22 Nisan 2013 Pazartesi

Ekonomi Bakanı Çağlayan’a mektubumdur!


  Bu yazı 22 Nisan 2013, Pazartesi 12:39:47 eklenmiştir.

Sayın Zafer Çağlayan, 
Değerli Ekonomi Bakanımız, 
“Yerli Otomobil” konusunda geçtiğimiz hafta içinde söylediklerinizi televizyondan izleyince size aşağıdaki mektubu yazma zorunluluğu hissettim. Bir şekilde elinize ulaşırsa, birkaç dakikanızı ayırıp, bir gözden geçirmenizi temenni ederim. 

Sayın Bakanım, 30 yıldır gazetecilik işiyle uğraşıyorum ve bunun neredeyse tamamı Bursa’da geçti. Çalıştığım basın kuruluşlarında “ekonomi muhabiri” olarak görev yaptım. Siyasetten önce Ankara’nın önde gelen işadamlarından birisiydiniz. Çok iyi bildiğiniz gibi Bursa, Türkiye’de otomotiv sektörünün kalbidir. Haliyle ben de gerek ana sanayi, gerek yan sanayi kuruluşları olarak bu sektördeki işletmeleri yılardır takip ediyorum. Hangi fabrikada ne üretildiğini, hatta nasıl üretildiğini, çarkın nasıl döndüğünü de iyi kötü öğrenme fırsatım oldu.
Efendim, Sayın Başbakanımız yerli marka “Türk otomobili”ni gündeme getirip bunun için bir “babayiğit” çıkmasını istediğinde, emin olun herkes gibi ben de çok heyecanlandım.
Aslında, bu konuyu biz de gazeteciler olarak pek çok kez, sektörün önde gelen yetkilileriyle konuşmuşuzdur. Örneğin, Bursa’da bu konuyu bizzat Rahmi Koç’a sorduğumu hatırlarım.
Koç bize bu işin mevcut piyasa düzeni, ilişkiler içerisinde mümkün olmadığını, hatta “rantabl olmayacağını” da söylerdi. 
Ama bu işe 10 yıldır iktidarda olan güçlü bir başbakanın el atması çok farklıydı, her şeyi değiştirebilirdi...
Demek ki, hükumet bu işte elini taşın altına koymaya hazır, gereken planı, hazırlığı yapmıştır, diye düşündüm.  Ama gelişmelere bakınca pek de öyle olmadığı anlaşılıyor.  Zira, zaman zaman bu “babayiğit”ten umudu kestiğinizi hissettiren sitemlerinizi okudum gazetelerden.  
Naçizane görüşlerim ve önerilerim şöyle efendim:  
-          Hükumetiniz, galiba yerli otomobil üretmeyi Koç Grubu’ndan bekledi. Mustafa Koç elbette size “hayır, olmaz” diyemezdi. Sanıyorum sunucunu bildiği halde, lisansör ortakları Ford ve Fiat ile bir dizi görüşmelerde bulundu, bir çözüm bulmaya çalıştı. Hatta bir ara TOFAŞ’ta üretimden kaldırılan “Albea” modelinin çıktığı bantta aşağı yukarı Albea’ya benzeyen ve “Türk otomobili” diye bir araba üretilmesi bile görüşüldü. Yani İtalyan Fiat, bize “Milli Otomobil” üretecekti! Bu sizin içinize siner miydi Sayın Bakanım? Valla ben, İtalyanların izni, organizasyonu, patronajı altında üretilen bir arabaya “Türk otomobili” demez, içime sindiremezdim!
-          Bu, zaten İtalyanların da içine sinmedi. Daha başından “Bu araba Fiat’ın arabaları ile rekabet edecek şekilde planlanamaz, buna izin vermeyiz” falan demeye başlamışlardı.  Yok yok, Sayın Bakanım, kalıbımı basarım, aynı şekilde Ford da buna izin vermez… Fiat gibi Ford da, ortakları Koç Grubu’nun kendi markaları ile rekabet edecek bir araba yapmalarına asla izin vermezler. Bırakın dünya pazarını, iç pazarda bile böyle bir rekabeti istemezler. Bu yüzden de Mustafa Koç’a fazla yüklendiğinizi kabul etmelisiniz. Hele onun için “kendisi intihar etmiştir, rahmetli dedesinin kemiklerini sızlattı” gibi konuşmanız, bence haksızlık…
-         Demem o ki, sadece Koç Grubu değil, diğer otomobil fabrikalarının patronlarından da sizin beklediğiniz babayiğit çıkmaz… Zira hepsinde nihai karar dışarıdan veriliyor.
-        Sadece bu olsa… Bizdeki yan sanayi kuruluşları da aynı… Hani, diyelim ki, bir mucize oldu da birisi çıktı Türk markalı, ulusal sermayeli bir araba üretmeye başladı…Robert Bosch’un, hatta yarı yarıya yerli sermayeli olan yan sanayi kuruluşlarının bu fabrikaya kolayca yedek parça satabileceklerini mi sanıyorsunuz?
-          Sayın Bakan’ım, seneler önce bir otomotivci (adını yazmama gerek yok, ama eminim siz de şahsen tanışıyorsunuzdur) şöyle demişti: “Kardeşim biz kendi otomobilimizi yapacaksak, bu iş için birkaç deli lazım… Akıllı adam bu maceraya girmez.  Hepimiz yabancı markalarla çalışıyoruz. Valla anında ipimizi çekerler…” 
-          Sayın Bakanım, naçizane önerim de şu: Ben “deli” diyeyim, siz “babayiğit” deyin, buna soyunacak birileri çıkabilir aslında. Ne cevval adamlar var bizde… Ama önce “babayiğit”liği sizden beklerler… Hükumet olarak sizin“babayiğit”liğiniz, bunu dile getirmekle sınırlı olmasın lütfen. Mesela bu işe kalkışan girişimcileri, dünya devlerinin pençesinden, ayak oyunu ve baltalamalardan, acımasız rekabetten hükumet olarak koruyup kollamaya var mısınız? Kore devleti Hyundai’yi nasıl dünya markası yaptıysa, mesela… 
      Hani, bir devlet politikası olarak
Bence en büyük “babayiğit”lik budur…
Sonrası çorap söküğü gibi gelir, diye inanıyorum.

Saygılarımla

Dursun EROĞLU 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder