Dursun EROĞLU Valla bence olmaz. Zaten bakın; yok, olmuyor da... Bu para denen şey, ne menem şeyse, onu her şeyin merkezine koyanlar çoğaldıkça her türlü “kötü”nün içinden zemzem suyuyla yıkanıp, pirüpak çıkıyor. Bize de gelişmeleri “aaa, baksana” diye şaşkınlık içinde, ağzımız bir karış açık kalarak izlemek kalıyor. |
Çocukluk yıllarımda da, hani bir 40-50 yıl kadar önce, para vardı. Ama hatırladığım kadarıyla para o dönemde ya babadan kalma mal mülkü sembolize eden, onun bir tezahürü olarak görülürdü, ya da kırsal kesimde para Almanya’ya ya da büyük şehirlere vs. gidip çalışmış “gurbetçi”lerde olan bir şeydi. Çalışma ile alın terini, becerikli olmayı, çağrıştırırdı ve çalışmakla, ter dökmekle elde edilen bir değer olarak algılanırdı.
Sonradan, “köyden indik şehre”...
İlk hayal kırıklığını, cebinde parası olanların, insanlara tepeden bakması ile yaşadık.
“Paran kadar konuş ulan” denirdi, kızınca…
Demek ki, kim ne kadar paraya, servete sahip olursa, toplumda o kadar laf söyleme hakkı olur, dinlenme şansı olurdu…
Sonra, gazetecilikten açıldı şansım. Hem de "ekonomi muhabiri"..
Merak bu ya, bir gün Bursa’nın en merkezi yeri olan ve her boş kaldığımızda baştan başa, eşe dosta selam vererek gezdiğimiz Atatürk Caddesi’nde, araştırmacılığım tuttu… Kında bıçakta durmayan acar muhabiriz ya, “Atatürk Caddesi’nde genelev sahiplerine ait kaç işyeri var” diye bir sorunun yanıtını arıyorum!. Kurt düşmüş içime, bir merak bir merak...
İlk adres olarak Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi’nin kapısını çaldım.
Dönemin Asayiş Şube Müdürü, “Polis muhabiri” arkadaşlarımızla “enseye tokat…” düzeyinde bir ahbaplık içinde...
Sağolsun, “Asayiş, fuhuş vs. konusunda size her şeyi açıklayabilirim, yardımcı olurum” diyen müdür bey, “Genelev patronları”, kadın ticareti ile kazanılan parayla esnaf görünme vs. deyince işi ağırdan almaya başladı. Hissettim ki, aslında, biliyor kent merkezinde işyeri sahibi olanların seceresini, ama iş“hatırlı kişilere” uzanacağından bana şu-şu-şu, diye bilgi vermek istemiyor.
Sadece genelevi patronu değil, “Night Klup”, “randevuevi” gibi çeşitli şekillerde kadın ticareti yapanların da toplumda başka sıfatlarla tanıdığımız kişiler olduğunu fark etmiştim.
Tabi bu acar muhabirlik girişiminden, yetkili kurumların verdiği bilgiye dayalı bir“liste” çıkmadı ve “atlatma haber” hayali suya düştü.
Ama ben anlayacağımı anlamıştım: Çevremizde lüks arabalarla dolaşan, bol para harcayan tiplerin bir bölümü, kendilerine bu itibarı sağlayan gerçek gücün kaynağını gizliyordu...
Ve para…
Hani bir laf vardır, “Aman, canım sende, üç beş defa kızıp o.. derler, sonra adın hanımefendi olur…” O hesap…
“Make Money”, yani para kazanmak değil, alın teri, emek vs. değil, “Para yapmak”!…
Sonuçta paraya sahip olmak… Bunu nasıl yaptığın hiç önemli değil… Gayrimeşru iş yap, insanların emeğini, alın terini çal, hatta resmen git soy, gaspet, ne yapabiliyorsan onu yap...
Ne kadar “para yapar”san hayatta o kadar başarılısındır, o kadar saygınsındır…
Bu mantığın feriştahı ABD’ye baksanıza…
Sokakta 100 kişiye sorun, “ABD, Iran’a neden düşman gibidir?”
Alacağınız cevap: “Şeriat ülkesi olduğu için”dir, eminim…
"Orası demokrasinin beşiği, burası Molla düzeni!"
Biz hep böyle yeriz!
Sanki Sam Amca’nın umurundadır bu ülkelerin nasıl yönetildiği, insanların kıblesinin nereye baktığı, demokrasi, insan hakkı falan…
Sam Amca, senin sırtından kazandığı/kazanacağı paraya bakar!
Iran’da seçilen yeni yönetimle hava nasıl değişti…
Obama artık Iran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile telefonlarda görüşüyor, kanka vaziyetleri…
İran, dini gerekçelerden ziyade, Pehlevi’nin bağlantılarına tepki olarak batı ile arasına sınır koydu ve “ulusal” bir ekonomi yaratmaya çalıştı. ABD’ye zırnık koklatmadı petrolden. Son yıllarda da petrol fiyatlarındaki artışa bağlı olarak hayli zenginleşti. İran, kendi otomobil markasını yaratmış bir ülke…Türkiye hala bu işe başlamış bile değil...
Batının kolay pazarı değil İran...
ABD’nin derdi “molla rejimi”, gericilik falan değil; petrol ve silah paraları…
“Ruhani” onlara bu kapıyı açıyorsa, Iran “Axis of Evil-şer ekseni”nden derhal çıkacaktır! Yeni model savaş uçağı ve füzelerin tanıtımı için ülke mi yok dünyada!
İran sermayesi, Türkiye’de şirket satın almak için 7-8 milyar dolarlık bir fon ayırmış. Onur Air, Varan ve Ulusoy şirketlerini satın alarak işe başladılar.
Güzel bir söz vardı, “Mücahitler müteahhit oldu” diye.
Ama, bu lafın mucidi de sonunda “müteahhitlere” katıldı!
Ne diyelim, paranın gözü kör olsun!
İyi pazarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder