16 Mart 2019 Cumartesi

Tarımda ‘Kendin Üret Pazarla- KÜP Koop’ geliyor!




Rıdvan Gökçe ile dobra dobra bizim tarımı konuştuk 

Bursa’nın tanınmış ziraat mühendislerinden Rıdvan Gökçe ile tarımı, kurusoğan, ot, saman ithal eder hale gelişimizi konuştuk. Gökçe verimli arazilerin terk edildiğini, devletin ‘hainane’ yasa ve uygulamalarla tarımı, hayvancılığı çökerttiğini anlattı. Ancak çizdiği olumsuz tabloya rağmen hayli heyecanlıydı. “40 yıllık rüyam” dediği, Kendin Üret Pazarla (KÜP Koop) kooperatifini yakında Hürriyet semtinde faaliyete geçeceklerini açıkladı.
Sevgili okurum, belki herşey yolunda gitse, “Şehirde yaşıyorum, bana ne tarımdan” deme şansımız olabilirdi.
Ancak maalesef…
Tarımda olup bitenler hepimizi yakından ilgilendiriyor. Zira tarım demek gıda demek. Oradaki sıkıntılar birebir soframızı, cüzdanımızı ve sağlığımızı etkiliyor.
Tarımda bizi iyi günler beklemiyor.
Tanzim satışlar, fahiş fiyatlar işaret fişeği…
Çünkü insanlar üretimden kaçıyor, köylerde sadece yaşlı emekli insanlar kalmış. Araziler terk ediliyor. Olayları salt siyasi açıklamalar, iktidar muhalefet eksenindeki değerlendirmelerle anlamak imkânı kalmamış.
Rıdvan Gökçe hayatını tarım ve hayvancılığa adamış, ilerlemiş yaşına rağmen hala birşeyler yapma gayretinde olan bir isim. Dertli, dopdolu bir insan. Gümbür gümbür, dobra dobra konuştu…
Gelin üşenmeyin, zaman ayırın ve şu anlattıklarını okuyun.  İşte sorularım ve aldığım yanıtlar…
-          Rıdvan bey, ben Kendin Üretip Pazarla (KÜP) projesini merak ediyorum. Bu sizin tarım için hazırladığınız bir çözüm yolu, bir model olmalı. Ama önce buraya nerden gelindi anlatır mısınız?

‘Bursa’da terk edilen arazi miktarı 1 milyon dönümden daha fazla’

-          Ben 1996’da emekli oldum. 1993 yılında DİE’nin yayınladığı bir broşür elime geçti. Bu broşüre göre, köyden şehre göç nedeniyle Bursa genelinde terk edilen arazilerin büyüklüğü, meyvelik arazilere eşdeğer. Meyvelik arazi 500 bin dönüm, terk edilen arazi ise 490 bin dönüm civarında.  Şu anda Bursa’da terk edilen arazi miktarı 1 milyon dönümden daha fazla. Yani 26 yılda terk edilen arazi miktarı ikiye katlanmış.
İşin ilginç tarafı, bin 88 köyü var Bursa’nın. Bunun 418’inde nüfus 300’ün altına inmiş ve yaş ortalaması 60’ın üzerinde. Birkaç sene sonra bu insanların yaşları 70’ı aşacak. Dolayısıyla bu köyler, tamamen terk edilmiş olacak. Yani ne olacak? Araziler ekonomi dışı kaldığı için, Türkiye’de besin üretilmeyeceği için ister istemez, zorunlu olarak, besin maddesi ithal edeceksin. Köyden şehre giden insan tarımsal üretimden kopan insandır. Artık tüketime geçmiştir, tüketicidir.
Hatta, köylerde bile şimdi artık tavuk yetiştiren, domates biber yetiştiren de yok. Düşünebiliyor musun, Bursa’nın ücra köylerinde İran’dan ithal edilen soğan pazarlanıyor...
Düşün,  Tarım Bakanlığı on binlerce ziraat mühendisi, veteriner, ziraat teknisyen istihdam ediyor. Bakanlığın bir görevi var: Üretim açığı gördüğü yerlerde çiftçiyi yönlendirmek suretiyle, üretim, üretim planlamasını sağlamak…
Bursa’da 1 milyon dekar arazi üretim dışı kalmış. 81 vilayeti düşünürsen   nerdeyse 100 milyon dekar arazi terk edilmiş…
Burası dağlıktır. Bursa’da, Ovada, terk edilmiş arazi pek bulamazsınız.  Arazi kiraları yıllık bin lira olan yerler var. Ama siz verimi düşük dağlık yerlere gittiğiniz zaman bir dönüm tarlayı bir çuval una yıllık kiraya vermek için kuyruğa geçecek binlercesini bulursunuz.

‘Araziler yabanı bankalara geçti. Köylü tarlasında kiracı’

Bir de yabancı bankaların verdikleri kredi karşılığında, müteselsil kefalet nedeniyle borcunu ödeyemeyen köylerde, ciddi sıkıntı var. Köylü icralık.  Sanıyorum ki 70-80 tane ova köyü, bilhassa Karacabey ve Mustafakemalpaşa gibi çok kaliteli toprakların, verimli arazilerin olduğu yerlerde,  yabancı bankalardan aldıkları kredileri ödeyemeyen köylüler şu anda kendi arazilerinde kiracı durumundalar.
İsim vermek istemiyorum.  Şu anda tarlalarının sahibi yabancı bankalar… Yarın bu banka arazileri icra yoluyla satmaya kalktığında…  Ya da, hatta niye satsın ki el koymuş, benim diyor, bitti…
Yarın binlerce dönüm arazinin bir anda tel örgü içine alınıp kapısına da yabancı bir ülke bayrağı dikilmeyeceğini kim garanti edebilir?
‘Anaysa hayvancılığa müsaade etmiyor!’
-          Yasal olarak mümkün. Hatta tahkim yasaları ile yabancı sermayenin eli güçlü.
-          Eskiden yabancılara 10 dekara kadar araziler satılabiliyordu. Bu 600 dekara çıkartıldı. Şimdi 10 yabancı bir araya gelip biz arazilerimizi birleştirdik 6 bin dekar araziyi çeviriyoruz dediği zaman siz hangi müeyyide ile karşı çıkabileceksiniz?  
Baş belası kanunlarımız var. Anayasa’nın 169, 170, 171. Maddeleri, Türkiye’de hayvancılık yapmaya kesinlikle müsaade etmiyor.
Bu kadar net… Tarımın hukuki altyapısı son derece kötü… Üretimi engelleyen bir nitelikte.
Bu maddeler orman içi ve orman kenarı köylülerini tamamen maraba durumuna düşürmüştür. Bir orman içi veya kenarı köylüsünün hiçbir şekilde orada hayvancılık yapması mümkün değildir. 
Kullanılan tabirler, Türk çiftçisini doğrudan doğruya hançerleyen şeylerdir.
Üretim yapamayan çiftçi ne yapacak? Mecburen terkedilecek. Terkedilmiş her toprak, üretim yapılamayan her toprak vatan değildir. Yav, herkes diyor ki Hollanda şöyle verimli, böyle verimli… İsrail, çölü birinci sınıf tarım arazisine çevirdi. Nasıl? Her santimetresine insan teri damladı. Adamlar denizi doldurdu vatan yaptılar kardeşim. Bizim cennet vatanımızın üzerinde insanların yaşamasına hukuken müsaade edilmiyor.
Zorla keçiyi kestirdiler yav, keçinin köküne kıran girdi Türkiye’de
1982 Anayasası, keçilerin sonunu getirdi!

‘O çayırı devlet mi güdecek?’


Gelelim Meralara. Meralar hayvansal üretimin ana kaynaklarıdır.
Soruyorum devletin merası olur mu? Bakın kanunda tanım şu: Çayır ve meralar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Ne demek devletin tasarrufu altında?
O çayırı devlet mi güdecek?
Orası üretim alanı değil mi kardeşim? Türkiye’de öyle kötü bir anlayış var ki, siz üretim yapamadığınız için yabancı ülkelerden hayvan, ot getiriyorsunuz kardeşim, saman getiriyorsunuz birader…
Üreticilerimiz yabancılarla rekabet edemediği için Uruguay’dan da geliyor, Arjantin’den de, Brezilya’dan da geliyor. Çin’den gelen kurufasulyeyi yiyorsun… Çin bir buçuk milyar insanı besliyor o topraklarında…
Yav herkes bir lokma alsa bu bir buçuk milyar lokma eder Dursun bey... Ama adamlar hepsini doyuruyor. Benim o ülkeye büyük saygım var.
Sen de 780 bin kilometrekarelik toprak parçasında 80 milyonu besleyemiyorsun. Mercimek Kanada’dan geliyor be! Urfa Ovası hep mercimekti  be.. 20 sene önce Prof. Ayşe Baysal, öldüyse nur içinde yatsın, mercimeğin envai çeşit yemeğini anlattı.
Anayasanın maddeleri… Mera Kanunu, Orman KanunuMera Kanunu’nu anlayan bir teknik adam yok…
-          Ben ıslah edilmiş tek bir mera görmedim.
-          Göremezsin tabi.. Ya köy orta malı mera olur mu arkadaş? Sen meraya bakacaksın, hiç emeğim olmadığı halde benim de otlatma hakkım var.
Halbuki batıdaki sistemi uygulayacağız. Amerika’yı yeniden keşfe lüzum yok… Çayır ve meralar üreticilerin tasarrufundadır. Selçuklu’da da öyleydi. Hayvancı bir bölgeyi kiralar, oraya başka birisi giremez… Dışarda böyle. Üretici o merayı suluyor, gübreliyor, orada ot yetişsin, çok ucuza hayvanını beslesin, Pazar şartlarında malını değerlendirsin... Köylü para kazanabilse köyünü terk eder mi?
Hangi çağdayız. Dronlarla adam oturduğu yerden hayvanları sevk ve idare ediyor. Amerikalının on binlerce dönüm arazisi var.  Adam hayvanı bedava yetiştiriyor. Sen Ukrayna’dan arpa, buğday alıyorsun.  Almanya’dan kanola küspesi, Macaristan’dan bilmem neyi alıp Bandırma limanına getiriyorsun. Onu da alıp Türkiye’de 500’e yakın yem fabrikası var.
 Ya batıda yem fabrikası diye bir şey yoktur.  Herkes yemlik maddesini kendi arazisinde üretir. Bir tane kırma makinesinde kırar, karıştırırsın, hayvana verirsin… Yem fabrikası bizim icat ettiğimiz bir şey. Gelişmiş ülkelerden büyükbaş veya küçükbaş hayvan yetiştiricisi hiçbir zaman fabrika yemi kullanmaz.
Hayvan besleme bilgisi yok, sahtekâr işletmecilik anlayışı var.
Bakınız batılı demiş ki, ‘ekonomik olarak optimum büyüklüğün altındaki işletmeleri ben desteklemiyorum. O hobi hayvancılığıdır…’
Açılan krediler, vatandaşın alın teridir. Devlete emanet edilen paralardır. Devlete verilen emaneti üreticiye vereceksin, üretici de üretecek, günü geldiğinde borcunu ödeyecek.
Görev zararı lafı, bizim politikacıların sahtekârlıklarının gizlenmesi, rüşvettir… Böyle bir şey olabilir mi?…
(Kitaplıktan eski ve kalınca bir Milli Prodüktivite Merkezi yayını kitap çıkarıyor.  Tarihi 1969. Adı, Hayvan ve Hayvansal Ürünler Pazarlaması Semineri. İçinde zamanın TOBB müşaviri Prof. Dr. Ragıp Saguner’ın yazısını gösteriyor)
Devletin yöneticileri, bu işi bildikleri halde uygulayamıyorlar.
Bursa’da 130 küsur çeşit işletme var tarımda, hayvancılık dâhil. Herkes küçük küçük işler yapılıyor.  Mesele şöyle olsa… Bursa’da 50 tane merinos koyunu işletmecisi var. Her birisi üçer, beşer bin başlık… 10 tane d kıvırcık işletmecisi var. Her birisinde 5 bin, 10 bin hayvan!
Türkiye’de bunların olduğunu düşünün… Türkiye’yi et dağları kaplar… Herkes ucuza et yer. Hem üreten kazanır, hem tüketici.
Burada yazıyor. Bu tespitler ta 1969 yılında yapılmış. Diyor ki, sürü asgari koyunda 500 baş, sığırda 24 baştan büyük topluklara verilen isimdir 
‘Bağın çoğu, davarın azı insanı mahveder’ demiş atalarımız.
Bugün bu kritere göre sürü sahibine rastlayamıyoruz…
Fransa’da en az 24 baştır sığır işletmesi, daha azı desteklerden yararlanamaz. ABD’de büyük sığır işletmeleri 5 bin baştan aşağı olmaz. Bir iki inek ile iş yapan köylülerin ne kadar cılız kalacağı ortadadır. Oyuncak işletmelerle hayvancılığı kalkındırmaya çalışmak şaşılacak bir iştir.
(Bizde devletin köylülere iki inek, 20 baş koyun bir koç için verdiği teşvikler  geliyor aklıma)
De… Ahmakça değil, bak açık söylüyorum, hainane yöntemlerle yapılıyor...  Yoksa bilinmeyen şeyler değil bular.
Bizim ekonomik işletme büyüklüğünü kim tarif edece? Uzmanlar. Diyelim 100 baş sığırı ne kadar merada yaparsın?  Hayvan başına 5 dekarsa, 500 dekarı bu adama tahsis edeceksin. Ve o meraya bakacaksın. Yaban otunu, dikenini sökeceksin, gerekiyorsa gübreleyeceksin, sulayacaksın… Soruyorum Türkiye’de tek bir metrekare bakımlı merak var mı?
Peki bu kadar kargaşanın olduğu yerde insanlar et yemeyecek mi?
Niye kanunu değiştirip de üreticiye ıslah edilmiş merayı teslim etmiyorsun sevgili kardeşim?
-          Gelelim Miras Kanunu’na…
-           Topraklar boyuna bölünüyor… 40 milyon arazi hissedarı var. Bunların 37 milyonu köyden şehre göç etmiş. Yani arazisini terk etmiş durumda. Ama hisseleri duruyor. Kardeşler, amcalar… herkes birbiriyle davalık. 2,4 milyon kişi işletiyor arazileri. Onlar da 65 yaşı yakalamış durumda. Ülke ister istemez ithalata mahkûm ediliyor.
Kim tarafından? Kara cahil politikacılar tarafından.  Kanunu düzeltsenize üretime dönük…

KÜP hem üretecek, hem satacak…

-          Artık gelelim kooperatife…
-           Bu kooperatif benim 40 yıllık hayalimin ürünü.
1956’da Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulurken, ekonomistler toplanmış, ekonomik işletme büyüklüğünü tarif edelim, buna uymayanı topluluk desteklemesin… Demişler ki en az 24 sağılır inek olması lazım. Şimdi 80 baş sağılır inek alt sınırı. Bunun altındakilere kredi vermeyelim..  Besi için 5 binden aşağısına kredi vermiyor. Çünkü entegrasyon ile maliyeti düşürmesi, dünya rekabetinde avantajlı olması lazım. 
Kooperatif arayışı 1,5 yıl önce başladı. Kooperatif mi olsun, şirket mi olsun... 70 kadar toplantı yaptık. Sonunda bu sorunu ancak üretim ve tüketim kooperatiflerini kombine etmek suretiyle çözebiliriz dedik. Şu anda 80 milyon nüfuslu ülkemizde 90 milyonluk bir tüketim pazarı var. Gıdanın yüzde 70’den fazlası ithal ürün. Diyoruz ki biz kendimiz üretelim.
Topraklar boş. 40  binden fazla mühendis, veteriner boşta. Biz önce kendi yiyeceğimizi üretelim, fazla olursa dışarı satarız. İlla dışarıdan ithalat olacaksa onu da biz yaparız. Ne idüğü belirsiz adamların fink attığı bir devlet mi olur ya...
-          Nasıl çalışacak?
-           Arazisini bize hibe edecek varsa, baş tacı yaparız. Adam yaşlanmıştır, benim bakımımı sağlayın, arazilerimi size devredeyim diyebilir.  Makine parkı, traktörü olup boşta yatan çıkar. Kümesi, ahırı vardır.  Hibe kabul ederiz, kiralarız, satmak isteyeni alırız. Arazisini kiralamak isteyen olursa kirasını veririz. Satmak isteyeni satın alırız.  Ortak çalıştırmak isteyeni ortak çalıştırırız. Kendi arazisinde bizim tavsiye edeceğimiz ürünü üretmek isteyen varsa, sözleşmeli üretim yaparız. Kimseyi zorlamadan... Mutlaka ekonomik işletme kuracak genişlikte, kiralama, hibe, ortaklık, satın alma veya sözleşme ile yapmaya hazırız.
-          Diğer Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri ile işbirliği var mı?
-           Bursa’da bin 88 köyün 409’unda Tarımsal Kalkınma Kooperatifi var. Bunların sadece 48’i faal. Çok iyi olanları var. Önce bu kooperatifleri bir araya getirelim dedik. Çok şükür, bizim dediklerimizi anladılar ve biz tamamıyla da diyalog kuracağız. Böylece de KÜP Koop’u kurduk. Kendin Üret Kendin Pazarla. Bu kooperatif ile gerektiğinde kendi finansmanımızı yaratacağız. Yabancı bankaların finansmanına ihtiyacımız kalmayacak. İpotek gerekiyorsa, bunu biz vereceğiz. Bu 409 kooperatifin tamamını kazanmak istiyoruz.
Hatta Türkiye’deki bütün kooperatifler arasında bir bilgi bankası kurmayı düşünüyoruz. Kim nerede ne üretiyorsa herkes bilsin… Diyelim ki Muğla’daki bir üretim Erzurum’da ihtiyaç duyuldu.  Bileceğiz. Diyeceğiz ki, git Muğla’dan al, götür onu.
Bir sürü kooperatif var… Üretim yapılmasın diye kurulmuş. Biliyorsun kooperatifçilik komünistlik olarak görülüyordu. Halbuki Osmanlı İmparatorluğu kurulurken Londra’da  Faisen Kooperatifleri kuruluyor… 1300’lü yıllarda başlamış İngiltere’de…
-          Mevzuat hem üreten hem pazarlayan kooperatifler için sorunlu sanıyorum. Yıllar önce Mustafakemalpaşa ve Karacabey’de Domates Üreticileri Birliği kurulmak istenmiş, sonuç alınamamıştı, hep aklımdadır.
-          Maalesef hukuk ziraatın tamamen aleyhine. Üretmeyeceksin, sana ürettirmeyeceğim, ithal edeceksin diyor.  Ama biz kurduk. 7 kurucu üyemiz var. Hemen katılacak 200 üyemiz hazır. Üreteceğiz, tüketeceğiz, ürettiğimizi satacağız, biz bunu hukukçularımızla aşacağız. Kuruluş işlemleri bitti. KÜP Koop. Kendin Üret Pazarla Kooperatifi. Yerimiz hazır, 3 tonluk tankımız geldi. Çiğ süt satılacak. Soğutulmuş olarak, piyasanın altında, hijyen şartlarında, tertemiz süt. Dana eti satacağız. Vatandaş kaliteli et yiyecek. Ay sonuna kalmadan harekete geçeceğiz.  Bütün kooperatiflerle birlikte olacağız. İsteyen bizim ürünlerimizi satacak, isteyen bize bir şeyler üretecek. Sadece yerli tohumlar satılacak. Yerli ve milli lafı konuşuluyor ya… Onun gerçeği burada olacak.  Gen kaynaklarımızı koruyacağız… Yabani hayvanları da korumaya çalışacağız. Bölgenin en önemli bitkileri, tohumları bir araya getirilecek. Bilim üretilecek.  Islah çalışmaları yapılacak. Basit köylü mantığı ile değil. Mümkün olduğunca doğal, standart, kaliteli üretim yapacağız.
-          Teşekkürler, başarılar…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder