Bu hafta beni en çok heyecanlandıran olay NTV’deki “Bir Fikrin mi Var” yarışmasında finale kalan projelerdi. Ahmet Nazif Zorlu, Hüsnü Özyeğin, Ali Sabancı, Serpil Timuray gibi iş dünyasının önde gelen isimlerinin jüri olduğu yarışma finalinde, özellikle ilk iki dereceye giren projeler gerçekten birer devrim yapmaya adaydı. |
Bursa’dan Ömer Kızıl’ın da yer aldığı jürinin en yüksek oyunu alan (jüri iki projeye de eşit oy vermişti, sıralama SMS oyları ile belirlendi) “Su Gücü Pompası” gerçekten umut verici bir çalışma. Su Gücü Pompası’nın mucidi Şahin Bekişoğlu, kısıtlı imkanları ile Kayseri’de bazı denemeler yapmış ve başarılı olmuş.
Örneğin 2010 yılında Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Yaylacı köyünde, Sarız Çayı’ndan aldığı suyu 50 metre yüksekliğe basmayı başarmış. Kurduğu “Su Gücü Pompası”, elektrik, benzin, mazot gibi her hangi bir yakıt kullanmıyor. Sistem, deredeki suyun 4-5 metreden düşürülmesi ile elde edilen kinetik güçle çalışıyor. Suyu, 4-5 metreden bu “pompa”ya düşürüyorsunuz ve pompa aldığı suyu 50 metre yükseklikte arazide kurulan empreinte havuza basıyor. Sarız’daki pompa saniyede 400 litre su pompalıyor, 300 dekar arazi buradan sulanıyor.
Çiftçilerin elektrikli pompalarla bastığı suyu artık Şahin Bekişoğlu’nun geliştirdiği pompa basıyor. Köylüler şimdi aylık 5 bin lira elektrik faturası ödemekten kurtulmuşlar. Jürideki işadamlarının en çok ilgisini çeken projelerden birisi buydu. Son yıllarda enerji sektöründe hızlı büyümesini sürdüren, özelleştirme ile hidroelektrik santrallarının sahibi olan Zorlu Grubu’ndan Ahmet Nazif Zorlu, “Bu proje geliştirilebilir, hiç enerji kullanmadan suyu 50-100 metre yükseğe çıkarabilirse gerçekten bir devrim olur. İşte sonsuz enerji budur” derken, aklından bununla bir elektrik santralı kurulabilir mi diye geçirdiğini hisseder gibi oldum...
Neden olmasın? Enerji, sadece Türkiye değil, bütün dünyanın en önemli konusu. Bir hidroelektrik santralı yapabilmek için, derelerin, ırmakların önüne büyük setler, barajlar yapılıyor. Sırf suyu belli yükseklikten akıtarak jeneratörü çevirmek için.
Hükümet son yıllarda yüzlerce hidroelektrik santralı planladı, yerli yabancı firmalar şu anda harıl harıl Anadolu’da santral yapma derdinde. Dereler dev iş makinelerinin sesleriyle yankılanıyor. Ortalık toz duman. Tabi Anadolu insanı derelerden sularının çekilmesi tehlikesi ile karşı karşıya.
Hatırlatalım, bugünlerde, sesini duyurmak için Ankara’nın yolunu tutan, ancak polisin Ankara’ya sokmadığı, Gölbaşı’nda çadır kuran insanların haberlerini sıkça duyuyoruz TV haberlerinde. Barajlar sadece Hasankeyf gibi tarihi zenginliklerin sulara gömülmesine neden olmuyor; aynı zamanda, örneğin, Karadeniz’in o doğa harikası derelerini, dereler çevresinde oluşan doğal güzellikleri de tahrip ediyor. Yöre insanı isyanlarda. Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerde artık büyük mitinglerin hepsinde “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” pankartını, arkasında kemençeli grupları görüyoruz. Bunlar, yaşadıkları toprakları terke zorlandığını düşünen sahi “çevreciler.”
Enerji lazım da, nükleer santral özellikle Çernobil ve Japonya facialarından sonra toplumun kabusu olmaya devam ediyor.
Doğalgaz santralı deseniz, zaten yüksek doğalgaz fiyatları ve maliyetler nedeniyle, “en pahalı elektrik kullanan ülke” olmanın bir numaralı mazereti durumunda.
Ülkeler sadece yeraltı ve yerüstü kaynakları sayesinde zengin olmazlar. Böyle olsa örneğin Fransa her halde mum ışığında yaşamaya devam ederdi… Zira ne petrolü, doğalgazı, ne hidroelektrik santralı kuracak yüksek debili, meyilli akarsuları, hatta ne de termik santral yakacak kömür madenleri var. Ama Fransız vatandaşları elektriği bizden çok daha ucuza kullanıyor.
Şahin Bekişoğlu’nun icadını düşünüyorum da…. “Sugücü pompası”nı geliştirdiniz, barajlarda jeneratörü çalıştıracak kadar suyu çıkardınız 50 metre, 100 metre yüksekliğe… Koyun altına bir jeneratör… Alın size bir hidroelektrik santralı.
Santraldan çıkar suyu alın, bir supompası daha, yanına yeni bir santral daha kurun… Bir daha, bir daha… Elinizi tutan mı var!
İşte size sonsuz ve bedava enerji. ..
Su pompası ile devrim olur mu?
Olur mu, olur!
Bekişoğlu diyor ki, “Tamamen bedava çalışır. Masraf da istemez. Arada dişlileri gresle yağlayıp bakımını yapmak yeterli”…
Memleketin enerjiye ödediği 40-50 milyarlı fatura, saatli bomba gibi duran cari açıklar...
Fatura korkusu nedeniyle evde elektrikli aletleri kullanmaktan çekinen insanlar, kadınlarımız…
Yarışmanın birincisi Elazığ’dan makine teknisyeni Hikmet Koşar’ın “Çelebi” adını verdiği ve araçlarda yakıt tüketimini 10 kat düşüren bir hareket sistemiydi. SMS oylarıyla birincilik ödülünü kazandı. Keşke araba üreticileri bu sistemi ürettikleri araçlara bir şekilde yerleştirebilseler de akaryakıt giderlerimiz azalsa.
NTV, sadece bunların hayalini kurdurduğu için bile büyük bir alkışı hak ediyor.
Demek ki insanımızın zekası müthiş.
Yeter ki, devlet, siyasiler, girişimci, sanayici olarak; elinde maddi gücü olanlar bu mucitlere elini uzatsın, hayallerini gerçekleştirme fırsatı versin.
Medeniyetin, kalkınmanın, zenginliğin, büyük ve rekabetçi ekonomiye sahip olmanın yolu bu.
İyi pazarlar.
6 Haziran 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder