Rıdvan Gökçe ile
dobra dobra bizim tarımı konuştuk
Bursa’nın tanınmış ziraat mühendislerinden Rıdvan Gökçe ile tarımı, kurusoğan, ot,
saman ithal eder hale gelişimizi konuştuk. Gökçe
verimli arazilerin terk edildiğini, devletin ‘hainane’ yasa ve uygulamalarla tarımı, hayvancılığı çökerttiğini
anlattı. Ancak çizdiği olumsuz tabloya rağmen hayli heyecanlıydı. “40 yıllık rüyam” dediği, Kendin Üret Pazarla (KÜP Koop) kooperatifini yakında Hürriyet semtinde faaliyete geçeceklerini
açıkladı.
Sevgili okurum, belki herşey yolunda gitse, “Şehirde yaşıyorum, bana ne tarımdan” deme
şansımız olabilirdi.
Ancak maalesef…
Tarımda olup bitenler hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Zira tarım demek gıda demek. Oradaki sıkıntılar birebir soframızı, cüzdanımızı
ve sağlığımızı etkiliyor.
Tarımda bizi iyi günler beklemiyor.
Tanzim satışlar, fahiş fiyatlar işaret fişeği…
Çünkü insanlar üretimden kaçıyor, köylerde sadece yaşlı
emekli insanlar kalmış. Araziler terk ediliyor. Olayları salt siyasi
açıklamalar, iktidar muhalefet eksenindeki değerlendirmelerle anlamak imkânı
kalmamış.
Rıdvan
Gökçe hayatını tarım ve hayvancılığa adamış, ilerlemiş yaşına
rağmen hala birşeyler yapma gayretinde olan bir isim. Dertli, dopdolu bir
insan. Gümbür gümbür, dobra dobra konuştu…
Gelin üşenmeyin, zaman ayırın ve şu anlattıklarını
okuyun. İşte sorularım ve aldığım
yanıtlar…
-
Rıdvan
bey, ben Kendin Üretip Pazarla (KÜP) projesini merak ediyorum. Bu sizin tarım
için hazırladığınız bir çözüm yolu, bir model olmalı. Ama önce buraya nerden
gelindi anlatır mısınız?
‘Bursa’da terk edilen arazi miktarı 1 milyon dönümden
daha fazla’
-
Ben 1996’da emekli oldum. 1993 yılında DİE’nin yayınladığı bir broşür elime
geçti. Bu broşüre göre, köyden şehre göç nedeniyle Bursa genelinde terk edilen arazilerin büyüklüğü, meyvelik
arazilere eşdeğer. Meyvelik arazi 500 bin dönüm, terk edilen arazi ise 490 bin
dönüm civarında. Şu anda Bursa’da terk edilen arazi miktarı 1 milyon dönümden
daha fazla. Yani 26 yılda terk edilen arazi miktarı ikiye katlanmış.
İşin ilginç tarafı, bin
88 köyü var Bursa’nın. Bunun 418’inde nüfus 300’ün altına inmiş ve yaş ortalaması 60’ın üzerinde. Birkaç
sene sonra bu insanların yaşları 70’ı aşacak. Dolayısıyla bu köyler, tamamen
terk edilmiş olacak. Yani ne olacak? Araziler ekonomi dışı kaldığı için, Türkiye’de
besin üretilmeyeceği için ister istemez, zorunlu olarak, besin maddesi ithal
edeceksin. Köyden şehre giden insan tarımsal üretimden kopan insandır. Artık
tüketime geçmiştir, tüketicidir.
Hatta, köylerde bile şimdi artık tavuk yetiştiren,
domates biber yetiştiren de yok. Düşünebiliyor musun, Bursa’nın ücra köylerinde
İran’dan ithal edilen soğan pazarlanıyor...
Düşün, Tarım Bakanlığı on binlerce ziraat
mühendisi, veteriner, ziraat teknisyen istihdam ediyor. Bakanlığın bir görevi
var: Üretim açığı gördüğü yerlerde çiftçiyi yönlendirmek suretiyle, üretim, üretim
planlamasını sağlamak…
Bursa’da 1 milyon dekar arazi üretim dışı kalmış. 81 vilayeti düşünürsen nerdeyse 100 milyon dekar arazi terk edilmiş…
Bursa’da 1 milyon dekar arazi üretim dışı kalmış. 81 vilayeti düşünürsen nerdeyse 100 milyon dekar arazi terk edilmiş…
Burası dağlıktır. Bursa’da, Ovada, terk edilmiş arazi pek
bulamazsınız. Arazi kiraları yıllık bin lira olan yerler var. Ama siz verimi
düşük dağlık yerlere gittiğiniz zaman bir dönüm tarlayı bir çuval una yıllık
kiraya vermek için kuyruğa geçecek binlercesini bulursunuz.
‘Araziler yabanı bankalara geçti. Köylü tarlasında kiracı’
Bir de yabancı bankaların verdikleri kredi karşılığında, müteselsil
kefalet nedeniyle borcunu ödeyemeyen köylerde, ciddi sıkıntı var. Köylü
icralık. Sanıyorum ki 70-80 tane ova
köyü, bilhassa Karacabey ve Mustafakemalpaşa gibi çok kaliteli toprakların, verimli
arazilerin olduğu yerlerde, yabancı
bankalardan aldıkları kredileri ödeyemeyen köylüler şu anda kendi arazilerinde
kiracı durumundalar.
İsim vermek istemiyorum.
Şu anda tarlalarının sahibi yabancı bankalar… Yarın bu banka arazileri
icra yoluyla satmaya kalktığında… Ya da,
hatta niye satsın ki el koymuş, benim diyor, bitti…
Yarın binlerce dönüm arazinin bir anda tel örgü içine
alınıp kapısına da yabancı bir ülke bayrağı dikilmeyeceğini kim garanti
edebilir?
‘Anaysa hayvancılığa
müsaade etmiyor!’
-
Yasal
olarak mümkün. Hatta tahkim yasaları ile yabancı sermayenin eli güçlü.
-
Eskiden yabancılara 10 dekara kadar araziler
satılabiliyordu. Bu 600 dekara çıkartıldı. Şimdi 10 yabancı bir araya gelip biz
arazilerimizi birleştirdik 6 bin dekar araziyi çeviriyoruz dediği zaman siz hangi
müeyyide ile karşı çıkabileceksiniz?
Baş belası kanunlarımız var. Anayasa’nın 169, 170, 171.
Maddeleri, Türkiye’de
hayvancılık yapmaya kesinlikle müsaade etmiyor.
Bu kadar net… Tarımın hukuki altyapısı son derece kötü…
Üretimi engelleyen bir nitelikte.
Bu maddeler orman içi ve orman kenarı köylülerini tamamen maraba durumuna
düşürmüştür. Bir orman içi veya kenarı köylüsünün hiçbir şekilde orada
hayvancılık yapması mümkün değildir.
Kullanılan tabirler, Türk
çiftçisini doğrudan doğruya hançerleyen şeylerdir.
Üretim yapamayan çiftçi ne yapacak? Mecburen
terkedilecek. Terkedilmiş her toprak, üretim yapılamayan her toprak vatan
değildir. Yav, herkes diyor ki Hollanda
şöyle verimli, böyle verimli… İsrail,
çölü birinci sınıf tarım arazisine çevirdi.
Nasıl? Her santimetresine insan teri damladı. Adamlar denizi doldurdu vatan
yaptılar kardeşim. Bizim cennet vatanımızın üzerinde insanların yaşamasına
hukuken müsaade edilmiyor.
Zorla keçiyi
kestirdiler yav, keçinin köküne
kıran girdi Türkiye’de…
1982 Anayasası, keçilerin sonunu getirdi!
‘O çayırı devlet mi güdecek?’
Gelelim Meralara. Meralar hayvansal üretimin ana
kaynaklarıdır.
Soruyorum devletin
merası olur mu? Bakın kanunda tanım şu: Çayır
ve meralar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Ne demek devletin tasarrufu altında?
O çayırı devlet mi güdecek?
Orası üretim alanı değil mi kardeşim? Türkiye’de öyle
kötü bir anlayış var ki, siz üretim yapamadığınız için yabancı ülkelerden
hayvan, ot getiriyorsunuz kardeşim, saman getiriyorsunuz birader…
Üreticilerimiz yabancılarla rekabet edemediği için Uruguay’dan da geliyor, Arjantin’den de, Brezilya’dan da geliyor. Çin’den
gelen kurufasulyeyi yiyorsun… Çin
bir buçuk milyar insanı besliyor o topraklarında…
Yav herkes bir lokma alsa bu bir buçuk milyar lokma eder
Dursun bey... Ama adamlar hepsini doyuruyor. Benim o ülkeye büyük saygım var.
Sen de 780 bin kilometrekarelik toprak parçasında 80
milyonu besleyemiyorsun. Mercimek Kanada’dan
geliyor be! Urfa Ovası hep
mercimekti be.. 20 sene önce Prof. Ayşe Baysal, öldüyse nur içinde
yatsın, mercimeğin envai çeşit yemeğini anlattı.
Anayasanın
maddeleri… Mera Kanunu, Orman Kanunu…
Mera Kanunu’nu anlayan bir teknik
adam yok…
-
Ben
ıslah edilmiş tek bir mera görmedim.
-
Göremezsin tabi.. Ya köy
orta malı mera olur mu arkadaş? Sen meraya bakacaksın, hiç emeğim olmadığı
halde benim de otlatma hakkım var.
Halbuki batıdaki sistemi uygulayacağız. Amerika’yı
yeniden keşfe lüzum yok… Çayır ve meralar üreticilerin tasarrufundadır. Selçuklu’da da öyleydi. Hayvancı bir bölgeyi kiralar, oraya başka birisi giremez… Dışarda böyle. Üretici o merayı suluyor,
gübreliyor, orada ot yetişsin, çok ucuza hayvanını beslesin, Pazar şartlarında
malını değerlendirsin... Köylü para kazanabilse köyünü terk eder mi?
Hangi çağdayız. Dronlarla
adam oturduğu yerden hayvanları sevk ve idare ediyor. Amerikalının on binlerce dönüm arazisi var. Adam hayvanı
bedava yetiştiriyor. Sen Ukrayna’dan
arpa, buğday alıyorsun. Almanya’dan kanola küspesi, Macaristan’dan bilmem neyi alıp Bandırma limanına getiriyorsun. Onu da
alıp Türkiye’de 500’e yakın yem
fabrikası var.
Ya batıda yem fabrikası diye bir şey yoktur. Herkes yemlik maddesini kendi arazisinde
üretir. Bir tane kırma makinesinde kırar, karıştırırsın, hayvana verirsin… Yem
fabrikası bizim icat ettiğimiz bir şey. Gelişmiş ülkelerden büyükbaş veya
küçükbaş hayvan yetiştiricisi hiçbir zaman fabrika yemi kullanmaz.
Hayvan besleme bilgisi yok, sahtekâr işletmecilik
anlayışı var.
Bakınız batılı demiş ki, ‘ekonomik olarak optimum büyüklüğün altındaki işletmeleri ben
desteklemiyorum. O hobi hayvancılığıdır…’
Açılan krediler, vatandaşın alın teridir. Devlete emanet
edilen paralardır. Devlete verilen emaneti üreticiye vereceksin, üretici de
üretecek, günü geldiğinde borcunu ödeyecek.
Görev
zararı lafı, bizim politikacıların
sahtekârlıklarının gizlenmesi,
rüşvettir… Böyle bir şey olabilir mi?…
(Kitaplıktan
eski ve kalınca bir Milli Prodüktivite Merkezi yayını kitap çıkarıyor. Tarihi 1969. Adı, Hayvan ve Hayvansal Ürünler Pazarlaması Semineri. İçinde zamanın TOBB müşaviri Prof. Dr. Ragıp Saguner’ın
yazısını gösteriyor)
Devletin yöneticileri, bu işi bildikleri halde
uygulayamıyorlar.
Bursa’da 130 küsur çeşit işletme var tarımda, hayvancılık
dâhil. Herkes küçük küçük işler yapılıyor.
Mesele şöyle olsa… Bursa’da 50 tane merinos koyunu işletmecisi var. Her birisi
üçer, beşer bin başlık… 10 tane d kıvırcık işletmecisi var. Her birisinde 5
bin, 10 bin hayvan!
Türkiye’de
bunların olduğunu düşünün… Türkiye’yi et dağları kaplar… Herkes ucuza et yer.
Hem üreten kazanır, hem tüketici.
Burada yazıyor. Bu tespitler ta 1969 yılında yapılmış.
Diyor ki, sürü asgari koyunda 500 baş, sığırda
24 baştan büyük topluklara verilen isimdir…
‘Bağın
çoğu, davarın azı insanı mahveder’ demiş atalarımız.
Bugün bu kritere göre sürü sahibine rastlayamıyoruz…
Fransa’da
en az 24 baştır sığır işletmesi, daha azı desteklerden yararlanamaz. ABD’de büyük sığır işletmeleri 5 bin
baştan aşağı olmaz. Bir iki inek ile iş yapan köylülerin ne kadar cılız
kalacağı ortadadır. Oyuncak işletmelerle
hayvancılığı kalkındırmaya çalışmak şaşılacak bir iştir.
(Bizde devletin köylülere iki inek, 20 baş koyun bir koç
için verdiği teşvikler geliyor aklıma)
De… Ahmakça değil,
bak açık söylüyorum, hainane yöntemlerle
yapılıyor... Yoksa bilinmeyen şeyler
değil bular.
Bizim ekonomik işletme büyüklüğünü kim tarif edece?
Uzmanlar. Diyelim 100 baş sığırı ne kadar merada yaparsın? Hayvan başına 5 dekarsa, 500 dekarı bu adama
tahsis edeceksin. Ve o meraya bakacaksın. Yaban otunu, dikenini sökeceksin, gerekiyorsa
gübreleyeceksin, sulayacaksın… Soruyorum Türkiye’de tek bir metrekare bakımlı
merak var mı?
Peki bu kadar kargaşanın olduğu yerde insanlar et
yemeyecek mi?
Niye kanunu değiştirip de üreticiye ıslah edilmiş merayı
teslim etmiyorsun sevgili kardeşim?
-
Gelelim
Miras Kanunu’na…
-
Topraklar boyuna
bölünüyor… 40 milyon arazi hissedarı var. Bunların 37 milyonu köyden şehre göç etmiş. Yani arazisini terk etmiş durumda.
Ama hisseleri duruyor. Kardeşler, amcalar… herkes
birbiriyle davalık. 2,4 milyon kişi işletiyor arazileri. Onlar da 65 yaşı
yakalamış durumda. Ülke ister istemez ithalata mahkûm ediliyor.
Kim tarafından? Kara cahil politikacılar tarafından. Kanunu düzeltsenize üretime dönük…
KÜP hem üretecek, hem satacak…
-
Artık
gelelim kooperatife…
-
Bu kooperatif
benim 40 yıllık hayalimin ürünü.
1956’da Avrupa
Ekonomik Topluluğu kurulurken, ekonomistler toplanmış, ekonomik işletme büyüklüğünü tarif edelim, buna uymayanı topluluk
desteklemesin… Demişler ki en az 24
sağılır inek olması lazım. Şimdi 80
baş sağılır inek alt sınırı. Bunun altındakilere kredi vermeyelim.. Besi için 5 binden aşağısına kredi vermiyor.
Çünkü entegrasyon ile maliyeti düşürmesi, dünya rekabetinde avantajlı olması
lazım.
Kooperatif arayışı 1,5 yıl önce başladı. Kooperatif mi
olsun, şirket mi olsun... 70 kadar toplantı yaptık. Sonunda bu sorunu ancak üretim ve tüketim kooperatiflerini kombine
etmek suretiyle çözebiliriz dedik. Şu anda 80 milyon nüfuslu ülkemizde 90 milyonluk
bir tüketim pazarı var. Gıdanın yüzde 70’den fazlası ithal ürün. Diyoruz ki biz
kendimiz üretelim.
Topraklar boş. 40
binden fazla mühendis, veteriner boşta. Biz önce kendi yiyeceğimizi
üretelim, fazla olursa dışarı satarız. İlla dışarıdan ithalat olacaksa onu da biz
yaparız. Ne idüğü belirsiz adamların fink attığı bir devlet mi olur ya...
-
Nasıl
çalışacak?
-
Arazisini bize
hibe edecek varsa, baş tacı yaparız. Adam yaşlanmıştır, benim bakımımı
sağlayın, arazilerimi size devredeyim diyebilir. Makine parkı, traktörü olup boşta yatan çıkar.
Kümesi, ahırı vardır. Hibe kabul ederiz, kiralarız, satmak
isteyeni alırız. Arazisini kiralamak isteyen olursa kirasını veririz. Satmak
isteyeni satın alırız. Ortak çalıştırmak isteyeni ortak çalıştırırız. Kendi arazisinde
bizim tavsiye edeceğimiz ürünü üretmek isteyen varsa, sözleşmeli üretim yaparız. Kimseyi zorlamadan... Mutlaka ekonomik
işletme kuracak genişlikte, kiralama, hibe, ortaklık, satın alma veya sözleşme ile
yapmaya hazırız.
-
Diğer
Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri ile işbirliği var mı?
-
Bursa’da bin 88
köyün 409’unda Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi var. Bunların sadece 48’i
faal. Çok iyi olanları var. Önce bu kooperatifleri bir araya getirelim dedik.
Çok şükür, bizim dediklerimizi anladılar ve biz tamamıyla da diyalog kuracağız.
Böylece de KÜP Koop’u kurduk. Kendin
Üret Kendin Pazarla. Bu kooperatif ile
gerektiğinde kendi finansmanımızı yaratacağız. Yabancı bankaların finansmanına
ihtiyacımız kalmayacak. İpotek gerekiyorsa, bunu biz vereceğiz. Bu 409
kooperatifin tamamını kazanmak istiyoruz.
Hatta Türkiye’deki
bütün kooperatifler arasında bir bilgi bankası kurmayı düşünüyoruz. Kim nerede
ne üretiyorsa herkes bilsin… Diyelim ki Muğla’daki
bir üretim Erzurum’da ihtiyaç
duyuldu. Bileceğiz. Diyeceğiz ki, git Muğla’dan al, götür onu.
Bir sürü kooperatif var… Üretim yapılmasın diye kurulmuş.
Biliyorsun kooperatifçilik komünistlik olarak görülüyordu. Halbuki Osmanlı İmparatorluğu kurulurken Londra’da Faisen
Kooperatifleri kuruluyor… 1300’lü yıllarda başlamış İngiltere’de…
-
Mevzuat
hem üreten hem pazarlayan kooperatifler için sorunlu sanıyorum. Yıllar önce Mustafakemalpaşa
ve Karacabey’de Domates Üreticileri Birliği kurulmak istenmiş, sonuç
alınamamıştı, hep aklımdadır.
-
Maalesef hukuk ziraatın tamamen aleyhine. Üretmeyeceksin,
sana ürettirmeyeceğim, ithal edeceksin diyor. Ama biz kurduk. 7 kurucu üyemiz var. Hemen
katılacak 200 üyemiz hazır. Üreteceğiz, tüketeceğiz, ürettiğimizi satacağız,
biz bunu hukukçularımızla aşacağız. Kuruluş işlemleri bitti. KÜP Koop. Kendin Üret Pazarla Kooperatifi.
Yerimiz hazır, 3 tonluk tankımız geldi. Çiğ
süt satılacak. Soğutulmuş olarak, piyasanın altında, hijyen şartlarında,
tertemiz süt. Dana eti satacağız. Vatandaş
kaliteli et yiyecek. Ay sonuna kalmadan harekete geçeceğiz. Bütün kooperatiflerle birlikte olacağız.
İsteyen bizim ürünlerimizi satacak, isteyen bize bir şeyler üretecek. Sadece yerli
tohumlar satılacak. Yerli ve milli lafı konuşuluyor ya… Onun gerçeği burada
olacak. Gen kaynaklarımızı koruyacağız… Yabani
hayvanları da korumaya çalışacağız. Bölgenin en önemli bitkileri, tohumları bir
araya getirilecek. Bilim üretilecek. Islah
çalışmaları yapılacak. Basit köylü mantığı ile değil. Mümkün olduğunca doğal,
standart, kaliteli üretim yapacağız.
-
Teşekkürler,
başarılar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder