8 Ekim 2019 Salı

Ankara’nın ekonomi paketi…



Geçtiğimiz günlerde iş dünyasının önemli sivil toplum kuruluşlarından BALKANTÜRKSİAD’ın (Balkan Rumeli Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Berat Tunakan ile Yönetim Kurulu üyelerini ziyaret ettik. Bursa Ekonomi Gazetecileri Derneği yönetimi olarak yaptığımız ziyaret, ister istemez ekonomi sohbetine dönüştü ve gerçekten en azından benim için oldukça aydınlatıcı, ufuk açıcı oldu.
BALKANTÜRKSİAD Bursa iş dünyasının en dinamik bölümünü oluşturan Balkan göçmeni kökenli girişimcilerin oluşturduğu bir SİAD. Başkan Tunakan dahil, yönetici ve üyelerinin pek çoğu ekonomi muhabirleri, yazarları olarak uzun yıllardır tanıdığımız, her birisi farklı bir sektörde oldukça başarılı, pırıl pırıl girişimciler.
Sohbetin merkezine Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan, 2020-22 arasındaki 3 yılı kapsayan Yeni Ekonomik Program oturdu.
Burada bu programı tartışmayacağım.
Maalesef bu tür programlar bizde “iyi niyet beyanı” olmanın ötesine geçemiyor, bu yüzden de hedefler bir türlü turmuyor.
Bizde ekonomi programlarının hepsinde “ihracat”, “yerli üretim”, “ileri teknoloji”, “verginin tabana yayılması”,  “cari açığın düşürülmesi”, tarımda, turizmde hızlı büyümeler hedeflenir.
Örneğin programların hiçbirisinde “İthalatı patlatacağız”, “Dış borçlanmayı hızla artıracağız”, “Teknolojide dışarı bağımlı olacağız”, “Bütün kazançlı şirketler yabancılara verilecek”, “Tarım ve hayvancılığın köküne kibrit suyu dökeceğiz, eti, nohudu dışardan alacağız”, “İşsizlik patlayacak”, “İnsanlar asgari ücreti mumla arayacak” falan yazmaz!
Son programda da yine “İhracata dayalı bir ekonomiyi tesis edeceğiz” deniyor. “Stratejik planlama”da 7 sektör belirlenmiş: Enerji, maden, petrokimya, ilaç, turizm otomotiv, bilişim…  
Turizm hariç bu sektörlerin yabancı sermayenin kontrolünde olduğunu hatırlatıp geçeyim.
Dolaylı vergilerin ağırlığı azaltılacak” dendikten sonra “Kurumlar Vergisi kademeli olarak düşürülüp..” diye devam edilmesini de bir “sürç-kalem” deyip geçeyim..
Sonraki cümle, “…Dolaylı vergileri azaltıp dolaysız vergilerin daha da tabana yayılmasını sağlayacağız” diye devam ediyor...  
Sanayide verimlilik”, “İnşaata mevcut projelerin tamamlanması”, “İstihdamda hizmet sektörünün öne çıkması”, “Cari dengede kalıcı düzelme”, “İthal ürünlerin yerlileştirilmesi”, “Garantilerin TL bazlı olması” deniyor...
“Küçükbaş hayvan sayısı 47 milyondan 100 milyona çıkacak”, “70 milyon turist, 70 milyar dolar döviz” deniyor…
Ama karşımdaki insanlar hesap kitap bilen, gerçekle kurguyu ayıran; en önemlisi de çözüme odaklanmış insanlar!

 Hükümet bu programları hazırlarken iş dünyasına, size hiç danışmaz mı, sormaz mı, fikir alışverişi olmaz mı, zira sahada işi yürüten sizsiniz” diyorum.
En azından STK’lardan uzmanlık alanlarına göre destek alınması kötü mü olurdu?
Anlaşılan, SİAD’ların işadamı olarak öneri ve eleştirilerini Ticaret ve Sanayi Odası, çatı olarak da TOBB yönetimine iletme gibi bir kanalları var. Ama hükümetin karar alma süreçleri ile bir bağlantı görünmüyor.
Kanımca, ekonomi yönetiminin en büyük hatası, hedefleri ilgili sektörlerin temsilcileri ile birlikte belirlememeleri… Ha keza, örneğin koyun keçi sayısını ikiye katlama gibi bir hedefi koyanların, köylerin, dağların, yaylaların terk edilesini, koyun sürülerinin hızla azalmasının hiç farkında olmadığını düşünüyorsunuz.
Başkan Berat Tunakan, “YEP’in gerçekleşmesi memleketin, hepimizin yararınadır. Biz iş dünyası olarak tamamen siyaset dışı bir konumdayız. Programın başarısı için de hepimiz elimizden geleni yaparız” diyor.
Toplantıda, inşaat sektöründe faaliyet gösteren Yönetim Kurulu Üyesi Nurettin Göler’in konut satışlarındaki son hareketlikle ilgili “Uzun süreden beri ilk kez telefonlarımız çalmaya başladı. Bizim için en büyük sorun faizler. Faizlerdeki düşüş hemen etkisini gösterdi” ifadeleri umut vericiydik.

Kimler elenecek, kimler kalacak…

İş dünyasının efsane ismi Sakıp Sabancı’nın “Bir elektir” diye tanımladığı ekonomik kriz dönemleri her an sürprizlere gebedir…
Hükümet kendince bir çıkış planı yapmış. Ama görünen o ki, bu krizden yara almadan çıkmak, hatta krizi fırsata çevirmek için kafa yormak gereken zamanlardayız gibi geliyor bana.
Birleşmeler, maliyeti düşürüp verimliliği artırma, lüksten kaçma, tasarruf, vasıflı insan emeğine ve teknolojiye sarılma…
Aksi taktirde “kader ağlarını örer”, her krizde yerli firmalar, markalar yabancıların eline geçer.
İyi haftalar…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder