Doğa
gezilerimizde 26-27 Ekim 2019
tarihlerinde değişik bir yol tuttuk; Kütahya’nın
Gediz ilçesinde altın madeni işleme
hazırlığı yapılan Murat Dağı’na
gittik. “Karpuz çatlatan” buz gibi
suları, ılıca ve kaplıcaları, yaylaları, ormanları ile bölgenin en önemli doğal
zenginliği olan Murat Dağı’nın
zirvelerinde dolaştık.
Türklerin Anadolu’ya gelişte ilk yerleştikleri yörelerden birisi
olan bu dağ, yakın zamana
kadar Eskişehir’den, Muş’a, Manisa’ya uzanan geniş bir alanda Yörük göçerlerin koyun keçi sürüleri otlattığı bir yer iken şimdilerde farklı bir akıbete yelken açıyor.
kadar Eskişehir’den, Muş’a, Manisa’ya uzanan geniş bir alanda Yörük göçerlerin koyun keçi sürüleri otlattığı bir yer iken şimdilerde farklı bir akıbete yelken açıyor.
Kütahya’nın kendine has kıraç ve kireçli toprağına tezat gibi duran bu zümrüt
yeşili dağlarda güzelim çam ağaçları, yüksek kotlarda kayak merkezi yapımı; aşağılarda
yabancı şirketlerin altın madeni çıkarması için birer birer yok ediliyor.
Ekip biçmekten,
hayvancılık yapmaktan eli
yanan yöre halkı olup bitenlere ses çıkaracak takatten çoktan düşmüş. Büyük ölçüde boşalan köylerdeki yaşlı ve emekli nüfus çaresiz; bekliyor, hükümetin, “yetkililerin” yaydığı umutlara, vaatlere “inanmak” istiyor.
yanan yöre halkı olup bitenlere ses çıkaracak takatten çoktan düşmüş. Büyük ölçüde boşalan köylerdeki yaşlı ve emekli nüfus çaresiz; bekliyor, hükümetin, “yetkililerin” yaydığı umutlara, vaatlere “inanmak” istiyor.
Koza Dağcılık’ın siyanürle altın işletmenin ortaya çıkaracağı
olumsuzluklara dikkat çekmeyi hedefleyen yürüyüşü için Bursa’dan 30 doğasever ile kalkan otobüsümüz İnegöl, Bozüyük, İnönü üzerinden Kütahya’ya, Çavdarhisar’a
ve Gediz’e, oradan 15 km uzaklıktaki
Murat Dağı’nda Gediz Belediyesi’ne ait kaplıca tesislerine ulaştı.
MURAT DAĞI
KAPLICALARI…
Çevresi çam
ormanlarıyla kaplı dere yatağındaki 5 ayrı (Çamaşırlık, Sarıkız, Karakazan, Traverten ve Çamurluk) kaynaktan
çıkan sıcak sular “Ilıca” olarak
biliniyor. Sıcaklığı 80 ila 100 derece
arasında olan bu sular Orman işletmesi’ne
ait konaklama tesislerinde kullanılıyormuş.
Bizim kaldığımız Gediz
Belediyesi’ne ait tesis, “Bungalov”
tarzı ahşap bağımsız bölümlerden oluşuyordu. Her birinde mutfak vs. var, 3-5
kişi kalabiliyor. Yatak kapasitesi toplamda 120 imiş.
Gediz’de kaplıca suları var, yöre turizme açılsın türünden haberler alırdık. 1987’de
bölgede “Termal ve Turizm Merkezi”
kurmak için Bakanlar Kurulu kararı
da vardı, ama ortada pek bir şey yoktu. Son senelerde 1450 metre kotlarındaki
bölgeye belediye tarafından kaplıca tesisleri kurulduğunu öğrendik. Buradaki
doğal suların sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, bromür ve sülfatça zengin olduğu, romatizma,
deri, kadın hastalıkları, sinir ve kas hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor.
Su sıcaklığı 37-43 derece.
Doğrusu ilk gün
yerleşme, çevreyi keşfetme ile geçti. Bungalovlardaki açık mutfakta kombi
görünce doğalgaz var sanmıştım, meğer bunlar elektrikle çalışan kombiymiş… İlk
kez burada gördüm. İçerisi sıcaktı, kombi çalışıyordu. Tesis yaz kış açıkmış.
BUNGALOV TARZI
DAĞ-KIŞ TURİZMİ MODELİ…
Dağda kayak ve
turizm deyince ister istemez aklınıza Uludağ
geliyor. Mukayese yapıyorsunuz…
Murat Dağı’nda, Uludağ’daki
gibi lüks turistik otel yok.
Bence buraya hiç
öyle lüks otel, SPA merkezleri falan yapılmamalı. Sıcacık ve dört mevsim kullanılabilecek
bungalovlar hem doğaya, hem de insanımızın cüzdanlarına daha uygun. Bungalov
tarzı turizm burada farklı bir dağ turizmi modeli ortaya çıkarabilir.
Hani hatırlarsanız,
Bursa Büyükşehir Belediyesi de bir
dönem, Alaçam bölgesinde yöre
halkının pansiyon vs. tarzı işletmelerle katılabileceği “İsviçre tarzı” kış turizm merkezi planları yapmış, ama arkası
gelmemişti. Malum Uludağ’daki mevcut
lüks otelli “kış turizmi”,
otelleri sadece senenin 2-3 ayına mahkûm olması gibi bir durumla sonuçlanıyor.
otelleri sadece senenin 2-3 ayına mahkûm olması gibi bir durumla sonuçlanıyor.
HAMAM SEFASI
Akşamları tesiste
yemek çıkıyormuş, ama bizim grup kendi
arasında mangal yakıp köfte-salata partisini tercih etti. Bizim dışımızda İzmir
yöresinden gelen bir doğasever grubu daha vardı.
Kaplıca hamamlar
burada kadın-erkek olarak ayrı çalışıyor.
Kaplıcanın
kokusunu alınca gözlüğümü, mayo ve bonemi hazırlamıştım..
Keyifli ve bol
gürültülü hamamdan sonra “pancar”
gibi bir yüzle şöminenin karşısında kekik çayı içmek çok iyi geliyormuş!
KAYAK PİSTİ İÇİN
AĞAÇLAR SÖKÜLÜYOR..
Pazar sabahı
erkenden kahvaltımızı yapıp yola koyuluyoruz.
Hedef, Murat
Dağının zirvesi. Sürekli yokuş çıkıyoruz.
Piknik
alanlarından sonra iş makineleriyle daha yeni açılmış gibi duran toprak yoldan
ilerliyoruz.
Çam ormanında
sağlı sollu düzgün kerestelik ağaçlar...
Ve biraz
yükselince karşımızda kocaman bir inşaat...
Kayak merkezi
yapılıyormuş.
Telesiyej
yapımında kaba inşaat bitmiş, demir direkler dikilmiş. Biniş, bilet kesme
kabinleri…
Yeraltına
döşenerek getirilmiş elektrik kabloları...
Ağaçları sökmek,
pisti düzeltmek için orada olan buldozerler…
Kayak pistleri
ile ilgili proje Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 15 Temmuz 2017 tarihinde
onaylanmış. Türkiye Kayak Fderasyonu beğenmiş, toplam 7 bin 700 metre pist
uzunluğu tespit etmişler…
Eeee de, şeytan
sor diyor:
Biraz daha üst
kotlara çıksanız orada ağaç olmayan çok geniş alanlar vardı…
İnsan hiç değilse
Uludağ’daki pistlere bakar... Uludağ’da kayak pisti için ağaç kesildiğini
duydunuz mu?
Yükseklerde
yaylalar, meralar varken, ormanın içine kayak pisti yapmak nasıl bir kafadır
ya!
Murat Dağı’nda
kar kalınlığı 4 metreye kadar yükselebiliyormuş.
Zirvenin
yüksekliği 2.300 metre olduğu düşünülürse Murat
Dağı, Uludağ’ı andırıyor.
YAYLALAR, KÖYLER…
Murat Dağı zirvelerinden Kazıkbatmaz’da “Murat Dağıma
Dokunma” yazılı pankartımızı açtık. Grubun lideri Ayhan Kazancı özellikle siyanürlü altın faaliyetinin doğaya
vereceği zararlara dikkat çeken kısa konuşma yaptıktan sonra inişe geçtik.
Murat Dağının zirvesinden, güneşli havalarda Uludağ’a kadar geniş bir alan
görülebiliyormuş. Ama bugün hava parçalı
bulutlu, pek berrak değil, göremiyoruz.
Yine de bir yanda
Gediz, diğer yanda Muş ovasını, köylerini
görebiliyorsunuz.
Sandıklı ve Gümüle sulama göletleri….
Köyler…
Muş Banaz’a bağlı Ayrancı,
Çamyuva…
Yaylalar…
Tepelere,
yamaçlara, kayalara, oba yerlerine bakınca fark ettiğin, ama ıssız…
Adları bile
unutulmaya başlanan yaylalar…
Kıçıroğlu Yaylası, Dokuzçam Yaylası, Belediye Yaylası, Gökoluk Yaylası, Fikirsiz
Yaylası, Ocakoğlu Yaylası, Ekizci Yaylası, Sögalan Yayla, Sarıçiçek Yaylası…
GÖÇERLERİN YURDU…
“Buralar, ta 1300’ten beri Türklerin” diyen rehberimiz, “Ta Manisa Salihli’den, Kula’dan yakın zamana kadar sürüler gelirdi. Buranın kekiği eşsizdir. Hem karpuz çatlatan
soğuk su, hem kaplıca… Dünyada böyle yerler sadece 4 tane varmış” diyor,
övgüyle tanıtıyor bölgeyi.
“Erkeçe (kısırlaştırılmış erkek keçi,
seyis)” arama tutkusu bundan olmalı.
Keçi ve özellikle
de seyislerin eti köylerde eskiden çok tutulurdu.
Bursa’da yaşamaya başladığımda keçi etinin kasaplarda satılmaması bana çok tuhaf
gelmişti. Bugün de Bursa’da hala da keçi eti pek sevilmez.
Gedizli
rehberimiz, “Murat Dağındaki bu tesiste
bile kebap (kebap dediği, ateşte, közde çevirme..) olur. Burada halk keçi etini sever. Gediz’de kasaplarda keçi eti
bulunur. Tabi kuzu etini 60, keçi oğlak etini 50 liradan alabilirsiniz. Fakat
Cuma pazarında tanesi bin 600 liraya satılan erkeçeyi ben yörük köylerine gidip
800-900 liradan alır, keserim. Kasaptan
kilo ile et almam” diyor ve çocukluğunun damak tadını unutamadığını belli
ediyor.
BİLMEK/ARAŞTIRMAK/ÖĞRENMEK
YERİNE ‘İNANMAK’!
Rehberle sohbet
ederken, aşağıda, Karaağaç köyü
civarındaki altın madeni işletme konusunu soruyorum.
Biz “Siyanürle
altın işleme burada hem ormanı, hem aşağıdaki ovayı mahvedecek, doğa ve yaşam
alanımız zehirlenecek, altınları da yabancılar alıp götürecekler” diyoruz.
Peki orada
yaşayanlar ne diyordu? Dinliyor, lafa giriyorum:
“Altın madeni yeri Murat Dağından yaklaşık
15-20 km uzakta. Karaağaç köyünde. Murat Dağı ile alakası yok. Tamam, siyanür olayı var. Ama kuyular
yapılıyor. Bu kuyularda siyanürle ayrıştırma yapılacak, ortya çıkacak su devir
daimle hep kullanılacak. Atılmayacak. Kesinlikle temiz suya, bir şeye bu
siyanürün geçmesi olmayacak. Yani
siyanürlü suların yeraltı sularına derelere bulaşması söz konusu değil.
-
Tabi, biz öyle duyuyoruz. Mühendisler de
onu söylüyor. Haa, biz de tepki gösteriyoruz. Burada ağaçların katli söz konusu.
Ağaçların kesilmesini biz de istemiyoruz.
Fakat yeraltı zenginlikleri… Bugün (a) hükümeti var, yarın (b) hükümeti
gelecek. Bunlar yapmazsa onlar yapacak aynı şeyi.
-
..De, altınları Türk şirketleri değil,
yabanı şirketler alıp götürecek…
-
Yabancı derken, Katarlı…
-
Yok batılı, Kanadalı, Amerikalı falan…
….
Evet evet… Önceki gece kaplıca muhabbetleri arasında da
birkaç, kelli felli Gedizliliden “Altın
madenlerinin yabancı şirketlere verilmesine karşı çıkmak çok saçma. Altın
işletmeciliğini Türkiye yapamaz. Dünyada bunu yapan birkaç şirket var. Biz de
onlara veriyoruz. Mantıklı olan bu..” şeklinde gayet ciddi, ilmi (!) sözler
dinlemiştim.
“Türkler kendi altınını çıkaramaz”
sonucuna varan “entel”, süslü
sözlerin sahipleri ile “Ulan Ak
parti vermezse diğer kara partiler
verecek
yabancılara. Varsın bunlar versin diyen” köylü arasındaki uyum
dikkat çekiciydi.
Peki Gediz’de bu “algı” nasıl üretiliyordu.
ALTINCILAR BOŞ
DURMUYOR
Belli ki, “altıncı”lar boş durmamışlar.
İktidar çevrelerini
hayli etkilemişler.
Kütahya Ak Parti Milletvekili Ahmet Tan, Gediz
Belediye Başkanı Muharrem
Akçadurak, ilçe başkanı Mesut Yörük 7 Haziran 2019’daki basın toplantısında özetle şu açıklamayı yapıyor:
Akçadurak, ilçe başkanı Mesut Yörük 7 Haziran 2019’daki basın toplantısında özetle şu açıklamayı yapıyor:
“Anadolu
Export Maden Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin İR.85899 nolu ruhsatı aldığı ile ÇED Raporu’nun iptali ve yürütmenin
durdurulması için 2017’de dava açılmıştır. Davacılar bölgede kış turizmi, Murat
Dağı termal ve kayak merkezi projeleri, termal su kaynakları, göçer ve
yörüklerin konaklama alanları, meral nadide kuşlar, endemik bitkiler için zarar
göreceğini ileri sürmektedirler.
Fizibilite raporu (Altıncı şirketin hazırladığı) incelendiğinde, altın madeni alanının turizm alanı dışında olduğu, 9
yıl sürecek üretimden sonra sahanın tekrar ağaçlandırılacağı, altın çıkarma
tekniklerine uyulacağı, siyanürün ifade edildi gibi derelere salınmayacağı, tesislerdeki
havuzlarda muhafaza edileceği, devirdaimle anı suyun kullanılacağı, sahaya
salınmayacağı, çevreye zararı önleyecek her türlü tedbirin alınacağı
anlaşılmaktadır…”
Özetle,
altıncılara kefil oluyorlar…
“Mesela Bergama’da, Kaz Dağları’nda, Artvin’de
vs. altın çıkarırken acaba neler oldu? Doğa felaketi yaşandı mı? Çıkarılan
altını Türkiye’de mi kaldı, çıkarılıp götürüldü mü?” diye sorgulama
görülmüyor.
Siyasilerin
topluma neden “bilme”, araştırma,
sorgulama, öğrenme yerine sorgusuz sualsiz kabul etmeyi, “inanma”yı, inancı, empoze etme gayreti içinde olduklarını şimdi
daha iyi anlar gibi oluyorum. Demek ki, bir yandan köylerin nerdeyse tamamında
okullar kapatılırken, adım başı cami, kuran kursu açılması boşuna değil…
GEDİZ’DE ZENGİN
TARİH…
Yürüyüşün sona
ermesinden sonra, yöresel rehberimizle kucaklaşıp ayrılıyoruz. Dağın eteklerindeki
Karaağaç köyü yakınlarından geçerken
yol kenarında baraj inşaatına benzer faaliyetler görüyoruz. Bunlar altın madeni
için siyanür havuzlarının inşaatı olabilirmiş. Ama sadece fotoğrafını çekip
devam ediyoruz. Çevrede bilgi alınacak kimse yok
Gediz’den Kütahya’ya giderken Çavdarhisar’daki ünlü Aizanoi Antik Kenti’ni ziyaret
ediyoruz.
Çavdarhisar merkezde
sayılacak Aizanoi Antik Kenti Kütahya’ya 50 km uzaklıktadır. Penkalas (Kocaçay) Irmağının yukarı
kesiminde. Aizanoi Frigya’ya bağlı Aizanitis’lerin ana yerleşim merkeziymiş.
Zeus
tapınağının çevresinde yapılan kazılarda, MÖ 3 bin yıllarına ait yerleşim
izlerine rastlanmış.
Bithynia bir yeraltı sarayıydı. Oysa Aizanoi kocaman taş sütunları ile devasa bir yerüstü sarayı…
Selçuklular döneminde
“Çavdar Tatarları” tarafından teslim
alındığı için buraya Çavdarhisar adı
verilmiş.
Açık hava müzesi
olarak gezdiğimiz antik kentte kazıların henüz tamamlanmadığı anlaşılıyor.
Ortaya çıkan pek
çok tarihi eser, mermer heykeller, sütunlar vs. de öylece yan yana konulmuş
durumda.
Roma döneminde yaklaşık 80 bin kişinin yaşadığı, Anadolu’daki en iyi korunmuş Zeus
Tapınağı, 15.000 kişilik tiyatro, 13.500 kişilik stadyum, iki hamam,
dünyanın ilk ticaret borsa binası, iki agora, gymnasium, nekropol, su yolları
vs. düşünülürse buranın turizm açısından tanıtıma ihtiyacı olduğu açık…
Yürümeye, dağları, köyleri, insanları velhasıl memleketi tanımaya devam…
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil