23 Mart 2019 Cumartesi

Karacabey’de ‘Orman-Deniz-Longoz’ manzaraları..


Karacabey Longoz'da Kuş Gözetleme Kulesi... 

Doğa gezileri kapsamında 20 Mart 2019 Çarşamba günü Karacabey’in Hayriye ve Bayramdere mahalleleri arasındaki ormanlarda yürüdük.  Bir çeşit “Orman-Longoz-Deniz” gezisi oldu. Bölgenin en yüksek noktası olan “Dumanlıtepe”nin zirvesinde sis nedeniyle çevreyi görme fırsatımız olmadı. Ancak ıhlamur ve defne ağaçlarına bolca rastlanan meşe ormanından aşağı meşhur “ayı barınağı”na, Nilüfer ve Susurluk çaylarının birleşip Marmara’ya döküldüğü yerde oluşan “longoz”a inerek, ilginç manzaralara tanık olduk.
Koza Dağcılık Kulübü’nde bizim rotamızı belirleyen, yürüyüş boyunca nereye gideceğimizi gösteren değerli Harun hocamızın (Harun Bayram) önerisi ile 4 kişi sabah saat 7.30’da yola çıkarak, Karacabey yoluna düştük. Karacabey’e varmadan, Bayramdere istikametine giden yola girerek Hayırlı köyüne ulaştık.

Hayırlı’da kahvehane açık, çay tazeydi.  İçeridekilerle çaylı sohbetten sonra biraz ileride, ormanlık alanın girişinde bir piknik alanına otomobilimizi bırakarak dağa tırmanmaya başladık.
Havanın genelde açık, “yer yer parçalı bulutlu” olacağını öğrenmiştik. Dağın eteklerinde de, hava kapalı olmakla birlikte sis yoktu, güneş yüzünü ara sıra gösterip kayboluyordu.  Ancak biz yükseldikçe bulutlar alçalmaya, sis çökmeye, görüş alanı daralmaya başladı.
Denizden yüksekliği 670 metre civarında olan Dumanlıtepe’den, denize kadar çok geniş bir alan görünüyormuş.  Ancak biz sisten elli metre ilerisini bile göremez olduk. Üstelik rüzgâr da şiddetli ve soğuktu.
Dumanlıtepe'de başıboş sığırlar... 

Dumanlıtepe’de genişçe bir ağaçsız alan var. Yayla, mera gibi bir yer. Burası eskiden köymüş. Adı da Fazlıkonak imiş.  Ama köy tamamen boşalmış, tarlalar Orman İşletmesine kalmış.
Çevrede birkaç hayvan barınağı dikkatimizi çekti.

“YILKI ATI” GİBİ DOĞADA YAŞAYAN SIĞIRLAR…

Ve sığırlar… Başıboş, çobanı olmayan, öylece kendi başına gruplar halinde otlayan inekler, düveler, tosunlar, danalar…
Dikkat ettim, bu sığırlar hayli yabani duruyor.  Yaklaşınca çoğu huysuzlandı. Hatta bir grup sığır sisin arasında bizi görünce ürktü, vahşi hayvandan kaçar gibi koşarak ağaçların arasında uzaklaştı, siste kayboldu.
Ihlamur ormanında ağaçlar.. 

Çevrede sığırlar var, fakat insan yok… Sağa sola bağırdık, ama sesimizi duyup karşılık veren kimse olmadı.
Aşağıda köylülere bu durumu sorduk. Meğer bölgede “salma hayvancılık” yapılıyormuş.
Konuştuğumuz köylüler, “Bu dağlarda kurt yok. Bu yüzden herkes hayvanını serbestçe doğaya salıyor. Hayvanlar dışarıda kendi başına otluyor. Gece ormanda kalabiliyor.  Kendi başına dolaşıyor, yatıyor, kalkıyor. Hatta buzağı doğuruyor, emdiriyor. Yaban hayvanı gibi. Herkes hayvanının kulağına bir en vuruyor (enlemek, hayvanın kulağının belli şekilde kesilmesidir. Hayvanın sahibinin kim olduğu bu kesiklerden anlaşılır). Sahipleri bellidir.”

Hayırlar köyü ile dağın arasında kocaman Çapraz Çay (Sususluk ve Uluabat’tan gelen akarsuların birleştiği nokta) olduğu için burada hayvanlara ahırda bakılıyor. Ancak köylüler “hayvancılık öldü” diyor. Ot, yem fiyatlarının yüksekliği yüzünden hayvancılığın “para etmediğini” söylüyor. Hayvan sayısı 15-20 sene öncesinin onda birisi kadar bile değilmiş.
Hayırlar’da arazinin çok verimli olduğunu tahmin etmek güç değil. Ancak kahvehanedeki köylülere bakarsan tarım fiilen bitmiş. Tarlaların çoğu ekilmiyor, terk edilmiş.
“ÇALIŞAN KAYBEDİYOR... HERKESE İCRA GELDİ”
Köylülerden birisi, “Çalışan kaybediyor… Biz tarlamızı hiç ekip biçmezsek, daha iyiyiz, kardayız. Hiç değilse masraf etmiyoruz, zarar olmuyor. Bankalardan kurtuluyor, borçlanmıyoruz diyor.
Bu hayvanlar yaz kış dışarıda, başıboş gibi, çobansız..

Karacabey yöresinde çiftçilerin yaygın icralarla karşı karşıya olduğunu duymuştum. Köylüler bunu doğruladılar.  Birisi, durumu “Borçsuz bir tane köylü kalmadı. Bu Rus bankası, kart dağıttı herkese. Mazot alacaksın, kart kullandık, elbisesi, marketi hepsini kartla ödedik… Sözde hasat zamanı hepsini kapatacaktık. Ama hasat geldi, ürün para etmiyor… Borçlar öyle kaldı. Herkese icra geldi. Tarlalarımız hep ipotekli” sözleriyle açıkladı.
Dumanlıtepe’ye çıkarken rastgele ormaniçi patikaları kullandık. Dağın eteklerinde yaygın olarak ıhlamur ağaçları dikkat çekiyor. Çınar gibi devasa büyük ağaçlar. Önce bir anlam verememiştim. Tabi kış, üzerinde yaprak yok.
Ağaçları tanımak zorlaşıyor. Bunlar ilk bakışta, yakacak odun sıkıntısı çekilen İç Anadolu’da hani tarlalara söğüt ağacı ekilir, her sene dallar budanır, odun yapılır da, sonuçta kökü kalın, kısa gövdeli ağaçlar oluşur ya… Ağaçların görüntüsü bunları andırıyor.
Meğer bunlar ıhlamur ağaçlarıymış ve ıhlamur da dallar kesilerek toplanıyormuş!
Köylüler, ıhlamur toplamak için Orman İşletmesi’nden izin alıyor, topluca ıhlamur topluyor, kurutup kilosu 70 liradan köydeki kooperatife teslim ediyorlarmış. Ihlamur toplama işi her yıl 1-10 Haziran arasındaymış.  Kalabalık bir aile yılda 15 bin lira kazanır. Bir aylık bir iş.” diyorlar.
Çobansız sığırlar.

Unutmadan, bölgede yaygın olarak defne yaprağı da toplanıyor.  Köylüler defne yaprağını kurutup kilosu 550 liradan sattıklarını söylediler…
Orman genelde meşelik… Meşeler çeşit çeşit. İlginçtir, ilk defa “Akmeşe”yi bu kadar yoğun gördüm… Orman işletmesine ait odun depolarının yarıdan fazlası Akmeşe odunuydu.
Akmeşe, çok dayanıklı, esnek, sağlam; ancak Karameşe ya da Kızılmeşe gibi ateşi ve közü açısından tercih edilen bir ağaç değildir. Ama eğer evinizin bir direğini Akmeşeden yapmışsanız, evladiyeliktir, depremden falan korkmayın!
Fazlıkonak civarında sıkça gördüğümüz erik ağaçları da sanki buraların bir zamanlar yerleşim yeri olduğunu kanıtlar gibiydi.
Karacabey Longoz'un girip kapısı.. 

Yarı yabani sığıra dönüşen hayvanların olduğu, yaylayı  andıran bu Dumanlıtepe’den sonra aşağıya, Bayramdere Göleti’nin kıyısına inerek, öğle molamızı gölün kenarında verdik. Karnımızı doyurup yola devam ettik. Gölden 5 kilometre sonra Karacabey yoluna indiğimizde yaklaşık 17 kilometreyi saat 3 olmadan tamamlamıştık.
Ayı Barınağı” olarak bilinen Milli Parklar’a bağlı “Ovakorusu Ayı Barınağı Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi”ne yürüdük. Burada Longoz’u iyi bilen yerel bir rehberle Bayramdere’den Longoz alanına girdik.
“Longoz” denize doğru akan derelerin taşıdığı kumların, denize yakın yerlerde birikmesiyle oluşmuş, bataklığı andıran yerlere deniyormuş.
Nilüfer'in denize döküldüğü yere yakın hali

Karacabey longozu, Bursa’dan Nilüfer, Uluabat Gölünden gelen Çaprazçay ve Susurluk’tan gelen çayın birleşip Marmara’ya döküldüğü Ekinli ve Boğaz mahalleleri arasındaki bölgede oluşmuş.
Longoz bir yönüyle, tuzlu deniz suyu ile tatlı akarsuyun birlemesi nedeniyle oluşan doğal zenginlik… Hem deniz hem göl balıklarının yaşadığı, sulak alan kuşları ve manga gibi hayvanların yaşadığı müthiş bir yer...
Bir yönüyle de bakarsanız, Nilüfer Çayı gibi, Bursa’nın kentin bütün kirliliğini taşıyan akarsuyun denize dökülüp çevreyi mahvettiği bir alan…

Açıkçası, Hayırlar köyü civarında Nilüfer’i görüp, denize nasıl bir renk ve koku ile ulaştığını görme şansım olmadı. Ancak diğer akarsularla birleştiği noktada, suyun korktuğum kadar da kirli olmadığını görmekten sevinç duydum.
Çapraz derelerle birleşip kocaman nehir gibi Marmara’ya ulaşan akarsular bulanıktı.   Ama korktuğum gibi değildi, kenarlardaki ağaç ve yeşil otların varlığı korktuğum kadar zehirli olmadığının kanıtı sayılırdı.
Longoz’daki bataklıkta ara sıra kitlesel balık ölümleri yaşanmış.  Ancak bunun Nilüfer Çayı değil, Sususluk’taki Şeker Fabrikası atıklarından kaynaklandığına inanılıyor.
Longozda çok çeşitli balıklar yaşıyormuş. Ancak depremde longozun deniz suyu ile dolması sonrasında bazı balıklar görünmez olmuş.

Longoz, ayı barınağı ve çevresiyle ilgili şaşırdığım bir konu var: Başıboşluk, bakımsızlık, plansızlık, sahipsizlik!
Burası sözde Milli Park alanı. Sahibi devlet.. .Yani bakımlı, planlı vs. olmasını hayal ederesiniz, değil mi?
Sadece hayal edersiniz!
Oysa ne barınağın olduğu bölgede, ne bataklık alanda, hatta ne de Orman İşletmesinin odun, ağaç  satarak para kazandığı ormanlarda bakımın, planın, düzenin zerresi yok..
Düşünün güzelim kerestelik ağaçlar dev sarmaşıkların altında çürüyor.
Her tarafta çalılar, otlar… Yangın için bulunmaz fırsatlar sunuyor!

Solucan Gübresi üretilen bir yer.

SOLUCAN GÜBRESİ…

Longoz alanı sığır ve mandaların “salma hayvancılık” ile yaşadığı alan.  Serbestçe dolaşan sığır ve mandaları görüyorsunuz.  Buradaki sığırlar ve mandaların sütü sağılmıyormuş. İnekleri sadece peşlerindeki buzağıları emziriyormuş.  Hayvan sahipleri bunları genelde kurbanlık olarak satıyormuş. Tabi kurbandan birkaç ay önce ahıra alıp “besiye çektikten sonra”. Hayvanların eti doğal, organik, kaliteli olsa da zayıf, çelimsiz görünüyorlar.  Kışları dışarıda kaldıkları için tüyleri hayli uzun.
Kurbanda canlı kilosu 20 lira civarında satılıyormuş.  Şimdilerde karkas kilo fiyatı 42 liraymış.
Recep İvedik 6 filminin çekildiği plato

Longoz’daki bir ailenin sığır, tavuk yanı sıra solucan gübresi ürettiğini öğrendik. Sakarya’daki “Anadolu Solucan Gübresi Üretim ve Pazarlama Kooperatifi” üyesiymiş. Bize solucan gübresinin nasıl yapıldığını gösterdi.
“Çiftliklerden yanmış gübre alıyoruz.  Bu yanmış gübreyi solucanlar yiyor, işliyor ve çok daha kaliteli solucan gübresi yapıyor. Şu anda kooperatif yılda 600 ton civarında gübre üretiyor. Ama çiftçimiz bunu bir keşfetse, çok faydalı, geleceği olan bir şey. İsrailliler, Hollandalılar tarımı bununla ihya etmiş” diyor.
Solucan gübresinin kilosu 2,5 lira civarındaymış.

‘RECEP İVEDİK 6’ GELİYOR!

Ayı Barınağı'nın kapısı 

Longoz’da ilginç mekanlardan birisi Kuş Gözlem Evi idi. Çıkınca sadece kıştan yeni uyanmaya başlayan bataklığı gördük. Göldeki kurbağaları dışında sesimizi duyan olmadı.
Tabi ünlü “Recep İvedik” dizi filmlerinin önümüzdeki aylarda vizyona girecek 6’ıncının platosunu ve kamış evleri görmek de sürpriz oldu.
Gezinin sonunda Ekmekçi köyünde akşam çaylarına eşlik ettiğimiz köylüler,  köyde geçimin ıhlamur, salma hayvancılık, defne ile ormancılık olduğunu özetledi. Orman işletmesi burada odun kesme işini bir şirkete ihale ediyor, köylüler bu taşeron şirkete iş yapıyorlarmış. Köy kooperatifi odun, ıhlamur ve defne işinde köylüleri temsil ediyormuş.

Ekmekçi köyünde yaşayanlar da emekli, yaşlı insanlar.  Birkaç evde küçük çağlı süt ve yumurta satışı dışında bütün gelirleri emekli maaşlarıymış.
Yürümeye, köyleri, mahalleleri, dağları, ovaları; velhasıl memleketi tanımaya devam…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder