Doğa gezileri kapsamında dün (20 Ocak 2019 Pazar) Bursa'nın Yenişehir ilçesine bağlı Paşayayla, Burcun ve Kestel ilçesine bağlı Gölcük köyleri arasında, çoğu odunluk pelit (meşe) ormanlarında gezdik. Yüksekleri ve kuzey yamaçları hafif karlı dağlarda, bir ara "aptal ıslatan" çise dışında yağış olmadı ama hava genelde kapalıydı, yürüyüş için hoş bir gün oldu. Çoğu sulu kar ve çamurlu 19 kilometre parkuru, 70 civarında doğasever güzel insanla yürümek, yürüyüşü de kazasız, sorunsuz tamamlamak hoştu.
Koza Dağcılık Kulübü'yle araçlarımız Bursa-Yenişehir yolundan Selimiye civarında ayrılıp Yenişehir-Gemlik yoluna girdi ve Yeniköy'den sonra Burcun'a vardık. Burcun köyünde (mahalle) sabah çayı içip, köy kahvehanesinde birkaç köylüyle sohbet ettikten sonra araçlar bizi Paşayayla köyüne götürdü ve yürüyüşe burada başladık.
Paşayayla'da nüfus iyiden tükenmiş galiba. Sağda solda kimseyi göremedik dersek yeridir. Buradan "Kaymakam suyu" denilen yere çıktık.
"93 Muharıcı" insanların oluşturduğu Paşayayla bölgede en fazla nüfus kaybeden yer. 10-15 civarında ev kalmış gibi. Büyükşehir Belediyesi sorumluluk, hizmet alanında ve de "mahalle" yani şehirli sayılmasına rağmen herhangi bir kentsel hizmeti olmayan, altyapı sorunlarıyla boğuştuğu aşikar, çamurlu yollarıyla Paşayayla'da bu "Kaymakam Suyu" hayli popülermiş.
Başta böbrek taşları olmak üzere pek çok yönden sağlığa yararlı bir suymuş. "Parmak kalınlığında" çıkan su tabi köyün içme suyuna yetmiyor olmalı ki, köylüler depo yapmış falan ama, çevreye bakınca buralara "mahalle" demek, kentsel bir mekan olduğunu düşünmek mümkün değil. Sadece mahalle, sokak ve evler değil, arazi ve çevrenin durumu da aynı.
Yenişehir'e 27 km uzaklıktaki Paşayayla'da traktör yollarından tepelere doğru yükselmeye başladık. Büyük bölümü ormaniçi traktör yolunda ilerleyen parkurda, tepelerde dolaştıktan sonra Burcun Göleti'ne uzanan Uzun Dere'ye indik, ancak derede uygun geçiş bulamayınca, karşıya geçmeyip Burcun Göleti'nin çevresini dolaşarak Burcun'a yöneldik. Öğle molasını göletin kenarında verdik. Yemek molası sonunda Burcun köyüne gittik ve sabah çayını içtiğimiz kahvehanede öğle çayı ve sohbetinden sonra Kestel'e bağlı Gölcük köyü ile aradaki dağa tırmandık.
Mola sonrası çiseyi yağmurlukları giyerek atlattıktan sonra, kah ormaniçi traktör yollarından, ama büyük ölçüde de patikalardan "Burun"dan aşağı gölete, oradan da Gölcük'e vardık ve yürüyüşümüz Gölcük'te sona erdi.
Arazide yürürken, buraların bir zamanlar bolca hayvan otlatılan, çok canlı yerler olduğunu anlayabiliyorsunuz. Ancak hayvancılık, yaylacılık, meracılık, ormanda hayvan sürüleri otlatma dönemi ortadan kalktığı için patikalar, yani, keçi, koyun ve sığırların gide gele oluşturdukları "cılgalar" kapanmış, kaybolmuş... Şimdilerde orada sadece ormandan kesilen ağaçları taşımak için traktörlere yol açılıyor.
Ormanda sığır otlatma devri kapanmış, zira hem sığır sayısı çok azalmış, hem de "30 litre süt veren hayanı nasıl dağa salarsın" durumları var. Keçi kalmamış, "yasak/değil" arası, koyunlarda bu mevsimde olmuş besi hayvanı... Yoldan geçerken, ahırdan bozma ağılın birinde duyduk koyun sesini..;
Düşünün ki, yürüdüğümüz yer Turanköy, Fethiye: İznik Gölü tarafında Yeni Sölöz, Bursa merkez tarafına gelince Ağlaşan, TOKİ Gürsu Konutları, Kayacık arasında bir yer...
Bölgenin en önemli özeliklerinden birisi: Dağlar meşelik...(şarkıda denildiği gibi)
Yani neredeyse her tarafta tepeler köylülerin yakacak odun kestiği bir alan.
Odunculuk bütün bu köylerin ana geçim kaynaklarından birisi.
Özellikle de Burcun'da.
Ancak şehirlerde doğalgaz kullanılması bu işi gözde bir iş olmaktan çıkarmış. Köylüler, en kaliteli odun olarak kabul edilen pelit (meşe)odununu tonu 400 liradan sattıklarını söylediler. Tabi parayı kendi traktörleri, kendi motorlu hızarları ile, kendi mazot, testere vs. masraflarını kendileri karşılayarak, bizzat işçiliğini de kendileri yaparak kazanıyorlar.
Şehirlerde "mahrukatçı" esnafı ise 400 liraya aldığı bir ton odunu, 700 ile 800 lira arasında satıyormuş.
Köylüler, "Artık odun satmak çok zorlaştı. Alan yok. Sadece bazı ekmek fırınları vs. alıyor" diyor.
Bölgenin ortak özelliklerinden birisi de DSİ'nin çok sayıda sulama göleti ve sulama kanaları yapmış olması.
Örneğin Burcun Ovası diyebileceğim, dağlarla çevrili arazinin çok verimli bir yer olduğu anlaşılıyor ve beton sulama kanalları yapılmış.
Aynı şekilde Gölcük'te de yine sulama göleti ve Gölcük Ovası diyebileceğim geniş, verimli araziler var.
Ancak insanlar, uzun yıllar içinde eline attığı her üründen zarar ede ede tarımdan bıkmış, pes etmiş, yılmış, uzaklaşmış, kaçmış, kaçıyor... Ekimde tam bir karmaşa, kararsızlık var ve bunu kışın bile çıplak gözle tarlalara bakarak anlamak mümkün.
Pat diye, "Bu köyde insanların yüzde 90'ının banka borcu var. Ödeyemiyoruz" dedi Gölcük'te bir köylü.
"Niye kredi aldınız bankadan? Ne yaptınız kredileri?" sorumun karşılığı ise çok kronik bir durumu yansıtıyordu:
"Villa, otomobil falan almadık. Krediyi tohum, mazot, gübre gibi masraflar için aldık. İlkbahar gelince tarlayı ekip dikmen, ilaçlaman gerekiyor. Elde para yok. Ne yapacaksın. Hasattan sonra öderiz nasıl olsa diyoruz. Ancak olmuyor. Ne eksek, ne üretsek para etmiyor..."
Köylüye bir dokun bin ah işit...
"Tarlaları satışa çıkardık" dedi bir köylü.
Sadece Gökcük değil, Burcun ve Paşayayla'da da tarlalar satışa çıkarılmış.
Dönümü 50 bin liradan başlıyormuş. Ama Paşayayla tarafında 5 bin liraya kadar tarla bulmak mümkünmüş.
"Siz tarlanızı ekip dikmekten zarar ediyorsunuz. Ama birileri gelip dönümüne 50 bin 100 bin lira verip arazi alıyor çiftçilik yapmaya kalkıyor, öyle mi?" diye kafam karışınca, bir köylü olayı açıkladı:
"Hayır tarlalar, tarım için alınmıyor. Adamın maddi durumu yerinde. Şehirden sıkılmış. Alıyor birkaç dönüm tarla, içine bir ev yapıyor, bahçe yapıyor, keyfine bakıyor..."
Gölcük'te "dışarından" gelip arazi alış en azından yazları orada yaşayan 15 civarında aile varmış.
Gölcük'te 150, Burcun'da 70 civarında hane kalmış. Ama nüfus kaybı her tarafta kronik bir durum.
Gölcük diğer köylere göre daha canlı. Örneğin ilk dört yıllık "İlköğretim okulu" var. Diğerlerinde yok.
Tabi Gölcük arazinin de en pahalı olduğu yer. Burcun ortalarda duruyor, en ucuz arazi satılan yer Paşayayla.
Burcun'a sanırım on sene kadar önce gitmiştim, gazeteci olarak. Rus-Türk ortaklı bir çimento fabrikası (AKROS Çimento A.Ş.) için ÇED'in "Halk Toplantısı" vardı.
İlginçtir, bizim güzel doğasına hayran kaldığımız Burcun'da köylüler, tarımdan, hayvancılıktan bıkkın, fabrikalarda işçilik peşinde bir profil çizmişti ve toplantıda "Çimento fabrikasını istiyoruz. Bak, hepimiz işsiziz burada" gibi bir tutum takınmışlardı.
Çimento fabrikası kurma işi yatmış anlaşılan.
Hem Burcun, hem de Gölcük'te konuştuğum köylülere "geçim" ve "tarım"ı sordum.
İnanın, insanlar tam bir bıkkınlık içinde.
Şekerpancarı, ayçiçeği, domates, türlü meyveler, fındık dahil, hayvancılık...
Çiftçinin denemediği ürün kalmamış. Ama hepsinden eli boş, "çırak çıkmış"lar.
"Hayvancılık sevdası 3 sene sürer" dedi birisi, tecrübeyle sabit birşeyden söz eder gibi, gayet emin...
Büyük bir heyecanla bankadan kredi de alıp projeli ahır yapan insanlar, çiğ süt parası hayvanın karnını bile doğurmaya yetmeyince büyük bir yıkıma uğramışlar...
Deveciarmudunda çok iddialılar. En çok rağbet gören meyvelerden birisi ve pazarda kilosu 4-5 liradan satın aldığımız deveciarmudunu bu sene 1-1,5 TL'den satmışlar.
Ayva da o keza.
Köye giderken yolun kenarında tarlada terk edilmiş gibi görünen tonlarca lahanayı gördük. Galiba onun hikayesi de aynı.
Köyde bir gelecek kurmaya çalışan genç galiba hiç yok.
"Şehire gitmeyene kimse kızını vermiyor" dedi birisi.
Köyler artık, tarım, hayvancılık vs. yapılan, üretim merkezleri olmaktan hızla çıkıyor, yazları gelinecek sayfiye yerleri haline geliyor.
Köyde yaşayanların büyük çoğunluğu emekli. Düzenli gelirleri var. Köy onlar için hem şehirlere göre daha ekonomik geliyor, hem de daha temiz hava alıp, çocukluğunun geçtiği bu topraklarda olmak, bahçeden elma, armut yemenin keyfini sürmek istiyorlar.
Gezerken dikkatimi çeken şeylerden birisi, arazideki sulama kanalları oldu.
Tarım, ekip biçme büyük ölçüde terk edildiği için pek etkin kullanılmadığı, bu beton kanalların tarihi eser kalıntıları gibi görünmesinden anlaşılıyor.
Bu kanalları DSİ, Köy Hizmetleri ve Özel İdare yapmıştı.
Şimdi bu kurumlar "out" olduğuna göre, mesela neden BUSKİ bu işe el atmaz...
???
Köylerde pek çok "köy çeşmesi" devredışı. Sular borulara ve onlara da saatlere bağlanmış. Paralı. Ama hayvan sulama, tarla bahçe sulama... suyun asıl kullanıldığı bu tarımsal alanlarda BUSKİ'yi niye görmüyoruz, diye düşünmeden edemedim.
Veee hadi mevcut belediye başkanı tarımı, köylüyü düşünmüyor; arkadaş, başkan adayı olanların da hiç bir projesi, fikri, açıklaması, olmaz mı?
Buraların "mahalle" olmasının göstergelerinden birisi BESAŞ'ın ekmek satış yerleri...
Gölcük'te camiin yanındaki kahvehanede köylülerle sohbetin ardından taze inek sütü, yumurta ve kokusu poşetten taşan ayvalarımızı alarak araçlarımızla evlerimize döndük.
Doğayı, köyleri, dağları, ovaları, insanları.. Velhasıl memleketi tanımaya, yürümeye devam...
Köylüyü unutan, milletin efendisini yerle yeksan edenlerin bir amacı olmalı. Gizli bir gündemleri olmalı... Anadolu'nun en verimli ovalarını oturuma açanların gaflet ve dalalet içinde oldukları açık...
YanıtlaSil