Dursun EROĞLU “Tarihin tekerleği asla geri geri gitmez” diye inanırım. Teker hep ileri gidiyor. Ama bazen hızlı, bazen yavaş… Bu hızı da galiba liderler belirliyor… Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez de tarihin tekerleğini hızlandıran liderlerden birisiydi. Chavez, “şeytan” dediği Amerikan emperyalizmine değil, kansere yenik düştü. Umarım ülkesinde yoksulluğu, adaletsizliği ortadan kaldırmak için başlattığı çabalar kesintiye uğramaz. |
Latin Amerika, toplumsal tarih açısından sanırım dünyanın en renkli bölgesi. Dünyanın neresine gitseniz görebileceğiniz birkaç politik simgeden birisi herhalde “Che”dir. Yine Fidel Castro’nun ünü Küba’dan kat be kat fazladır. Simon Bolivar da öyle.
Tabi bu ün, nedensiz de değil. Zira bütün dünyada hak ve adalet isteyenlerin karşısındaki en büyük güç, engel durumundaki ABD’nin burnunun dibinde, ona kafa tutabilen devrimcilerden sözediyoruz!
İşte Chavez de onlardan biriydi.
Fransız Le Monde gazetesi, 8 Mart günü neredeyse sayfalarının yarısını Chavez’e ayırdı.
Le Monde’daki yazılardan çıkan sonuç şu ki, Chavez ülkesinde boşuna üst üste başkan seçilmemiş. Düşünsenize, Venezüella halkı adamı, kansere yakalandığı, günleri sayılı olduğu halde yine devlet başkanı seçti…
Le Monde’daki yazıları okuyunca, yüzölçümü Türkiye’den fazla olmasına rağmen nüfusu 30 milyon civarında olan bu Latin Amerika ülkesinde Chavez’in neden bu kadar sevildiği anlaşılıyor.
Bu sevgi halktan beliyor… Yoksul, orta gelirli insanlardan. Çünkü Chavez, hayatını bu kesimin kalkınmasına ve ülkesinde adaleti sağlamaya adamış!
Chavez döneminde (1999’den beri) Venezüella’da olanlarla ilgili birkaç veri şöyle:
- Kişi başına milli gelir: 3 bin 800 dolardan 12 bin dolara yükselmiş.
- Ülkede yoksulların oranı yüzde 49’dan yüzde 27’ye düşmüş.
- Çocuk ölümleri 21’den, 12’ye düşmüş (her bin doğumda).
- Gelir adaletsizliği ölçülerinden olan ünlü “Gini indeksi” 0,49’dan 0,30’a gerilemiş.
Popülarite işte buralardan geliyor.
Chavez’in en önemli gücü hiç kuşkusuz petrol…
Anlaşılan ABD’lilere kendi ülkesindeki petrolden zırnık koklatmamış…
Bu yüzden Pentagon’la yıldızları bir türlü barışmamış. Chavez, askeri okulda okumuş, subay olmuş, subay olarak devlet başkanı Perez’i devirmeye kalkışmış; başarısız olup hapse düşmüş, sonrada da seçimde başkanlığa aday olmuş, sıra dışı bir isim. O, ideolojik açıdan da sıra dışı ve kendisini “21. yüzyıl sosyalisti” olarak tanımlıyor.
Olmazsa olmazı “antiemperyalizm”…
Emperyalizmin temsilcisi saydığı IMF’nin ülkesinin ekonomisine, maliyesine el atmasına tepki olarak, onlarla ilişkiyi kesip “Güney Bankası” diye özel bir banka kurmuş. Özellikle komşu ülkeleri de kuzeydeki “emperyelist şeytan”dan kurtarmaya çalışmış.
Le Monde diyor ki, “Venezüella eskiden de bir petrol ülkesiydi. Ancak petrol parası sadece onu işleten şirketlerin kasasına girer, devlet de vergisini alırdı. Ancak Chavez, petrol gelirlerini yoksullara harcamaya başladı...”
Chavez, devlet bütçesinin yüzde 43’ünü, “sosyal politikalara” ayırmış. “Sosyal politika” demek vatandaşa ucuz konut, ucuz petrol, ucuz gıda, bedava eğitim ve bedava sağlık hizmeti demek…
Gözünü budaktan, lafını kimseden sakınmayan Chavez’in cenazesinde bütün komşu ülke liderlerinin gözyaşı dönmesi bile tek başına ne kadar sevildiğinin kanıtı sayılmaz mı?
Siz, cenazesinde Yunanistan, Bulgaristan, Iran, Irak, Rusya, Suriye liderlerini ağlatacak bir Türkiye lideri düşünebiliyor musunuz?
Kuşkusuz Chavez döneminde de ters giden bir şeyler olmuş.
Örneğin, ulusal petrol şirketi PDVSA eskiden 23 bin işçi ile günde 3,1 milyon varil petrol çıkarırken, onun döneminde 120 bin işçi ile 2,4 milyon varil petrol çıkarır hale gelmiş.
Yine ülkede her soruna koşmuş, ancak bu kadar lider baskın bir sistemde hukuk, kurumlar güdük kalmış ve rüşvet, usulsüzlük patlamış. Dile kolay, 2012’de ülkede 16 bin cinayet olmuş ve ülke en güvensiz ülkelerinden birisi ilan edilmiş.
Ama dedik ya, teker mutlaka ileri gidecektir!
İyi pazarlar
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder