Lütfen yanlış anlaşılma
olmasın! Ben gerçek, dört ayaklı
koyunlardan sözediyorum… Başkentin en gözde ilçesi Çankaya’da kurbanlık koyun yetiştirilen Yakupabdal Mahallesi’nde gezerken, çağdaş kentleşme açısından nasıl
büyük açmazlar içinde olduğumuzu düşündüm. Bütün “başarı”sını rant üzerine kuran yerel yönetimler, modern kentleşmenin
adeta canına okuyor…
Sevgili okurum, bugün dikkatlerinizi
başkent Ankara’da Çankaya ilçesine bağlı, yaklaşık 13 bin
nüfusu olan Yakupabdal Mahallesi’ne
çekmek istiyorum. Muradım, birileri
belki başkentin burnunun dibindeki Yakupabdal için harekete geçer de memleketimdeki
binlerce Yakupabdal’ın önüne yeni bir yol açılır.
Önce Yakupabdal’a, bakalım.
Yakupabdal, Ankara’nın en
eski köylerinden birisi ve rivayete göre Yakup
Abdal adı burada yaşayan bir dervişten geliyor.
Muhtar Satılmış Kıvrak’ın verdiği bilgiye göre, burası, Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırlarına katılıncaya kadar, tarım
ve hayvancılıkla geçinen bir yermiş. Elmadağ yolu üzerindeki Yakupabdal’da buğday ve arpa ekilir,
hayvan beslenirmiş. Şimdilerde mahallede tarım ve hayvancılıkla geçinen aile
sayısı yaklaşık 60’a düşmüş. İçlerinde bin dönümden fazla araziye sahip olanlar
var. Mahallede yaklaşık 4 bin koyun, bin 500 civarında da sığır
besleniyor.
Tahmin edileceği gibi
insanların büyük bölümü işçi, memur vs. Anadolu’nun değişik illerinden gelen
insanların yaşadığı bu semt bir işçi mahallesi görünümünde. İnsanlar genelde
gecekondu, kaçakyapı görünümlü, tek kat, bahçeli evler yapmışlar. Bir
ilköğretim okulu, bir de lise var. Ama anlaşılan öğrencilerin büyük bölümü kent
merkezinde okuyor ve sabahları nüfusun önemli bir bölümü mahalleden otobüs ve
minibüslerle kente dağılıyor.
Örneğin bir memur baba,
çocuğunu her sabah mahalledeki okula değil, Kızılay’da çalıştığı işyerine yakın
bir okula götürüp getiriyor.
Çankaya ve Büyükşehir Belediyeleri aslında bölgeye
vasat da olsa asfalt bir yol yapmış. Su, elektrikleri var. Doğal olarak da
oldukça havadar, serin bir yer.
Ancak sadece bu kadar…
Başkentin burnunun dibindeki
bu semtin bir kilometre yakınına İKEA’nın
da bulunduğu dev bir AVM kurulmuş.
Civardaki “hazine arazileri”nde -eski köy
meraları- TOKİ mahalleleri oluşmuş.
Ama bölgede hala bir imar planı yok….
Belediyeler vatandaşa tarım
hayvanla uğraşmayın diyor, ama arazilerin ne olacağı konusunda tam bir
belirsizlik var.
Doğrusu halk da zaten tarla
ekmek, hayvan beklemekten çok memnun değiller.
Şimdilerde bir imar
tartışmasıdır gidiyor.
Bölgenin, bırakın 1/1000 ölçekli uygulama imar planını,
1/5000 ölçekli imar planı bile yok.
Tartışma, kat yükseklikleri
üzerine….
Belediye “zemin artı 2 kat verelim” demiş… Ama mahalledeki beklenti “en az 8-10 kat”!
“Madem çevrede 15-20 katlı TOKİ binaları var, mahallede de olsun”
deniyor.
Tabi konu rant…
Örneğin 200 metrekare arsa
üzerinde tek katlı bir evi olan vatandaş, evini bu haliyle ancak 40-50 bin
liraya satabiliyor.
Oysa istenen kat
yükseklikleri verilirse, her biri 150-200 bin lira eden iki daire alma şansı
var…
Kargaşa mahalleyi yaşanmaz
hale getiriyor… Örneğin, Kızılay’da
dükkanları bulunan Ali Yılmaz, “dubleks”,
bahçeli güzel bir ev yapmış. Ama şimdilerde evine giderken hiç mutlu değil.
Zira, bitişik arsanın sahibi, buraya bir ahır yapmış ve Ali bey, bahçesindeki
barbekünün başında akşamları işten çıktıktan sonra nefis Yakupabdal havası
yerine hayvan pisliği koklamak zorunda kalmaktan rahatsız…
Düşünüyorum da, memleketin
her yeri artık Yakupabdal’larla
dolu…
Özellikle yeni Büyükşehir yasası ile tarım ve
hayvancılık yapılan yerlerde insanların önüne konulan tek seçenek var: Bırak tarımı, hayvanı, git kendine iş bul…
Tarlan için de iyi bir müteahhit ara, kat karşılığı
vermek için!
Tarladan bahçeden geçen
ahali, domates biber almak için mahalleyi terk edip merkeze gelmek zorunda.
Çünkü burada pazar yeri bile yok.
Tabi et de öyle… Peki ana cadde üzerinde sağlı sollu ağıllardaki
koyunlar ne için?
Sadece kurbanda
satılıyorlarmış!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder