26 Kasım 2018 Pazartesi

Ormanların ağacı, suyu bol da....


Doğa yürüyüşlerinde dün, 25 Kasım 2018, Domaniç ile İnegöl Mezitler civarında, yaklaşık 17 kilometre "orman yolu" diyebildiğimiz, traktörlerle ağaç taşınan yollarda gezdik. Harika gürgen ve kızılçam ağaçları gördük, gürül gürül akan suların pek çoğunun borularla su şirketleri tarafından toplandığına tanık olduk.
Koza Dağcılık, dün iki gruba ayrılmıştı. Arkadaşlardan bir bölümü yağan karı fırsat bilerek sezonun ilk karlı zirvesine çıkmayı planladılar. Her şey iyi gitmiş ki, "Küçük Zirve" kesmemiş, "Büyük Zirve"ye de ulaşmışlar. Sahiden kış ortamında bir günde bu iki zirveye birden ulaşmaları nedeniyle kendilerini kutluyorum.
Biz, yaklaşık 52 doğasever,  rehberimiz Harun abi (Bayram) liderliğinde İnegöl'den Domaniç yolu Arapoturağı denen yerden orman yürüyüşüne  başladık.
Havanın güneşli ve serin olması çok keyifli bir yüruyüş olmasını sağladı. Mesela hiç terlemedim. Geçen hafta hafif kar yağan bölgede zemin öğle saatlerde hafif çamurlandı. Çok sayıda yeni genci aramızda görürken, özelikle doğa yürüyüşlerinin gençler, genç çiftler, sevgililer arasında ilgi gördüğü gibi bir hisse kapıldım ve bundan da çok mutlu oldum.
Arapoturağı civarı  Domaniç'e uzak olmayan, çoğunlukla kerestelik gürgen (kayın) ağaçları ile dolu bir orman. Orman İşletmesi düzenli kesim yapıyor, ağaçların ekonomik değeri artsın diye seyrekleştirmeler yaptıkları belli.

Ancak iki şey dikkatimi çekti, umarım ormancılar bunları bir öneri olarak dikkate alırlar.
Ormanda ağaçlar, ihale ile kereste işi yapan köylüler tarafından kesiliyor, güçlü traktörlerin ardındaki krank miline bağlanan çelik halatlarla yola çıkarılıyor ve vagonlara yüklenip götürülüyor.  Ancak ciddi miktarda, kereste için uygun olmayan ağaç, kimisi rastgele bırakılıyor, çoğu da yol kenarlarına istiflenmiş olarak  yığılıyor.  Mesela bu odunlar köylülere yakacak odun olarak ve de ücretsiz verilemez mi? İzin verilse, köylü onu gidip kendisi taşır. Ayrıca, evet yaş ağaç kesmesinler ama her taraf kuru odun dolu. Bunların toplanması köylülere yakacak odun için büyük bir destek olur, o da insanların ormana sahip çıkmasını sağlar diye  düşünüyorum. Köylü zaten kereste taşımacılığı  işinin çok ucuza yapılmasından şikayetçi, büyük paralarla pahalı, dörtçeker traktörler satın almışlar, kredi borçları var, "mazot parasına çalışıyoruz" diye yakınıyorlar vs.

Bir de ağaçları, tabi düzgün ve iyi kereste çıkacak ağaçları kesip para kazanan Orman işletmesi, neden ormanda ağaçların hastalıkları ve tahribatla ilgilenmez? Yol kenarında harika gürgen ve köknar ağaçlarının sarmaşıklar yüzünden kurumaya yüz tuttuğunu gördük.  Orman işletmesi sadece ağaçların iyisini kesip götüren, para kazanan bir kurum olmamalı; bilakis sorumlulukları da olmalı. Nimetten faydalanan, külfeti de kabul etmeli, diye düşünüyorum.

Orman köylüleri hep "yasak"larla karşılanır ve ormandan yararlanma şansları yoktur.  Sevindiğim tek şey, orman köylerinde ev yapan kişilere 14 metreküpe kadar kereste desteği verildiğini duydum. Açıkçası köylerde ev inşaatlarına bakınca, bu desteğin nasıl veriliyor olduğunu anlamadım. Zira orman köylerinde ev inşaatları şehirlerin gecekondu semtlerinde süren kaçak yapı inşaatlarını  andırıyor. Hani "Bak, işte bu Orman köyü evi"  diyeceğiniz bir mimariyi, tarzı ve yapı malzemesini göremiyoruz.
Ormanların nimetlerinden kim yararlanıyor, deyince ağaçları kesen Orman İşletmesi'nden sonra içmesuyu satan şirketleri görüyoruz. İnegöl Mezitler-Domaniç arası da aynı zamanda su zengini. Ancak yürüyüşümüz boyunca çok sayıda, çevresi telle çevrilmiş su deposu gördük. Çevredeki su kaynakları borularla bu depolarda birleştirilmiş, oradan da yine borularla aşağıda, Sulhiye köyünün üstünde yer alan Erikli ve Hayat Su'nun fabrikalarına taşınıyor.

Bu içmesuyu satışı işi öyesine karlı, beleş bir iş olmalı ki, dünya devleri büyük ölçüde bizim yerli firmaları tozutmuş... Uzun süredir Nestle Waters'a satılan Erikli ile daha çok İzmir yöresinde tanındığı söylenen Hayat Su, o civarın kaymağını  götürüyor dersek, yanlış olmaz herhalde.
De... Bu şirketlerin o köye, o doğaya nasıl bir katkıları oluyor?
Köyün ortasına küçük bir çeşme koymak (Gerçi ben görmedim, olup olmadığını da  bilmiyorum) yeterli oluyor mu acaba?
Ayrıca pırıl pırıl akan derelerden eğilip avucumla su içerken, şehirlerde "içmesuyu" satılmasının garipliğini düşündüm!

Belediyeler yeraltından, derelerden vs. suları topluyor, arıtıyor, borularla evine kadar getiriyor. Sonra da "Bu su içilmez, sana yarım litresi 1,5 liradan su satalım"... Bu hal kimseye tuhaf gelmiyor mu?
İnanın, evde mutfağa arıtma taktırmıştım, 6 ayda bir filtresi değişiyor, bir sürü masraf ve içinde faydalı ne varsa alınıp "temizlenen" bu suyu içmek... Kafam karıştı. Bursa'da tanımış bir tıp profesörünün bu arıtma suları aleyhinde açıklamaları geldi gözümün önüne..
Yok yok... Herkes suyu çeşmeden içmeli. Temiz değilse, BUSKİ bir çaresini bulmalı. Sonuçta bedava satmıyor.
Bir yandan orman içi yollarda, ara sıra duyduğumuz motorlu hızar ve traktör sesleri arasında yürürken, bir yandan da tertemiz havada, aklıma türlü türlü çözümler geliverdi.
Yeni doğa yürüyüşlerinde, yeni rotalarda memleketi, insanları tanımaya devam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder