18 Kasım 2019 Pazartesi

Bozcaarmut Göleti, Kınık: Sulama göletleri şehirlilerin gözde piknik alanları oluyor..



Bozcaarmut Göleti, Kınık



Dursun EROĞLU

Doğa gezilerimizde dün (17 Kasım 2019 Pazar) Bilecik’in Pazaryeri ilçesine bağlı Kınık ile Bozcaarmut köyleri arasındaki dağlarda yürüdük. 17 Kilometre yürüdüğümüz rahat parkurda meşe (pelit), kayın (gürgen) ve çam ormanlarında sonbaharın renklerini izlemek hepimize çok iyi geldi. Sulama göletlerinin yeni mesire alanları haline dönüşüne tanık
oluyorsunuz… Bozcaarmut Göleti daha şimdiden Eskişehir, Bursa, Bilecik hattında kayda değer bir piknik alanı olmaya başlamış bile.
Pazar sabahı ilk kez Koza Dağcılık dışında bir dağcılık kulübüyle, Sınır Tanımayan Dağcılar ile yola çıktım. İki minibüsü dolduran doğasever insanlarla Bursa’dan İnegöl’e vardıktan sonra İnegöl-Pazaryeri yoluna düştük. Nazifpaşa civarında artık Bursa’dan çıkıp Bilecik topraklarına giriyorsunuz. Meğer Nazifpaşa sıradan bir yer değil, Kurtuluş Savaşı’nda zafere giden yolda önemli kilometre taşıymış…
Kınık'ın ünlü çömlekçi anıtı... 

Sabah çayımızı Kınık’ta içtik. Kınık aslında hem tarihsel kökleri çok eskilere giden, hem de çömlekçilik ile adını duyurmuş önemli bir yer. Ama malum nedenlerle nüfus kaybetmeye devam ediyor. Ortalıkta pek bir canlılık yok. Kahvehanede birkaç kişinin dışında, ineklerini çeşmeye götüren yaşlı bir köylü görüyorum.
2007’de 363 olan nüfus 2018’de 260’a düşmüş. Köy meydanındaki “Çömlek anıtı”nın önünde fotoğraf çekindikten sonra Koza’dan tanıdığım yol arkadaşım sevgili Gürsel Saylı’nın
Köyde ineğini dolaştıran bir köylü
rehberliğinde ormana giriyoruz. Traktör yolları ve patikalardan, pek çoğu geçtiğimiz sene hiç ekilip biçilmediği anlaşılan tarlalardan, Bulduk köyünü solumuza alarak yükselmeye başlıyoruz.
Köyde, “başıboş” olduğunu tahmin ettiğim köpeklerin bazıları bize takılıyor, yol arkadaşımız oluyorlar.
Bulduk köyü de Kınık ve diğer köyler gibi Kurtuluş Savaşı ve Yunan-İngiliz işgaline karşı direnişte öne çıkan, farklı kahramanlık öykülerinin anlatıldığı bir yer. Bulduk ve sağımıza düşen Alınca köyleri nüfusları 40 ila 50 arasında olan
Bulduk köyü.
küçük köyler. Bu köylerin hiçbirisinde ilkokul kalmamış.

BOZCAARMUT GÖLETİ MESİRE ALANI..

Önceki yürüyüşümüzde Küçükelmalı ormanlarında gezmiş, Küçükelmalı Göletini görmüştük. Bu sefer o tarafa gitmeyeceğiz. Asıl hedefimiz Bozcaarmut Göleti! Açıkçası bu yürüyüş ile Bozcaarmut Göleti ve çevresinde sonbahar fotoğrafları yakalamak en büyük hayalim.

Yol boyu Orman İşletmesi’ne ait çam kütükleri ve istiflenmiş tomruklar görüyoruz. Yükseklere çıktıkça upuzun, kerestelik çam ağaçları dikkat çekiyor.
Ormanlık alanda karşımıza bazen mera veya yayla diyebileceğimiz otlak  alanlar çıkıyor. Ama hayvan sürüsüne, çobana falan rastlamıyoruz.
Sadece bir kızanın peşine düşmüş 13-14 erkek köpek çıkıyor yolumuza…
Veee vadileri, orman içi geçiş ve patikaları takip ederek iniyoruz  Bozcaarmut Göleti’ne…
Bozcaarmut Göleti, Küçükelmalı Göleti  veya diğer göletler gibi DSİ tarafından yapılan sulama göletleri…
Yani tarla, bahçe sulamak için yapılan göletler...
Ancak son yıllarda köylerden nüfus kaybı, arazilerin fiilen terk edilmesinin de etkisiyle bu su göletlerinde bu mevsimde bile su seviyesi normal oluyor ve buralar şehirde yaşayanlar için bir tür mesire yeri, piknik alanı haline geldi.
Bunu daha Bozcaarmut Göleti’ne yaklaşırken anlıyorsunuz. Bilecik, Eskişehir ve Bursa plakalı araçlar akın etmiş… 
Mangal dumanları arasında kimisi çadır kurmuş, kimisi çilingir başında arkadaşıyla muhabbet ediyor.

Piknikçiler için “umumi hela” yapımı anlaşılan hala bitmemiş! 
Ağaç masa ve çardaklarda yer bulmak sorun.
Bizim grubun kimisi yere kimisi boş bulduğu banka yerleşti ve öğle molamızı burada verdik.
Hava güneşli, suyun üzerinde hafif rüzgar esiyor.  Yemyeşil çam ormanının suya düşen görüntüsü ile sonbahar fotoğrafları çekiyoruz.
Piknikçilerle yan yana, iç içeyiz…
Arazide kızgınlık geçiren dişi köpekle beraber olmak, çiftleşmek için bir biriyle yarışıp dağ tepe dolaşan köpekler yorgunluktan
Göletin çevresi piknikçilerle dolu
bitap düşmüş, yanı başımıza kıvrıldılar.
Grupta bazı hayvanseverler yanında köpek maması getirmiş, veriyorlar.

GÖL ÇEVRESİNE ARABA YOLU!

Bozcaarmut Göleti bir doğa harikası. Çevresi çam ormanlarıyla kaplı. Suda nilüferler sonbaharın etkisiyle mi nedir, solmuş bir halde.
Ama buna üzülmeye vakit yok..
O da ne… Önceki gelişimizde gölün çevresinde yürüdüğümüz patika iş makinesi ile yok edilmiş! Ağaçlar kökünden sökülüp atılmış.
Amaç göletin çevresinde yürümeyi kolaylaştırmaksa patikaların iyileştirilmesi gerekmez miydi?
Neden göletin kıyısına dozerle dalıp, ağaçları kökünden sökerler!…
Pinkinçiler göletin kenarına akın etmiş. 

Göletin çevresine araba yolu yapmak, orayı da egzoz dumanına boğup araba gürültüsü ve trafik yaratmak, bu doğa cenneti göletleri  tahrip etmek, mahvetmek değil midir?
İnsanlar doğal güzellikleri, arabalarının penceresinden mi görmek ister; yoksa araçlardan, trafikten, gürültüden, kirli havadan uzak yürümek, çıplak gözle görmek, dokunmak mı ister?
Göletin kenarında toprağı eşip ağaçları sökmekle amaç nedir, anlamak mümkün değil.
Yürüyüşün bundan sonraki bölümünde hedef Bozcaarmut köyüne gitmek.  Tabi
araba yolunu değil, yine ormanlık alandan patika ve traktör yollarını tercih ediyoruz.

ELMALAR AĞAÇTAN DÖKÜLÜYOR, YERDE ÇÜRÜYOR.

Tarlaların, bahçelerin çoğu terk edilmiş. Her yanı yaban otları, dikenler sarmış.
Bozcaarmut 200 civarında nüfusu ile “büyük” köylerden birisi. Ancak bütün köyler gibi burası da yaşlı ve emekli nüfusun hâkim olduğu bir yer.
Elma ağacı.. Elmalar ya dalında ya yerde çürüyor.

Buranın orman köyü olduğunu, eski köy evlerinin mimarisinde anlıyorsunuz. Taş, ağaç, kerpiç üzerine kurulu evler, ahırlar. Ancak yeni evler beton, tuğla. 
Bazı evlerin alt katları dikkatimi çekiyor. Ahıra benzemiyor. Öğreniyorum ki, bu evlerin bazılarında yakın zamana kadar dokuma tezgahı varmış. Köylüler bu "karatezgah"larla ailece dokuma işi yaparmış. Tabi tamamen bitmiş bu dönem.
Köyde bir elma ağacı görüyorum. Ağacın dalları da, dibi de elma dolu. Yazık dökülüp yerde çürüyor.
Çok da lezzetli. Eğilip yerdeki elmalardan cebimi dolduruyorum.
Köy kahvehanesi hareketli sayılır.
Burası “köy”
Bursa’nınkiler gibi adı “mahalle” değil.
Peki ne farkları var, diyorum?
"Kilitli parke" hepsinde var...  
Görünürde tek fark, belediye otobüs durağı. "Köy"lerlde özel minibüslerin yaptığı taşıma işini burada belediyenin "özel halk minibüsü" diyebileceğim araçlar yapıyor. Galiba ücretler de aynı. 
Artık dönüş zamanı, güneş ufka yaklaşmış …
Yürüyüşe katılan kadınlar toplu fotoğraf çektiriyor.

Bozcaarmut köyünde minibüslerimize biniyor, sabah yürümeye başladığımız yere, Kınık’a geliyoruz. Kınık’ta “çömlekçi” imalathanelerden birisine gidiyoruz. İçeride toprağı yoğurup, işlemeye hazırlayan kocaman sucuk makinesi gibi bir makineden aldığı çamurdan kahve cezvesi yapan ustanın Suriyeli olduğunu öğreniyoruz.
Güveç, toprak tencere, fincan vs. satın alıyoruz.

ORGANİK ÇİFTLİK!
Hüseyin Baran mısırları tanıtıyor


Artık güneş battı. Son uğrak yerimiz “Baran  Organik Yaşam Çiftliği”… 40 dönüm araziye kurulu çiftlikte tamamen organik meyve sebze yetiştiriliyormuş. Birkaç tane bungalov tipi yapı var. Çiftliğin sahibi emekli öğretmen Hüseyin Baran bizi sıcak karşılıyor.
Kuru mısır koçanlarını  göstererek, “8 sıralıdır, bizim yerli mısırımız. Hakikisi budur”  diyor.
 Karpuz pekmezi” hiç duymamıştım. Yapmışlar, olmuş. Tadı da güzeldi.  

Yürümeye, dağları, dereleri, ovaları, köyleri, ormanları, velhasıl memleketi tanımaya devam...



2 yorum:

  1. Kalemine sağlık yol arkadaşım. Bu günlerde doğa bir başka güzel gerçekten. Ama söylemeden edemiyeceğim, Bozcaarmut Göletini maalesef kötü buldum. Çöpler, araba yoğunluğu ve sözünü ettiğin tahribat...

    YanıtlaSil
  2. Kalemine sağlık çok güzel anlatmışsın

    YanıtlaSil