Dursun EROĞLU
1984’ün sonbaharında
gazetecilik yapmak üzere görevli geldiğim Bursa’da ilk şaşkınlığım, yerel
gazetelerin bu kadar çok sayıda ve renkli olmasıydı.
Ne başkent Ankara’da, ne de memleketin Babıali’si, basının kalbi İstanbul’da bu ölçülerde yerel gazete
vardı.
Örneğin
gazetecilik okulundan (Bugünkü adı İletişim Fakültesi) staj için gittiğim Barış Gazetesi Ankara’nın
en yaygın kent gazetesiydi. Ama sadece birkaç yüz adet basardı. Sadece kapak
sayfası renkli olan, siyah-beyaz ve galiba sadece 12 sayfaydı.
Bilirdim, Rüzgârlı Sokak’ta çok sayıda gazete çıkardı; ama bunlar öyle muhabirleri, foto muhabirleri olan, haber peşinde koşuşturan,
bayilerde satılan gazeteler değildi. Basın İlan Kurumu’ndan para alabilmek için, aşırma haberlerle ve çoğu sadece “Sayfa Sekreteri’nin çalıştığı,
göstermelik, 30-100 adet basılıp ilgili kurumlara gösterilen gazetelerdi.
Oysa Bursa’da, kentin orta yerinde, Sönmez İş Sarayı’nın dördüncü katındaki
Anadolu Ajansı bürosunda, masanın
üzerinde Hakimiyet, Bursa Hakimiyet gibi, İstanbul
gazetelerinden geri kalmayan pırıl pırıl renkli ve de çok sayfalı, ekleri olan
gazeteler görüyordum. Sadece Bursa’nın
Sesi gazetesi siyah-beyazdı.
Tabi, kısa süre
sonra, masanın üstünde duran gazetelerin arkasında çok sayıda çalışan, gazeteci
meslektaşım olduğunu fark etmek sürpriz olmadı.
MEYDANLARDA
GAZETECİ AFİŞLERİ…
Hakimiyet ve Bursa Hakimiyet, Uludağ, Doğru Hakimiyet, Olay, Marmara,
Yeni Dönem, Yeni Bursa, Ekohaber, vs.
Bursa
gazetelerinin öyküleri aslında basın tarihini merak edenler için hayli ilginç,
öğreticidir. Burada bu konuya girmek istemiyorum, ancak Bursa basınında galiba en parlak dönem Olay Gazetesi ile başladı.
Daha gazete Ankara yolu üzerindeki binasında
basılmadan, kentin merkezlerinde, caddelerde, meydanlarda ilk kez, yeni gazetede yazacak köşe yazarlarının,
çalışacak muhabirlerin kocaman fotoğraflı ilanları asıldı…
Çoğu yerel
gazetelerin başarılı isimleriydi.
Gazetecilerin,
meslektaşların, haber peşinde beraber koştuğumuz muhabirlerin meydanlara dev
fotoğraflarının asılması sıradışı, unutulmaz bir manzaraydı. Bu yeni gazetede
çalışmayacak da olsam, müthiş heyecan duyuyor, gururlanıyordum.
Olay gazetesi hem
televizyon ve radyo ile en çok izlenen, okunan; hem de en fazla gazeteci
çalıştıran, yüzlerce arkadaşımızın yolunun kesiştiği bir yer oldu.
“30 yılda nereden nereye…” diyoruz ya!
Ekonomi
gazetecisi olarak dikkatinizi çekmek istediğim konu şu:
Bursa’da basın son otuz küsur senede, Bursa’nın en
zengin, en etkili ailelerinin elinde oldu. Medya bu yerel erklerin güçlendiği
dönemde güçlendi; altın çağını yaşadı. Şimdilerde ise ekonomide tamamen yabancı
şirketler, Bursa dışı dinamiklerin etkili olması ile yerel medya etkinliğini
yitirdi, yitiriyor.
SÖNMEZ, ÇAĞLAR,
GENÇOĞLU ÇAĞI…
Ekonomiye
meraklı, çiçeği burnunda bir muhabir olarak haber için en sık gittiğimiz
yerlerden birisi olan BTSO’nun
(Bursa Ticaret ve Sanayi Odası) başkanı
Ali Osman Sönmez, Meclis Başkanı da Mümin Gençoğlu idi.
Gözlerdim…
Gençoğlu siyah bir Mercedes ile dolaşır,
lüks otomobili, özel şoförü vs. ile kentin en zenginlerinden birisi olduğunu
belli ederdi.
Bu adamın
fabrikaları nerede diye merak ederdim. “Tütün
ticareti” ile uğraştığını anlatmıştı; ama Atatürk Caddesi’nde bir apartmandaki büro bu zenginliği açıklayacak
gibi görünmüyordu.
Gençoğlu, 1989’da Bulgaristan’dan
zorunlu göç olaylarında öne çıktı, BAL-GÖÇ ile parladı ve Penguen Gıda ile fabrikatör oldu.
Ali Osman Sönmez’ın koca koca tekstil fabrikaları, binlerce işçisi vardı.
Hatta Bursa’nın girişlerinde “Bursa’ya Hoşgeldiniz. Ali Osman Sönmez”
yazılı kocaman tabela olurdu.
“Bu şehrin patronu benim” der gibi.
Cavit Çağlar’ı ilk kez BTSO’da meclis üyesi
olarak tanıdım. Sönmez’in rakibi
olduğu söylenirdi. Ama başkanlık için niyetlendiyse de olmadı, zira Ali Osman Sönmez’in otoritesi hayli
etkiliydi… Bu gücünü belki tekstil sektöründeki konumundan, ya da “abi” kabul edilmesinden alıyordur,
bilmiyorum.
Bazen meclis
toplantılarında tartışma, hararet yükselince,
oturduğu ön sıradan arkaya dönüp “Zır
zır etmeyin, kesin sesinizi!” diye bir bağırdı mı, ortalık sus pus olurdu.
Cavit Çağlar da meclisin en etkili, saygın üyelerinden birisiydi. Yönetimde yer almasa
da, çevresinde yarattığı olumlu ilişkilerden, sohbetlerden, meclis üyelerlinin
”Cavit abi” deyişlerinden bunu
anlardınız.
Tabi tekstil
sektörünün en önemli patronlarından olması, bu ağırlık için açıklayıcıydı. Çağlar ve Sönmez o dönemde Türkiye’de
polyester iplik sektörünün en büyük patronlarıydı.
Filament, Nergis, Sifaş, Polylen Türkiye’deki polyester iplik üretiminin yüzde 70’ini
karşılıyordu. Korteks vs. yoktu.
Zamanla
gazetelerin yanına televizyonlar, radyolar da eklendi ve “Olay Medya”, “Medya S (Sönmez Medya) ortaya çıktı…
Bursa’da
ekonominin canlı oluşu, orta sınıfların görece iyi hali, hatırı sayılır bir
reklam pastası yaratıyordu. Tabi yerel gazetelerin güçlenmesiyle kokuyu alan “İstanbul gazeteleri”, yerel ekler,
sayfalar, ek muhabir, reklamcı kadrosuyla daldılar piyasaya...
YEREL PATRONLAR
KAYBETTİ…
Ancak son 15
senedir yeni bir durum ortaya çıktı ve kentin sanayici odaklı yerel erkleri
hızla güç kaybetti.
Bursa’da en
önemli fabrikalar, şirketler yabancıların eline geçti.
Tekstil, liderlik
koltuğunu otomotiv sektörüne bıraktı.
Tekstilde bile
kendi markaları, teknolojileri, yüksek katma değerli ürünleriyle dünya pazarına
girmeyi beceremeyen Bursa iş dünyası, otomotiv sektöründe sahibi oldukları işyerlerindeki
inisiyatifi de yabancı markalara, ortaklara kaptırdılar.
BTSO’da herhangi bir sektöre yön verebilen bir başkan yok artık…
Yerel erklerin
elindeki medya gücü de işe yaramamaya başladı ve bu sürecin sonunda bu kesimin
medyada “iddia”sı buharlaştı.
Eski etkili
patronlara özenip gazete kuran, gazete satın alan “orta direk” diyebileceğimiz
ticaret erbabı insanlar ise bu işin sandıkları gibi kolay para kazandırmadığını
fark ediyorlar…
GAZETECİ
ÇALIŞTIRMAYAN GAZETELER!
Basının çehresi
hızla değişti. Ama en dramatik gelişme şu: Gazeteler
gazete olmaktan çıkarmaya başladı!…
Artık gazetelerde
neredeyse hiç muhabir, gazeteci çalıştırılmıyor…
Geldiğimiz nokta
işte bu!
“Muhabir” öldü, yaşasın “redaktör”…
Yahu redaktör
dediğin, yıllarca muhabirlik, habercilik yapmış, muhabirlerin getirdiği
haberleri elden geçiren deneyimli gazetecidir. Biz böyle biliriz.
Ama şimdinin “redaktör”leri, (piyasada bu terim de yerini 'editör'e bırakıyor) ajanslardan, sağdan
soldan kaptığı haberleri sayfaya, ekrana vs. hop diye, hatta yanlışları ile
birlikte koyan tipler…
Çünkü amaç
değişti…
AMAÇ GAYET
‘DUYGUSAL’
İş gazetecilik
olmaktan çıktı, tamamen ticari ve “duygusal”a
bağlandı…
Sayfaya konulacak
küçücük bir reklam, manşetlik bir haberden daha değerli olabiliyor!
Çalışanların
maaşını “İŞKUR” ödeyen bir basın
kuruluşu…
Maaşını İŞKUR’dan alan, ‘212’yi İstanbul’da telefon kodu sanan çalışanlar görebiliyoruz.
İnternet ve
dijital medyanın da ortaya çıkması ile şimdi gündemde yeni bir şey var: Basın İlan Kurumu’na ek gelirler
yaratmak, internet haber sitelerine de kamu ilanı vermek…
İŞKUR ve resmi ilan konusu, siyasi iktidarla yakın ilişki gerektiriyor gibi ve
işin içine eskisinden çok daha fazla siyasi müdahale giriyor.
Kimse gazetesinde
soruşturan, sorgulayan, didikleyen, sorunları tartışan, yanlışı eleştiren vs.
yazı ya da yazar görmek istemiyor.
Gündem
haberlerinde yegane kriter şu: Bu haber
siyasi iktidarın hoşuna gider mi gitmez mi?
Kimse “gerçeğin” peşinde olmuyor. Zira çok
zahmetli ve faturası var, cezasız kalmıyor.
“Yağdanlık” ise hem çok rahat hem de
hayli karlı iş!
“Ekonomi gazetecisi” diyoruz ya…
Artık bize “Patronları, zenginleri tanır, arası iyidir,
bol reklam aldırır” gözüyle bakılıyor!
Şaka değil, “ekonomi, aylık sektör yayını” olarak bilinen
bir dergiye davet edildim, işe başladım. Daha ikinci ayın sonu gelmeden adamlar
hayal kırıklığına uğradı ve işime son verdiler!
Eee sevgili
dostlar…
Şimdi bunların
gazetecilerin mesleki örgütlenmesi, ÇGD ve onun otuz yılı ile ne alakası var
diyorsanız, geçmiş olsun, bundan sonraki satırları okumasanız da olur…
ÇGD, 30 YIL…
ÇGD Bursa şubemiz Bursa’da yerel basının, basın çalışanlarını en hareketli, en aktif
olduğu, ancak mevcut dernek olan Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin (BGC) bu
dinamizme kapalı, şimdi Tayyare Kültür
Merkezi’nin olduğu eski bir apartmanda, yaklaşınca içki kokan bir meyhane
havasında olduğu bir dönemde açıldı.
BGC bizi kâh “sarı basın kartı yok”,
kâh “daha gençsin” diye kabul
etmiyordu. Asıl mesele, genç gazeteci kuşağı kendilerinden daha
donanımlıydı, üniversite okumuşlardı,
yarım yamamlak da olsa yabancı dil biliyorlardı, olaylara eleştirel, sorgulayıcı bir yaklaşımları da
vardı.
Cemiyete üye
olursak Allah korusun yönetimi onların elinden alırdık, gazete patronları ve
yerel otoriteler bundan hiç hazzetmezlerdi!
ÇGD bu yüzden
gençler arasında hayli ilgi gördü.
Örneğin “Perşembe Söyleşileri”ni unutmak mümkün
mü!
Her hafta kentin,
memleketin bir sorunu üzerine tanınmış kişilerle söyleşi yapılırdı. Söyleşiler
kentin çeşitli kesimlerinde ilgi görür; toplantılarda milletvekillerini,
valilik ve belediye yöneticilerini, siyasi partilerin etkili isimlerini
görebilirdiniz.
Yüzlerce
muhabirin çalıştığı bir Bursa’dan söz ediyoruz.
Gazetelerde Adliye, Emniyet, Ekonomi, Siyasi Partiler,
Valilik, Belediye, spor vs. muhabirleri çalışır, bazen diyelim Emniyet veya
Ekonomi birimlerinde 3-5 muhabir olurdu.
Yaptığımız her
mesleki toplantıda “Lokal” talebi
dile getirilirdi…
“Ah bir lokalimiz olsa da iş çıkışı gazeteci
arkadaşlarımızla buluşup sohbet edebilsek…”
Kadere bakın ki,
ÇGD kentin en gözde mekanlarından Kültürpark’ta görkemli bir lokal açtı. Keza ardından, BGC’nin de kocaman lokali oldu.
Ancak artık bir
yandan iş çıkışı buluşup sohbet etmeyen isteyen eski muhabir kitlesi kalmadı,
bir yandan da meslekteki erozyon lokallerin yapısını berhava etti.
ÇGD Bursa Şubesi ÇGD’nin en
güçlü, başarını şubesi. Örneğin başkent Ankara’da
derneğin merkezi ve şubesinin doğru dürüst yeri yurdu yoktu. Aidatlarla dernek
kirası ödemek hep sorun oldu. İstanbul’da ise şube, bildiğin yok! Dernek "çantada"...
Bursa’nın başarısı ise lokal işletmeciliğinde…
Çoğu asgari ücretli ya da emekli
üyelerin aidatları ile dernek ve lokal çalıştırma devri çoktan geride kaldı.
Gazetecilerin
meslek dışına itildiği…
Gazete,
televizyon, internet sitelerinde gazeteci istenmeyen dönemleri yaşıyoruz…
KAYBEDEN SADECE
GAZETECİLER DEĞİL
El cümle, gazeteciler
kaybediyor…
Kaybeden sadece
biz gazeteciler olsaydık… altmışına merdiven dayamış birisi olarak hiç gam
yemezdim!
Başka kimler kaybediyor?
Öncelikle kentin yerel
dinamikleri…
Bursa’nın yerel,
milli, sanayicileri, iş insanları…
Bakın, bu kentin
ekonomisine artık Bursalılar yön vermiyor…
Ekonomi, finans hatta
tarım vs.. ne varsa “Küresel piyasa
ekonomisi” kılıfı altında yabancı firmaların denetiminde…
Bursa’da en büyük
şirketlere, fabrikalara bir bakın… Hepsi yabancı sermayenin kontrolünde.
Hatta altın gibi en kıymetli yeraltı madenlerini, yeraltı zenginliklerimizi yabancı firmalar çıkarıp götürüyor. Orhaneli’nin mermerini bile Çin
şirketleri alıp götürüyor.
Demokrasinin
dayandığı ana toplumsal kesim olan “Orta
direk” kaybediyor.
Bu ortamda Bursalı sanayicilerin, iş insanlarının hem
kenti hem de ülkesiyle ilgili söz söyleme, kamuoyu oluşturma, hükümetlere
itiraz etme, önerilerde bulunmaya takatleri kalmıyor…
Diyeceksiniz ki,
gazete televizyon işi sadece büyük patronların yapabileceği iş midir?
Günaydın!
Bu işler mesleği
sadece gazetecilik olan, yazıp çizerek geçinenlerin işi olmaktan çıkalı 40
seneyi geçti!
Ha keza…
Mesela memleketin
hekimleri, mühendisleri, öğretmenleri, kimyagerleri, köylüsü, çiftçisi, sanatkârı,
lokantacısı, şoförü, hayvancısı,
bakkalı, esnafı… Hangisi 20-30 yıl öncesinden daha iyi?
Örneğin suçlar
çoğaldı, avukatlara gün doğdu diyorsanız valla o da doğru değil; zira avukatlar
da işsiz dolaşıyor, zira vatandaşta para kalmadı.
Peki kazanan kim? Patron kim?
Türkiye’yi dişine
kestirip ekonomisini, teknolojisini, finansını velhasıl bütün atar damarlarını
kendine bağlayan “dış güçler”!…
“Ne var bunda, serbest piyasa” diyorsanız ufak bir sorun var:
Onlar, yeni
patronlar burada vatandaşın dertlerini dile getiren, ülkenin gidişatını
sorgulayan, itiraz eden bir basın istemiyor…
Uslu uslu yaz,
önüne konanla idare et.
Yat, kalk Allaha
dua et, “verdiklerine” şükret!
….
Hep beraber
kaybettiğimizi göreceğimiz bir Türkiye
dileğiyle….
Selamlar..
Aralık 2019', Çağdaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder