![]() |
Göksu Çayı.. |
Dereyörük-Hayriye-Köprühisar:
Sağlık, bereket yerine zehir saçan Göksu Çayı…
Doğa
yürüyüşlerimizde 20 Ekim 2019 Pazar
günü Bilecik’in Osmaneli ilçesine bağlı Belenalan
ve Dereyörük köyleri ile Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Hayriye
ve Köprühisar köyleri arasında ormanda
ve Göksu Çayı kenarında yaklaşık 20
kilometre yürüdük.
![]() |
Nice yıllara, yaşlara... |
Yüksek
kayalıklarla çevrili çam ve meşe ormanlarında,
traktör yollarından indiğimiz Göksu
Çayı, çevresindeki yemyeşil, muhteşem doğaya tezat, kirlilikten kapkara
akıyordu.
Bereket fışkıran ovaların, İnegöl civarındaki atıklarla kirlenmiş suyla sulanıyor olmasına tanıklık etmek insanda farklı duygular uyandırıyor.
Bereket fışkıran ovaların, İnegöl civarındaki atıklarla kirlenmiş suyla sulanıyor olmasına tanıklık etmek insanda farklı duygular uyandırıyor.
“Bu mu”, diyorsunuz...
“Para hırsı bu kadar mı insanın gözünü kör eder!…”
Teknoloji her türlü atığı arıtabilecek düzeyde. Bu suları tertemiz hale
getirme şansı varken, sırf “masraf olmasın”, şirketler daha çok
kazansın diye tarım arazilerini evsel ve sanayi atıklarıyla kirlenmiş suyla sulamaya devam etmek… “Para hırsı bu kadar mı insanın gözünü kör eder!…”
Teknoloji her türlü atığı arıtabilecek düzeyde. Bu suları tertemiz hale
Üstelik de kanser
dahil pek çok ölümcül hastalığın neredeyse her eve girdiğini göre göre…
Koza Dağcılık rehberliğinde 5 minibüsü dolduran
doğasever grubuyla Yenişehir yolunu
tuttuk. İlçeyi çıkıp Bilecik yolunda
ilerleyince Köprühisar, Hayriye, Dereyörük’ten sonra Belenalan köyüne vardık ve orada
araçlardan inip sabah çayı içtikten sonra yürümeye başladık.
Belenalan Bilecik’in
Osmaneli ilçesine bağlı bir köy.
Büyükşehirlerde malum,
bütün “köy”ler “mahale” ilan edildi.. Yasal sıfatı değişti,
ama yaşam eski akışıyla devam ettiği için buralara “köy” demeye devam etmeyi tercih ediyorum, hatırlatayım.
BELENALAN
Belenalan’da 2007 de 270 olan nüfus 2018 de 180’e
düşmüş. Köyde çok sayıda terk edilmiş, yıkılıp viraneye dönmüş ev görüyorsunuz.
Caminin
minaresine asılmış kocaman bir bayrak. Keza kerpiç evlerin bazılarına da bayrak
asılı.
Ama ortalıkta
kimseyi göremeden ilerliyor, köyden çıkıyoruz.
Sadece evinin önünde merakla bakan birkaç kadın görebiliyoruz.
Sadece evinin önünde merakla bakan birkaç kadın görebiliyoruz.
Bahçelere
bakarsan, burası meyvecilik için oldukça uygun bir yer. Ayva ağaçlarında dallar ayvaları zor taşıyor. Ama düzenli bir meyve bahçesi göremiyoruz.
İnsanlar sadece kendi yiyecekleri kadar kıyı köşeye ceviz, incir, elma ağacı
dikmiş.
Yaprakları sararmış asmalarda hasat çoktan bitmiş.
Yaprakları sararmış asmalarda hasat çoktan bitmiş.
Köyden biraz
yukarı çıktıktan sonra aynı traktör yoluyla yaklaşık 7-8 kilometre sürecek bir inişe
başlıyoruz. Yolun sağında solundaki tarlaların en az yarısında ekim dikim
olmamış.
Yoncalığın
kenarında sadece ağaçları kalmış sayfana bakarsan, insanlar keyfine düşkün!
Tarlanın
birisinde de, biçilen otun yığılıp üzerinin naylonla kapatıldığını görüyoruz.
Samanlıktan tasarruf, akıllıca...
Samanlıktan tasarruf, akıllıca...
Bilecik’in yalçın bir doğası var. Kent merkezine
yakın birlikte askerlik yaparken soğuktan kulak memelerinde ve burun uçlarında
donmaya bağlı
yaralanmalar olurdu (Sonradan usta birliği Kırkağaç’ta onu da mumla
aradık ya neyse)Kayalıkların arasından ilerleyen vadiler…
GÖKSU’NUN
SESİ…
Orman öyle
kerestelik değil. “Bozuk baltalık”
denen türden.
Her türlü
ağaç var.
Ancak
ağaçların çoğunda hastalık gözleniyor. Adeta orman kaderine terk edilmiş, bakım
sıfır…
Ağaçlar daha
büyümeden kuruyor.
Mera
hayvancılığı da tükendiği için her yanı otlar,
dikenler kaplamış, patika dışına çıktığınızda yürümek hayli zor.
Yalçın
kayaların arasında yürürken önce Göksu’nun
yamaçlardan yankılanan coşkun sesini duyuyorsunuz…
Denizden
yükseklik artık 700 metreden 200 metrelere düşmüş.
Bir zamanlar
kağnıların, at, katırların kullandığı yollar, sığırların, koyun ve
keçilerin gide gele oluşturduğu patikalar artık kaybolmaya yüz tutmuş.
Bazen bir
ağaç devrilmiş üzerine, bazen de yolun ortasına düşen kozalak koca bir ağaca
dönüşmüş!
Bazen karşı yamaçlarda kayaların arasında kocaman mağaralar görüyoruz.
Bazen karşı yamaçlarda kayaların arasında kocaman mağaralar görüyoruz.
Ve ilerledikçe,
coşkun sesini duyduğumuz Göksu çayı yanı başımızda görünüyor…
Ama rengi
tuhaf, kapkara!
![]() |
Kirli suda balık avlayan köylü |
Ve
yaklaştıkça burnunuza pis bir koku geliyor.
Şaşkınlığım
birden artıyor.
BU İYİ
HALİYMİŞ!
Birisi
omzuna av tüfeği asmış, diğeri boynuna bir bez torba asmış, elinde de bir balık
ağı iki köylü çıkıyor karşımıza.
Torbada
balık varmış. “Dereden tuttum, eti çok güzel”
deyince, “Elinde tut da bir fotoğraf
çekeyim” deyince, torbadaki 2-3
balığı ayağının dibine bırakıyor..
Beni
şaşırtan şu: Bu kapkara derede balık nasıl yaşıyor!
“Bu ekonomik krizden fabrikalar kapandı
galiba. Eskiden bu dere çok daha kirliydi. Bu çok temiz hali” diyor.
Balık sazana
benziyor, ama değilmiş. Eti çok lezzetliymiş.
Bir süre
sonra, oltalarını atıp çayda balık avlamaya çalışan 3-4 kişi görüyoruz.
Göksu Çayı’nın kenarındaki Dereyörük köyünde mola veriyoruz.
![]() |
Bahçesinde mola verdiğimi kapalı ilkokul.. |
NİCE YAŞLARA
AYHAN…
Burada tatlı
(baklavası da olan) bir sürpriz var. Yürüyüşlerimizin emektarı Gönül hocam (Günez) sevgili liderimiz Ayhan’ın
(Kazancı) doğum gününü anons ediyor…
Koza Dağcılık Kulübü derneğinin başkanı Erkan Sevindik, yerden topladığı kuru çınar
yapraklarını konfeti yaparak döküyor Ayhan’ın başından aşağı!
Alkışlar, alkışlar…
Alkışlar, alkışlar…
Nice yıllara, yaşlara Ayhan… İyi ki doğmuşsun…
Doğayı,
ormanları, dağları, ovaları velhasıl bu
toprakları insanlara sevdirmek için gidilecek daha çok yolumuz var..
Aramızda pek
çok öğretmen var. Eğitimci dostlarımız öğrencisi ve öğretmeni olmayan bu okulun
bahçesindeki ağacın altında otururken neler hissettiler bilmem, ama benim
dikkatimi karşı dağlarda zeytine benzettiğim ağaçlar çekti. Emin değilim, köyde kimseyi görüp soramadım
da… Ama eğer tahminim doğruysa, yakın zamana kadar keçi sürüleriyle cıvıl cıvıl
olan bu köyün terk edilmesi sahiden yazık olmuş.
Göksu’nun
öte yakasında, kale gibi duran bir kayanın tepesine bayrak dikilmiş.
Mola sonrası
bu “kale”nin karşısında hatıra
fotoğrafı çekiyoruz.
Aşağıda, suyu
kapkara akan ve yaklaşınca kirliliği burnunuzla koklayabildiğiniz Göksu’nun kenarında devasa genişlikte
bir ağaç…
Göksu’nun üzerinden, en fazla 30 tonluk araçların geçebileceği levhası olan bir köprü.
Göksu’nun sesini dinleyerek ilerlemeye devam
ediyoruz.
Sağda solda
bahçeler…
“Şeffaf villa” diye takıldığımız iki
katlı ve içinde masa, yastık, minder, mangal vs. eşyaları görünen bir sayfan…
Bahçelerin,
tarlaların çoğu atıl. Boz. Üzerinde yaban otları, dikenler bitmiş…
HAYRİYE…
ÇİFTLİKLER,
SİLAJ DEPOLARI..
Hayriye’ye
doğru yaklaştıkça çiftlik, hayvan gübresi kokuları yoğunlaşıyor.
Fark
ediyorum ki, kokuların çoğu silaj depolarından geliyor.
Dümdüz toprağın
üzerine öylece yığılan silajın üzeri naylonla kapatılmış, ama zeminden su
aldığı için silaj bozulmuş, kokuyor.
![]() |
Silaj hazırlığı güzel, ama zemin yine sorunlu.. |
Osmaneli’ye bağlı Dereyörük’ten
sonra Göksu Çayı boyunca yürürken ulaştığımız Hayriye köyü Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı.
Burada, köylerde
alışık olmadığımız büyüklükte sığır çiftlikleri görüyoruz.
Hayriye de
nüfus kaybeden köylerden
![]() |
Hamidiye'de alışık olmadığımız büyük sığır çiftliği |
Tek tük “Hobi bahçesi” var.
Aslında bu
köylerin tamamında “Hobi bahçesi”
için özel bir çabaya gerek yok ki!
Bütün tarlalar
zaten miras hukuku nedeniyle bölüne bölüne hepsi küçücük “hobi bahçesi”ne dönüşmüş!
Hayriye
esaslı köylerden birisiymiş, belli.
Geleneksel
evler, kocaman kanatlı kapısı sokağa açılan, evi, ahırı her şeyi bu kapıdan
çalışan, kendi içinde bir dünya…
İki kanatlı
kapıların bazıları aralanmış, içerisi görünüyor.
Eskisi gibi
içeride kuzu, dana, tavuk görmüyorsunuz.
Kanatların çoğu çivili. Anlaşılan ev boş, içeride kimse yok.
Boş olmayanların da içinde de otomobil, pikap ya da traktör görünüyor.
Boş olmayanların da içinde de otomobil, pikap ya da traktör görünüyor.
Rengarenk çocuk
oyun alanında, salıncağın dibindeki otlara bakılırsa, bu salıncaklarda en azından son bir yılda hiç
çocuk oynamamış!
Evlerin
bakımsız yoksul hali ile fiyatı 200 bin lirayı bulan çiftçeker traktör ve
kanatlı kapıların arasından görünen otomobiller tezat gibi…
LAHANA VE
KARNABAHAR HASAT ZAMANI
![]() |
Karnabahar'lar şehre gidecek... |
Evlerin
çevresindeki o görkemli taş tuğla duvarların çoğu harabe haline gelmiş, antik
eserleri andırıyor.
Hayriye verimli arazilere sahip.
Tam lahana
ve karnabahar hasat zamanı…
Köylüler
tarlalardan traktörle topladıkları karnabaharları kamyona yüklüyor.
“-Karnabaharın tanesini kaça satıyorsunuz?”
“-2 lira.”
![]() |
Üst kat insan, alt kat hayvanlara kış hazırlığı |
Bursa’daki
semt pazarlarında tanesini 8-10 liradan satın aldığımız bir karnabahar için
üretici sadece 2 lira alıyormuş.
Gerisi
aracının.
Yürüdükçe Göksu’nun kenarındaki tarlalar
çoğalıyor, genişliyor.
Lahana,
karnabahar ve biber tarlaları…
Tarlasının
kıyısına kocaman seleleri yığmış biber toplayan karı-kocaya soruyoruz:
“-Biberi kaç liradan satıyorsunuz?”
“-Birkaç hafta önce 3 liraydı. Şu anda
1 lira..”
Ve şeytan dürtüyor:
“Bu tarlayı şu kapkara akan Göksu çayından
mı suluyor sunuz yaaa?”
Anladı derdimi.
Ama ne dese ki…
Bu konuda çok dertli olduğu görülüyor.
Bu konuda çok dertli olduğu görülüyor.
![]() |
Atıklarla kirlenmiş Göksu'dan su alan pompalardan birisi |
Burası çaya birkaç yüz metre uzakta. Karşı tarafta, ötede, DSİ’nin beton sulama kanalları görünüyor.
“Yok yok. Bakın şurada DSİ’nin kanalı var.
Oradan alıyoruz suyu”..
Peki DSİ’nin
kanalına su nereden geliyor?
“-…)
TARLALAR O
KİRLİ SUYLA SULANIYOR
Göksu
boyunca ilerlerken dereden su çeken çok sayıda büyük elektrikli pompa
görüyoruz. Dereden siyah borulara alınan su tarlaları, bahçeleri suluyor.
En yaygın ekilen ürün mısır, silajlık mısır, lahana, biber, karnabahar…
En yaygın ekilen ürün mısır, silajlık mısır, lahana, biber, karnabahar…
Tarlaların
kiminde “damla”, kiminde “yağmurlama” sulama sistemi…
Üretici
kirli suyla tarla sulamaktan dertli mi dertli.
Pek çok
girişim olmuş, ama sonuç alınamamış.
Sadece atık
kalıntılarının meyve sebzeye geçmesi değil, kirlilik o kadar ileri boyutlara
varmış ki, tarlanın
sulanmasından sonra tarlada resmen ürünün toptan “kuruduğu” durumlar yaşanmış.
KÖPRÜHİSAR
Göksu Çayı boyunca 10 kilometreden fazla yürüdükten
sonra artık su sesi duymuyor, dereyi görmüyoruz. Köprühisar’a yaklaştıkça kendinizi
resmen ovada hissediyorsunuz.
Köprühisar köyünde nüfus 2013’te 356 iken 2018’de 310’a
inmiş…
Yaklaşınca kocaman bir yalak, çeşme ve otlayan koyun sürüsü, “Mera Islah Alanı” tabelası ile güzel
bir köy görüyorsunuz.
Yürüyüşümüz Köprühisar’da sona erecek. Köy
meydanında kahvehanede oturup dinleniyor, yorgunluk çayı içiyoruz. Eee 20
kilometre yürüdükten sonra dinlenmeyi hak
ettik…
Köprühisar, tarihi çok eski, verimli arazileri olan
bir köy.
Surları
andıran tarihi kalıntılar görüyorum.
![]() |
Köprühisar'da tarihi kalıntılar |
Köylülerden
birisi “Recep Altepe (Bursa Büyükşehir
Belediyesi eski başkanı) bizi kandırdı.
Burada hazine var dedi, kazdı, kazdı. Ne çıktı, ne aldılarsa, kayboldular…”
diye nükte yapıyor.
Bu köyü Osmanlı devletinin kurucularından Osmangazi 1299’da ele geçirmiş.
GÖKSU’DA
AMAÇ NEYDİ, NE OLDU…
Göksu Çayı, Uludağ'ın doğu yamaçlarında doğup, İnegöl, Yenişehir topraklarından geçen, Osmaneli ilçe sınırlarında Sakarya
Nehri'ne, sonra da Karasu
mevkinde Karadeniz’e dökülen bir
akarsu.
Çok
verimli arazilerden, ovalardan geçiyor. İnegöl’den
itibaren Ayaz, Söylemiş, Subaşı, Akdere,
Papatya, Çamönü, Köprühisar, Hayriye, Dereyörük, Camicedit…
Göksu’nun
geçtiği İnegöl ve Yenişehir ovalarının sulanması için yıllar önce İnegöl’de Boğazköy Barajı yapılmıştı.
![]() |
Sarp yamaçlarda düzenli sıralarla ağaçlar.Zeytin mi? |
Türkiye’nin en büyük sulama barajlarından birisi
olan Boğazköy Barajı, maalesef
yıllardır bölgenin sanayi ve evsel atıkları ile kirleniyor. Defalarca büyük
çaplı balık ölümleri yaşandı.
BAŞKANA AÇIK ÇAĞRIMIZ!
![]() |
Göksu Çayı adeta zehir |
Göksu’nun kilometrelerce uzakta sarp, ıssız kayaların arasında kapkara akışına
bakarak, buradan şu çağrıyı yapmak istiyorum:
“Bursa Büyükşehir Belediyemizin değerli başkanı…
İnegöl’de 3 dönem belediye başkanlığı yapmış birisi
olarak Boğazköy Barajı’nın hangi güzel hayallerle, emeklerle yapıldığını, nasıl
kirlendiğini, o kirli sularla ne kadar geniş bir arazinin
![]() |
Göksu'dan sulanan biber tarlaları |
Artık Büyükşehir Belediye Başkanımızsınız ve her türlü
yetkiye sahipsiniz.
Lütfen bu coşkun suların temiz akmasını sağlayın…
Her şeyi belediyenin kasasından karşılamak zorunda da
değilsiniz… Kimsenin çevreyi kirletmeye, halkın sağlığı ile oynamaya hakkı yok.
Belediyenin önderliğinde yeterli kapasitede arıtma tesisleri yapılıp, mevcut
arıtma tesislerinin çalıştırılmasını çok kolayca sağlayabilirsiniz. Kirleten,
bedelini de ödemeli…
Mesele görüntü, manzara değil, bizzat gıdamız, sağlığımız,
hayatımız…
Yurt içinde ve dışında satılan meyve sebzenin temiz suyla
yetiştirilmesi en büyük hedef olmalı..
Örneğin uzman kuruluşumuz BUSKİ’yi bu konuda görevlendirebilirsiniz.”
Şairin “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” dediği
kentimizin temiz suya hasret kalması kader olamaz…
Köprühisar merkezde büyük bir caminin yakındaki kahvehanenin önünde bankta otururken,
tepemizdeki çınar ağacında onlarca kuş yuvasının olduğunu fark ettim.
Kim bilir, bunlar
belki de göçmen kuştu ve uzak diyarların yolunu tutmuşlardı. Belki de
yuvalarından çıkmış, yakın ağaçların, çatıların üstünden bizi seyrediyorlardı.
Köyde berber dükkanını
ilk defa burada gördüm.
İki kız çocuğu
bisiklet sürüyor..
Sokakta çöp konteynırları...
Bakkal dükkanının
önündeki, hayvan geçmeyen sokağa sandalye atmalar..
“İşporta”
tipinde, bahçesinden topladığı üzümleri sokak köşesinde satmalar..
Kapı önlerinde
otomobiller..
Işıklı belediye
otobüs durağı levhaları..
Kahvehaneleri
dolduran yaşlı ve emekliler…
![]() |
Kuş yuvaları.. |
Tarlada çalışan
kimseyi göremedik.
Eee buralar
sahiden “mahalle”, bunlar da “şehirli” mi olmuş ne!
Yürümeye,
dağları, ovaları, köyleri, insanları velhasıl memleketi tanımaya devam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder