30 Ekim 2019 Çarşamba

MURAT DAĞI ALTIN HAYALİNE KURBAN MI OLUYOR?


Doğa gezilerimizde 26-27 Ekim 2019 tarihlerinde değişik bir yol tuttuk; Kütahya’nın Gediz ilçesinde altın madeni işleme hazırlığı yapılan Murat Dağı’na gittik. “Karpuz çatlatan” buz gibi suları, ılıca ve kaplıcaları, yaylaları, ormanları ile bölgenin en önemli doğal zenginliği olan Murat Dağı’nın zirvelerinde dolaştık.  
Türklerin Anadolu’ya gelişte ilk yerleştikleri yörelerden birisi olan bu dağ, yakın zamana
kadar Eskişehir’den, Muş’a, Manisa’ya uzanan geniş bir alanda Yörük göçerlerin koyun keçi sürüleri otlattığı bir yer iken şimdilerde farklı bir akıbete yelken açıyor.  
Kütahya’nın kendine has kıraç ve kireçli toprağına tezat gibi duran bu zümrüt yeşili dağlarda güzelim çam ağaçları, yüksek kotlarda kayak merkezi yapımı; aşağılarda yabancı şirketlerin altın madeni çıkarması için birer birer yok ediliyor.
Ekip biçmekten, hayvancılık yapmaktan eli
yanan yöre halkı olup bitenlere ses çıkaracak takatten çoktan düşmüş. Büyük ölçüde boşalan köylerdeki yaşlı ve emekli nüfus çaresiz; bekliyor, hükümetin, “yetkililerin” yaydığı umutlara, vaatlere “inanmak” istiyor.
Koza Dağcılık’ın siyanürle altın işletmenin ortaya çıkaracağı olumsuzluklara dikkat çekmeyi hedefleyen yürüyüşü için Bursa’dan 30 doğasever ile kalkan otobüsümüz İnegöl, Bozüyük, İnönü üzerinden Kütahya’ya, Çavdarhisar’a ve Gediz’e, oradan 15 km uzaklıktaki Murat Dağı’nda Gediz Belediyesi’ne ait kaplıca tesislerine ulaştı.
MURAT DAĞI KAPLICALARI…
Çevresi çam ormanlarıyla kaplı dere yatağındaki 5 ayrı (Çamaşırlık, Sarıkız, Karakazan, Traverten ve Çamurluk) kaynaktan çıkan sıcak sular “Ilıca” olarak biliniyor.  Sıcaklığı 80 ila 100 derece arasında olan bu sular Orman işletmesi’ne ait konaklama tesislerinde kullanılıyormuş.  Bizim kaldığımız Gediz Belediyesi’ne ait tesis, “Bungalov” tarzı ahşap bağımsız bölümlerden oluşuyordu. Her birinde mutfak vs. var, 3-5 kişi kalabiliyor. Yatak kapasitesi toplamda 120 imiş.
Gediz’de kaplıca suları var, yöre turizme açılsın türünden haberler alırdık. 1987’de bölgede “Termal ve Turizm Merkezi” kurmak için Bakanlar Kurulu kararı da vardı, ama ortada pek bir şey yoktu. Son senelerde 1450 metre kotlarındaki bölgeye belediye tarafından kaplıca tesisleri kurulduğunu öğrendik. Buradaki doğal suların sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum,  bromür ve sülfatça zengin olduğu, romatizma, deri, kadın hastalıkları, sinir ve kas hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Su sıcaklığı 37-43 derece.
Doğrusu ilk gün yerleşme, çevreyi keşfetme ile geçti. Bungalovlardaki açık mutfakta kombi görünce doğalgaz var sanmıştım, meğer bunlar elektrikle çalışan kombiymiş… İlk kez burada gördüm. İçerisi sıcaktı, kombi çalışıyordu.  Tesis yaz kış açıkmış.

BUNGALOV TARZI DAĞ-KIŞ TURİZMİ MODELİ…

Dağda kayak ve turizm deyince ister istemez aklınıza Uludağ geliyor. Mukayese yapıyorsunuz…
Murat Dağı’nda, Uludağ’daki gibi lüks turistik otel yok.
Kayak pistleri tam devreye girip talep yoğunlaşınca buraya da lüks
oteller yapılır mı, bilemiyoruz.
Bence buraya hiç öyle lüks otel, SPA merkezleri falan yapılmamalı. Sıcacık ve dört mevsim kullanılabilecek bungalovlar hem doğaya, hem de insanımızın cüzdanlarına daha uygun. Bungalov tarzı turizm burada farklı bir dağ turizmi modeli ortaya çıkarabilir. 
Hani hatırlarsanız, Bursa Büyükşehir Belediyesi de bir dönem, Alaçam bölgesinde yöre halkının pansiyon vs. tarzı işletmelerle katılabileceği “İsviçre tarzı” kış turizm merkezi planları yapmış, ama arkası gelmemişti. Malum Uludağ’daki mevcut lüks otelli “kış turizmi”,
otelleri sadece senenin 2-3 ayına mahkûm olması gibi bir durumla sonuçlanıyor.

HAMAM SEFASI

Akşamları tesiste yemek çıkıyormuş,  ama bizim grup kendi arasında mangal yakıp köfte-salata partisini tercih etti. Bizim dışımızda İzmir yöresinden gelen bir doğasever grubu daha vardı.
Kaplıca hamamlar burada kadın-erkek olarak ayrı çalışıyor.
Kaplıcanın kokusunu alınca gözlüğümü, mayo ve bonemi hazırlamıştım..
Keyifli ve bol gürültülü hamamdan sonra “pancar” gibi bir yüzle şöminenin karşısında kekik çayı içmek çok iyi geliyormuş!

KAYAK PİSTİ İÇİN AĞAÇLAR SÖKÜLÜYOR..

Pazar sabahı erkenden kahvaltımızı yapıp yola koyuluyoruz.
Hedef, Murat Dağının zirvesi. Sürekli yokuş çıkıyoruz.
Piknik alanlarından sonra iş makineleriyle daha yeni açılmış gibi duran toprak yoldan ilerliyoruz.
Kışları kar suyuyla oluşup Mayıs aylarından itibaren kuruyan doğal bir göl...
Çam ormanında sağlı sollu düzgün kerestelik ağaçlar...
Ve biraz yükselince karşımızda kocaman bir inşaat...
Kayak merkezi yapılıyormuş.
Telesiyej yapımında kaba inşaat bitmiş, demir direkler dikilmiş. Biniş, bilet kesme kabinleri…
Yeraltına döşenerek getirilmiş elektrik kabloları...
Kayak pisti yapmak için kökünden sökülen çam ağaçları…
Ağaçları sökmek, pisti düzeltmek için orada olan buldozerler…
Kayak pistleri ile ilgili proje  Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 15 Temmuz 2017 tarihinde onaylanmış.  Türkiye Kayak Fderasyonu beğenmiş, toplam 7 bin 700 metre pist uzunluğu tespit etmişler…
Eeee de, şeytan sor diyor:
Murat Dağı’na kayak pisti yapmak için illa bu canım ormanı dozerle altüst etmeniz mi gerekiyordu?!
Biraz daha üst kotlara çıksanız orada ağaç olmayan çok geniş alanlar vardı…
İnsan hiç değilse Uludağ’daki pistlere bakar...  Uludağ’da kayak pisti için ağaç kesildiğini duydunuz mu?
Yükseklerde yaylalar, meralar varken, ormanın içine kayak pisti yapmak nasıl bir kafadır ya!
Murat Dağı’nda kar kalınlığı 4 metreye kadar yükselebiliyormuş.
Bazı kuzey yamaçlarda temmuzun ortasında bile kar olabiliyormuş.
Zirvenin yüksekliği 2.300 metre olduğu düşünülürse Murat Dağı, Uludağ’ı andırıyor.

YAYLALAR, KÖYLER…

Murat Dağı zirvelerinden Kazıkbatmaz’da “Murat Dağıma Dokunma” yazılı pankartımızı açtık. Grubun lideri Ayhan Kazancı özellikle siyanürlü altın faaliyetinin doğaya vereceği zararlara dikkat çeken kısa konuşma yaptıktan sonra inişe geçtik.
Murat Dağının zirvesinden, güneşli havalarda Uludağ’a kadar geniş bir alan görülebiliyormuş. Ama bugün  hava parçalı bulutlu, pek berrak değil, göremiyoruz.
Yine de bir yanda Gediz, diğer yanda Muş ovasını, köylerini görebiliyorsunuz.
Sandıklı ve  Gümüle sulama göletleri….
Köyler…
Gediz’e bağlı Uğurluca, Göynük, Sumaklı, Çukurören, Karaağaç…
Muş Banaz’a bağlı Ayrancı, Çamyuva…
Yaylalar…
Tepelere, yamaçlara, kayalara, oba yerlerine bakınca fark ettiğin, ama ıssız…
Adları bile unutulmaya başlanan yaylalar…
Murat Dağı’nı bize gezdiren 50’li yaşlardaki yerel rehberimizden öğreniyoruz isimlerini:
Kıçıroğlu Yaylası, Dokuzçam Yaylası,  Belediye Yaylası, Gökoluk Yaylası, Fikirsiz Yaylası, Ocakoğlu Yaylası, Ekizci Yaylası, Sögalan Yayla, Sarıçiçek Yaylası…

GÖÇERLERİN YURDU…

“Buralar, ta 1300’ten beri Türklerin” diyen rehberimiz, “Ta Manisa Salihli’den, Kula’dan yakın zamana kadar sürüler gelirdi.  Buranın kekiği eşsizdir. Hem karpuz çatlatan soğuk su, hem kaplıca… Dünyada böyle yerler sadece 4 tane varmış” diyor, övgüyle tanıtıyor bölgeyi.
Rehberimiz Murat Dağı’ndaki canlılığa çocukluk döneminde tanık olmuş. 
Erkeçe (kısırlaştırılmış erkek keçi, seyis)” arama tutkusu bundan olmalı.
Keçi ve özellikle de seyislerin eti köylerde eskiden çok tutulurdu.
Bursa’da yaşamaya başladığımda keçi etinin kasaplarda satılmaması bana çok tuhaf gelmişti. Bugün de Bursa’da hala da keçi eti pek sevilmez.
Gedizli rehberimiz, “Murat Dağındaki bu tesiste bile kebap (kebap dediği, ateşte, közde çevirme..) olur. Burada halk keçi etini sever. Gediz’de kasaplarda keçi eti bulunur. Tabi kuzu etini 60, keçi oğlak etini 50 liradan alabilirsiniz. Fakat Cuma pazarında tanesi bin 600 liraya satılan erkeçeyi ben yörük köylerine gidip 800-900 liradan alır, keserim.  Kasaptan kilo ile et almam” diyor ve çocukluğunun damak tadını unutamadığını belli ediyor.


BİLMEK/ARAŞTIRMAK/ÖĞRENMEK YERİNE ‘İNANMAK’!

Rehberle sohbet ederken, aşağıda, Karaağaç köyü civarındaki altın madeni işletme konusunu soruyorum.
Biz  Siyanürle altın işleme burada hem ormanı, hem aşağıdaki ovayı mahvedecek, doğa ve yaşam alanımız zehirlenecek, altınları da yabancılar alıp götürecekler” diyoruz.
Peki orada yaşayanlar ne diyordu? Dinliyor, lafa giriyorum:
Altın madeni yeri Murat Dağından yaklaşık 15-20 km uzakta. Karaağaç köyünde. Murat Dağı ile alakası yok.  Tamam, siyanür olayı var. Ama kuyular yapılıyor. Bu kuyularda siyanürle ayrıştırma yapılacak, ortya çıkacak su devir daimle hep kullanılacak. Atılmayacak. Kesinlikle temiz suya, bir şeye bu siyanürün  geçmesi olmayacak. Yani siyanürlü suların yeraltı sularına derelere bulaşması söz konusu değil.
-          Diyorlar!...
-          Tabi, biz öyle duyuyoruz. Mühendisler de onu söylüyor. Haa, biz de tepki gösteriyoruz. Burada ağaçların katli söz konusu. Ağaçların kesilmesini biz de istemiyoruz.  Fakat yeraltı zenginlikleri… Bugün (a) hükümeti var, yarın (b) hükümeti gelecek. Bunlar yapmazsa onlar yapacak aynı şeyi.
-          ..De, altınları Türk şirketleri değil, yabanı şirketler alıp götürecek…
-          Yabancı derken, Katarlı…
-          Yok batılı, Kanadalı, Amerikalı falan…
-          Tabi yabancılar çıkarıyor, yüzde 30’unu Türkiye’ye veriyorlar.”
….
Evet evet…  Önceki gece kaplıca muhabbetleri arasında da birkaç, kelli felli Gedizliliden “Altın madenlerinin yabancı şirketlere verilmesine karşı çıkmak çok saçma. Altın işletmeciliğini Türkiye yapamaz. Dünyada bunu yapan birkaç şirket var. Biz de onlara veriyoruz. Mantıklı olan bu..” şeklinde gayet ciddi, ilmi (!) sözler dinlemiştim.
“Türkler kendi altınını çıkaramaz  sonucuna varan “entel”, süslü sözlerin sahipleri ile “Ulan Ak parti  vermezse diğer kara partiler verecek
yabancılara. Varsın bunlar versin diyen” köylü arasındaki uyum dikkat çekiciydi.
Peki Gediz’de bu “algı” nasıl üretiliyordu.

ALTINCILAR BOŞ DURMUYOR

Belli ki, “altıncı”lar boş durmamışlar.
İktidar çevrelerini hayli etkilemişler.

Kütahya Ak Parti Milletvekili Ahmet Tan, Gediz Belediye Başkanı Muharrem
Akçadurak, ilçe başkanı Mesut Yörük 7 Haziran 2019’daki basın toplantısında özetle şu açıklamayı yapıyor:
Anadolu Export Maden Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin İR.85899 nolu ruhsatı  aldığı ile ÇED Raporu’nun iptali ve yürütmenin durdurulması için 2017’de dava açılmıştır. Davacılar bölgede kış turizmi, Murat Dağı termal ve kayak merkezi projeleri, termal su kaynakları, göçer ve yörüklerin konaklama alanları, meral nadide kuşlar, endemik bitkiler için zarar göreceğini ileri sürmektedirler.
Fizibilite raporu (Altıncı şirketin hazırladığı) incelendiğinde, altın madeni alanının turizm alanı dışında olduğu, 9 yıl sürecek üretimden sonra sahanın tekrar ağaçlandırılacağı, altın çıkarma tekniklerine uyulacağı, siyanürün ifade edildi gibi derelere salınmayacağı, tesislerdeki havuzlarda muhafaza edileceği, devirdaimle anı suyun kullanılacağı, sahaya salınmayacağı, çevreye zararı önleyecek her türlü tedbirin alınacağı anlaşılmaktadır…”
Özetle, altıncılara kefil oluyorlar…
Vatandaş da bu sözlere “inanıyor”
Mesela Bergama’da, Kaz Dağları’nda, Artvin’de vs. altın çıkarırken acaba neler oldu? Doğa felaketi yaşandı mı? Çıkarılan altını Türkiye’de mi kaldı, çıkarılıp götürüldü mü?” diye sorgulama görülmüyor.
Siyasilerin topluma neden “bilme”, araştırma, sorgulama, öğrenme yerine sorgusuz sualsiz kabul etmeyi, “inanma”yı, inancı, empoze etme gayreti içinde olduklarını şimdi daha iyi anlar gibi oluyorum. Demek ki, bir yandan köylerin nerdeyse tamamında okullar kapatılırken, adım başı cami, kuran kursu açılması boşuna değil…

GEDİZ’DE ZENGİN TARİH…

Yürüyüşün sona ermesinden sonra, yöresel rehberimizle kucaklaşıp ayrılıyoruz. Dağın eteklerindeki Karaağaç köyü yakınlarından geçerken yol kenarında baraj inşaatına benzer faaliyetler görüyoruz. Bunlar altın madeni için siyanür havuzlarının inşaatı olabilirmiş. Ama sadece fotoğrafını çekip devam ediyoruz. Çevrede bilgi alınacak kimse yok
Gediz Frigyalılara uzanan zengin bir tarihe sahip.    
Gediz’den Kütahya’ya giderken Çavdarhisar’daki ünlü Aizanoi Antik Kenti’ni ziyaret ediyoruz.
Çavdarhisar merkezde sayılacak  Aizanoi Antik Kenti Kütahya’ya 50 km uzaklıktadır. Penkalas (Kocaçay) Irmağının yukarı kesiminde. Aizanoi Frigya’ya bağlı Aizanitis’lerin ana yerleşim merkeziymiş.  Zeus tapınağının çevresinde yapılan kazılarda, MÖ 3 bin yıllarına ait yerleşim izlerine rastlanmış.
Bursa’nın en eski yerleşim merkezi Tophane civarındaki Bithynia var ya…
Bithynia bir yeraltı sarayıydı. Oysa Aizanoi kocaman taş sütunları ile devasa bir yerüstü sarayı…
Selçuklular döneminde “Çavdar Tatarları” tarafından teslim alındığı için buraya Çavdarhisar adı verilmiş.
Açık hava müzesi olarak gezdiğimiz antik kentte kazıların henüz tamamlanmadığı anlaşılıyor.
Ortaya çıkan pek çok tarihi eser, mermer heykeller, sütunlar vs. de öylece yan yana konulmuş durumda.
Roma döneminde yaklaşık 80 bin kişinin yaşadığı, Anadolu’daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı, 15.000 kişilik tiyatro, 13.500 kişilik stadyum, iki hamam, dünyanın ilk ticaret borsa binası, iki agora, gymnasium, nekropol, su yolları vs. düşünülürse buranın turizm açısından tanıtıma ihtiyacı olduğu açık…

Yürümeye, dağları, köyleri, insanları velhasıl memleketi tanımaya devam…




1 yorum: