25 Mart 2019 Pazartesi

Bayındır, Üreğil dağları: Sağında Körfez, solunda İznik Gölü



Doğa gezilerimizde dün (24 Mart 2019 Pazar) İznik’in Bayındır ile Orhangazi’nin Üreğil köyleri arasında, bir yamacında İznik Gölü bir yamacında İzmit Körfezi görünen dağlarda yürüdük. Tamamen terk edilmiş köylerde, bir zamanlar öküz ve kara sabanla ekilip biçilen bu yayla-mera görünümlü Samanlı Dağı’nın hakim tepelerinde dolaşmak insanda farklı duygular yaratıyor. Güneşli güzel bir günde, en yüksek 7 dereceye varan serin bir havada 18 kilometre civarında yol teperek yepyeni şeylere tanıklık ettik.

Koza Dağcılık rehberliğinde minibüslerimiz Bursa-Gemlik-Orhangazi üzerinden Boyalıca’da Karamürsel yol ayrımına girdi, Bayındır köyüne ulaştı. Bayındır, İznik-Karamürsel yolu üzerinde bir köy.
Sabah köy kahvehanesi açıktı ama çevrede pek insana rastlamadık. Nüfus 150-180 civarıydaymış. Kısa bir moladan sonra araçlardan inerek, dibi sürülmüş bir meyve bahçesinden dik yamaçları tırmanmaya başladık.
Bayındır civarı yoğun tarım yapılan yerler değil. İznik Gölü kıyısındaki arazilere benzemiyor. “Karasal iklim” varmış. Ayaz hissediliyor. Bütün köyler gibi tarla ve bahçelerin çoğu boş duruyor. Yukarılara çıktıkça arazi yapısı meraları andırıyor.
Orman yok.
Buralarda seyrek de olsa keçi ağılları var. Uzaklarda birkaç orta ölçekli hayvan ahırına benzeyen binalar gördük. Yükseklere çıkarken küçük çaplı keçi sürüleri, çobanlar ve kangal köpeklerini görmek sevindiriciydi.

SOLUNDA İZNİK KÖRFEZİ, SOLUNDA  İZNİK GÖLÜ…

Önce, bölgeyi gözünüzün önünde canlandırmaya çalışayım. Bayındır köyü İznik’te ovada veya dağın dibindeki zeytinci köylerden değil, yukarıda,  Karamürsel yolu üzerinde. Köyden itibaren tepelere çıktığınızda, bir yanda İznik Gölü,
tepelerin karkasında ise İzmit Körfezi sularını görüyorsunuz. Körfez Geçiş Köprüsü, yani şu otomobilinizden her geçişte 145 liracık alan, paralı ve pahalı Osmangazi Köprüsü gayet net görünüyor. 
Düşünün İznik Gölü tarafında, Çakırlı, Keramet, Üreğil köyleri. Yakında  Orhangazi’ye bağlı Mahmudiye köyü… Biraz uzakta Fevziçakmak, Feyziye ve Şermayeci köyleri, ilerisinde İzmit körfezinin mavi suları. Ve tabi ufuklarda İstanbul…
Yani bu bölge hem Orhangazi-İznik, hem de Orhangazi-Yalova, İznik-Karamürsel sınırlarının kesiştiği bir yer.

İnişli çıkışlı tepeler boyunca doğalgaz boru hattı dikkat çekiyor.

Bölgenin büyük bölümü orman değil. Yayla, mera, otlak havası var.

30-40 YIL ÖNCE BOŞALAN KÖYLER

Ancak bu “mera”larda dolaşırken, farklılık gözünüze takılıyor.
Öğle molası verip dinlendiğimiz, ateş yaktığımız yer dahil, buraların bir zamanlar ekili tarla, bahçe oldukları çok aşikar.
Tarlaları dikine dikine sürüp, su arkı oluşturarak, toprağın üstteki verimli kısmının yağışlarla sürüklenip tarlayı ot bitmez hale getiren traktör’den önceki dönemler geldi aklıma…

Gençlerin hiç görmediği, tanımadığı, her işimize koşan, “soframızdaki yeri kadınımızdan önce gelen”; ama artık sadece birine hakaret ederken adını andığımız “öküz”ler…
Karasaban… Kağnılar… Oraklar… Tırpanlar…
Karasaban tarlayı yatay sürer, yağan yağmur toprağa iyice işler. Karasaban, meyilli tarlalarıyla kırsal köylünün en görkemli döneminin aletiydi.
Tarlalar arasında da zamanla yatay sınırlar, bentler oluşurdu.

İşe karşımdaki tam da bu sınırlar ve buğdaydan önce, yeşilken tırpan salladığımız “sınır otları”ydı.
Ve tarlaların bazen bir köşesinde, bazen orta yerinde, hasat zamanı gölgesine oturduğun, meyvesini yediğin ağaçlar…
Yaşlanmış, ökse otları ömrünü tüketmiş de olsa işte onlar da karşımdaydı…
Yaban armudu, çördük, ahlat… Yaban elması…
Sıcak yaz günlerinde dibinde keçi, koyun çokturulan  (hayvanların gölgesinde toplaşıp yattığı) kocaman birkaç kızılpelit…
Sadece ocak taşları kalmış sayfanlar…

Yol ve bahçe kenarlarına dikilen erik ağaçları..
Tarlaların kenarındaki “koruma” meşelikler.
Betonu ve taşı kalmış çeşme ve yalaklar.
Her dereye, her sulağa ulaşan hayvan patikaları…
 Birkaç eve ait duvar taşları…
Çok geniş bir bölge. Yürüdüğümüz  bölgede en az iki-üç köy olmalıydı. 
Belki de bu dağlara, tepelere boşuna “Samanlı Dağı” denilmiyordur…  Bu dağlar bir zamanlar otu ve samanıyla anılıyor olmasın!
Aşağı, Üreğil’e inince köylülere sordum aklımdan geçenleri.

SIRADAKİ HANGİ KÖY?


Evet… Bu topraklarda “Onaç” adında Yörük Türk köyü varmış. Son 30-40 yılda tamamen terk edilmiş.  İnsanlar sağa sola göçmüş. Köylülerden birisiyle sohbet ettik. Gayet netti söyledikleri:
Onaç köyü vardı yukarıda. Hamamı falan vardı. Büyük köydü. Ama geçim zorlaşınca kimse kalmadı. Herkes gitti.  Ben 71 yaşındayım, Bayındır köyündenim. Bizim Bayındır’ın da akıbeti aynı. Köyde düne kadar binden fazla nüfus vardı. Şimdi 100-150 kişi kaldı. Kalanlar da emekli ve yaşlı insanlar. 20-30 sene sonra bizim köy de Onaç gibi dağılacak. Diyebilirim ki bütün köyler böyle. Üreğil falan zeytinci. Kimse tarla bahçe ile uğraşmıyor. Gezerken hiç
zerzevat (sebze) bahçesi gördünüz mü? Göremezsiniz… İnsanlar sadece zeytine bakıyor. Şimdi budar, ilaçlar, Kasım’da da zeytini toplar, satar, o kadar. Sadece kendi yiyeceği kadar domates, biber, meyve yetiştirir.  Satmak için yapmaz. Çünkü kazanamaz. Halbuki, buranın fasulyesi gibi güzel, lezzetli fasulye belki Türkiye’de olmaz. O kadar güzeldir.  Bakın zeytinin en kalitelisi 10 liradan satılıyor… Markette fiyat dört katı. Zeytin bitsin buradaki köyler de dağılır”.

Onaç ile birlikte “Beyce” diye bir köy varmış, dağılmış, göçmüşler, ama hakkında bilgi sahibi olana rastlamadım.
Bir de aşağıda, İznik Gölü kıyısındaki Keramet köyü, eskiden bu tepelerdeymiş, topluca bugünkü yerlerine taşınmış. Orası da Yörük Türk köyüymüş.
Bu köylerin boşalmasıyla terk ettiği araziler bugün bomboş. Ekip diken yok. Pek çoğunda “çimen” , “çayır” formu oluşmuş.  Tek tük, küçük hayvan barınaklarına, küçük çaplı koyun ve keçi sürülerine rastlanıyor.
Bölgenin batısına doğru gittikçe odunluk meşe ormanıyla karşılaşıyorsunuz. Meşe gazelinde yuvarlanma düşlerim yine gerçek oldu…
Karameşe ve kızılmeşe ormanında yürümek,  ta geçen seneden kalıp kupkuru kar altından çıkıp baharla yeşile uyanmaya başlayan otlar, şakayıklar, sümbüller… Aşağıya indikçe daha adını bilmediğim çiçekler…
Meşe deyince…  dağında karşılaştığımız “kömür ocağı”, bugüne kadar gördüklerimin en büyüğü.. Mangal kömürünün yapıldığı yerler… Genelde bu  kömür ocakları kaçaktır. Dolayısıyla da küçük çaplıdır iş bitince dağıtılıp ormancılardan saklanırdı. Ama buradaki, kocaman ocak… Kömürlerin atık tozları kocaman bir yığın oluşturmuş.

VERİMLİ ARAZİLER, “PEŞKEŞ”Mİ ÇEKİLİYOR?

Köylülerden birisinin anlattıkları ise sadece kıraç sayılabilecek, sulanamayan yüksek alanlar değil en verimli ova topraklarının bile ne derece hor kullanıldığını göstermesi bakımından ilginçti:
“Ben emekliyim,  bir çiftlikte de çalışıyorum. Diyeceksin ki, elin ahırında çalışıyorsun, niye kendi ahırın ok. Olmuyor işte.  Bundan sonra hiç olmaz. Gençlerden köyde kalan yok. Bir traktör 150 bin lira. Nerden bulacak da alacak? Bak ben işçiyim adamın tarlasına domatesini, biberini ektim. Adam satmaya değil kendisi yemeye. Organik besleniyor. Sefa sürüyor. Zengin.  İnanmayacaksınız, Devlet, 600 dönümlük hazine yerini emekli bir hâkime verdi. Niye? Devletin has, torpilli adamıymış!. Sırf sahiplenmek için devlet oraya ceviz ekti. Hâlbuki orada ceviz olmaz, olmayacak. Bir başka muhitte yine devletin kocaman bir arazisi bir milletvekiline (Bursa
dışındanmış) verildi. Hazine yeri. Sana bana vermez. Ben gittim, istedim. 5 dönüm yere yıllık 10 bin lira kira istediler. Ya 5 dönüm yerden sen çiftçilikle 10 bin lira kazanmazsın ki... Ama onlara bedava verildi. Peşkeş çekildi. Parası olan götürüyor malı. Biz amelelik yaşıyoruz. Yarın bir imar çıkarırlar, adamlar o arazide trilyoner olur. Hâlbuki arazilerimiz çok verimli, bereketli.”
GEÇİM ZEYTİNLE…
İnişli çıkışlı tepeleri takip ederek indiğimiz Üreğil köyü merkezinde ilk dikkatimi çeken şey, “Tarımsal Kalkınma Kooperatifi” tabelası oldu. Direkt oraya gittim. İçerisi, bildiğin bakkal.  Kasada oturan kişiye sordum: “- Bu kooperatif ne iş yapıyor?”

-          Ne kooperatifi?
-          Tabelada yazıyor ya..
-          Haa… Ya o levha  var, ama kooperetif yok. Faaliyeti yok.”
Sonra, Üreğil’deki hayat ve geçim üzerinde sohbet ettik:
Burada geçim zeytin. Çoğu vatandaş emekli.  Bunun dışında para zeytinden kazanılıyor. Köyde yaşayıp da İznik ve Orhangazi’de fabrikalara, işyerlerine gündelik iş için gidip gelen 15 civarında kişi var.”
Orhangazi’ye bağlı Üreğil Bursa’ya 51, ilçe merkezine ise 11 km. uzaklıkta. Vakıf kayıtlarında “Üreğir” veya Oğuz boylarından olan “Yüreğir” adıyla geçermiş. Buranın da Yörük Türk köyü olduğu, İngiliz ve Yunan işgali sırasında  Rum ve Ermeni çetelerin saldırısına uğrayıp, yakıldığı anlatılıyor.  Köyde nüfusun 900’ün altına düştüğü, ilkokul olduğunu duyduk. Ama Bayındır’de okul yokmuş.
Köyleri, dağları, doğayı velhasıl memleketi tanımaya devam…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder