaksın? Bunları düşünmek lazım.



(son) 




1 yorum:

  1. Mali olarak aşağı mısın? Bir kredi mi arıyorsunuz?
    Kişisel Krediler, Ticari Krediler, Öğrenci Kredileri, Taşıt Kredileri ve Kredileri sunuyoruz.
    Faturaları 8000 Dolardan 14.000.000 Dolara,% 3 Dolara
    faiz oranı. Krediler yasal ve yasal amaç için olmalıdır. Eğer ihtiyacın varsa
    finansal yardım / Krediler şu anda doğrudan bizimle iletişime geçin:
    peterheymannloanoffer@gmail.com
    Saygılarımızla,
    Bay pater L Scott.
    İletişim E-postalar: Peterheymannloanoffer@Gmail.com
    ************* ******************************************************** *****************
    NOT: SPAM FOLDERİNİZDE UYARI MESAJI OLARAK BU MESAJI GÖRÜYORSANIZ
    E-POSTA DOMAIN AĞ SAĞLAYICINIZA BAĞLI.

    YanıtlaSil