Doğa
gezilerimizde dün (24 Mart 2019 Pazar) İznik’in
Bayındır ile Orhangazi’nin Üreğil köyleri arasında, bir yamacında İznik Gölü bir yamacında İzmit Körfezi görünen dağlarda yürüdük.
Tamamen terk edilmiş köylerde, bir zamanlar öküz ve kara sabanla ekilip biçilen
bu yayla-mera görünümlü Samanlı Dağı’nın
hakim tepelerinde dolaşmak insanda farklı duygular yaratıyor. Güneşli güzel bir
günde, en yüksek 7 dereceye varan serin bir havada 18 kilometre civarında yol
teperek yepyeni şeylere tanıklık ettik.
Koza Dağcılık rehberliğinde minibüslerimiz Bursa-Gemlik-Orhangazi üzerinden Boyalıca’da Karamürsel yol
ayrımına girdi, Bayındır köyüne
ulaştı. Bayındır, İznik-Karamürsel
yolu üzerinde bir köy.
Sabah köy
kahvehanesi açıktı ama çevrede pek insana rastlamadık. Nüfus 150-180
civarıydaymış. Kısa bir moladan sonra araçlardan inerek, dibi sürülmüş bir
meyve bahçesinden dik yamaçları tırmanmaya başladık.
Bayındır civarı yoğun tarım yapılan yerler değil. İznik Gölü kıyısındaki arazilere benzemiyor. “Karasal iklim” varmış. Ayaz hissediliyor. Bütün köyler gibi tarla
ve bahçelerin çoğu boş duruyor. Yukarılara çıktıkça arazi yapısı meraları
andırıyor.
Orman yok.
Buralarda seyrek
de olsa keçi ağılları var. Uzaklarda birkaç orta ölçekli hayvan ahırına
benzeyen binalar gördük. Yükseklere çıkarken küçük çaplı keçi sürüleri,
çobanlar ve kangal köpeklerini görmek sevindiriciydi.
SOLUNDA İZNİK
KÖRFEZİ, SOLUNDA İZNİK GÖLÜ…
Önce, bölgeyi
gözünüzün önünde canlandırmaya çalışayım. Bayındır
köyü İznik’te ovada veya dağın
dibindeki zeytinci köylerden değil, yukarıda,
Karamürsel yolu üzerinde.
Köyden itibaren tepelere çıktığınızda, bir yanda İznik Gölü,
tepelerin karkasında ise İzmit Körfezi sularını görüyorsunuz. Körfez Geçiş Köprüsü, yani şu otomobilinizden her geçişte 145
liracık alan, paralı ve pahalı Osmangazi Köprüsü gayet net görünüyor.
Düşünün İznik Gölü tarafında, Çakırlı, Keramet, Üreğil köyleri.
Yakında Orhangazi’ye bağlı Mahmudiye
köyü… Biraz uzakta Fevziçakmak,
Feyziye ve Şermayeci köyleri, ilerisinde İzmit körfezinin mavi suları. Ve tabi ufuklarda İstanbul…
Yani bu bölge hem
Orhangazi-İznik, hem de Orhangazi-Yalova, İznik-Karamürsel
sınırlarının kesiştiği bir yer.
İnişli çıkışlı tepeler boyunca doğalgaz boru hattı
dikkat çekiyor.
Bölgenin büyük
bölümü orman değil. Yayla, mera, otlak havası var.
30-40 YIL ÖNCE
BOŞALAN KÖYLER
Ancak bu “mera”larda dolaşırken, farklılık
gözünüze takılıyor.
Öğle molası verip
dinlendiğimiz, ateş yaktığımız yer dahil, buraların bir zamanlar ekili tarla,
bahçe oldukları çok aşikar.
Tarlaları dikine
dikine sürüp, su arkı oluşturarak, toprağın üstteki verimli kısmının yağışlarla
sürüklenip tarlayı ot bitmez hale getiren traktör’den
önceki dönemler geldi aklıma…
Gençlerin hiç
görmediği, tanımadığı, her işimize koşan, “soframızdaki
yeri kadınımızdan önce gelen”; ama artık sadece birine hakaret ederken
adını andığımız “öküz”ler…
Karasaban… Kağnılar…
Oraklar… Tırpanlar…
Karasaban tarlayı
yatay sürer, yağan yağmur toprağa iyice işler. Karasaban, meyilli tarlalarıyla
kırsal köylünün en görkemli döneminin aletiydi.
Tarlalar arasında
da zamanla yatay sınırlar, bentler oluşurdu.
İşe karşımdaki
tam da bu sınırlar ve buğdaydan önce, yeşilken tırpan salladığımız “sınır otları”ydı.
Ve tarlaların
bazen bir köşesinde, bazen orta yerinde, hasat zamanı gölgesine oturduğun,
meyvesini yediğin ağaçlar…
Yaşlanmış, ökse
otları ömrünü tüketmiş de olsa işte onlar da karşımdaydı…
Yaban armudu, çördük,
ahlat… Yaban elması…
Sıcak yaz
günlerinde dibinde keçi, koyun çokturulan
(hayvanların gölgesinde toplaşıp yattığı) kocaman birkaç kızılpelit…
Sadece ocak
taşları kalmış sayfanlar…
Yol ve bahçe
kenarlarına dikilen erik ağaçları..
Tarlaların
kenarındaki “koruma” meşelikler.
Betonu ve taşı
kalmış çeşme ve yalaklar.
Her dereye, her
sulağa ulaşan hayvan patikaları…
Birkaç eve ait duvar taşları…
Çok geniş bir
bölge. Yürüdüğümüz bölgede en az iki-üç
köy olmalıydı.
Belki de bu
dağlara, tepelere boşuna “Samanlı Dağı”
denilmiyordur… Bu dağlar bir zamanlar
otu ve samanıyla anılıyor olmasın!
Aşağı, Üreğil’e inince köylülere sordum aklımdan
geçenleri.
SIRADAKİ HANGİ
KÖY?
Evet… Bu
topraklarda “Onaç” adında Yörük Türk köyü varmış. Son 30-40 yılda
tamamen terk edilmiş. İnsanlar sağa sola
göçmüş. Köylülerden birisiyle sohbet ettik. Gayet netti söyledikleri:
“Onaç köyü
vardı yukarıda. Hamamı falan vardı. Büyük köydü. Ama geçim zorlaşınca kimse
kalmadı. Herkes gitti. Ben 71
yaşındayım, Bayındır köyündenim. Bizim Bayındır’ın
da akıbeti aynı. Köyde düne kadar binden fazla nüfus vardı. Şimdi 100-150 kişi
kaldı. Kalanlar da emekli ve yaşlı insanlar. 20-30 sene sonra bizim köy de Onaç gibi dağılacak. Diyebilirim ki
bütün köyler böyle. Üreğil falan
zeytinci. Kimse tarla bahçe ile uğraşmıyor. Gezerken hiç
zerzevat (sebze)
bahçesi gördünüz mü? Göremezsiniz… İnsanlar sadece zeytine bakıyor. Şimdi
budar, ilaçlar, Kasım’da da zeytini
toplar, satar, o kadar. Sadece kendi yiyeceği kadar domates, biber, meyve
yetiştirir. Satmak için yapmaz. Çünkü
kazanamaz. Halbuki, buranın fasulyesi gibi güzel, lezzetli fasulye belki
Türkiye’de olmaz. O kadar güzeldir.
Bakın zeytinin en kalitelisi 10 liradan satılıyor… Markette fiyat dört
katı. Zeytin bitsin buradaki köyler de dağılır”.
Onaç ile birlikte “Beyce” diye bir
köy varmış, dağılmış, göçmüşler, ama hakkında bilgi sahibi olana rastlamadım.
Bir de aşağıda, İznik Gölü kıyısındaki Keramet köyü, eskiden bu tepelerdeymiş,
topluca bugünkü yerlerine taşınmış. Orası da Yörük Türk köyüymüş.
Bu köylerin boşalmasıyla
terk ettiği araziler bugün bomboş. Ekip diken yok. Pek çoğunda “çimen” , “çayır” formu oluşmuş. Tek tük,
küçük hayvan barınaklarına, küçük çaplı koyun ve keçi sürülerine rastlanıyor.
Bölgenin batısına
doğru gittikçe odunluk meşe ormanıyla karşılaşıyorsunuz. Meşe gazelinde
yuvarlanma düşlerim yine gerçek oldu…
Karameşe
ve kızılmeşe ormanında yürümek, ta
geçen seneden kalıp kupkuru kar altından çıkıp baharla yeşile uyanmaya başlayan
otlar, şakayıklar, sümbüller… Aşağıya indikçe daha adını bilmediğim çiçekler…
Meşe deyince… dağında karşılaştığımız “kömür ocağı”, bugüne kadar
gördüklerimin en büyüğü.. Mangal kömürünün yapıldığı yerler… Genelde bu kömür ocakları kaçaktır. Dolayısıyla da küçük
çaplıdır iş bitince dağıtılıp ormancılardan saklanırdı. Ama buradaki, kocaman
ocak… Kömürlerin atık tozları kocaman bir yığın oluşturmuş.
VERİMLİ ARAZİLER,
“PEŞKEŞ”Mİ ÇEKİLİYOR?
Köylülerden
birisinin anlattıkları ise sadece kıraç sayılabilecek, sulanamayan yüksek
alanlar değil en verimli ova topraklarının bile ne derece hor kullanıldığını
göstermesi bakımından ilginçti:
“Ben emekliyim,
bir çiftlikte de çalışıyorum. Diyeceksin ki, elin ahırında çalışıyorsun,
niye kendi ahırın ok. Olmuyor işte.
Bundan sonra hiç olmaz. Gençlerden köyde kalan yok. Bir traktör 150 bin
lira. Nerden bulacak da alacak? Bak ben işçiyim adamın tarlasına domatesini,
biberini ektim. Adam satmaya değil kendisi yemeye. Organik besleniyor. Sefa sürüyor.
Zengin. İnanmayacaksınız, Devlet, 600
dönümlük hazine yerini emekli bir hâkime verdi. Niye? Devletin has, torpilli
adamıymış!. Sırf sahiplenmek için devlet oraya ceviz ekti. Hâlbuki orada ceviz
olmaz, olmayacak. Bir başka muhitte yine devletin kocaman bir arazisi bir
milletvekiline (Bursa
dışındanmış) verildi. Hazine yeri. Sana bana vermez. Ben
gittim, istedim. 5 dönüm yere yıllık 10 bin lira kira istediler. Ya 5 dönüm
yerden sen çiftçilikle 10 bin lira kazanmazsın ki... Ama onlara bedava verildi.
Peşkeş çekildi. Parası olan götürüyor malı. Biz amelelik yaşıyoruz. Yarın bir
imar çıkarırlar, adamlar o arazide trilyoner olur. Hâlbuki arazilerimiz çok
verimli, bereketli.”
GEÇİM ZEYTİNLE…
İnişli çıkışlı
tepeleri takip ederek indiğimiz Üreğil
köyü merkezinde ilk dikkatimi çeken şey, “Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi” tabelası oldu. Direkt oraya gittim. İçerisi, bildiğin
bakkal. Kasada oturan kişiye sordum: “- Bu kooperatif ne iş yapıyor?”
-
Ne kooperatifi?
-
Tabelada yazıyor ya..
-
Haa… Ya o levha var, ama kooperetif yok. Faaliyeti yok.”
Sonra, Üreğil’deki hayat ve geçim üzerinde
sohbet ettik:
“Burada geçim zeytin. Çoğu vatandaş
emekli. Bunun dışında para zeytinden
kazanılıyor. Köyde yaşayıp da İznik ve Orhangazi’de fabrikalara, işyerlerine
gündelik iş için gidip gelen 15 civarında kişi var.”
Orhangazi’ye bağlı Üreğil
Bursa’ya 51, ilçe merkezine ise 11 km. uzaklıkta. Vakıf kayıtlarında “Üreğir” veya Oğuz boylarından olan “Yüreğir” adıyla geçermiş. Buranın da Yörük
Türk köyü olduğu, İngiliz ve Yunan işgali sırasında Rum ve Ermeni çetelerin saldırısına uğrayıp,
yakıldığı anlatılıyor. Köyde nüfusun
900’ün altına düştüğü, ilkokul olduğunu duyduk. Ama Bayındır’de okul yokmuş.
Köyleri, dağları,
doğayı velhasıl memleketi tanımaya devam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder