Mucit işadamı Faruk
Durukan kanserde metastazı (yayılmayı,
sıçramayı) durduran ilacı bulduklarını açıkladı. Kendi parasıyla laboratuvarlar kurup araştırma
projeleri yürüten Durukan, “güneş sobası”ndan bitkilerden pek çok ilaç etken maddesi ve ekstrat
elde etmenin yanı sıra, bor madeni
türevleri ile dünyanın en kaliteli çeliğini yapaya, plastiği çelik gibi güçlendirmeye, kumaşı yanmaz elde etmeye, radyasyon
ışınlarını durdurmaya kadar pek çok teknolojik buluş gerçekleştirmiş.
Bunların her birisi, ayrı ayrı, Türkiye’ye milyar
dolarlar kazandırabilecek, dünyada adını duyurabilecek şeyler.
Ama ne devletten, Sağlık Bakanlığı’ndan, ne sanayi
kuruluşlarından, deyim yerindeyse, tık yok...
Bursa’nın en istikrarlı girişimci derneklerinden birisi
olan Genç Sanayici ve İşadamları
Derneği (GESİAD) Almira’daki aylık toplantısında,
gerçekten sıradışı bir insanı konuk etti.
Senelerdir Balıkesir
Edremit’te, Kazdağlarında kendi
parasıyla, kendince bilimsel çalışmalar yürüten bir isimden sözdediyoruz.
Adı: Faruk Durukan.
Okullarda ders veren, adının önünde Frof. Dr. falan yazan, akademi dünyasından bol kitaplı bir “bilim adamı” mı?
Hayır.
Peki amacı para kazanmak olan bir girişimci mi?
Hayır.
Tam tersine, adam hayli zenmiş. Binlerce (yanlış
dumadıysam tam 5 bin dedi, miras değil
hepsini de kendi kazanmış) gayrimenkulu
varmış. Ama bir gün, yarın
ölüp gitsem, ardımdan ne bırakmış olağım, gayrimenkul mü, para mı diye
düşünmüş ve kendince ülkeyi kalkındıracak, insanlığa katkısı olacak buluşların peşine
düşmüş, kalıcı bir iz bırakmak istemiş.
“Üniversiteden kovuldum” dediğine göre, araştırmayı üniversite bünyesinde
yapamayacağını da anlamış ve Edremit’te
kendi parasıyla, birbirinden farklı
laboratuvarlar kurup deneylere başlamış.
Dile kolay, Faruk bey, benimle yaşıt, 1960 doğumlu, bunca
servet edinebilmiş. Ve bilimsel
araştırmaya başlamasından bugüne kadar yaklaşık 50 milyon dolar para harcamış.
Ne devletten, ne de özel sektörden,
üniversitelerden yeterli ilgi, destek görmemiş.
Durukan’ı heyecanla, ağzımız açık dinledik.
Vay be!... Dedim,
kendi kendime...
İşte Türkiye’nin
neden geri kaldığı; bilimde, teknolojide neden dışarıya bağımlı olduğu,
sanayinin, sanayicinin neden fason, lisanslı üretmek, düşük katmadeğere
çalışmak durumunda olduğu, neden çalışıp ürettiğimiz halde parayı yurtdışı
markalara kaptırdığımız, neden sürekli cari açık verdiğimiz, neden devletin
vergiyi çok para kazanandan alamadığı ve bu yüzden en adaletsiz vergi olan “dolaylı
vergi”ye yüklendiği; ve de bunların
sonunda neden demokrasinin giderek
zayıfladığı, adaletin bozulduğu... Vs. vs...
Dinleyince bunları
daha iyi anlıyorsunuz...
Lütfen bir anlık herşeyi
bir kenara bırakın, ara verin ve düşünün.
“Ben kanserde metastazı durduran bir
etken madde buldum. 3 binden fazla deneme yapıldı, sadece 5-10 kayıp var!”
Bu sözleri GESİAD toplantısında işadamları, girişimciler
dinliyor!
Normal, modern bir
ülkede olsa, o sözleri dinleye işadamlarının bu işe balıklama
dalmaları, hemen Faruk beyle, toplantı
bitmeden özel bağlantı için kuyruğa girmeleri gerekmez miydi?
Düşünün, çağın en belalı hastalığı kanserde metastazı
durduran ilaç sözkonusu!
Bir girişimci için eşi bulunmaz bir fırsat.
Sen kanserin ilacını üretebiliyorsan, dünyanın en zengin
adamları arasına girme fırsatı kapının önünde demektir! Daha ne duruyorsun!
Ama ne gezer...
Tabi Durukan her ne kadar açık bir eleştiri yöneltmiyorsa
da, dertli mi dertli.
Buluşu bilimsel yayınlarda yer almış, yani doğruluğu
onaylanmış. Denenmiş...
Ancak iş uygulamaya, bunu bir ilaç olarak hastalara sunmaya gelince bütün
kapılar önünde kocaman duvara dönüşmüş.
Bulduğun, geliştirdiğin kanser ilacına uluslararası
patent almak zorundasın. Bunun için dünyanın
ilaç tekellerinden izin alman gerekiyor...
Özellikle ilaç sektörünün kontrol eden beş büyük dünya
tekelinden...
Ama ne mümkün... Önce patent başına basacaksın 200 bin
Euro parayı, en 6 sene de bekleyeceksin... Ama yetmiiyor. Onlar onayı, uluslararası
sertifikaları, sadece kendi ilaçlarına
veriyor!
Sana kanser ilacı ürettirirler mi!
Ortada milyar dolarlar var.
Sana yedirirler mi!
Peki bizim
devletimiz, Sağlık Bakanlığımız?
Onlar açıkça “Biz
dünya ilaç tekellerinin ilacı dışında ilacı kabul etmeyiz” demese, hatta
konuşurken yerli mili palavraları sıksa da, ne bu araştırmaları destekler, ne hastalara burada
elde edilecek ilacın ruhsatını verir, ne de hastaları tedavide bunları ilaç listesine
yazar...
GESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Kerim
Demiral, mucid işadamını takdim ederken, ekonomide yaşanan sorunların çözümü olarak “yapısal reformlara” işaret etti . Hiç kuşkusuz,
her yıl cari açık vererek, kalkınmayı sadece yabancı sermaye girişine
bağlayarak, “para kazanıyoruz ya”
diye fasonla, lisansa ucuz işçilik yapmakla ne ülkenin ne de şirketlerin bir
yere varamayacağı çok açık.
Demiral’ın da dediği gibi “gerçeklerle
yüzleşmedikçe” bir çıkış yolu yok.
Tabi bu “yapısal
reform” sözü müthiş tılsımlı...
Genelde, özellikle
de icra tarafında olanlar, iktidar çevresi, ekonomi yönetimi “yapısal reform” ile, ekonomiyi tamamen
uluslararası finans kesimi ve küresel rekabetin kurallarına uygun hale
getirmeyi kastederler.
Bu yüzden yapısal reformlar, hep yaşandığı gibi, bir
yandan ülkenin üretimini, ihracatını, ithalatını artırır, rakamlar büyür, ancak
bunu toplum pek refah olarak hissetmez.
Çünkü sonuçta parayı yabancı lisans, marka vs. sahipleri kazanır. Siz de hep açık verirsiniz. Her on senede bir
de, devalüasyonla talandan geçersiniz!
Üretim üretim diyoruz.
İyi hoş da... Bir de bu üretimden ne kazandığımıza
bakalım.
Durukan’ın icatları, sahip çıkılır gereği yapılırsa, ciddi bir
kaynak gibi duruyor.
Bucid işadamının verdiği örnek çok manidardı: “Dünyada en çok altın gümüş Afrika’da var.
Ama Afrika dünyanın en fakir bölgesi.
Niye? Çünkü bütün altını gümüşü batılı şirketler, devletler alıp
işliyor, parayı onlar kazanıyor. Afrikalılar sadece kendi toprallarında düşük
ücrete maden işçiliği yapıyor.”
Buluşlar... Buluşlar...
Faruk Durukan’ın çalışmalarında sonuç alınan bazı işler
şöyle:
-
Çam yapraklarından basit bir makiyeyle kimya
sektörüne yönelik çam yağı
üretimi. Köylülere tavsiye ediliyor.
-
Güneş sobasında yemek pişirme.
-
Elde edilen bir
bor türeviyle plastiğin çelik gibi sağlam
hale getirilmesi.
-
ABD’nin tonunu 4,5 milyon dolara sattığı bor türevli füze
ve roket yakıtının üretimi.
-
Radyasyon ışınlarını durduran maddenin üretimi. Savunma sanayiinde zırhlama olarak da kullanılan maddenin
icadı ABD’den ödül getirmiş.
-
Taşın suyu... Uzay şartları
oluşturarak, taşın suyu elde edilmiş. Beze sürersen o bez yanmaz olur. Eksi 150 derecede donduğu için güçllü bir buz çözücü. Ayrıca atık sulardaki mikroorganizmaları
1 saat içinde yüzde 99 öldürüyor. Güçlü
bir antimikrobiyal.
-
Zeytinin acı sihah
suyunun fermante olunca zararlı hale
geldiğini tespit ediyor ve bu suyu kurutup sağlıklı bir hale getiriyor. Halk
ekmek fabrikalarına öneriyor. Zeytin kara
suyunun ekstre edilmesiyle oluşan zeytin
tozu, yararlı bir besine dönüşüyor.
-
Yine bor türevi
borkarbür ile dünyanın en
kaliteli çeliği elde edildi.
-
Zeytin çekideği embriyosu, ilaç firmalarına dönük elde edildi. Bu embriyo taze
zeytinin (salamura değil) çekirdeğinden elde edildi ve pek çok kanser ilacının etken maddesi olarak
değerlendiriliyor. Kilosu da 5 bin euro
imiş.
-
Araba lastikleri için kaymayan kauçuk elde edildi. Borkarbür ile lastikler karda buzda
kaymıyor.
-
Bir bor türevinden(tretil borat sanırım) doğalgaz ve elektrikten daha ucuz
bir “yeşil enerji” yakıtı üretildi. Şimdilik tren, vapur gibi
büyük miktarlarda yakıt tüketen araçlarda kullanılabiliyor.
Vay be sevgili Dursun...Faruk Bey'in buluşları görmezden mi geliniyor yani...İnanılmaz...
YanıtlaSil