3 Mart 2017 Cuma

Markan yoksa girişimci değilsin!


Lüks araçları yeni baştan dizayn ederek 3-5 katı fiyatla dünyaca tanınmış isimlere satarak bu alanda bir marka yarata Erbakan Malkoç, Bursalı sanayicilere adeta kafalarına vurur gibi konuştu!
Dizayn VIP'in kurucusu Malkoç: 'Kusura bakma kardeşim, kendi markan yoksa sen girişimci değilsin, fasoncusun!'

Dünyanın en tanınmış otomobil markalarını yeni baştan dizayn ederek fiyatının 3-5 katına, ünlü isimlere satmayı başarıp, bu alanda dünya çapında bir marka haline gelen Dizayn VIP'in kurucusu Erbakan Malkoç, Bursalı işadamlarından mutlaka kendi markalarını yaratmalarını istedi. Malkoç, “Fabrikam var, inşaat şirketim var, ben zaten girişimciyim diyor. Kusura bakma kardeşim, kendi markan yoksa sen girişimci değilsin” dedi.
Bursa Genç Sanayici İşadamları ve Yöneticileri Derneği'nin (GESİAD) Almira Otel'deki Sinerji Toplantısının konuğu sıradışı bir başarı öyküsüne sahip olan Erbakan Malkoç oldu. GESİAD Başkanı Ramazan Kaya'nın üyelere, TÜGİK yönetiminde Bursa'yı temsil eden kısa konuşmasından sonra söz alan Malkoç, hem biçim hem de içerik olarak sıradışı bir girişimci profili çizdi ve kendi penceresinden Bursalı işadamlarına bir ayna tuttu.
Ardahan'da 11 çocuklu yoksul bir ailenin çocuğu olarak, ilkokul diploması bile olmadan tamirci çıraklığına başladığını hatırlatan Malkoç'un konuşması, Bursa ekonomisinin ağırlıklı bölümünü oluşturan fason üreten işadamlarının büyük ilgisini çekti. Malkoç'un konuşmasından satır başları şöyle:
DÜNYANIN EN İYİ TASARIM ÖDÜLÜ
Avrupa ve dünyanın en iyi otomobil tasarım markası ödülleri aldım. Dünya bizi tanıyor, gittiğimiz her fuarda bize Çılgın Türkler diye ilgi gösteriyor. Ama niye burada tanınmıyorum ben? Bak kardeşim, hiç kimse kendi köyünden peygamber çıkacağına inanmaz. Ben Anadolu'dan çıkmış, büyük kolejlerde okumamış, üniversitelerde master yapmamış bir insanım. Diploma çok değerli. Ama ben hiç ulaşamadım. Ancak dünyada bu okulların en üstününden diploma almış insanlara da şapkasını ters giydirmiş bir insanım ben. Amerikalı, Avrupalı en iyi otomobil firmasının tasarımcısı olarak beni tanıyor. Türkiye'den böyle bir insanın çıkması hayal denebilir, ama oldu işte.
Düşünün, ben dünyanın en büyük firmasının 250 bin çalışanıyla ürettiği otomobili alıyorum. Şöyle bir motor bir kasa bırakıp çıplak hale getiriyorum; kesiyor, biçiyorum, tamamen kendi hayalime göre biçimlendiriyorum. Şekillendirmekle kalmıyorum, üretici firmanın onayına sunuyorum. Mercedes diyor ki, 'Yüzde 92 oranında yerli bir ürünle donatıp yüzde 100 ihracata gönderirken, sen bizim otomobilimize değer katıyorsun', diyor. Avrupa'nın göbeğinde aynı otomobil 50 bin Euro'ya satılırken, benim şirketimden, tasarımlarındam geçen ürün 250-300 bin Euro'dan satılıyor. Daha bugün 46 bin Euro'luk aracı 330 bin Euro'ya sattım Almanya'da.

TEK GÖRDÜĞÜM ÖKÜZ ARABASI

Doğduğum yerde elektrik yoktu. 11 kardeşiz, inanın ben ne zaman, nerede doğduğumu bilimiyorum. 'Harman zamanı' denirdi. Kader başka şey. Benim anamın doktora gitmemesi kaderiymiş. Sizce böyle Bir şey olabilir mi? Çocuk doğuyor, hiç oyuncağı olmamış, ayağında kara lastiği bile yok. Çocuk yaşta İstanbul'a geldiğimde Türkçe'yi doğru dürüst bilmiyordum. Küçük yaşta yetim kalmışız. Abimin 60 metrekare evi var. Yokluk insanı çok çabuk büyütür. Ben hiç çocuk olmadım. İstanbul'da dedim ki, 'Ben çalışmak istiyorum. Tamirhanede çırak olmak istiyorum.' Halbuki köyde araba deyince sadece öküz arabası görmüştüm. Otomobil neyi çağrıştırıyor, en iyi teknolojiyi çağrıştırıyor. Düşünsenize 3 tonluk bir araç 250 kilometre hızla giderken frene basıyosun, el kadar şey arabayı durduruyor. Nasıl bir teknoloji... Çıraklığa bir başladım, başlayış o başlayış, 14 yaşında 1992'nin 4. ayından itibaren ben tamirhane işinden hiç şaşmadım. 2000 yılına kadar işi öğrendim, bir arabayı dizayn edip çok daha yüksek fiyatlara satmaya başladım. 2000 yılında artık girişimci, KOBİ, değer katıcı ve dünyaya satma noktasını beynime yerleştirmiş bir insan olarak, artık lüks otomobillerden kazandığım paraya tenezzül etmeme noktasına gelmiştim.

BALIMI ÖYLE BİR YAPIYORUM Kİ...

Ben 18 yıl önce paraya sırtımı dönmüşüm. bakıyorum adamın çok güzel bir işi var. Çok güzel kazanıyor. İşinin üstüne gitse onu marka yapacak. Dünya markası haline getirecek. Ama bakıyorum, komşusu inşaat yapıyor diye, hemen kazandığını inşaata yatırıyor. Birisi kahvehane açmış, pır gidip kahvehane açıyor. Onun peşinden, bunun peşinden, üç sene sonra bakıyorsun, elindeki işi de gitmiş, marka da bitmiş. Para kazanıyor ama bir özelliği kalmamış. Ülke olarak şunu bilmemiz lazım. Biz varsak vatan var. Yoksak vatan yok. Vatana sahip çıkmak sadece kendi cebimizi doldurup yanındaki komşunun gözünü oymakla mı olur, yoksa markan çıkarmak, o markaya değer katmak, katma değeri kilo başına en yükseğe çıkarmakla mı olur? Bizim en büyük sorunumuz yok.
Ben her zaman balımı iyi yapmaya çalışırım. Benim farkım balım. Benim gündemimde para yok. Ben balımı öyle güzel yapıyorum ki, bunu almak insanlar sıraya giriyor.

Abilerimle toplandık evde, dedim ki, ben kişiye özel araba üreteceğim. 'Ne? sen kimsin lan' dediler.
Bizim en önemli özelliğimiz, girişimcilik yeteneğimizi geliştirmemiz lazım. 'Fabrikam var, servisim var, inşaat şirketim var, ben zaten girişimciyim diyor. Bizim ülkemizin en büyük sorunu işte bu. Bursa'da üretilen yan sanayi nerede var? Otomotivin yüzde 98'ini üreten bir yer değil mi burası. Teksilde dünyada en önde değil miyiz. Ama bizim bir tane markamız yok. Bir tane Zaramız yok. Yani aslında biz girişimci değiliz. Biz üretmenin peşine düşmüşüz. Kazanabildiğimiz kadar para kazanırız. Kazan. Sen mutlusun, çocuğun mutlu, eşin mutlu. Ama ülken mutlu mu onu söyle. Hepimizin önceliğinde vatanı koruma var. Ben 2000 yılında bunu öne aldım. Dedim ki ben girişimci olacağım kardeşim. Ne yapacağım? Dünyanın en iyi otomobilini alacağım, başından sonuna değiştireceğim, dönüştüreceğim, ortadoğu avrupa ve dünyaya satacağım. Yapamazsın! Yaparım! Benim hayalim bu. Hayal bir çizgidir, yola çıkmak, çok çalışmak gerekiyor.

KAZANDIĞIMIN 10 KATINI VERDİLER

Ne? Ben fabrikatörüm, yemezler. Neymiş istihdam yaratıyormuş. İstihdam başka şey, katma değer başka şey. Girişimciysen, ürettiğine marka değerini sen katacaksın. 5 Euro'ya ürettiğin tişörte 95 Euro fiyatı da sana yazdıracaklar... 95 Euro'luk tişörtü 5 liraya vereceksin, bunu göremeyeceksin, sonra elemana vereceğin üç kuruşun hesabını yaparsın. Hepiniz fasoncu olmuşsunuz. Belki çok büyük üreticiler bir anda bu dönüşümü yapamayabilir, ama KOBİ'ler yapabilir, yapmalı.
Bakın 27 milyon Euro verdiler bana. Markanın yüzde 10'una 27 milyon dolar yatırım. Ya ben hayatım boyunca bu kadar para kazanmadım. 3-6 kişiyi Ar-Ge olarak ayırın, marka yaratsınlar. En değerli şey markadır. Sizin ticaretten kazanabileceğiniz şey değil bu.

İçler acısı. Avrupalı minimum ihracat başı katma değer olarak ürünü 4,6 dolara satıyor. Ama biz 1 dolara bile yapamıyoruz. Niye? Öbüründe marka var, marka değeri var. Bizim marka yaratma mecburiyetimiz var. İthalata dayalı ihracatan vazgeçip, markaya dayalı ihracat yapma mecburiyetimiz var. 10 bin kişilik bir fabrikada 100 kişi istihdam edip bir marka yaratma noktasında niye mücadele etmiyoruz. Herkes kendi cebini doldurma peşinde. Bir işyeri açılır, iyi kazanıyorsa ertesi gün yanına bir daha açılıyor, bakmışsın sokak dolmuş. Birisi kapanır, pırrr hepsi birden kapanıyor. 5,5 ay bir aracın içinde yattım, bir an önce bitsin diye. Aracı ortaya çıkarıp, fuara koştuğumda millet sıraya girmişti.

SEN DERDİNE YAN!

'Ne yapacağız, piyasa çok kötü' deniyor. Yok hiç kötü değil, çok da güzel para kazanıyorum, hatta keşke hep böyle gitse diyorum. Niye? Çünkü 3 ay önce 300 bin liraya ihraç ediyordum şimdi 400 bin lira alıyorum. Sen kendi derdine yan. Sen Hans'tan değil, Ali'nin Veli'nin cebinden para almaya kurmuşsun kendini. Dünyanın en önemli insanlarına araba satarak ülkeye milyonlarca dolar getirdim. Biz illa birisi bizi yönetsin istiyoruz. 10 bin kişilik fabrikan var, illa talimat bekliyorsun.
Bu sene Cenevre Otomobil Fuarı'na Türkiye'den ilk katılacak marka olacağız. Bugün benim kilo başına ihracat katma değerim Türkiye ortalamasının 250 katı. Bin 100 dolara kadar kilo başı katma değerim oluyor. Hadi hep beraber bunu yapsak dünya önümüzde durabilir mi? Üretiyoruz, hammal gibi çalışıyoruz, akşama kadar. Adamın malında bir sorun olmasın diye psikolojimiz bozuluyor. Yav biraz kendine de sahip çıksana. Bunu ona yapacağına kendine bir mal yapıp sahip çıksana. Elin tavuğu niye bize kaz gibi görünüyor. Sen git bakalım Mercedes'e, şu kadar para vereyip adını Mersindes yaz diye, ya da Zara'ya Cara yapayım diye. Yapar mı? Asla. Ama bizim şirketlere bas parayı, yapıyor. Hayır demeyi beceremediğimiz sürece marka da çıkaramıyoruz.”








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder