2 Kasım 2018 Cuma

Kanserin ilacı bulunmuş, ama...





Mucit işadamı Faruk Durukan kanserde metastazı  (yayılmayı, sıçramayı) durduran ilacı bulduklarını açıkladı. Kendi  parasıyla laboratuvarlar kurup araştırma projeleri yürüten Durukan,güneş sobası”ndan  bitkilerden pek çok ilaç etken maddesi ve ekstrat elde  etmenin yanı sıra, bor madeni türevleri ile dünyanın en kaliteli çeliğini yapaya, plastiği çelik gibi  güçlendirmeye,  kumaşı yanmaz elde etmeye, radyasyon ışınlarını durdurmaya kadar pek çok teknolojik buluş gerçekleştirmiş.
Bunların her birisi, ayrı ayrı, Türkiye’ye milyar dolarlar kazandırabilecek, dünyada adını duyurabilecek şeyler.
Ama ne devletten,  Sağlık Bakanlığı’ndan, ne sanayi kuruluşlarından, deyim yerindeyse, tık yok...  
Bursa’nın en istikrarlı girişimci derneklerinden birisi olan Genç Sanayici ve İşadamları Derneği  (GESİAD) Almira’daki aylık toplantısında, gerçekten sıradışı bir insanı konuk etti. 
Senelerdir Balıkesir Edremit’te, Kazdağlarında  kendi parasıyla, kendince bilimsel çalışmalar yürüten bir isimden sözdediyoruz.
Adı:  Faruk Durukan.
Okullarda ders veren, adının önünde Frof. Dr. falan yazan, akademi dünyasından bol kitaplı bir “bilim adamı” mı?
 Hayır.     
 Peki  amacı para kazanmak olan bir girişimci  mi?
Hayır.
Tam tersine, adam hayli zenmiş. Binlerce (yanlış dumadıysam tam 5 bin dedi, miras  değil hepsini de kendi kazanmış)  gayrimenkulu varmış.  Ama  bir gün, yarın ölüp gitsem, ardımdan ne bırakmış olağım, gayrimenkul mü, para mı diye düşünmüş ve kendince ülkeyi kalkındıracak, insanlığa katkısı olacak buluşların peşine düşmüş, kalıcı bir iz bırakmak istemiş.
“Üniversiteden kovuldum” dediğine göre, araştırmayı üniversite bünyesinde yapamayacağını da anlamış ve Edremit’te kendi parasıyla, birbirinden farklı  laboratuvarlar kurup deneylere başlamış.
Dile kolay, Faruk bey, benimle yaşıt, 1960 doğumlu, bunca servet edinebilmiş.  Ve bilimsel araştırmaya başlamasından bugüne kadar yaklaşık 50 milyon dolar para harcamış. Ne devletten, ne de özel  sektörden, üniversitelerden yeterli ilgi, destek görmemiş.
Durukan’ı heyecanla, ağzımız açık dinledik.
Vay be!...  Dedim, kendi kendime...
İşte Türkiye’nin neden geri kaldığı; bilimde, teknolojide neden dışarıya bağımlı olduğu, sanayinin, sanayicinin neden fason, lisanslı üretmek, düşük katmadeğere çalışmak durumunda olduğu, neden çalışıp ürettiğimiz halde parayı yurtdışı markalara kaptırdığımız, neden sürekli cari açık verdiğimiz, neden devletin vergiyi çok para kazanandan alamadığı ve bu yüzden en adaletsiz vergi olan “dolaylı vergi”ye yüklendiği;  ve de bunların sonunda  neden demokrasinin giderek zayıfladığı, adaletin bozulduğu... Vs. vs...
Dinleyince  bunları daha iyi anlıyorsunuz...
Lütfen  bir anlık herşeyi bir kenara bırakın, ara verin ve düşünün. 
“Ben kanserde metastazı  durduran bir etken madde buldum. 3 binden fazla deneme yapıldı, sadece 5-10 kayıp var!”
Bu sözleri GESİAD toplantısında işadamları, girişimciler dinliyor!
Normal, modern  bir ülkede  olsa, o sözleri  dinleye işadamlarının bu işe balıklama dalmaları, hemen Faruk beyle, toplantı  bitmeden özel bağlantı için kuyruğa girmeleri gerekmez miydi? 
Düşünün, çağın en belalı hastalığı kanserde metastazı durduran ilaç sözkonusu!
Bir girişimci için eşi bulunmaz bir fırsat.
Sen kanserin ilacını üretebiliyorsan, dünyanın en zengin adamları arasına girme fırsatı kapının önünde demektir! Daha ne duruyorsun!
Ama ne gezer...
Tabi Durukan her ne kadar açık bir eleştiri yöneltmiyorsa da, dertli mi dertli.
Buluşu bilimsel yayınlarda yer almış, yani doğruluğu onaylanmış.  Denenmiş...
Ancak iş uygulamaya, bunu bir ilaç  olarak hastalara sunmaya gelince bütün kapılar önünde kocaman duvara dönüşmüş.
Bulduğun, geliştirdiğin kanser ilacına uluslararası patent almak zorundasın.  Bunun için dünyanın ilaç tekellerinden izin alman gerekiyor... 
Özellikle ilaç sektörünün kontrol eden beş büyük dünya tekelinden...
Ama ne mümkün... Önce patent başına basacaksın 200 bin Euro parayı, en 6 sene de bekleyeceksin...  Ama yetmiiyor. Onlar onayı, uluslararası sertifikaları, sadece kendi  ilaçlarına veriyor!
Sana kanser ilacı ürettirirler mi!
Ortada milyar dolarlar var.
Sana yedirirler mi!
Peki  bizim devletimiz, Sağlık Bakanlığımız?
Onlar açıkça “Biz dünya ilaç tekellerinin ilacı dışında ilacı kabul etmeyiz” demese, hatta konuşurken yerli mili palavraları sıksa da,  ne bu araştırmaları destekler, ne hastalara burada elde edilecek ilacın ruhsatını verir, ne de  hastaları tedavide bunları ilaç listesine yazar...  
GESİAD  Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Demiral, mucid işadamını takdim ederken,  ekonomide yaşanan sorunların çözümü olarak “yapısal reformlara” işaret etti .  Hiç kuşkusuz,  her yıl cari açık vererek, kalkınmayı sadece yabancı sermaye girişine bağlayarak, “para kazanıyoruz ya” diye fasonla, lisansa ucuz işçilik yapmakla ne ülkenin ne de şirketlerin bir yere varamayacağı çok açık.
Demiral’ın da dediği gibi “gerçeklerle yüzleşmedikçe” bir çıkış yolu yok.
Tabi bu “yapısal reform” sözü müthiş tılsımlı...
Genelde,  özellikle de icra tarafında olanlar, iktidar çevresi, ekonomi yönetimi “yapısal reform” ile, ekonomiyi tamamen uluslararası finans kesimi ve küresel rekabetin kurallarına uygun hale getirmeyi kastederler.
Bu yüzden yapısal reformlar, hep yaşandığı gibi, bir yandan ülkenin üretimini, ihracatını, ithalatını artırır, rakamlar büyür, ancak bunu toplum pek refah olarak hissetmez.  Çünkü sonuçta parayı yabancı lisans, marka vs. sahipleri kazanır.  Siz de hep açık verirsiniz. Her on senede bir de, devalüasyonla talandan geçersiniz!
Üretim üretim diyoruz. 
İyi hoş da... Bir de bu üretimden ne kazandığımıza bakalım.
Durukan’ın icatları, sahip çıkılır gereği yapılırsa, ciddi bir kaynak gibi duruyor.
Bucid işadamının verdiği örnek çok manidardı: “Dünyada en çok altın gümüş Afrika’da var. Ama Afrika dünyanın en fakir bölgesi.  Niye? Çünkü bütün altını gümüşü batılı şirketler, devletler alıp işliyor, parayı onlar kazanıyor. Afrikalılar sadece kendi toprallarında düşük ücrete maden işçiliği yapıyor.”


Buluşlar... Buluşlar...

Faruk Durukan’ın çalışmalarında sonuç alınan bazı işler şöyle:
-          
 Çam  yapraklarından basit bir makiyeyle kimya sektörüne yönelik çam yağı üretimi.  Köylülere tavsiye ediliyor.
-         
Güneş sobasında yemek pişirme.  

-          Elde edilen  bir bor türeviyle  plastiğin çelik gibi  sağlam hale getirilmesi.

-          ABD’nin tonunu 4,5 milyon dolara sattığı bor türevli  füze ve roket yakıtının üretimi.  
-          Radyasyon ışınlarını durduran maddenin üretimi.  Savunma sanayiinde zırhlama olarak da kullanılan maddenin icadı ABD’den ödül  getirmiş.

-          Taşın suyu...  Uzay şartları oluşturarak, taşın suyu elde edilmiş. Beze sürersen o bez yanmaz olur. Eksi 150 derecede donduğu için güçllü bir buz çözücü. Ayrıca atık sulardaki mikroorganizmaları 1 saat içinde yüzde 99 öldürüyor.  Güçlü bir antimikrobiyal.

-           Zeytinin acı sihah suyunun fermante  olunca zararlı hale geldiğini tespit ediyor ve bu suyu kurutup sağlıklı bir hale getiriyor. Halk ekmek fabrikalarına öneriyor.  Zeytin kara suyunun ekstre edilmesiyle oluşan zeytin tozu, yararlı bir besine dönüşüyor.

-          Yine bor türevi  borkarbür ile dünyanın en kaliteli çeliği elde edildi.

-          Zeytin çekideği embriyosu, ilaç firmalarına dönük elde edildi. Bu embriyo taze zeytinin (salamura değil) çekirdeğinden elde edildi ve pek çok kanser ilacının etken maddesi olarak değerlendiriliyor.  Kilosu da 5 bin euro imiş.

-          Araba lastikleri için kaymayan kauçuk elde edildi. Borkarbür ile lastikler karda buzda kaymıyor.
-          Bir bor türevinden(tretil borat  sanırım) doğalgaz ve elektrikten daha ucuz bir “yeşil enerji”  yakıtı üretildi. Şimdilik tren, vapur gibi büyük miktarlarda yakıt tüketen araçlarda kullanılabiliyor.

1 yorum:

  1. Vay be sevgili Dursun...Faruk Bey'in buluşları görmezden mi geliniyor yani...İnanılmaz...

    YanıtlaSil