15 Aralık 2019 Pazar

Ericek Göleti, Mahya Tepesi, Gölcük


Ericek Göleti, Mahya Tepesi, Gölcük…

Sulama  göletleri “turistik yer”, verimli araziler “villalık arsa” oluyor…


Doğa yürüyüşlerimizde 8 Aralık 2019 Pazar günü Gürsu’nun Ericek köyünde sulama amacıyla yaptırılan Ericek Göleti’nden başlayıp Mahyatepe’ye, oradan Kestel’e bağlı Gölcük köyüne yürüdük.  Şakır şakır yağmasa da sisin eksik olmadığı yürüyüşe  “Türkü Kampı”
sabahında başlamak yürüyüşe ayrı bir güzellik kattı. Halk türkülerini, oyunlarını doğanın kucağında dinlemek, ülke, insan ve bu topraklara duyulan sevgiyi daha bir ete kemiğe büründürüyor.
Koza Dağcılık rehberliğindeki yürüyüşümüz bu hafta farklı olacak.  Pazar sabahı başlayacak yürüyüş öncesinde, Cumartesi günü öğle saatlerde kamp için “Ericek Sosyal Tesisleri’ne gidiyoruz. Otobüsümüz Gürsu Dışkaya’dan Ericek köyüne, oradan 3 kilometre yukarıdaki Ericek Göleti’ne gidiyor. Ericek köyünde durmuyoruz.

Ericek,  Gürsu ilçesinin kuzey ucunda, merkeze 19 kilometre uzaklıkta bir köy/mahalle.
14.Yüzyılda Yenişehir’e bağlı olduğu, 1530’larda köyün diğer adının “Oruçbey”olduğu vs. yazılıymış. Medine Vakfı’na aitmiş. Yani köyün geliri Kabenin masrafı için kullanılırmış.
Bir dağ köyünde, Kabeye gönderilecek ne tür gelir olur anlamış değilim, ama köyün çok eski olduğu ortada.
Köy 1908’de Gemlik’e, 1965’te Gürsu’y a bağlanmış.
Nüfusu 160 civarında olan bir dağ köyü. Ancak yazları nüfusun 350’ye çıktığı anlatılıyor. Ericek köyünde okul, kanalizasyon , yokmuş. Gürsu’dan 19 km gelen asfalt yol köyün kıyısında geçip gölete kadar gidiyor.

Duruma bakılırsa Gürsu Belediyesi için Ericek Göleti, Ericek mahallesinden çok daha öncelikli…
Gürsu Belediye Başkanı akşam Koza Dağcılık olarak organize edilen kampı ziyaret ediyor. Bundan çok sevinç duyuyoruz.

ERİCEK’TE “TÜRKÜ KAMPI”…

Belediyenin de girişimleri ile Ericek’te, arazi sulamak için DSİ tarafından yapılan sulama göletinin kıyısına “Adrenalin Park” yapılmış.
Kırsalda Alternatif Turizmin Cazip Hale Getirilmesi Projesi” kapsamında yapılan Adrenalin Park tesislerinde akşam güneşi batmak üzereyken en çok ilgi çeken şey, “Zipline” hattıydı. 

Yüksekçe bir kulenin tepesine çıkıp buradan gölün karşısına çekilen çelik halatlardan kayınmanın hayli heyecenlı olduğu, “uçan”ların attıkları çığlıklardan anlaşılıyor.
Burada, olimpik trap poligonu, okçuluk poligonu, dağcılık tırmanma parkuru, atv safari parkuru, yapay tırmanma duvarı, kampçılık alanı, yanı sıra gölette birkaç kano var.
Ama hava çabuk karardı ve “uçma” merakı çoğumuzun kursağında kaldı.
Bu akşam “Bungalov” evlerde kalacağız. Hava soğuk.  Evler elektrikle ısıtılıyor, her birinde 6 yatak var. Geceliği 160 lira.  Yarınki geziye katılmayacak arkadaşların bazıları akşamdan, bazıları da  yarın sabah dönecekler.
Bu akşamın asıl heyecanı “Türkü Kampı”

Tesiste restoran vs.  olarak kullanılan tek katlı bir binanın dışında kocaman mangalları kurup köfteler pişiriyor, kendimize ziyafet çekiyoruz…
Sonrasında,  içerideki kuzine sobada çay demliyoruz.
Türkü Kampı’nın sanatçıları da bizden!
Bağlama vs. saz ile def çalanlarımız aletlerini yanlarında getirmişler.
Acemi eşeğe yol dayanmaz” derlerdi bizim köyde…
Aramızda profesyonel sanatçı yok, ama çalgısıyla gelenler hayli hazırlanmış, türkülerin sözlerini kağıda yazmışlar…  
Hep beraber söylemeye, eğlenmeye başlıyoruz.
Bu akşam “Pireleri dökme”, stres atma zamanı…

Şarkı, türkü, halk oyunları… 
Milli oyunumuz “Erik dalı gevrektir” ile sahneye dökülüyoruz..
Her yöreden, her havadan…
İşyerinde alkol kullanma yasakmış.  Ama yasaklar delinmek içinmiş! (şaka şaka)
Şurada, sobada yanan pelit odunu ateşiyle ısınıp şark usulü oturaklara oturup yüzleri gülen, bağıran, dans eden,  eğlenen insanlar aslında gerçek yaşamın kendi paylarına düşen türlü sorunlarla cebelleşen insanlar.  Emeği, alın teriyle geçinen herkes gibi acıları, sorunları, çıkmazları olan insanlar… Ama bu akşam bütün negatif duygulardan, kederlerden, stres kaynaklarından uzaklaşma, sadece eğlenme, birlikte mutlu olma, avazın çıktığı kadar bağırıp türkülere eşlik etme zamanı .

Ve geceyi yarıladıktan sonra hayli eğlenmiş, negatif elektriklerinden arınmış olarak kimimiz bungalov evlere, kimimiz göl kenarında kurduğu çadıra, kimimiz de araçlarıyla evine döndü.
Pazar sabahı erkenden kalkıp, hep birlikte, çantamızdan çıkardıklarımızla, masada yiyeceklerimizi de paylaşarak kahvaltı yapıp, tesiste çay demleyip içiyoruz.
Birazdan, Bursa’dan Pazar yürüyüşü için gelecek doğaseverlerle buluşacağız.

MAHYATEPE SİSLİ…

Yürümeye, Ericek Göleti’nden başlıyor, yukarıya bayrak asılı tepeye doğru tırmanmaya
başlıyoruz.
Yukarıya, tepelere doğru sağ yanımızda Ağlaşan Göleti, solumuzda Burcun köyü, ilerliyoruz.
Bölgenin en yüksek noktası olarak “Mahyatepe” ye çıkıyoruz.
Nühsetiye’nin üst kotlarından Gölcük yönüne gideceğiz.
Ericek Göletini rakımı 735 metre.
Patikalarda, traktör yollarında, orman içinde yürüdüğümüz bölge genelde meşe ormanı.
İnişli çıkışlı rotada ulaştığımız Mahyatepe’nin yüksekliği 975 metre.
Yaklaşık 7 kilometre sonra çıktığımız Mahyatepe’den Ağlaşan Göleti,  Gemlik Fındıcak’ı görmek mümkün (dü) aslında…

Ama bugün hava sisli. Sis bir türlü kalkmıyor ve bu yüzden üzerinde gezdiğimiz geniş mera ve yaylaları bile fazla seyredemeden yürümeye devam ediyoruz.
Rüzgârın az olduğu bir yerde mola veriyoruz.
Rüzgârdan korunmak demek, çok hafif de olsa yağıştan da korunmak demek.
Bu havalarda mola vermek, oturup dinlenmek için en iyi yer, meşe gazellerinin bol olduğu meyilli, su tutmayan alanlar.
Yürüdüğümüz  baltalık meşe ormanı”nda odun üretiminin hayli sık yapıldığı gibi bir izlenime kapıldım.
Zira hem karşımıza sık sık 5-10 sene önce kesilmiş devasa büyük ağaçların çürümüş köyleri çıkıyor, hem de karşımızda yapraklarını dökmüş meşe ağaçları çok düzensiz. Ayıklanmamış.
Yol boyunca bazen geniş odun depoları görüyoruz.

Kestel’e bağlı Gölcük köyüne yaklaştıkça ekili arazilerin yeni bir hal aldığını görüyoruz.
Kimi tarlaların ekilip dililmediği anlaşılıyor.
Birkaç tarlada ise arazi telle çevrilmiş. İçine bir konut yapılmış. Anlaşılan, tarlanın sahibi yaz aylarında burada kalıyor. Bir tür “yazlık”, sayfiye yeri durumunda.

AH O KEÇİ YOLLARI…

Artık bir tepeciğe tırmanıp, aşağıya Gölcük’e inme zamanı.
Üzerinde yürüdüğümüz patikanın, köye yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki hali, beni çok eskilere götürüyor.
Üstten, dağdan köye inen bu patikalar traktör, hatta kağnıların geçebileceği yerler değil.

Çok meyilli bir arazide, koyun, keçi ve sığırların gide gele oluşturduğu yollar burası.
Koyun, keçi sürülerinin, sabahları köyden çıkarken; akşam karnını doyurmuş olarak köydeki ağıllara dönerken kullandıkları…
Önce çoban, ardında sürü, artçı olarak kangal köpekleri… Tekelerin, çebişlerin, seyislerin, oğlakların… Çanların, keleklerin, zillerin, melemelerin, vuruşmaların, kaçışmaların, koşuşturmaların tozu dumana kattığı patikalar…
Öğlen sıcağında başını sokacak gölge arayan keçilerin, koyunların gözü kapalı bildikleri güzergahlar…
Keçi yolları…”
Ama gözlerimi açınca bu canlılıktan eser yok…

Ormanın içinden çıkınca altımıza serilen bu mahalleye neden Gölcük denildiğini bilmiyorum. Burası sanki ova gibi…

GÖLCÜK’TE KÖYLÜ TARLALARI SATMA PEŞİNDE…

Ama verimli tarım arazileri değil de, sanki büyükşehrin kenar mahallesini andırıyor.
Tarlalar birer ikişer dönüm, 300-600 metrekarelik parçalara ayrılmış,  telle çevrilmiş.
Yürüyüşümüz burada bitiyor.
Akşam çayı için girdiğimiz köy kahvehanesinde 3 kişilik genç grubun yanına oturuyorum. Gençlerin buraya haftasonu için geldikleri, büyükşehirde yaşadıkları çok belli.

“Köyünüzde iş yapmayı, burada para kazanmayı, yerleşmeyi hiç düşünmüyor muşuz?
-Burada yapacak bir şey kalmadı abi. Meyvecilik yapalım dedik. Bahçe yaptık ne armut, ne ayva para ediyor. Hayvancılık yapıyorsun sütün satış fiyatı 1,5 lira. Yem, ot, almış başını...
-          Ama çevrede mera, orman, yaylalar… Niye ota yeme para vermeyi düşünüyorsunuz hemen?
-          Yok abi ya.. Her taraf telle çevrili. Meraların çoğu satıldı.  Tapulu yerler oldu. Hayvanları köyden çıkarmak bile büyük sorun.”
Köyde birşeyler üretmek için bütün girişimler sonuçsuz kalmış.

Şimdilerde geçer akçe, arazi satışı…
Gölcük köyü/mahallesi  neredeyse tamamen internet sitelerinde satışa çıkarılmış!
Kimi zaman ekili, kimi zaman uzun yıllar ekilmediği için ormana dönüşmüş araziler dönümü 100 bin lira ve üzerinde satışta… Fiyat “asfalt kenarı” tarlalarda daha yüksek.
Şaka değil, Gölcük’te, köy dışından gelerek tarla bahçe satın alıp, bütçesine göre ev yapan, “hobi bahçesi” kuran kişi sayısı bini geçmiş!…

“Çoğu Artvinli gelenlerin. Her meslekten adam var. Gelenlerin burada üretme, para kazanma dertleri yok. Paraları var.  Bahçesinde ufak tefek bir şeyler yapıp, bol bol mangal yakıyor, keyif çatıyorlar” diyor birisi.
Akşam çaylarımızı içtikten sonra köyden taze süt, ayva ve deveci armudu alıyor ve otobüsümüze binerek evin yolunu tutuyoruz.

Yolumuzun sağında solunda köyün yeni misafirleri sanki “şehir tarzı” yeni mahalleler oluşturuyorlar.
“Hobi bahçeleri”nin ortasındaki evlerden sadece birisinin bacası tütüyor görünüyor.

Yürümeye, dağları, ovaları, köyleri, velhasıl memleketi tanımaya devam…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder