Ekohaber Gazetesi, 'İş dünyasının
sesi' olma şiarıyla kendini Bursa'ya kabul ettiren bir gazete.
1984'den beri Bursa'da ekonomi muhabirliği yapmaya çalışan bir
gazeteci olarak yolumuz kesişiyor ki, buradayım. Heyecanım,
gerçeğin farklı yüzlerini sizlerle paylaşmakla ilgili.
'Köşe yazısı' yazmak, galiba
her gazeteci için heyecan verici bir şey...
Zira uzun yıllar muhabirlik yapmış,
ekonomide olup bitenlere tanıklık etmiş; piyasanın aktörlerini
tanımış, kimin nerde ne ürettiğini görmüş, paranın kimlerin
cebinden kimlerin cebine gittiğine, çarkların nasıl işlediğine
ilişkin hayli gözlem, bilgi biriktirmişsiniz.
Yani artık söyleyecek sözünüz
vardır.
'Köşe'yi, yüreğinde aşk
büyüten ozanın eline verilmiş 'saz'a benzetirim!
Aşk varsa, saz bunu nasıl olsa
hissettirecektir.
'Aşk' deyince...
Son aylarda ekonomi yönetiminde ve de
işadamlarında hava, '16 Nisan
da geride kaldı, artık hızlı büyüme zamanı' minvalinde.
Projeler, paketler, yasalar... Daha çok da moral pompalamalar...
Bu açıdan bakınca, geçmiş
krizlerden çok farklı bir durum yaşıyoruz.
Biz ülke olarak her
on yılda bir duvara çarparız, kriz patlar. Sistem böyle kurgulanmış. Tanık olduğum en
büyük krizlerden birisi 1994 ve şok etkisi yapan “5 Nisan Kararları”, diğeri de 2001 kriziydi.
Bütün kriz dönemlerinde iş dünyası kuruluşları,
SİAD'lar, odalar, borsalar peş peşe memnuniyetsizlik
açıklamaları yapmış, durumdan şikayet etmişler, peş peşe
çözüm önerileri sıralanmışlardı.
Arada geçen yıllarda Türkiye'de
çok şey değişti. Ekonomi büyüdü, rakamlar yükseldi; buna
bağlı olarak, tabii ki, riskler de büyüdü.
Fark ettim ki, iş dünyasında ruh hali de hayli değişmiş.
İşadamlarına belli aralarla “işler nasıl
gidiyor” minvalinde, piyasanın nabzını yansıtmayı
hedefleyen sorular yöneltiyoruz. Dikkat ediyorum, çoğunluk
“pozitif elektrik verme” çabasında. Sorunların
farkında, ama dillendirilmesini uygun bulmuyor.
Tabi biz de, gazete olarak elimizden
geldiğince piyasaya moral vermeye çalışıyoruz.
“Bardağın dolu tarafını
görmek” çabasındayız; iyimser olmanın yararına
inanıyoruz.
Ancak “iyimser” olmak ile
“boş hayal kurma” arasındaki ince çizgiye de dikkat
etmek gerekiyor.
Çünkü, aynı gemideyiz.
Ve bir gemide sanırım hiç kimse,
geminin su aldığını bile bile, sırf kaptan kızar diye susan,
eli kolu bağlı bekleyen tayfanın konumuna düşmek istemez!
Bazen kaptanın kızma olasılığını
da göze alarak, gerçekleri dillendirmek zorundayız.
Ve bu köşeden, yapabildiğim ölçüde,
geminin su alan noktalarına fener tutmayı düşlüyorum.
Bakınız TÜİK, Hanehalkı İşgücü
Araştırması'nın sonuçlarını açıkladı. Buna göre 2016
yılında Türkiye'de haftalık çalışma süresi ortalama 46,4
saate çıkmış. Haftalık çalışma süresi en yüksek olan
sektör inşaat. Bir inşaat işçisi haftada 49,4 saat
çalışırken, bunu 48,6 saat ile sanayi sektörü, 47,9 saat ile
hizmet sektörü izliyor.
Durum meslek gruplarına göre şöyle:
Profesyonel meslek grupları 39,7 saat, büro hizmetlerinde
çalışanlar 44,3 saat, nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar
44,4 saat, tekniksen, yardımcı meslek grupları 45,9 saat,
sanatkarları ve ilgili işlerde çalışanlar 49,1 saat, tesis ve
makine operatörleri, montajcılar 50,8 saat, yöneticiler 51,5 saat,
hizmet ve satış elemanları ise 52,7 saat.
Şimdi buna “Ne güzel işte,
eskisine göre daha çok çalışıyor, üretiyoruz” diye
sevinmek var.
Haftalık çalışmanın en fazla
olduğu inşaat sektörünün en kârlı ve “lokomotiv”
sektör olduğu düşünürse... Sevinenler de çok.
Ama madalyonun bir de öteki yüzü var: Tükiye'de günde 8 saat, haftada 5 gün ve 40 saat olan çalışma düzeninden hayli uzaklaşmışız... İnsanlar ev ile iş arasına sıkışmış.
Ama madalyonun bir de öteki yüzü var: Tükiye'de günde 8 saat, haftada 5 gün ve 40 saat olan çalışma düzeninden hayli uzaklaşmışız... İnsanlar ev ile iş arasına sıkışmış.
Peki çalışma süresi arttı diye
çalışanların gelirleri mi artıyor? Hayır. Bir dairenin 500 bin
liranın üzerinde satıldığı inşaat sektöründe işçilerin,
asgari ücret civarında bir gelirle, taşerona çalıştığını
biliyoruz. Pek çok sektör aynı durumda.
Peki Türkiye'de, TUİK'e göre
“çalışan” kabul edilen 27,2 milyon kişi evine yorgun argın,
cebi boş gelirse, bunca şirket ürettiği mal ve hizmeti kime
satacak?
Piyasanın en büyük derdi cebi
paralı “müşteri” değil mi?
Şimdi ne dersiniz? Kendi ayağımıza
sıkıyor olamaz mıyız?
İyi haftalar!
NOT: Bu yazı Ekohaber gazetesinin 1099 sayısında yayımlanmıştır.
NOT: Bu yazı Ekohaber gazetesinin 1099 sayısında yayımlanmıştır.
Mali olarak aşağı mısın? Bir kredi mi arıyorsunuz?
YanıtlaSilKişisel Krediler, Ticari Krediler, Öğrenci Kredileri, Taşıt Kredileri ve Kredileri sunuyoruz.
Faturaları 8000 Dolardan 14.000.000 Dolara,% 3 Dolara
faiz oranı. Krediler yasal ve yasal amaç için olmalıdır. Eğer ihtiyacın varsa
finansal yardım / Krediler şu anda doğrudan bizimle iletişime geçin:
peterheymannloanoffer@gmail.com
Saygılarımızla,
Bay pater L Scott.
İletişim E-postalar: Peterheymannloanoffer@Gmail.com
************* ******************************************************** *****************
NOT: SPAM FOLDERİNİZDE UYARI MESAJI OLARAK BU MESAJI GÖRÜYORSANIZ
E-POSTA DOMAIN AĞ SAĞLAYICINIZA BAĞLI.