3 Haziran 2017 Cumartesi

Ekonominin farklı halleri...



Ekohaber Gazetesi, 'İş dünyasının sesi' olma şiarıyla kendini Bursa'ya kabul ettiren bir gazete. 1984'den beri Bursa'da ekonomi muhabirliği yapmaya çalışan bir gazeteci olarak yolumuz kesişiyor ki, buradayım. Heyecanım, gerçeğin farklı yüzlerini sizlerle paylaşmakla ilgili.
'Köşe yazısı' yazmak, galiba her gazeteci için heyecan verici bir şey...
Zira uzun yıllar muhabirlik yapmış, ekonomide olup bitenlere tanıklık etmiş; piyasanın aktörlerini tanımış, kimin nerde ne ürettiğini görmüş, paranın kimlerin cebinden kimlerin cebine gittiğine, çarkların nasıl işlediğine ilişkin hayli gözlem, bilgi biriktirmişsiniz.
Yani artık söyleyecek sözünüz vardır.
'Köşe'yi, yüreğinde aşk büyüten ozanın eline verilmiş 'saz'a benzetirim!
Aşk varsa, saz bunu nasıl olsa hissettirecektir.
'Aşk' deyince...
Son aylarda ekonomi yönetiminde ve de işadamlarında hava, '16 Nisan da geride kaldı, artık hızlı büyüme zamanı' minvalinde. Projeler, paketler, yasalar... Daha çok da moral pompalamalar...
Bu açıdan bakınca, geçmiş krizlerden çok farklı bir durum yaşıyoruz. 
Biz ülke olarak her on yılda bir duvara çarparız, kriz patlar. Sistem böyle kurgulanmış. Tanık olduğum en büyük krizlerden birisi 1994 ve şok etkisi yapan “5 Nisan Kararları”, diğeri de 2001 kriziydi. 
Bütün kriz dönemlerinde iş dünyası kuruluşları, SİAD'lar, odalar, borsalar peş peşe memnuniyetsizlik açıklamaları yapmış, durumdan şikayet etmişler, peş peşe çözüm önerileri sıralanmışlardı.
Arada geçen yıllarda Türkiye'de çok şey değişti. Ekonomi büyüdü, rakamlar yükseldi; buna bağlı olarak, tabii ki, riskler de büyüdü.
Fark ettim ki, iş dünyasında ruh hali de hayli değişmiş. 
İşadamlarına belli aralarla “işler nasıl gidiyor” minvalinde, piyasanın nabzını yansıtmayı hedefleyen sorular yöneltiyoruz. Dikkat ediyorum, çoğunluk “pozitif elektrik verme” çabasında. Sorunların farkında, ama dillendirilmesini uygun bulmuyor.
Tabi biz de, gazete olarak elimizden geldiğince piyasaya moral vermeye çalışıyoruz.
Bardağın dolu tarafını görmek” çabasındayız; iyimser olmanın yararına inanıyoruz.
Ancak “iyimser” olmak ile “boş hayal kurma” arasındaki ince çizgiye de dikkat etmek gerekiyor.
Çünkü, aynı gemideyiz.
Ve bir gemide sanırım hiç kimse, geminin su aldığını bile bile, sırf kaptan kızar diye susan, eli kolu bağlı bekleyen tayfanın konumuna düşmek istemez!
Bazen kaptanın kızma olasılığını da göze alarak, gerçekleri dillendirmek zorundayız.
Ve bu köşeden, yapabildiğim ölçüde, geminin su alan noktalarına fener tutmayı düşlüyorum.
Bakınız TÜİK, Hanehalkı İşgücü Araştırması'nın sonuçlarını açıkladı. Buna göre 2016 yılında Türkiye'de haftalık çalışma süresi ortalama 46,4 saate çıkmış. Haftalık çalışma süresi en yüksek olan sektör inşaat. Bir inşaat işçisi haftada 49,4 saat çalışırken, bunu 48,6 saat ile sanayi sektörü, 47,9 saat ile hizmet sektörü izliyor. 
Durum meslek gruplarına göre şöyle: Profesyonel meslek grupları 39,7 saat, büro hizmetlerinde çalışanlar 44,3 saat, nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar 44,4 saat, tekniksen, yardımcı meslek grupları 45,9 saat, sanatkarları ve ilgili işlerde çalışanlar 49,1 saat, tesis ve makine operatörleri, montajcılar 50,8 saat, yöneticiler 51,5 saat, hizmet ve satış elemanları ise 52,7 saat.
Şimdi buna “Ne güzel işte, eskisine göre daha çok çalışıyor, üretiyoruz” diye sevinmek var.
Haftalık çalışmanın en fazla olduğu inşaat sektörünün en kârlı ve “lokomotiv” sektör olduğu düşünürse... Sevinenler de çok.
Ama madalyonun bir de öteki yüzü var: Tükiye'de günde 8 saat, haftada 5 gün ve 40 saat olan çalışma düzeninden hayli uzaklaşmışız... İnsanlar ev ile iş arasına sıkışmış.
Peki çalışma süresi arttı diye çalışanların gelirleri mi artıyor? Hayır. Bir dairenin 500 bin liranın üzerinde satıldığı inşaat sektöründe işçilerin, asgari ücret civarında bir gelirle, taşerona çalıştığını biliyoruz. Pek çok sektör aynı durumda.
Peki Türkiye'de, TUİK'e göre “çalışan” kabul edilen 27,2 milyon kişi evine yorgun argın, cebi boş gelirse, bunca şirket ürettiği mal ve hizmeti kime satacak?
Piyasanın en büyük derdi cebi paralı “müşteri” değil mi?
Şimdi ne dersiniz? Kendi ayağımıza sıkıyor olamaz mıyız?

İyi haftalar!   




NOT: Bu yazı Ekohaber gazetesinin 1099 sayısında yayımlanmıştır. 

1 yorum:

  1. Mali olarak aşağı mısın? Bir kredi mi arıyorsunuz?
    Kişisel Krediler, Ticari Krediler, Öğrenci Kredileri, Taşıt Kredileri ve Kredileri sunuyoruz.
    Faturaları 8000 Dolardan 14.000.000 Dolara,% 3 Dolara
    faiz oranı. Krediler yasal ve yasal amaç için olmalıdır. Eğer ihtiyacın varsa
    finansal yardım / Krediler şu anda doğrudan bizimle iletişime geçin:
    peterheymannloanoffer@gmail.com
    Saygılarımızla,
    Bay pater L Scott.
    İletişim E-postalar: Peterheymannloanoffer@Gmail.com
    ************* ******************************************************** *****************
    NOT: SPAM FOLDERİNİZDE UYARI MESAJI OLARAK BU MESAJI GÖRÜYORSANIZ
    E-POSTA DOMAIN AĞ SAĞLAYICINIZA BAĞLI.

    YanıtlaSil