2 Aralık 2019 Pazartesi

MUDANYA DEREKÖY-KUMYAKA GÜN BOYU YAĞMUR ÇAMUR YÜRÜMEK…





Doğa gezilerinde dün (1 Aralık 2019 Pazar) Mudanya’nın Dereköy ile Kumyaka köyleri/mahalleleri arasındaki ormanlık alanda ve arazide yürüdük. 

Yaklaşık 15-16 kilometrelik yürüyüşün tamamı kapalı hava ve çisi çisi yağan yağmur altında geçti. Yağışın da etkisiyle, zeytin tarlaları dahil, kimseye rastlamadık.

Yağmur altında ıslanmak, yemek molasında üşümek, yorulup terlemek, dizine kadar çamura bulaşmak… Bütün bunlar yağmur yüklü bulutların altında  ıslanan ağacın, gazelin, toprağın kokusunu; dağların, ağaçların düşen damlalarla beslenip kendine gelmesini, kah zeytin ağaçlarının kah denizin üstünden yükselen bulutların yerini maviliklere bırakmasını izlemek insana öyle bir coşku veriyor ki, olumsuzluklar aklınıza bile gelmiyor…  
Koza Dağcılık rehberliğinde otobüsümüz Mudanya yoluna girdi ve sırtlardan hem deniz hem Bursa
manzaralarını, zeytinliklerin arasında villa sitelerini izleyerek Dereköy’e ulaştık.

ESKİ RUM KÖYÜ

Dereköy, nüfusu 2013’den 2018’e 581 den 522’ye gerileyen eski Rum köylerinden birisi. Bu gidişimizde yıkıntı halindeki kiliseye uğramadık. Kilise 1857’de yapılmış. İlk defa devasa ağaç kolonların çevresine yapılan sıva kaplama ile Roma döneminden kalma mermer sütunlara benzer bir yapı ortaya çıktığını orada görmüştüm. İçi ağaç olmasına rağmen, dışarıdan mermer görüntüsü verilebilmişti. Çatısı falan çökmüş, virane bir yer.

Dereköy, Kurtuluş Savaşı sonrasında (Mübadele dönemi) Rumların Yunanistan’a gitmesi sonrasında da Selanik ve Girit’ten gelen Türklerin mekanı olmuş. Kilise de galiba 1972 de cami yapılıncaya kadar cami olarak kullanılmış.
Dereköy meydanı adeta, köyün ortasından geçen derenin kapatılması ile oluşmuş. İlkokulu bile olmayan bir köyde emlakçı, hırdavatçı, kasap, market gibi işyerleri olması şaşırtıyor. Tabi duvarındaki levhada “Piliç Evi” yazan bir yerde de  tanınmış bir tavuk firmasının adı yazılı olmasına da artık
şaşırmıyorsunuz…   “Köyde de hazır tavuk mu”.. demeden edemiyorsunuz. Malum artık yumurtayı, sütü, ekmeği marketlerden alan yaşlı ve emekli bir kitle köylüler…
Yeşillik içinde şirin bir köy izlenimi veren Dereköy’de insanların yaşlı, emekli ve de biraz “keyfine düşkün” olduğu izlenimine kapıldım.
Sabah çaylarımızı kahvehanede içtikten sonra, hafif hafif yağan yağmur altında, yağmurluklarımızı giyerek yürümeye başladık.

Araziden geçen toprak traktör yolları yürüdükçe çamur deryasına dönüyor. Meyilli yerlerde kayma, ayakkabılarda ağırlaşma…

ZEYTİNLER AYAZ BEKLİYOR!

Her taraf zeytinlik…
Ağaçların, sanırım yarısında zeytin toplanmış. Ama yarısında zeytin dallarda duruyor. Çevrede kimseye rastlamıyoruz.  Malum hava yağışlı, ama sadece bu değil. “Zeytinin toplanması için mutlaka kar ve ayaz yemesi, çekilip buruşması lazım” deniyor. 


Aralık başladı, ama kar yok.
Yukarıya, tepelere doğru çıkınca aşağıda, yemyeşil bir zeytinlik vadisinin, derenin ortasında, uzakta Dereköy’ü görüyoruz.
Yürüdüğümüz açık arazi, terk edilmiş eski tarla olmalı.
Karşıda zeytin ekimi için olması muhtemel, taraçalanmış meyilli araziler görünüyor. Bölge halkının tarımdan kaçtığı muhakkak. Ama zeytin (ve incir) bunun dışında..
Çınar deresi” diyebileceğimiz bir yerden geçiyoruz. Derenin kenarlarında dev çınar ağaçları var.


KEÇİ ÇİFTÇİĞİNE SIĞINMA..

Buradan, bizim gidiş gelişler de mola verip çeşmesinden su içip, ağaç bankta oturup çantamızdakini yediğimiz ve “Kafe-Restaurant” yakıştırması yaptığımız noktaya geliyoruz.
Burada kısa moladan sonra hem karnımızı doyurmak hem de yağmurdan korunmak için, merak ettiğim keçi çiftliğine “sığınıyoruz”!
Sağolsun çalışanlar bizi geri çevirmiyor, hatta üşümeyelim diye ateş yakıyorlar.
Burada bembeyaz Fransız menşeli Saanen keçileri ve oğlakların fotoğrafını çekiyoruz.

Keçi çiftliği bir işadamına aitmiş. Hayli modern bir dizaynı var. Süt ve et üretiliyormuş. “Etin kilosu 40 lira” diyor birisi. Önceki yürüyüşlerimizde bu keçilerin bir bölümünün arazide otladığını görmüştük. Anlaşılan sadece ağılda besi yapılmıyor. Çalışanlardan birisi Azeri.
İnsan bu güzel ve örnek çiftliği görünce, “Niye dağ köylüleri bu tür güzel keçi koyun çiftlikleri kuramıyor arkadaş” diye sitem ediyor.
Çiftliğin çevresinde yağmurdan korunmaya çalışıp karnımızı doyurduktan sonra yukarı, çevrenin en yüksek noktasına, “Üsküptepe Yangın Gözetleme Kulesi”ne çıkıyoruz.
Yürüyüşün bundan sonraki bölümü iniş!
HEDEF KUMYAKA…
Çepni ve İpekyayla toprakları kenarından, çamurlu traktör yollarından, patikalardan kıyıya doğru yaklaşıyoruz.

Aşağılara indikçe denizi görmeye başlıyoruz.
Sağda solda kıpkırmızı davulga ağaçlarının meyvelerinden atıştırıyoruz.
Sumak, dallarda kurumuş, yağmurda ıslanmış.. Birkaç tane alıp çantama koyuyorum.
Kumyaka, aşağıda, masmavi suların kıyısında şirin bir yer. Orayı ilk kez böyle bir yerden görüyorum.
Kumyaka’nın üst sokağından itibaren aslında bir sahil kasabasına girdiğinizi hissediyorsunuz.
Evlerden birisinin bahçesinde mini bir “tersane” kurulmuş. Çevresi naylonla kaplanan bir yerde tekne onarılıyor. “Yok ya sadece 15 metre bu tekne” diyor, çalışan..

Kumyaka da eski Rum köylerinden birisi. Nüfusu 2013-2018 arasında 676’dan 692’ye yükselmiş. Ufak da olsa nüfus artışı var. Ama bunun “dışarıdan” gelenlerden kaynaklandığını anlıyorsunuz. Zira burası köy ya da mahalle olmasına rağmen sahil kasabası görünümünde.
Eski adı “Siği”. “Sessizlik” anlamına geliyormuş. İncir anlamına geldiğini söyleyenler de var. Sahiden çok sakin bir yer. İncir de zeytinden sonra en yaygın meyve. Burada da çok eski, tarihi bir kilise varmış. Ama ziyaret etmedik.

Kumyaka’nın orta yerinde “Kumyaka Köyü Kadınları Dayanışma Derneği” levhası yazan bir yere girdik. Burada gözleme, çay varmış. Kadınlar reçel, turşu, zeytin sabunu vs. yapıp satıyorlar.
Bina Kumyaka’nın ilkokul binasıymış. İlkokul kapatılmış, öğrenciler Mudanya merkeze taşınmaya başlamış.
Kumaka'da kadınların yaptığı peynirli gözleme ve çayların keyfini çıkardıktan sonra meydandaki çeşmede botları temizlemeye çalışıp araçlarımıza bindik ve evin yolunu tuttuk.



Yürümeye, dağları, köyleri, yaylaları, sahilleri velhasıl memleketi tanımaya devam…



1 yorum:

  1. Bir Siğili olarak köyümün adı gibi sakin kalmasını istiyoruz

    YanıtlaSil