23 Aralık 2013 Pazartesi

İktidarın aşil topuğu...

Başkentte ortalık toz duman. Senaryo üstüne senaryo üretiliyor. Bunlar sadece Başbakan’ın, milyarlarca dolar yolsuzluk, kaçakçılık, kara para suçu işleyenleri değil, onları gözaltına alan polis ve savcıları suçlaması, olayı “kendilerini seçimle deviremeyenlerin, dış mihraklı, çirkin operasyonu” olarak nitelendirmesinden ibaret değil.


Türkiye yolsuzluk, vurgun, kamu kaynaklarının yağmalanması, devlet eliyle zenginleşmeden çok çekmişti.
Genelde, siyasi iktidarla ilişkileri bozulanların dışında, bu “hortumculara” hiçbir şey olmamış, yapanın yanına kalmıştı.
Adalet  ve Kalkınma Partisi  “Adalet”, “Kalkınma” gibi isabetli sözcükleri kullanıp Yolsuzluk, Yoksunluk ve Yasakla mücadele edeceğini söyleyince hakikaten “Ak” olduğuna toplumu ikna etmiş, ardı ardına seçilmişti.
AKP iktidarının ilk dönemi, kamu bürokrasisinde, devlet kurumlarında, hatta özel sektörde “el değiştirme” dönemi sayılabilir. Bunun da “masum” görünen bir yanı vardı.
Hatta kamu harcamalarındaki artış, altyapı yatırımları vs. ile bu dönem gerçekten, bana sorarsanız,“başarılı” oldu. En azından uzun dönemdir özlenen istikrar, birçok sorunun hasarsız atlatılmasını sağladı.
Ancak hem yerel yönetimlerde hem de merkezi iktidarda oyu artırıp, “seçimi garanti” sayılmaya başlandıkça, iktidarın “adalet” ve “kalkınma”yı parti tabelasında bırakmaya başladığına şahit olduk.
11 yılda artık “hükümet = devlet” durumu netleşti.
Bu muhafazakar yapı, Batıdan, TÜSİAD gibi sermaye temsilcilerinden tam destek görür oldu.
“Laikliğin bekçisi” sayılan ordu da iktidarla, “Ergenekon” operasyonlarını yapacak düzeyde hemhal oldu.
Artık astığı astık, kestiği kestik,  kendisine itiraz eden herkesi cezalandırabilen; istediğini işinden eden, iflas ettiren, kapıya bıraktıran;  istediğini en kıyak işleri verip kısa zamanda zengin edebilen bir başbakanımız olmuştu...
Tabii bu “otoriterlik” sadece halkın, siyaseten de muhalif olanların üzerine polis zoruyla, gazla, copla, TOMA’yla gitmekle sınırlı kalmadı.
Kendisini destekleyenler de teker teker bu otoritenin hışmına uğradı.
Son operasyonların ardında, başından beri “iktidar ortağı” ve destekçisi olan bir grubun olduğunda herkes hemfikir.
***
Senaryo çok dedim ya…
Örneğin, medya çevrelerinde ve başkent kulislerinde hayli benimsenen bir senaryoya göre, bakan çocukları, Ali Ağaoğlu gibi dönemin en zengin müteahhidinin gözaltına alınması ile başlayan operasyonun ardında Gülen cemaati var.
Ama işin esrarengiz yanı Gülen grubunun salt bir inanç grubu olarak kabul edilmiyor olması. İddia sahiplerine bakarsanız, Gülen doğrudan ABD ve CIA, hatta MOSSAD ile işbirliği içinde. “Devlet”teki, polis ve diğer birimlerdeki etkinliğinin altında da bu yapılanma var. Ve hükumet de bu durumu bildiği için Gülen cemaatine toptan bir “tasfiye”yi göze alamıyormuş!
Emniyet istihbaratı gibi en kritik birimlerin bu grubun kontrolünde olduğu dillendiriliyor. Örneğin Başbakan’ın telefonlarının dinlenmesi ve ortaya çıkan “böcek”ler de böyle açıklanıyor.
Bu satırlar yazılırken 4 bakanın istifa dilekçesini verdiği haberleri çoktan çıkmıştı. Ama her nasılsa bu bakanlar Erdoğan’ın çevresinde dolaşmaya devam ediyordu.
“Fidan’ı yedirtmeyen” Başbakan, anlaşılan bakanlarına sahip çıkmaya son ana kadar devam edecek.
Nereye varır bilinmez…
Ancak ortada bir bilek güreşi olduğu ve kazanacak şeyin “güç” olacağı ortada.
Belki Başbakan 4 bakanı kurban verip, “Bakın yolsuzluluğa bulaşanları atıyoruz” iddiası ile yeniden yıldızını parlatmayı deneyecek.
Ya da, yolsuzluğa bulaşmış bakanlarıyla kader birliğini seçip “Bakanımı yedirtmem” ısrarıyla, rakibine karşı hem kamuda hem de özel sektörde yaygın operasyonlara girişecek… Hakimi, savcıyı, soruşturmayı yürüten polisleri suçlayıp elini kolunu bağlayacak...Yolsuzluğa bulaşmış bakanları, diğer yöneticileri vs. ile kader birliği etmeyi tercih edecek...
Ama bunu yapmak da o kadar kolay değil.
Zira, rakip güreşçi diğer bakanlar gibi Başbakan’ı da aşil topuğundan (oğullarının vakıf ve gemi şirketlerinden), ha yakaladı ha yakalayacak…
Bu kavgada zafer kimin olur?
Bilemem…
Doğrusu, ipler dışarıda olacaksa, kimin kazanmış olacağı hiç de ilgimi çekmez.
***
Artık bir “Temiz Eller Operasyonu” ile memleketin bağırsaklarını temizleyeceği; haramilerin, zavallı halkın, onca yetimin, garibin gasp edilen paralarını kusacaklarını düşünecek kadar da “hayalci”olamıyorum…
Olsun, yine de bunu hayal etmenin ne sakıncası var?
“Milli iradeye saygısızlık” etmiş sayılmam değil mi?
Aman aman...
İyi pazarlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder