KAMU HİZMETİ TİCARİLEŞİYOR, FATURA VATANDAŞA...
Batının ve
özellikle ABD’nin dev banka ve finans şirketlerinin dört elle sarıldığı PPP
modeli, özellikle “gelişmekte olan
ülkeler”in gündemine çok görkemli girdi.
Fikir çok
parlaktı!...
Düşünsenize,
bir yanda adeta koymaya yer bulunamayan milyar dolarlar; öbür yanda vatandaşına
en temel kamu hizmetini biler vermekte zorlanan, para diye, dolar diye kıvranan
devletler...
Özel sektörün sermayesi, kamu hizmetlerine akacaktı!
İki taraf da
“vin-vin”in dibine vuracaklardı!
Dünya Bankası bu mucize
modeli hızla tanıttı, hükümetlere önerdi.
Toplantılar, heyetler birbirini izledi.
Dünya Bankası gibi etkili bir kuruluşun devreye girmesi hem finans şirketlerinin elini rahatlatıyor, onlara güvence sağlıyor; hem de bu paralara dayanarak iş tutacak hükümetleri ve tatlı paralar kazanmayı bekleyen şirketleri cesaretlendiriyordu.
Toplantılar, heyetler birbirini izledi.
Dünya Bankası gibi etkili bir kuruluşun devreye girmesi hem finans şirketlerinin elini rahatlatıyor, onlara güvence sağlıyor; hem de bu paralara dayanarak iş tutacak hükümetleri ve tatlı paralar kazanmayı bekleyen şirketleri cesaretlendiriyordu.
Ortada kapı
gibi Dünya Bankası vardı işte!
“İstemediğin kadar dolar” hükümetlerin elinin altındaydı.
Artık para
kabızlığına son verilecek, hükümetler vatandaşa hizmet yağdıracaktı!
Ve ilk
yıllarda özellikle Latin Amerika
başta olmak üzere pek çok ülke balıklama daldı bu işe; peş peşe PPP projeleri ortaya çıktı.
İlk yıllardaki proje sayıları, bugünün kat be kat üstünde oldu.
İlk yıllardaki proje sayıları, bugünün kat be kat üstünde oldu.
Financial Times gazetesinde
Sarah Murray imzası ile kaleme
alınan “Altyapı: 1990’ların deneyimi
insanları iyiden soğuttu” başlıklı yazı, PPP modelli projelerin başına gelenlere dikkat çekmek bakımından çok
ilginç.
PARA KİMDEN ÇIKACAK?
Sorunun
nirengi noktası şu:
Yapılan iş nedir?
Elektrik santralı, yol, köprü, tünel, havaalanı, liman, içmesuyu, hastane vs..
Yani kamusal yatırım, yani devletin yapacağı iş...
Ve de devletin vatandaşa bedava sunması gereken hizmetler!
Yani kamusal yatırım, yani devletin yapacağı iş...
Ve de devletin vatandaşa bedava sunması gereken hizmetler!
İşi yapan
kim? Yerli-yabancı özel sektör...
Amaç?
Para kazanmak!
Amaç?
Para kazanmak!
Peki bu para kimden çıkacak?
Devletten?
Tabi ki Hayır!
Tabi ki Hayır!
Devlet işe
taraf oluyor, bazen kurulan şirkete ortak da oluyor, garanti de veriyor, ama
harcanan parayı devlet ödemeyecek. Devlet zaten verecek parası olsa, işi kendisi
yapacaktı!
Sonuçta bu para vatandaştan çıkacak!...
Üretilen kamu hizmetini kullanmak isteyen vatandaşa çıkacak fatura!
Üretilen kamu hizmetini kullanmak isteyen vatandaşa çıkacak fatura!
Mal bulmuş
magribi gibi PPP projelerine abanıp görkemli açılışlar yapan iktidarlar, parayı
çıkarmak için fiyatları yükselttikçe, yakınmalar da kendini göstermeye
başlamış.
İlk şokla
karşılaşan firmalar, Asya ve Latin Amerika’da özelleştirilen
santralları satın alıp kapasite artıran, yeni dağıtım ağı kuran vs. firmalar
olmuş.
İstedikleri fiyat artışlarını vatandaştan alamayınca, pek çoğu bu ülkelerden çekilmek zorunda kalmış.
İstedikleri fiyat artışlarını vatandaştan alamayınca, pek çoğu bu ülkelerden çekilmek zorunda kalmış.
90’LARIN KÖTÜ DENEYİMİ
“Bugün enerji kaynaklarının özelleştirilmesinde, PPP’ye
herkes daha iştahsız” diyor Sarah Murray.
Pek çok şirket 1990’lada bu macerayı zararla kapatmış.
Pek çok şirket 1990’lada bu macerayı zararla kapatmış.
Düşünün Bursa-Balıkesir yolu çok kötü, “Devlet
Özel Sektör Ortaklığı” ile bir şirket kuruluyor ve güzel bir yol yapılıyor.
Sonra çıkıp diyorsun ki vatandaşa, “Bak bu yolu şu şirketler yaptı, yol onundur, Bursa-Balıkesir yolundan geçerken artık para ödeyeceksin!”
Sonra çıkıp diyorsun ki vatandaşa, “Bak bu yolu şu şirketler yaptı, yol onundur, Bursa-Balıkesir yolundan geçerken artık para ödeyeceksin!”
Allah allah ya diğer şehirlere giderken ücretsiz de niye Balıkesir
yolu paralı, diyorsun; ya gitmiyorsun, ya yolunu değiştiriyorsun
vs.
Şirket de parasını toplayamıyor.
Şirket de parasını toplayamıyor.
Pek çok
yoksul ülkede içme suyu projesi yapan şirketler, su paralarına yapılan zammı
vatandaştan tahsil edememiş. Keza pek çok Afrika
ülkesinde, -ki, nüfusun sadece yüzde 10’u bir elektrik şebesinden
yararlanıyormuş- büyük düşlerle yapılan PPP elektrik projeleri de, sahipleri
açısından fiyasko olmuş.
Yemen, Kamboçya gibi
ülkelerde, bildiğimiz ulusal enterkonekte elektrik sistemi yokmuş. Diyelim siz
bir şirket kuruyor, bir jeneratörle bir ilçeye, mahalleye elektrik
satıyorsunuz.
Ortak bir fiyat tarifesi var.
PPP ise bir konsorsiyum olarak gelip sizden çok daha büyük bir elektrik santralı yapıyor, ancak sizden çok daha yüksek bir fiyata satmak istiyor. Ve tabi fiyatı uygulamak her yerde mümkün olmuyor.
Ortak bir fiyat tarifesi var.
PPP ise bir konsorsiyum olarak gelip sizden çok daha büyük bir elektrik santralı yapıyor, ancak sizden çok daha yüksek bir fiyata satmak istiyor. Ve tabi fiyatı uygulamak her yerde mümkün olmuyor.
‘90’lardaki
devalüasyonlar, döviz krizleri de yatırım yapan şirketlerin mali durumunu
yıpratmış.
AVRUPA’DA TEPKİ
PPP
finansman modelini değerlendirmek için en önemli yer Avrupa.
Avrupa ülkeleri baştan çekici gördükleri bu modele bir türlü ısınamamış, tepki göstermiş.
Avrupa ülkeleri baştan çekici gördükleri bu modele bir türlü ısınamamış, tepki göstermiş.
Örneğin
İngiltere...
İngiltere, pek çok Avrupa ülkesi gibi
1945-75 arasında sosyal devlet
olmanın gereğini yerine getiriyor.
Yani yol,
su, elektrik, sağlık, eğitim, adliye gibi pek çok hizmeti bir “kamu hizmeti” olarak görüyor ve devlet
vatandaşına bu hizmetleri kendi bütçesinden yapıp, ücretsiz sağlıyor.
Zira bir sosyal devlette, vatandaşların barınma, sağlık, eğitim, güvenlik vs. hakları vardır ve bunlar “vazgeçilemez, devredilemez temel insan haklarındandır”. Devlet, vatandaşa asgari düzeyde bu hakları sağlamakla görevlidir.
Zira bir sosyal devlette, vatandaşların barınma, sağlık, eğitim, güvenlik vs. hakları vardır ve bunlar “vazgeçilemez, devredilemez temel insan haklarındandır”. Devlet, vatandaşa asgari düzeyde bu hakları sağlamakla görevlidir.
(Barınma
konusuna dokunup geçelim. Maalesef bizde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı –şimdi o
da yok- sadece devlet binaları ile ilgilendiği için bu iskan konusu, temel bir
barınma ve insan hakkı olarak bile kabul edilemedi iktidarlar tarafından. Oysa
Avrupa’da devlet özellikle belediyeler eliyle toplumun konut ihtiyacını büyük
ölçüde bir kamusal bir görev olarak yerine getirmişti, fakirler için yaygın
sosyal konutlar inşaa edilmişti.)
Yani bu
dönemde bir yol, köprü yapıp da sonra üzerinden gelip geçenden para isteyeni,
her halde deli dumrul sanıp hapse tıkarlardı!
Ama
1990’lardan sonra, özellikle Thatcher döneminde
pek çok kamu kuruluşunun özelleştirilmesi gündeme geliyor.
Tabi özel okulların, özel hastanelerin yaygınlaşması ile yavaş yavaş vatandaş paralı yola, köprüye, tünele vs. de alıştırılıyor.
Tabi özel okulların, özel hastanelerin yaygınlaşması ile yavaş yavaş vatandaş paralı yola, köprüye, tünele vs. de alıştırılıyor.
Ancak bu
gelişmelere rağmen, İngiltere’de altyapının, “devletin görevi”, “kamu hizmeti” sayılması nedeniyle PPP
uygulamaları kendine geniş bir alan bulamıyor.
Aynı şekilde
Avrupa’nın diğer ülkelerinde de
devletin yapması gereken işlerin faturasının vatandaşa ödetilmesi rağbet
görmüyor, anlaşılan Dünya Bankası PPP
modelinde Avrupa’da duvara tosluyor.
AVRUPA’DA PARALI YOL
Avrupa’da paralı yol, köprü yok mu? Evet var, açıkçası. Ancak bu yolların paralı olması, yolu yapanların harcadığı parayı çıkarmak veya oradan para kazanmaktan ziyade çok farklı gerekçelere sahip.
Örneğin,
paralı yolda en tipik ülke Avusturya. Avusturya’da yaklaşık 2 bin kilometrelik
otoyol ile köprülerden vs. yıllık devletin geliri 5-6 milyar Euro
civarıydaymış. Avusturya, bu durumu
kendi vatandaşlarına, “Amacım sadece,
ülkemizden transit geçen yabancı yük araçlarından, yabancı TIR’lardan vs. para almak”
şeklinde açıklıyor.
Diyelim ki, Türkiye’den giden TIR’lara takılan 5 Euro’luk cihazlar, giderken pek çok noktada Europass sistemi ile çalışan Autostrade şirketine HGS gibi bir sistemle elektronik para transfer ediyor. Sen bir Türk şoför olarak o yoldan geçmek ve o parayı ödemek zorundasın.
Ama Avusturyalı sürücülerin alternatif güzergahları kullanıp bu paradan kurtulma şansı olduğu ifade ediliyor.
Diyelim ki, Türkiye’den giden TIR’lara takılan 5 Euro’luk cihazlar, giderken pek çok noktada Europass sistemi ile çalışan Autostrade şirketine HGS gibi bir sistemle elektronik para transfer ediyor. Sen bir Türk şoför olarak o yoldan geçmek ve o parayı ödemek zorundasın.
Ama Avusturyalı sürücülerin alternatif güzergahları kullanıp bu paradan kurtulma şansı olduğu ifade ediliyor.
Bir de son
30 yılda yapılan tünel vs. örnekleri var. Örneğin Mont Blanc Tüneli,
hatırlanacaktır, Alp dağlarının altından neredeyse dümdüz Avrupa’yı İtalyan
sahiline indiren 12 kilometre uzunluğundaki tünel, milyarlaca Euro’ya, yıllar süren inşaatlarla
yapılmıştı.
Şimdi arabasıyla Mont Blanc tünelini kullanmak isteyenler 43 Euro ödüyormuş.
Şimdi arabasıyla Mont Blanc tünelini kullanmak isteyenler 43 Euro ödüyormuş.
Avrupa’da 1-10
Euro arasında ödeme yapılan bazı otoyol güzergahları varmış.
Yol, ulaşım, ana kamusal bir hizmet gibi kabul edilen Avrupa’da bunlar var, ama gerekçeler farklı ve sonuçta PPP modeli, yani bir takım şirketlerin yol yapıp, üzerinden geçenden para almaları, bu şekilde kendilerine iş kurmaları Avrupa’da kabul görmemiş, görmüyor.
Belki bunda, Avrupa’da ulaşım altyapısının tamamlanmış olmasının da etkisi vardır.
Yol, ulaşım, ana kamusal bir hizmet gibi kabul edilen Avrupa’da bunlar var, ama gerekçeler farklı ve sonuçta PPP modeli, yani bir takım şirketlerin yol yapıp, üzerinden geçenden para almaları, bu şekilde kendilerine iş kurmaları Avrupa’da kabul görmemiş, görmüyor.
Belki bunda, Avrupa’da ulaşım altyapısının tamamlanmış olmasının da etkisi vardır.
PRODİ NİYE
BOLU’YA GELMİŞTİ?
Evet, Avrupalı,
PPP konusunu tartıştı ve “devletin
bedava sağlaması gereken hizmetleri, şirketlerin yapıp para ile satmasını”
kabul etmedi.
Batı kamuoyunun
bu duyarlılıkla PPP projelerine
engel çıkardığı senelerde Türkiye’de
görkemli bir açılış töreni vardı...
Bolu Dağı Tüneli, 23 Ocak 2007 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İtalya Başbakanı Romano Prodi'nin
katıldığı cakalı bir törenle hizmete açıldı. Açılışta kurdeleyi Erdoğan
ile Prodi birlikte kesmişti.
Şimdi "Bolu Tüneli’nin
açılışında Prodi’nin ne işi vardı"
diye sorsanız, herhalde bunun sadece bir tesadüf olduğu, Erdoğan ile olan
dostluğundan kaynaklandığı söylenecektir… Basın da bunu böyle yazdı zaten!
Halbuki, Prodi’yi oraya davet eden, tünel inşaatında yabancı krediyi sağlayan, PPP konsorsiyumunu ana ortağı İtalyan firması Astaldi’nin
patronu Paulo Astaldi idi.
Açılış töreninde herkes mutluydu:
Bir yönüyle 20 yıldır tamamlanamyan Bolu Tüneli hızla tamamlanmıştı, hükümet bununla övünüyor, vatandaş bu başarıyı şaşkınlık ve hayranlıkla izliyor, alkışlıyordu...
Bir yönüyle 20 yıldır tamamlanamyan Bolu Tüneli hızla tamamlanmıştı, hükümet bununla övünüyor, vatandaş bu başarıyı şaşkınlık ve hayranlıkla izliyor, alkışlıyordu...
Diğer
yandan ise Prodi, kendi şirketleri Astaldi’nin
Türkiye’de devlet güvencesinde önemli, karlı bir iş kurmuş olmasını kutluyordu. Bolu
tüneli artık onlara para basacaktı!…
(Devam
edecek…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder