![]() |
Tarım kentsel yaşamı güzelleştiren, zenginleştiren bir unsur |
İsviçre: Vahşi
doğanın zenginliğe dönüştüğü yer
Artık bir yanımız gurbetçi oldu. İsviçre’de bir yaşam kurmaya çalışan biricik kızımız ve sevgili damadımızı görmek için ilk kez Avrupa medeniyetinin en güçlü kalesi sayılan bu topraklara gittik ve 2020’ye İsviçre’de merhaba dedik.
![]() |
Tren yolu ağı hayli yaygın. |
Keskin, sert
çizgili ve karla kaplı Alp dağlarının
arkasındaki bu ülke boşuna “Yaşanılacak
en güzel ülke” seçilmemiş.
Ama sanmayın ki bu güzellik salt doğanın sunduğu şeylerden ibaret...
Ama sanmayın ki bu güzellik salt doğanın sunduğu şeylerden ibaret...
Bir halkın vahşi
doğayı cennete çevirme öyküsü var burada.
Tarımda,
sanayide, finansta, şehircilikte, eğitimde…
Avrupa siyasetinin alengirli karmaşasından,
AB üyeliğinden falan uzak durarak “nevi
şahsına münhasır” bir yol izleyen İsviçre’nin
Türkiye insanı ve yöneticilerimiz
için derslerle dolu olduğu sonucuna vardım.
![]() |
Tren istasyonundaki bisiklet parkı.. |
İsviçre’nin bir kasabasında 17 gün kalıp birkaç köyü, kasabayı dolaşmakla İsviçre’yi tanıdığımı iddia edemem.
Ancak tanık olduğum ve Türkiye’de
doğru sandığımız pek çok şeyin, aslında tam tersinin doğru olduğunu gösteren,
zihnimde spotlar çakan şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
İnsana, doğaya,
çevreye saygı…
Ülke
kaynaklarının verimli kullanımı…
Tarım ve
hayvancılıktaki yüksek standart…
Veee, asıl kritik
nokta: Yabancı sermayeye, markalara, lisanslara köle olmadan yüksek katma
değerle çalışan gerçek yerli ve milli sanayi…
Bir sürü dünya markasına sahip olmak…
Bir sürü dünya markasına sahip olmak…
BEKLE BİZİ
İSVİÇRE…
İsviçre’nin Bern kantonuna bağlı Herzogenbuchsee kasabasında yaşayan
evlatlarımızı görmek için aylar öncesinden uçak bileti almıştık. Malum
emeklilik halleri, ucuz bilet kolluyoruz.
Bursa’dan eşimle birlikte Sabiha Gökçen Havaalanı’na gitmek için
BURULAŞ’ın otobüslerini tercih
ediyoruz. Düzenli, oldukça dakik
çalışıyorlar. Osmangazi Köprüsü’nü
kullanmaları sayesinde 2 saate varmadan
kendimizi İstanbul’da, havaalanında
bulduk.
“Check-in” işini internetten yaptığımız için, havaalanında eşimle
beraber bir kahve içmeye zamanımız oldu.
Şans bu ya, Pegasus’un Boing uçaklarından birindeyiz ve pencere kenarındayım. Uçak
havalanınca, pencereden aşağıda bir anda Google
Earth izliyorum sanıyorsunuz…
Kimi zaman bembeyaz bulutların üstündesiniz… Kimi zaman aşağıda kara ve denizi izlemeye dalıyorsunuz.
Maviliklere uçma hissi ise sıradışı…
Kimi zaman bembeyaz bulutların üstündesiniz… Kimi zaman aşağıda kara ve denizi izlemeye dalıyorsunuz.
Maviliklere uçma hissi ise sıradışı…
SANKİ GOOGLE
EARTH İZLİYORUZ…
Aşağıda araziler,
tarla parselleri büyüyüp, yerleşim alanlarının düzenli olmaya başladığını
görünce, Türkiye’den çıktığınızı,
Artık Avrupa’nın üzerinde olduğunuzu
anlıyorsunuz.
Geniş arazilerin
orta yerinde çiftlik binaları…
Üzerinde
gemi/vapur gibi taşıtlar olan kocaman bir nehir görüyoruz…
Ne güzel, bizde de ırmaklar var, ama niye hiç taşımacılıkta kullanmıyoruz diye düşünüyorum.
Ne güzel, bizde de ırmaklar var, ama niye hiç taşımacılıkta kullanmıyoruz diye düşünüyorum.
Devasa
büyüklükteki bir maden alanı… Geniş bir dağlık bölgenin tepesi oyulmuş,
kilometrelerce yukarıdan görünen derin çukurlar oluşmuş.
Termik santral
kuleleri…
Aşağıda, tepeleri beyaz karla kaplı, keskin çizgili
yüksek dağlar çoğalınca Alplere,
yani İsviçre’ye vardığımızı
anlıyoruz.
Alp Dağlarını ben Fransa
tarafından da görülen, İsviçre’de
bir dağ olarak biliyordum. Oysa aşağıda Akdeniz kıyısındaki tatil kenti Nice çizgisinden tutun da İsviçre ve Avusturya’ya uzanan bir sıradağ var. Sanki İtalya çizmesinin tepesinde kocaman bir şapka gibi duran
sıradağlar…
İsviçre, bu sıra dağların kuzeyinde. Deniz
seviyesinden çok yüksek olmamasına (kaldığımız yerde rakım 450 metreydi) ve
Akdeniz’e yakınlığına rağmen İsviçre’nin
neden yüksek dağlar ve plato gibi yağışlı ve görece soğuk bir iklime sahip
olduğunu birazdan daha iyi anlayacağız.
![]() |
Basel Havaalanı |
FRANSIZ-İSVİÇRE
ORTAK HAVAALANI
“Euroairport basel-mulhouse-freiburg”
tabelası yazan Basel Havaalanı hem İsviçre hem Fransa’nın ortak havaalanıymış. Uçaktan inince pasaport kontrolü ve
valizlerin alınmasından sonra ayrı kapılardan dışarı çıkıyorsunuz.
İsviçre’ye girişte
pasaporta bakan görevli bana Almanca birşeyler söylüyor. Bir şey anlamıyorum. Ben de
derdimi Fransızca anlatıyorum. İşte Fransızca konuşma fırsatı oğlum! Hani yıllardır Fransızca çalışır durursun...
Düzgün cümlelerle şunun için
buradayız, bu
benim eşim, şuraya gideceğiz, şu kadar süre kalacağız, dönüş biletimiz falanca
tarihte vs.vs. Düzgün cümlelerle şunun için
Kadın başını
kaldırıp yüzüme bakıyor, Fransızca “Eee”
diyor, “Edebiyat yapma, anladık,
turistsin yani…”.
Eyvalah!
Havaalanı dışına
çıktığımızda damat ve arkadaşı bizi bekliyorlar. Hoş bir karşılaşma ve doğru Herzogenbouchsee’ye doğru yola
çıkıyoruz.
Trafikte
beklediğimin üzerinde bir düzen var.
Basel önemli bir sanayi kenti olmalı. Sağda solda irili ufaklı fabrikalar
görüyoruz.
190 bin nüfusla İsviçre’nin en büyük üçüncü kenti ve
yazılanlara göre en zengin kentiymiş.
Kentin ortasından Ren nehri geçiyor. Dümdüz, üstünde sandallar
dolaşıyor.
Ama biz çevrede
dolaşıp zaman kaybetmeden, yaklaşık 70 kilometre ilerideki Herzogenbouchsee’ye hava kararmadan ulaşmak istiyoruz. Yolumuzun üstünde uzunca bir tünele
giriyoruz. Tünelin iki ucunda sanki
farklı iklimler var… Bir taraf açık ise
diğer tarafta kapalı bir hava olabiliyor.
Mesafe 60-70 km,
yollar düzgündür, basar gideriz
diyordum. Ama burada yol düzgün diye
istediğin hızla gidemiyorsun. Kimse kimseyi sollamıyor. Böyle olunca da
trafikte çok güzel bir uyum var. Çok
düzgün, güvenli bir yolculuktan sonra ulaşıyoruz Herzogenbouchsee’ye.
![]() |
Konutlarda geleneksel mimari hassasiyeti var. |
YENİ BİR HAYAT…
Çevrede hiç apartman göremiyorum. Misafir
olduğumuz ev üç katlı binanın en üst katında.
Buluşma, sohbet,
hasret giderme zamanı.
Evde ilk
dikkatimi çeken, salonda TV ünitesinin yanında duran “kedi ağacı”. Burada hayli popülermiş. Altta kalacağı yer, en tepede
dinlenme yeri, gerisi tırmanma, özellikle de tırnakları çalıştırmak için
malzemelere sarılmış kendir ipleri…
![]() |
Evlerin yanı başında orman, yürüyüş parkuru. ve Çöp kutusu. |
Damadımız, çocuk
yaşta İsviçre’ye gitmiş, orada okuyup meslek edinmiş, artık oranın yaşam
tarzına alışmış Bursalı bir aileye mensup… İkinci kuşak gurbetçi diyelim.
Çalışıyor, yaşama çoktan adapte olmuş.
Şimdi sıra kızımızda. Harıl harıl Almanca öğretmeye çalışıyor, "İsviçre Almancası" denen bir dil. Bu bölgede herkes Almanca konuşuyor. Üstelik, bu konuda en ketum yermiş. Örneğin “kiosk” denen “gazete dergi bayileri”nde tek bir Fransızca ya da İngilizce gazete, dergi vs. görmedim. Kimse zorunlu kalmadıkça İngilizce, Fransızca konuşmak istemiyor. Hatırlatayım burada Fransızca, Almanca ve İtalyanca ile beraber üç resmi dilden birisi.
Şimdi sıra kızımızda. Harıl harıl Almanca öğretmeye çalışıyor, "İsviçre Almancası" denen bir dil. Bu bölgede herkes Almanca konuşuyor. Üstelik, bu konuda en ketum yermiş. Örneğin “kiosk” denen “gazete dergi bayileri”nde tek bir Fransızca ya da İngilizce gazete, dergi vs. görmedim. Kimse zorunlu kalmadıkça İngilizce, Fransızca konuşmak istemiyor. Hatırlatayım burada Fransızca, Almanca ve İtalyanca ile beraber üç resmi dilden birisi.
![]() |
Bu bir otomobil otoparkı.. |
İLK GÜN…
Gözlerimizi
İsviçre’de açtığımız ilk gün hava oldukça cömert, açık. Bulutlu ama mavi
gökyüzü, temiz hava…
Kaldığımız yerin
çok yakınında bir tren istasyonu var.
Buradan Bern’e kadar pek çok yere insanlar günübirlik trenle işe gidip geliyormuş.
Trenle işe gidip gelenlere ait olsa gerek, istasyonda hiç görmediğim kadar çok sayıda bisikleti park etmiş halde görüyorum. Bildiğin “Çift katlı bisiklet parkı”!
Trenle işe gidip gelenlere ait olsa gerek, istasyonda hiç görmediğim kadar çok sayıda bisikleti park etmiş halde görüyorum. Bildiğin “Çift katlı bisiklet parkı”!
Bizim “Hızlı tren”e benzeyen bir trenden
sonra, bir sürü katarla upuzun bir yük treni geçiyor.
Biraz sonra her
vagonu otomobillerle yüklü bir tren geliyor…
Bu treni görünce, Bursa’daki fabrikalarda üretilen otomobillerin TIR’larla dağıtılması geliyor aklıma...
Keşke, Bursa’da da tren olsaydı, en azından fabrikalardan, OSB’lerden limanlara kadar sanayi yükleri trenle taşınsaydı, diyorum.
Bu treni görünce, Bursa’daki fabrikalarda üretilen otomobillerin TIR’larla dağıtılması geliyor aklıma...
Keşke, Bursa’da da tren olsaydı, en azından fabrikalardan, OSB’lerden limanlara kadar sanayi yükleri trenle taşınsaydı, diyorum.
İsviçre’de
kaldığımız sürenin büyük bölümünde Herzogenbouchsee’nin
merkezinde, çevresinde bol bol yürüdük.
Sürenin büyük bölümü Noel tatiline denk geldiği için işyerleri çoğu
zaman kapalı oldu. Çevredeki Töringen,
Bettenhausen, Bleinbahch, Wanzwil adlı “köy” diyeceğimiz
yerleşim birimleri
ile Herzogenbouchsee’nin merkez ve çevresini gezdik. Büyücek kasabalar olan Langenthal, Solothurn’u günübirlik
gezip dolaştık. Bir gün de “İsviçrenin Başkenti” olarak bildiğim Bern’de dolaştık.
Pek çok yerde
Türk vatandaşı olduğunu düşündüğümüz insan gördük.
Bu satırları
okuyanlar arasında mutlaka İsviçre’ye gitmiş olan, bu ülkeyi benden çok iyi
bilerler, hatta orada yaşayanlar vardır.
Bu ülkeyi çok iyi tanıdığımı, bildiğimi iddia etmem mümkün değil. Ama naçizane kişisel
gözlemlerimi, çarpıcı ve örnek alınabileceğini düşündüğüm bazı noktaları
sizinle paylaşmak istiyorum.
![]() |
Heiniger, koyun kırkma makinelerinde lider dünya markası... |
(Devam edecek…)
Harika siniz devam edin zevkle okuyorum.
YanıtlaSilGüzel notlar almişsiniz.
Eksik gördügügüm yerlerine yardimci olurum. Çocuklar bahane güzel anilarla dolu bir ziyaret olmuş. Hem Evlat yolluyorsun Gurbete hem Atalik geregi merak ediyorsun hemde heycanla gelip görmek. Her biri ayri güzelliklerle dolu bir ziyaretiniz olmuştur sanirim.
Yer yüzünde cennet ariyorsan Dünya capinda her yönüyle güzel bir önder ülke ve okadarda milliyeçiler. Üzerlerindeki giysilerine varincaya kadar ceplerindek çakilarina varincaya kadar bayrakli çakilarinla dünyaya kükmediyorlar ve herkesin suiss çakisini zevkle taşitip çikolatasini yedirir swotsch saatini her çocugun koluna taktirir. Dünyada benzeri başka ülke varmi. Devami gelsin.
Teşekkür ederim katkı için. Artık bir yanımız orada.Daha çok gider, daha iyi tanırız..selamlar..
YanıtlaSilKeyifle okuyorum patron, eline sağlık.
YanıtlaSilÇok Teşekkür ediyorum dostum.
YanıtlaSilİsviçre... Gözümde canlandırdığım ilk şey temizlik ve sessizlik. 1 metre bile boş bırakılmamış ekilmiş tarlalar, düzenli trafik, çalışkan insanlar... Temiz akan akarsular, 30 dakika beklediğim yemek sırası... Yazmaya devam..
YanıtlaSil