Lüks araçları yeni baştan dizayn ederek 3-5 katı fiyatla dünyaca tanınmış isimlere satarak bu alanda bir marka yarata Erbakan Malkoç, Bursalı sanayicilere adeta kafalarına vurur gibi konuştu!
Dizayn VIP'in
kurucusu Malkoç: 'Kusura bakma kardeşim, kendi markan yoksa sen
girişimci değilsin, fasoncusun!'
Dünyanın
en tanınmış otomobil markalarını yeni baştan dizayn ederek
fiyatının 3-5 katına, ünlü isimlere satmayı başarıp, bu
alanda dünya çapında bir marka haline gelen Dizayn VIP'in kurucusu
Erbakan Malkoç, Bursalı işadamlarından mutlaka kendi markalarını
yaratmalarını istedi. Malkoç, “Fabrikam var, inşaat şirketim
var, ben zaten girişimciyim diyor. Kusura bakma kardeşim, kendi
markan yoksa sen girişimci değilsin” dedi.
Bursa
Genç Sanayici İşadamları
ve Yöneticileri Derneği'nin (GESİAD) Almira Otel'deki Sinerji
Toplantısının konuğu sıradışı bir başarı öyküsüne sahip
olan Erbakan Malkoç oldu. GESİAD Başkanı Ramazan Kaya'nın
üyelere, TÜGİK yönetiminde Bursa'yı temsil eden kısa
konuşmasından sonra söz alan Malkoç, hem biçim hem de içerik
olarak sıradışı bir girişimci profili çizdi ve kendi
penceresinden Bursalı işadamlarına bir ayna tuttu.
Ardahan'da 11
çocuklu yoksul bir ailenin çocuğu olarak, ilkokul diploması bile
olmadan tamirci çıraklığına başladığını hatırlatan
Malkoç'un konuşması, Bursa ekonomisinin ağırlıklı bölümünü
oluşturan fason üreten işadamlarının büyük ilgisini çekti.
Malkoç'un konuşmasından satır başları şöyle:
DÜNYANIN EN İYİ
TASARIM ÖDÜLÜ
“Avrupa
ve dünyanın en iyi otomobil tasarım markası ödülleri aldım.
Dünya bizi tanıyor, gittiğimiz her fuarda bize Çılgın Türkler
diye ilgi gösteriyor. Ama niye burada tanınmıyorum ben? Bak
kardeşim, hiç kimse kendi köyünden peygamber çıkacağına
inanmaz. Ben Anadolu'dan çıkmış, büyük kolejlerde okumamış,
üniversitelerde master yapmamış bir insanım. Diploma çok
değerli. Ama ben hiç ulaşamadım. Ancak dünyada bu okulların en
üstününden diploma almış insanlara da şapkasını ters
giydirmiş bir insanım ben. Amerikalı, Avrupalı en iyi otomobil
firmasının tasarımcısı olarak beni tanıyor. Türkiye'den böyle
bir insanın çıkması hayal denebilir, ama oldu işte.
Düşünün,
ben dünyanın en büyük firmasının 250 bin çalışanıyla
ürettiği otomobili alıyorum. Şöyle bir motor bir kasa bırakıp
çıplak hale getiriyorum; kesiyor, biçiyorum, tamamen kendi
hayalime göre biçimlendiriyorum. Şekillendirmekle kalmıyorum,
üretici firmanın onayına sunuyorum. Mercedes diyor ki, 'Yüzde 92
oranında yerli bir ürünle donatıp yüzde 100 ihracata
gönderirken, sen bizim otomobilimize değer katıyorsun', diyor.
Avrupa'nın göbeğinde aynı otomobil 50 bin Euro'ya satılırken,
benim şirketimden, tasarımlarındam geçen ürün 250-300 bin
Euro'dan satılıyor. Daha bugün 46 bin Euro'luk aracı 330 bin
Euro'ya sattım Almanya'da.
TEK
GÖRDÜĞÜM ÖKÜZ ARABASI
Doğduğum
yerde elektrik yoktu. 11 kardeşiz, inanın ben ne zaman, nerede
doğduğumu bilimiyorum. 'Harman zamanı' denirdi. Kader başka şey.
Benim anamın doktora gitmemesi kaderiymiş. Sizce böyle Bir şey
olabilir mi? Çocuk doğuyor, hiç oyuncağı olmamış, ayağında
kara lastiği bile yok. Çocuk yaşta İstanbul'a geldiğimde
Türkçe'yi doğru dürüst bilmiyordum. Küçük yaşta yetim
kalmışız. Abimin 60 metrekare evi var. Yokluk insanı çok çabuk
büyütür. Ben hiç çocuk olmadım. İstanbul'da dedim ki, 'Ben
çalışmak istiyorum. Tamirhanede çırak olmak istiyorum.' Halbuki
köyde araba deyince sadece öküz arabası görmüştüm. Otomobil
neyi çağrıştırıyor, en iyi teknolojiyi çağrıştırıyor.
Düşünsenize 3 tonluk bir araç 250 kilometre hızla giderken frene
basıyosun, el kadar şey arabayı durduruyor. Nasıl bir
teknoloji... Çıraklığa bir başladım, başlayış o başlayış,
14 yaşında 1992'nin 4. ayından itibaren ben tamirhane işinden hiç
şaşmadım. 2000 yılına kadar işi öğrendim, bir arabayı dizayn
edip çok daha yüksek fiyatlara satmaya başladım. 2000 yılında
artık girişimci, KOBİ, değer katıcı ve dünyaya satma noktasını
beynime yerleştirmiş bir insan olarak, artık lüks otomobillerden
kazandığım paraya tenezzül etmeme noktasına gelmiştim.
BALIMI
ÖYLE BİR YAPIYORUM Kİ...
Ben
18 yıl önce paraya sırtımı dönmüşüm. bakıyorum adamın çok
güzel bir işi var. Çok güzel kazanıyor. İşinin üstüne gitse
onu marka yapacak. Dünya markası haline getirecek. Ama bakıyorum,
komşusu inşaat yapıyor diye, hemen kazandığını inşaata
yatırıyor. Birisi kahvehane açmış, pır gidip kahvehane açıyor.
Onun peşinden, bunun peşinden, üç sene sonra bakıyorsun,
elindeki işi de gitmiş, marka da bitmiş. Para kazanıyor ama bir
özelliği kalmamış. Ülke olarak şunu bilmemiz lazım. Biz varsak
vatan var. Yoksak vatan yok. Vatana sahip çıkmak sadece kendi
cebimizi doldurup yanındaki komşunun gözünü oymakla mı olur,
yoksa markan çıkarmak, o markaya değer katmak, katma değeri kilo
başına en yükseğe çıkarmakla mı olur? Bizim en büyük
sorunumuz yok.
Ben
her zaman balımı iyi yapmaya çalışırım. Benim farkım balım.
Benim gündemimde para yok. Ben balımı öyle güzel yapıyorum ki,
bunu almak insanlar sıraya giriyor.
Abilerimle
toplandık evde, dedim ki, ben kişiye özel araba üreteceğim. 'Ne?
sen kimsin lan' dediler.
Bizim
en önemli özelliğimiz, girişimcilik yeteneğimizi geliştirmemiz
lazım. 'Fabrikam var, servisim var, inşaat şirketim var, ben zaten
girişimciyim diyor. Bizim ülkemizin en büyük sorunu işte bu.
Bursa'da üretilen yan sanayi nerede var? Otomotivin yüzde 98'ini
üreten bir yer değil mi burası. Teksilde dünyada en önde değil
miyiz. Ama bizim bir tane markamız yok. Bir tane Zaramız yok. Yani
aslında biz girişimci değiliz. Biz üretmenin peşine düşmüşüz.
Kazanabildiğimiz kadar para kazanırız. Kazan. Sen mutlusun,
çocuğun mutlu, eşin mutlu. Ama ülken mutlu mu onu söyle.
Hepimizin önceliğinde vatanı koruma var. Ben 2000 yılında bunu
öne aldım. Dedim ki ben girişimci olacağım kardeşim. Ne
yapacağım? Dünyanın en iyi otomobilini alacağım, başından
sonuna değiştireceğim, dönüştüreceğim, ortadoğu avrupa ve
dünyaya satacağım. Yapamazsın! Yaparım! Benim hayalim bu. Hayal
bir çizgidir, yola çıkmak, çok çalışmak gerekiyor.
KAZANDIĞIMIN
10 KATINI VERDİLER
Ne?
Ben fabrikatörüm, yemezler. Neymiş istihdam yaratıyormuş.
İstihdam başka şey, katma değer başka şey. Girişimciysen,
ürettiğine marka değerini sen katacaksın. 5 Euro'ya ürettiğin
tişörte 95 Euro fiyatı da sana yazdıracaklar... 95 Euro'luk
tişörtü 5 liraya vereceksin, bunu göremeyeceksin, sonra elemana
vereceğin üç kuruşun hesabını yaparsın. Hepiniz fasoncu
olmuşsunuz. Belki çok büyük üreticiler bir anda bu dönüşümü
yapamayabilir, ama KOBİ'ler yapabilir, yapmalı.
Bakın
27 milyon Euro verdiler bana. Markanın yüzde 10'una 27 milyon dolar
yatırım. Ya ben hayatım boyunca bu kadar para kazanmadım. 3-6
kişiyi Ar-Ge olarak ayırın, marka yaratsınlar. En değerli şey
markadır. Sizin ticaretten kazanabileceğiniz şey değil bu.
İçler
acısı. Avrupalı minimum ihracat başı katma değer olarak ürünü
4,6 dolara satıyor. Ama biz 1 dolara bile yapamıyoruz. Niye?
Öbüründe marka var, marka değeri var. Bizim marka yaratma
mecburiyetimiz var. İthalata dayalı ihracatan vazgeçip, markaya
dayalı ihracat yapma mecburiyetimiz var. 10 bin kişilik bir
fabrikada 100 kişi istihdam edip bir marka yaratma noktasında niye
mücadele etmiyoruz. Herkes kendi cebini doldurma peşinde. Bir
işyeri açılır, iyi kazanıyorsa ertesi gün yanına bir daha
açılıyor, bakmışsın sokak dolmuş. Birisi kapanır, pırrr
hepsi birden kapanıyor. 5,5 ay bir aracın içinde yattım, bir an
önce bitsin diye. Aracı ortaya çıkarıp, fuara koştuğumda
millet sıraya girmişti.
SEN
DERDİNE YAN!
'Ne
yapacağız, piyasa çok kötü' deniyor. Yok hiç kötü değil, çok
da güzel para kazanıyorum, hatta keşke hep böyle gitse diyorum.
Niye? Çünkü 3 ay önce 300 bin liraya ihraç ediyordum şimdi 400
bin lira alıyorum. Sen kendi derdine yan. Sen Hans'tan değil,
Ali'nin Veli'nin cebinden para almaya kurmuşsun kendini. Dünyanın
en önemli insanlarına araba satarak ülkeye milyonlarca dolar
getirdim. Biz illa birisi bizi yönetsin istiyoruz. 10 bin kişilik
fabrikan var, illa talimat bekliyorsun.
Bu
sene Cenevre Otomobil Fuarı'na Türkiye'den ilk katılacak marka
olacağız. Bugün benim kilo başına ihracat katma değerim Türkiye
ortalamasının 250 katı. Bin 100 dolara kadar kilo başı katma
değerim oluyor. Hadi hep beraber bunu yapsak dünya önümüzde
durabilir mi? Üretiyoruz, hammal gibi çalışıyoruz, akşama
kadar. Adamın malında bir sorun olmasın diye psikolojimiz
bozuluyor. Yav biraz kendine de sahip çıksana. Bunu ona yapacağına
kendine bir mal yapıp sahip çıksana. Elin tavuğu niye bize kaz
gibi görünüyor. Sen git bakalım Mercedes'e, şu kadar para
vereyip adını Mersindes yaz diye, ya da Zara'ya Cara yapayım diye.
Yapar mı? Asla. Ama bizim şirketlere bas parayı, yapıyor. Hayır
demeyi beceremediğimiz sürece marka da çıkaramıyoruz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder