30 Aralık 2013 Pazartesi

Krizi yine ‘yabancı’ mı çözecek?

Ekonomi iyi görünürken, ne oldu da birden AKP hükümetinin sonunu getirebilecek bir kriz patladı? Belki de ilk kez, iktidarın “yoğurt yeme tarzı”ndan kaynaklanan bir krizle karşı karşıyayız. Ama şekil farklı da olsa, bu bir krizdir, çözümü de gayet “ekonomik” olacak. Soru şu: Krizi kim çözecek?

Ekonomide her kriz bir “tıkanma” anıdır. Çıkışın şekli de, ekonominin gelecekteki yönünü belirler.
Hatırlayalım krizleri...
1929 krizi, diğerlerinden hem nedeni hem de sonuçları itibariyle tamamen farklıdır.
Kriz, “dışarıdaki” kapitalist dünyada çıkmıştır.
Çözüm olarak da Türkiye ekonomisi adeta sınırları kapatmış, devlet eliyle “milli sanayileşme” planları yapılmış, “korumacılık”,“devletçilik” ön plana çıkmış. Türkiye sadece krizden kurtulmakla kalmamış, 1930’lu yıllarda dev bir sanayi hamlesi gerçekleştirmiştir. Örneğin Bursa’daki Merinos, SunğipekKaracabey TİGEM ve birçok ilde şeker fabrikaları vs. bu dönemin eseri. Yani Türkiye krizi bir kalkınma hamlesine dönüştürmüş…
Ancak 1948 krizinde işin rengi değişti. Savaş sonrası dünya Kapitalist ve Sosyalist olarak iki kampa ayrılmıştı. Türkiye her ne kadar iki tarafa mesafeli görünse de, alttan alta kapitalist kampa yaklaşmıştı. Kriz de ilk kez batının formülleri ile halledildi:  Tarım ürünlerine düşük fiyat politikası, varsıl azınlıklara yüklenen “Varlık Vergisi”, Hububat Vergisi… derken ilk kez devalüasyonla tanıştık ve para iki kat değer kaybederek dolar 2,8 TL oldu.
1954 krizi, Kore Savaşı’nın bütçeyi zayıflatması ve artan dış borçlardı. Kriz, dışarıdan “sermaye ithali”ne ayarlanmış “serbestleşme” ile aşıldı.
Artık ekonomi kapitalist kampın hizmetine hazırdı!
Ve “Dış ticaret açığı” ile tanıştık.
Bu sancılarla 1958 krizi geldi. Artık dolar ve devalüasyon her an kriz kaynağıydı.
Çözüm, siyasette 27 Mayıs, ekonomide “ithal ikamesi”ydi, iç pazara dönük…
Yani batının mallarını satın alacak tüketici bir toplum yaratılacaktı.
Yabancı lisanslarla yerli üretim devri başladı.
Ve IMF Programı’nı ilk kez 1969’da yedik!
Dış kredi, ithalat…
Ekonomi günden güne hem sanayi üretimi hem de finansal bakımdan batılı firmaların kontrolüne giriyordu.
Yerli Malı” haftaları; “ulusal sanayi”, “planlı kalkınma”, “karma ekonomi” düşleri taşıyan“Kemalist” ve “laik” kesimlerin son çırpınışları oldu.
“Döviz krizi”…artık iktidarların korkulu rüyasıydı.
Ve 1974 Petrol krizi dış açığı büyüttü.
Anadolu’da esnaf, sanatkâr kesimi hareketlendi, irili ufaklı işyeri sayısında patlama oldu. Çoğu iç tüketime dönük işletmeler mantar gibi çoğaldı. Bunlar bir anlamda, Ecevit’in de etkisiyle, krizi, yoklukları yerli üretimle aşma çabalarının meyveleriydi.
Ancak siyasi muhalefetin, özellikle de çalışan kesimlerin sendikalarıyla sosyal adalet, pastadan daha fazla pay alma çabaları… 1979 krizi ve çözüm olarak, 12 Eylül… 
Ünlü 24 Ocak Kararları, kapitalist entegrasyonda en önemli halkaydı.
Askerin çözümü, pastanın pay edileceği masaya silahı koymak oldu.
Artık ekonominin tamamen batıyla entegre olması, buna direnen kesimlerin susturulması gerekiyordu.
1986 ve 1991 krizi, bankacılık sisteminin entegrasyonuyla sonuçlandı.
1994 krizi örneğin, tekstil, otomotiv gibi belli başlı sektörlerde küçük çaplı yerli firmaların kapanmasıyla sonuçlandı. Sadece yabancı markalarla ortaklık vs. yapanlar ayakta kalabildi. Ve bu “Küresel oyuncu” olmanın zeminini oluşturdu.
Dikkatinizi çekerim, bütün krizlerin siyasal sonuçları oldu.
Hepsinde hükümetler gitti, geldi…
Bakmayın siz siyasetteki kayıkçı kavgasına… Perde arkasında ipler hep patronların elinde  oldu.
En son 2001 krizi, iktidar partisinin sandığa gömülmesiyle sonuçlanmıştı.
Kriz, “tek kutuplu” hale gelen dünyada, “neo-liberlizm” denilen vahşi kapitalizmin ihtiyaçlarına uygun bir yapılanmanın gecikmesiydi…
Ulusalcı-milliyetçi-milli sanayici” koalisyonun içindeki itişmeleri, yasaları vs. “ayakbağı” sayan küresel güçler, “gerekli bütün yapısal programı acilen başlatacak, şöyle, koalisyonsuz, her dediklerini şak şak yapacak bir hükümet” arıyorlardı.
Dizaynı AKP oldu!
Erdoğan hükümetleri, 2002’den beri AB ve ABD yönetimlerinin bir dediğini iki etmediği için ayakta kalabildi.
Sistem, krizleri, tıkanma noktalarını, kendi yöntemleriyle, sorunsuz çözebildi.
Ama bu sefer, hükümet başındaki çorabı kendisi ördü. Bu kafayla da içinden çıkamayacak.
Asıl kriz mi?
Cari açığı değil normal, kayıt dışı ticaret ve kara parayla bile çevirmek zorlaştı…
Şimdi sorun şu:
Bu krizi yine küresel güçler mi çözecek; kendi çıkarına göre,
Yoksa biz mi çözeceğiz; memleket yararına!
İyi pazarlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder