Dostlar, herkesin gözü kulağı hafta
sonu kurulacak sandıkta...
“Evet” mi desek “Hayır”
mı desek...
Açıkçası ne iktidar, ne muhalefet,
siyasilerle yıldızım barışmadı; hiç birisinin gözünde önemli
bir isim olmadım.
Ekonomi muhabiriyim ve bu yüzden de
“Hayır” diyeceğim.
Niye mi?
Türkiye ekonomisinde tıkır tıkır
işleyen tek şey, cari açık! Yılda 30 ila 75 milyar dolar arası
açık veririz. İşler iyiyse üretim artar, çarı açık tavan yapar; çünkü fabrikaları harıl harıl ithal malla çalışır. Kriz yıllarındaysak, üretimle birlikte cari açık azalır, şu anki gibi. Ve 1950'lerden itibaren çark böyle.. Darbeler olur,
meclis kapatılır, bombalanır; ama kimse cari açığın kılına bile dokunamaz!
Adına “Cari Açık Ekonomisi”
diyorum.
Ve
Cari Açık Ekonomisi Türkiye'yi artık felakete
götürüyor!
Bakınız, açıklar yüzünden eskiden
devleti borçlandırdılar, her 5-10 yılda bir döviz krizi
patladı, devlet IMF'den borç dilendi, hep kemer sıktık, kalkınma
ve demokrasi rafa kalktı. Her krizde binlerce şirket battı, yüzlercesi yabancıların eline geçti. Her krizde yabancı sermaye kazandı. Bu krizde de bunları fazlasıyla göreceğiz.
Son 15 senedir devlet, dış borcu özel
sektöre yıktı... Hem de ne yıkış! Artık, “160 milyar
dolar dış borca batmış bir özel sektör”den söz ediyoruz.
Bu para bir yıl içinde ödenmesi
gereken; yarısı da son birkaç yılda, vadesinde ödenemeyen para.
Hükümet şimdi boğazına kadar borca
batmış, işleri de iyi olmayan şirketlerin batmaması için
yırtınıyor. Ama nereye kadar?
Kimse yaptığı işten, kazancından
memnun değil. Piyasada para dönmüyor. Maaşlı çalışanları, asgari ücrete tav olan
eğitimli genç işsiz milyonları geçtik...
Şimdi
“Evet” dersek, ne değişecek?
Ne olacak da bu kadar dış borç
ödenecek, piyasa açılacak, insanlar işine gücüne devam edecek?
Hangi fabrikalar açılacak? Uluslararası finans
kuruluşlarına garantili tatlı kazanç kapısı haline gelen
“mega projeler”, AVM, residans inşaatları dışında ne var?
Efendim, “Evet” dersek,
yabancı sermaye akın edecekmiş! Tek plan bu.
Peki nasıl olacak bu?
Daha fazla faizle, daha fazla
tavizle! Daha yüksek kazanç vaadleri ile. Daha yüksek “alım
garantili” elektrik santralı, “geçiş garantili” yollar, köprüler, “hasta garantili” ve “kira
garantili” hastaneler; aha ucuz hazine arazileriyle, dağların,
denizlerin, ovaların daha fazla tahribi ile...
Ve bu “yatırımlar” geriye sadece enkaz bırakıyor. Bakın, Çanakkale'de zavallı köylülerin direnişi fayda etmedi, köylü karşı çıktığı için neredeyse vatan hain ilan edildi; ne oldu, bir yabancı şirket geldi, memleketin tonlarca altınını çıkarıp götürdü, bize sadece yüzde 2 pay ile siyanürle zehirlenmiş bir doğa bıraktı.
Ve bu “yatırımlar” geriye sadece enkaz bırakıyor. Bakın, Çanakkale'de zavallı köylülerin direnişi fayda etmedi, köylü karşı çıktığı için neredeyse vatan hain ilan edildi; ne oldu, bir yabancı şirket geldi, memleketin tonlarca altınını çıkarıp götürdü, bize sadece yüzde 2 pay ile siyanürle zehirlenmiş bir doğa bıraktı.
“Artık Türkiye'yi felakete
götürüyor” dediğim, işte bu. Bir yanıyla daha fazla faiz
ve taviz, bir yanıyla da Türkiye'de halkın, demokratik kurumların
çökertilmesi isteniyor! Adamlar karşılarında Başbakan
istemiyor, hükümet istemiyor, meclis istemiyor, güçlü muhalefet
istemiyor, sivil toplum kuruluşu istemiyor... Başta birisi olsun,
höt deyince herkes sinsin, sinmeyeni de polis jandarma ile ezelim,
Türkiye'yi kolayca talan edelim, demeye getiriyorlar.
“Güçlü”, “istikrarlı”
yönetim lafları maalesef içi boş. Baksanıza Cumhurbaşkanını
doğrudan seçtiğimiz, “Fiili başkanlık” ile 2014'den
bu yana gün yüzü göremiyoruz. 2002-2009 arasına dönüş artık hayal; konjonktür itibariyle de şansı kalmadı.
Peki sandıktan “Hayır”
çıkınca ne değişecek?
Pratikte bir şey değişmeyecek.
Hükümet de Cumhurbaşkanı da görevlerine devam edecek! Bu yüzden
sırf Erdoğan'ı sevdiği için “Evet”, sevmediği için
“Hayır” oyu verecekleri anlamıyorum.
Oylanan bal gibi “Başkanlık”! İstiyorsan evet, istemiyorsan hayır dersin. Halk aslında “Başkanlık” istemiyor. Bunu herkes biliyor. Azıcık umut olsa zaten açıkça Başkanlık için oy istenir, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” gibi ifadelere başvurulmazdı. Evet oylarının sadece Erdoğan sevgisinden kaynaklanacağı aşikar. Ama bu destek, sevilen liderin de sonunu hazırlayacak diye hissediyorum.
Oylanan bal gibi “Başkanlık”! İstiyorsan evet, istemiyorsan hayır dersin. Halk aslında “Başkanlık” istemiyor. Bunu herkes biliyor. Azıcık umut olsa zaten açıkça Başkanlık için oy istenir, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” gibi ifadelere başvurulmazdı. Evet oylarının sadece Erdoğan sevgisinden kaynaklanacağı aşikar. Ama bu destek, sevilen liderin de sonunu hazırlayacak diye hissediyorum.
“Hayır”dan
ise tek umudum, cari açık ekonomisinin gerekleri
doğrultusunda memleketi sonu belirsiz maceralara atılmasına, hafiften bir fren etkisi olması...
Artık anlayalım arkadaş: Yabancı
sermaye ile kalkınma diye bizi
uyuttukları yeter!
Sermaye daima sahibine çalışır...
Parayı kim verirse kuralları o
koyar...
Siyaseti de hükümetleri de onlar
dizayn eder. Dış ve iç politikada pek çok şeyin bu “parayı
verenlerin” projesi olduğunu anlamak için daha ne olması
gerekiyor?
Artık bir frene basma zamanı,
diyorum.
Ve “Hayır”ın
da Türkiye için hem ekonomik hem de toplumsal kalkınmada yeni
bir sayfa açmasını temenni
ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder