![]() |
Karacabey Longoz'da Kuş Gözetleme Kulesi... |
Doğa gezileri kapsamında
20 Mart 2019 Çarşamba günü Karacabey’in Hayriye ve Bayramdere mahalleleri
arasındaki ormanlarda yürüdük. Bir çeşit
“Orman-Longoz-Deniz” gezisi oldu.
Bölgenin en yüksek noktası olan “Dumanlıtepe”nin
zirvesinde sis nedeniyle çevreyi görme fırsatımız olmadı. Ancak ıhlamur ve
defne ağaçlarına bolca rastlanan meşe ormanından aşağı meşhur “ayı barınağı”na, Nilüfer ve Susurluk
çaylarının birleşip Marmara’ya döküldüğü yerde oluşan “longoz”a inerek, ilginç manzaralara tanık olduk.
Koza Dağcılık Kulübü’nde bizim rotamızı belirleyen, yürüyüş boyunca
nereye gideceğimizi gösteren değerli Harun
hocamızın (Harun Bayram) önerisi
ile 4 kişi sabah saat 7.30’da yola çıkarak, Karacabey yoluna düştük. Karacabey’e
varmadan, Bayramdere istikametine
giden yola girerek Hayırlı köyüne ulaştık.
Hayırlı’da kahvehane açık, çay tazeydi. İçeridekilerle çaylı sohbetten sonra biraz
ileride, ormanlık alanın girişinde bir piknik alanına otomobilimizi bırakarak dağa
tırmanmaya başladık.
Havanın genelde
açık, “yer yer parçalı bulutlu”
olacağını öğrenmiştik. Dağın eteklerinde de, hava kapalı olmakla birlikte sis
yoktu, güneş yüzünü ara sıra gösterip kayboluyordu. Ancak biz yükseldikçe bulutlar alçalmaya, sis
çökmeye, görüş alanı daralmaya başladı.
Denizden
yüksekliği 670 metre civarında olan Dumanlıtepe’den,
denize kadar çok geniş bir alan görünüyormuş.
Ancak biz sisten elli metre ilerisini bile göremez olduk. Üstelik rüzgâr
da şiddetli ve soğuktu.
![]() |
Dumanlıtepe'de başıboş sığırlar... |
Dumanlıtepe’de genişçe bir ağaçsız alan var. Yayla, mera gibi
bir yer. Burası eskiden köymüş. Adı da Fazlıkonak
imiş. Ama köy tamamen boşalmış, tarlalar
Orman İşletmesine kalmış.
Çevrede birkaç
hayvan barınağı dikkatimizi çekti.
“YILKI ATI” GİBİ DOĞADA YAŞAYAN SIĞIRLAR…
Ve sığırlar… Başıboş,
çobanı olmayan, öylece kendi başına gruplar halinde otlayan inekler, düveler,
tosunlar, danalar…
Dikkat ettim, bu
sığırlar hayli yabani duruyor. Yaklaşınca
çoğu huysuzlandı. Hatta bir grup sığır sisin arasında bizi görünce ürktü, vahşi
hayvandan kaçar gibi koşarak ağaçların arasında uzaklaştı, siste kayboldu.
![]() |
Ihlamur ormanında ağaçlar.. |
Çevrede sığırlar
var, fakat insan yok… Sağa sola bağırdık, ama sesimizi duyup karşılık veren
kimse olmadı.
Aşağıda köylülere
bu durumu sorduk. Meğer bölgede “salma
hayvancılık” yapılıyormuş.
Konuştuğumuz
köylüler, “Bu dağlarda kurt yok. Bu
yüzden herkes hayvanını serbestçe doğaya salıyor. Hayvanlar dışarıda kendi
başına otluyor. Gece ormanda kalabiliyor.
Kendi başına dolaşıyor, yatıyor, kalkıyor. Hatta buzağı doğuruyor,
emdiriyor. Yaban hayvanı gibi. Herkes hayvanının kulağına bir en vuruyor
(enlemek, hayvanın kulağının belli şekilde kesilmesidir. Hayvanın sahibinin kim
olduğu bu kesiklerden anlaşılır). Sahipleri
bellidir.”
Hayırlar köyü ile dağın arasında kocaman Çapraz
Çay (Sususluk ve Uluabat’tan gelen akarsuların birleştiği nokta) olduğu
için burada hayvanlara ahırda bakılıyor. Ancak köylüler “hayvancılık öldü” diyor. Ot, yem fiyatlarının yüksekliği yüzünden
hayvancılığın “para etmediğini”
söylüyor. Hayvan sayısı 15-20 sene öncesinin onda birisi kadar bile değilmiş.
Hayırlar’da arazinin çok verimli olduğunu tahmin etmek güç değil. Ancak
kahvehanedeki köylülere bakarsan tarım fiilen bitmiş. Tarlaların çoğu
ekilmiyor, terk edilmiş.
“ÇALIŞAN
KAYBEDİYOR... HERKESE İCRA GELDİ”
Köylülerden
birisi, “Çalışan kaybediyor… Biz tarlamızı hiç ekip biçmezsek, daha iyiyiz, kardayız.
Hiç değilse masraf etmiyoruz, zarar olmuyor. Bankalardan kurtuluyor,
borçlanmıyoruz” diyor.
![]() |
Bu hayvanlar yaz kış dışarıda, başıboş gibi, çobansız.. |
Karacabey
yöresinde çiftçilerin yaygın icralarla karşı karşıya olduğunu duymuştum. Köylüler
bunu doğruladılar. Birisi, durumu “Borçsuz bir tane köylü kalmadı. Bu Rus
bankası, kart dağıttı herkese. Mazot alacaksın, kart kullandık, elbisesi,
marketi hepsini kartla ödedik… Sözde hasat zamanı hepsini kapatacaktık. Ama
hasat geldi, ürün para etmiyor… Borçlar öyle kaldı. Herkese icra geldi.
Tarlalarımız hep ipotekli” sözleriyle açıkladı.
Dumanlıtepe’ye çıkarken rastgele ormaniçi patikaları
kullandık. Dağın eteklerinde yaygın olarak ıhlamur ağaçları dikkat çekiyor.
Çınar gibi devasa büyük ağaçlar. Önce bir anlam verememiştim. Tabi kış,
üzerinde yaprak yok.
Ağaçları tanımak zorlaşıyor. Bunlar ilk bakışta, yakacak
odun sıkıntısı çekilen İç Anadolu’da
hani tarlalara söğüt ağacı ekilir, her sene dallar budanır, odun yapılır da, sonuçta
kökü kalın, kısa gövdeli ağaçlar oluşur ya… Ağaçların görüntüsü bunları andırıyor.
Meğer bunlar
ıhlamur ağaçlarıymış ve ıhlamur da dallar kesilerek toplanıyormuş!
Köylüler, ıhlamur
toplamak için Orman İşletmesi’nden
izin alıyor, topluca ıhlamur topluyor, kurutup kilosu 70 liradan köydeki
kooperatife teslim ediyorlarmış. Ihlamur toplama işi her yıl 1-10 Haziran
arasındaymış. “Kalabalık bir aile yılda 15 bin lira kazanır. Bir aylık bir iş.”
diyorlar.
![]() |
Çobansız sığırlar. |
Unutmadan,
bölgede yaygın olarak defne yaprağı da toplanıyor. Köylüler defne yaprağını kurutup kilosu 550
liradan sattıklarını söylediler…
Orman genelde
meşelik… Meşeler çeşit çeşit. İlginçtir, ilk defa “Akmeşe”yi bu kadar yoğun gördüm… Orman işletmesine ait odun
depolarının yarıdan fazlası Akmeşe
odunuydu.
Akmeşe, çok dayanıklı, esnek, sağlam; ancak Karameşe
ya da Kızılmeşe gibi ateşi ve közü
açısından tercih edilen bir ağaç değildir. Ama eğer evinizin bir direğini Akmeşeden yapmışsanız, evladiyeliktir,
depremden falan korkmayın!
Fazlıkonak civarında sıkça gördüğümüz erik ağaçları da sanki
buraların bir zamanlar yerleşim yeri olduğunu kanıtlar gibiydi.
![]() |
Karacabey Longoz'un girip kapısı.. |
Yarı yabani sığıra
dönüşen hayvanların olduğu, yaylayı andıran
bu Dumanlıtepe’den sonra aşağıya, Bayramdere Göleti’nin kıyısına inerek,
öğle molamızı gölün kenarında verdik. Karnımızı doyurup yola devam ettik.
Gölden 5 kilometre sonra Karacabey
yoluna indiğimizde yaklaşık 17 kilometreyi saat 3 olmadan tamamlamıştık.
“Ayı Barınağı” olarak bilinen Milli Parklar’a bağlı “Ovakorusu Ayı Barınağı Yaban Hayatı Kurtarma
ve Rehabilitasyon Merkezi”ne yürüdük. Burada Longoz’u iyi bilen yerel bir rehberle Bayramdere’den Longoz alanına
girdik.
“Longoz” denize doğru akan derelerin taşıdığı kumların, denize yakın yerlerde
birikmesiyle oluşmuş, bataklığı andıran yerlere deniyormuş.
![]() |
Nilüfer'in denize döküldüğü yere yakın hali |
Karacabey longozu, Bursa’dan
Nilüfer, Uluabat Gölünden gelen
Çaprazçay ve Susurluk’tan gelen
çayın birleşip Marmara’ya döküldüğü Ekinli ve Boğaz mahalleleri arasındaki bölgede oluşmuş.
Longoz bir
yönüyle, tuzlu deniz suyu ile tatlı akarsuyun birlemesi nedeniyle oluşan doğal
zenginlik… Hem deniz hem göl balıklarının yaşadığı, sulak alan kuşları ve manga
gibi hayvanların yaşadığı müthiş bir yer...
Bir yönüyle de
bakarsanız, Nilüfer Çayı gibi, Bursa’nın kentin bütün kirliliğini taşıyan akarsuyun denize dökülüp
çevreyi mahvettiği bir alan…
Açıkçası, Hayırlar köyü civarında Nilüfer’i görüp, denize nasıl bir renk ve koku ile ulaştığını görme şansım olmadı. Ancak diğer akarsularla birleştiği noktada, suyun korktuğum kadar da kirli olmadığını görmekten sevinç duydum.
Çapraz derelerle
birleşip kocaman nehir gibi Marmara’ya ulaşan akarsular bulanıktı. Ama korktuğum gibi değildi, kenarlardaki
ağaç ve yeşil otların varlığı korktuğum kadar zehirli olmadığının kanıtı
sayılırdı.
Longoz’daki bataklıkta ara sıra kitlesel balık ölümleri yaşanmış. Ancak bunun Nilüfer Çayı değil, Sususluk’taki Şeker Fabrikası atıklarından kaynaklandığına inanılıyor.
Longozda çok çeşitli balıklar yaşıyormuş. Ancak depremde longozun deniz suyu ile
dolması sonrasında bazı balıklar görünmez olmuş.
Longoz, ayı
barınağı ve çevresiyle ilgili şaşırdığım bir konu var: Başıboşluk, bakımsızlık,
plansızlık, sahipsizlik!
Burası sözde Milli Park alanı. Sahibi devlet.. .Yani
bakımlı, planlı vs. olmasını hayal ederesiniz, değil mi?
Sadece hayal
edersiniz!
Oysa ne barınağın
olduğu bölgede, ne bataklık alanda, hatta ne de Orman İşletmesinin odun, ağaç satarak para kazandığı ormanlarda bakımın,
planın, düzenin zerresi yok..
Düşünün güzelim kerestelik ağaçlar dev sarmaşıkların altında çürüyor.
Düşünün güzelim kerestelik ağaçlar dev sarmaşıkların altında çürüyor.
Her tarafta çalılar,
otlar… Yangın için bulunmaz fırsatlar sunuyor!
![]() |
Solucan Gübresi üretilen bir yer. |
SOLUCAN GÜBRESİ…
Longoz alanı
sığır ve mandaların “salma hayvancılık”
ile yaşadığı alan. Serbestçe dolaşan
sığır ve mandaları görüyorsunuz.
Buradaki sığırlar ve mandaların sütü sağılmıyormuş. İnekleri sadece
peşlerindeki buzağıları emziriyormuş.
Hayvan sahipleri bunları genelde kurbanlık olarak satıyormuş. Tabi kurbandan
birkaç ay önce ahıra alıp “besiye
çektikten sonra”. Hayvanların eti doğal, organik, kaliteli olsa da zayıf,
çelimsiz görünüyorlar. Kışları dışarıda
kaldıkları için tüyleri hayli uzun.
Kurbanda canlı
kilosu 20 lira civarında satılıyormuş.
Şimdilerde karkas kilo fiyatı 42 liraymış.
![]() |
Recep İvedik 6 filminin çekildiği plato |
Longoz’daki bir ailenin sığır, tavuk yanı sıra solucan gübresi ürettiğini
öğrendik. Sakarya’daki “Anadolu Solucan Gübresi Üretim ve Pazarlama
Kooperatifi” üyesiymiş. Bize solucan gübresinin nasıl yapıldığını gösterdi.
“Çiftliklerden yanmış gübre alıyoruz. Bu yanmış gübreyi solucanlar yiyor, işliyor
ve çok daha kaliteli solucan gübresi yapıyor. Şu anda kooperatif yılda 600 ton
civarında gübre üretiyor. Ama çiftçimiz bunu bir keşfetse, çok faydalı,
geleceği olan bir şey. İsrailliler, Hollandalılar tarımı bununla ihya etmiş” diyor.
Solucan gübresinin
kilosu 2,5 lira civarındaymış.
‘RECEP İVEDİK 6’
GELİYOR!
![]() |
Ayı Barınağı'nın kapısı |
Longoz’da ilginç
mekanlardan birisi Kuş Gözlem Evi idi. Çıkınca sadece kıştan yeni uyanmaya
başlayan bataklığı gördük. Göldeki kurbağaları dışında sesimizi duyan olmadı.
Tabi ünlü “Recep İvedik” dizi filmlerinin
önümüzdeki aylarda vizyona girecek 6’ıncının platosunu ve kamış evleri görmek
de sürpriz oldu.
Gezinin sonunda Ekmekçi köyünde akşam çaylarına eşlik
ettiğimiz köylüler, köyde geçimin
ıhlamur, salma hayvancılık, defne ile ormancılık olduğunu özetledi. Orman
işletmesi burada odun kesme işini bir şirkete ihale ediyor, köylüler bu taşeron
şirkete iş yapıyorlarmış. Köy kooperatifi odun, ıhlamur ve defne işinde
köylüleri temsil ediyormuş.
Ekmekçi köyünde
yaşayanlar da emekli, yaşlı insanlar. Birkaç
evde küçük çağlı süt ve yumurta satışı dışında bütün gelirleri emekli
maaşlarıymış.
Yürümeye,
köyleri, mahalleleri, dağları, ovaları; velhasıl memleketi tanımaya devam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder