3 Temmuz 2012 Salı

Sam Amca savaş kurbanı sevmez!





Geçenlerde The Washington Post gazetesinde Amerikan yönetiminin savaş kurbanlarına kaşı tutumunu gündeme getiren güzel bir yazı yayımlandı. 

Amerika’nın askeri müdahalede bulunduğu ülkelerde sivil halka yaklaşımının, müdahalelerin meşruiyetini ortadan kaldırdığına dikkat çeken yazıyı kaleme alan kişi, Massachusetts Teknoloji  Enstitüsü (MIT)  Uluslararası Etüt Merkezi’nin İcra Direktörü John Tirman.  “Amerikan savaşlarında sivillerin kaderi: Başka ölümler” kitabının yazarı olan Tirman, yazısına çarpıcı bir girişle başlıyor: “Başkan Barack Obama, Irak ile savaşın resmen sona erdiği 14 Aralık 2011 günü Kuzey Carolina’da müthiş bir konuşma yaptı.  Askerlerimizi, ‘vatanseverlikleri ve yerine getirdikleri kutsal görev’ için göklere çıkardı, yaşamını yitiren yaklaşık 4 bin 500 Amerikan askeri için derin üzüntülerini dile getirdi. Ama, Irak halkının kurbanları için tek bir laf bile etmedi.”


Hatırlayalım, Irak’a, özgürlük getireceği sloganı ile girmişlerdi!

Tirman, bu durumun yeni olmadığını, Amerikan yönetiminin Kore ve Vietnam dahil, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında girdiği her ülkede, sivilleri görmezden geldiğini, hatta düşman saydığını belirtiyor.

Sivil halka karşı tutumun bir “Amerikan geleneği” haline geldiğini kaydederken, Tirman, “Biz Amerikalılar, çok yardımsever, vicdanı olan, merhametli bir halk olarak biliniriz, çoğu zaman da öyleyizdir, ancak ülke dışında çarpışmaya gittiğimizde, bizim bütün ilgimiz Amerikan askeri kayıpları ile sınırlanıyor, yerli halk ile empati yapamıyoruz” diyor.

Irak’ın işgali sırasında general Davit  Petraeus ’un sivil halka karşı tutumunun çok sert olması nedeniyle göklere çıkarıldığını, madalyalara boğulduğunu hatırlarken de bu durumun aslında “Irak’a özgürlük Operasyonu”nun temel mantığını ortadan kaldırdığını vurgulamaktan çekinmiyor.

Savaşlarda en önemli sorunlardan birisi, can veren insanların gerçek sayısının bilinememesi.  Ordular isim isim, hangi birlikten kimin öldüğünü, yaralandığını bilir, bunun listesini tutar. Ancak sivil halkın gerçek kayıpları çoğu zaman tam bir muammadır.  Bu yüzden Tirman, sivil kayıplara ilişkin resmi makamlardan yapılan, güvenilir de olsa “tahmini” rakamlara yer veriyor.

Bakınız, ABD’nin tek başına veya NATO adı altında saldırdığı, işgal ettiği ülkelerde yerli halktan ölü sayıları şöyle:

Vietnam: 3,8 milyon.

Laos: 1 milyon.

Kamboçya: 800 bin.

Afganistan: 100 bin.

Irak: 650 bin.

3 milyon ölü ile Kore’yi de eklerseniz, 10 milyon can…  Yaralanan, sakatlanan, hayatı altüst olan, öksüz, dul kalan, ruh sağlığını yitiren kurbanların sayısı kuşkusuz bunun en az 3-5 katıdır. Demek ki, dünyada Amerikan savaşlarının sivil kurbanı en az 50 milyon…  

Şimdi, sandalyeye yaslanıp düşünelim. Amerika süper bir güç.  Çoğumuzun hayallerini süslüyor. Herkes eğitimi, işi; hatta siyasi geleceği için Amerika’nın kapısını çalmak istiyor. Hatta bizim gazetecilik mesleğinde yükselmek, yüksek mevki, makam, servet, ün sahibi olmak istiyorsanız yolunuz Amerika’dan geçmek zorundadır. Baksanıza Gülen tarikatı bile Amerika’ya gittikten sonra patladı!

Peki, hepimizin ağzını sulandıran Amerika’nın insanı nasıl oluyor da fakir ülkelerin zavallı insanlarının fare gibi öldürülmesini zevkle izliyor, bunu yapan iktidarlara oy veriyor.   Amerikalıların hiç vicdanı, insanlığı yok mudur? Bunlar çıkarı için babasını kesen canavarlar mıdır? Kızılderili lider Cerenimo ile Bin Ladin’i aynı rahatlıkla boğazlayan şey, nasıl bir ruh halidir?

Tirman buna da kafa yormuş. ABD’nin “Hür ve adil bir dünya” mesajı vermesine dikkat çekiyor ve saldırganlığın kökenlerine giderken şunları yazıyor:

“Bizim yerli halka karşı ilgisizlik, hatta düşmanlığımızın kökleri belki de bizim iyi-kötü kavramımıza dayanıyor. Akıl ve düzenle oluşacak ‘adil bir dünya’ teorisi, otuz yıldan fazladır psikolojik olarak hazırlanıyor. Ancak bu ‘adil dünya’ bozulduğu, arıza çıktığında, durumu bir sapkınlık olarak algılıyoruz. Örneğin, sokakta bir dilenci görünce genelde ilgisiz davranıyoruz, hatta dilenciye öfkeleniyoruz. Zira, sanıyoruz ki, Amerika’da normalde herkes aç karnını doyurabilir…”

Demek ki, sokaktaki dilenciye öfkelenen Amerikalı, sorunlu gördüğü ve işgal ettiği ülkelerin insanına da acımıyor, hatta öfke duyuyor…

Yani, Sam Amca kendi savaşı da olsa, kurbanları hiç sevmiyor.  Bu yüzden gözlerine gireceğiz diye, komşularla boğazlaşmak boşuna!

İyi pazarlar…


1 Temmuz 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder