12 Nisan 2017 Çarşamba

Cari açık ekonomisine 'HAYIR'!


Dostlar, herkesin gözü kulağı hafta sonu kurulacak sandıkta...
Evet” mi desek “Hayır” mı desek...
Açıkçası ne iktidar, ne muhalefet, siyasilerle yıldızım barışmadı; hiç birisinin gözünde önemli bir isim olmadım.
Ekonomi muhabiriyim ve bu yüzden de “Hayır” diyeceğim.
Niye mi?
Türkiye ekonomisinde tıkır tıkır işleyen tek şey, cari açık! Yılda 30 ila 75 milyar dolar arası açık veririz. İşler iyiyse üretim artar, çarı açık tavan yapar; çünkü fabrikaları harıl harıl ithal malla çalışır. Kriz yıllarındaysak, üretimle birlikte cari açık azalır, şu anki gibi. Ve 1950'lerden itibaren çark böyle.. Darbeler olur, meclis kapatılır, bombalanır; ama kimse cari açığın kılına bile dokunamaz!
Adına “Cari Açık Ekonomisi” diyorum.
Ve Cari Açık Ekonomisi Türkiye'yi artık felakete götürüyor!
Bakınız, açıklar yüzünden eskiden devleti borçlandırdılar, her 5-10 yılda bir döviz krizi patladı, devlet IMF'den borç dilendi, hep kemer sıktık, kalkınma ve demokrasi rafa kalktı. Her krizde binlerce şirket battı, yüzlercesi yabancıların eline geçti. Her krizde yabancı sermaye kazandı. Bu krizde de bunları fazlasıyla göreceğiz.
Son 15 senedir devlet, dış borcu özel sektöre yıktı... Hem de ne yıkış! Artık, “160 milyar dolar dış borca batmış bir özel sektör”den söz ediyoruz.
Bu para bir yıl içinde ödenmesi gereken; yarısı da son birkaç yılda, vadesinde ödenemeyen para.
Hükümet şimdi boğazına kadar borca batmış, işleri de iyi olmayan şirketlerin batmaması için yırtınıyor. Ama nereye kadar?
Kimse yaptığı işten, kazancından memnun değil. Piyasada para dönmüyor. Maaşlı çalışanları, asgari ücrete tav olan eğitimli genç işsiz milyonları geçtik...
Şimdi “Evet” dersek, ne değişecek?
Ne olacak da bu kadar dış borç ödenecek, piyasa açılacak, insanlar işine gücüne devam edecek? Hangi fabrikalar açılacak? Uluslararası finans kuruluşlarına garantili tatlı kazanç kapısı haline gelen “mega projeler”, AVM, residans inşaatları dışında ne var?
Efendim, “Evet” dersek, yabancı sermaye akın edecekmiş! Tek plan bu.
Peki nasıl olacak bu?
Daha fazla faizle, daha fazla tavizle! Daha yüksek kazanç vaadleri ile. Daha yüksek “alım garantili” elektrik santralı, “geçiş garantili” yollar, köprüler, “hasta garantili” ve “kira garantili” hastaneler; aha ucuz hazine arazileriyle, dağların, denizlerin, ovaların daha fazla tahribi ile... 
Ve bu “yatırımlar” geriye sadece enkaz bırakıyor. Bakın, Çanakkale'de zavallı köylülerin direnişi fayda etmedi, köylü karşı çıktığı için neredeyse vatan hain ilan edildi; ne oldu, bir yabancı şirket geldi, memleketin tonlarca altınını çıkarıp götürdü, bize sadece yüzde 2 pay ile siyanürle zehirlenmiş bir doğa bıraktı.
Artık Türkiye'yi felakete götürüyor” dediğim, işte bu. Bir yanıyla daha fazla faiz ve taviz, bir yanıyla da Türkiye'de halkın, demokratik kurumların çökertilmesi isteniyor! Adamlar karşılarında Başbakan istemiyor, hükümet istemiyor, meclis istemiyor, güçlü muhalefet istemiyor, sivil toplum kuruluşu istemiyor... Başta birisi olsun, höt deyince herkes sinsin, sinmeyeni de polis jandarma ile ezelim, Türkiye'yi kolayca talan edelim, demeye getiriyorlar.
Güçlü”, “istikrarlı” yönetim lafları maalesef içi boş. Baksanıza Cumhurbaşkanını doğrudan seçtiğimiz, “Fiili başkanlık” ile 2014'den bu yana gün yüzü göremiyoruz. 2002-2009 arasına dönüş artık hayal; konjonktür itibariyle de şansı kalmadı.
Peki sandıktan “Hayır” çıkınca ne değişecek?
Pratikte bir şey değişmeyecek. Hükümet de Cumhurbaşkanı da görevlerine devam edecek! Bu yüzden sırf Erdoğan'ı sevdiği için “Evet”, sevmediği için “Hayır” oyu verecekleri anlamıyorum.
Oylanan bal gibi “Başkanlık”! İstiyorsan evet, istemiyorsan hayır dersin. Halk aslında “Başkanlık” istemiyor. Bunu herkes biliyor. Azıcık umut olsa zaten açıkça Başkanlık için oy istenir, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” gibi ifadelere başvurulmazdı. Evet oylarının sadece Erdoğan sevgisinden kaynaklanacağı aşikar. Ama bu destek, sevilen liderin de sonunu hazırlayacak diye hissediyorum.
Hayır”dan ise tek umudum, cari açık ekonomisinin gerekleri doğrultusunda memleketi sonu belirsiz maceralara atılmasına, hafiften bir fren etkisi olması...
Artık anlayalım arkadaş: Yabancı sermaye ile kalkınma diye bizi uyuttukları yeter!
Sermaye daima sahibine çalışır...
Parayı kim verirse kuralları o koyar...
Siyaseti de hükümetleri de onlar dizayn eder. Dış ve iç politikada pek çok şeyin bu “parayı verenlerin” projesi olduğunu anlamak için daha ne olması gerekiyor?
Artık bir frene basma zamanı, diyorum.
Ve “Hayır”ın da Türkiye için hem ekonomik hem de toplumsal kalkınmada yeni bir sayfa açmasını temenni ediyorum.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder