Dursun EROĞLU “Siz karşınızda bir gerilla yaratmışsanız, halkın desteğini çoktan kaybetmişsinizdir. O zaman savaştaki zaferiniz ‘Pirus Zaferi’ olmaktan öte geçemez” sözü ağzımdan çıktığında, yanı başımızdaki subayın suratında bir dalgalanma oldu. Komutan, ders sonunda beni odasına çağırmış, öfkeyle “Sen üç beş çapulcunun, askerimizle başa çıkacağını mı sanıyorsun” diye çıkışmış, “Biz daha asla bu tür laflar etmeyeceksin” talimatıyla, odasından kıpkırmızı bir suratla çıkmıştım. |
Sevgili okurum, yediden yetmişe herkesin “Süreç” konuştuğu bir dönemdeyiz. Hükumet hiç alışık olmadığımız çıkışlarla topluma adeta barış müjdeliyor… Nevruz günü, Diyarbakır’daki coşku, polisin ortalıkta görünmemesi; copsuz, gaz bombasız bir Nevruz yaşanması, beklentileri öyle şişirdi ki, bu rüzgârla yelkenin kısa bir süre sonra memleketi barış, huzur, kardeşlik limanına götüreceğine yürekten inanmaya başladık.
Keşke bir mucize olsa da, bunlar gerçek olsa… Ancak, kişisel olarak bu “süreç”ten geçici, ateşkeslerden öte bir şey bekleyemiyor, çözüme ilişkin ciddi işaretler göremiyorum.
...Fırçayı yedikten sonra kıpkırmızı suratla, topuk selamı verip kapıdan çıktığımda sene 1987, yer Kırkağaç Komando Alayı’ydı. “Komando”, “Gerilla”, “Terörizm” alanlarında hayli kitap okumuşluğum olduğu için komutanlarım sözlü dersleri bana anlattırır, rütbem Çavuş da olsa anlattıklarım hayli ilgilerini çekerdi. Askerde bu tür doktrinler NATO ve ABD menşelidir. Eline silahı alıp canını ortaya koyacak kişi asker olduğundan, öncelikle ne yaptığını bilmesi, yürekten inanması gerekir, eğitimin amacı da buydu.
Doktrin şu:
Komando kimdir: Ülkede yönetime isyan eden silahlı ve gayri nizami mücadele veren gerilla birliklerine karşı devletin özel yetiştirdiği asker. İleri muharebe yetenekleri ve hafif silahları ile düşmanı (gerilla) etkisiz hale getiren birlik.
Gerilla kimdir: Antidemokratik, baskıcı yönetim, işgal vs. koşullarında normal demokratik talepleri şiddetle bastırılan halkın arasında, iktidara, devlete karşı silahlı, gayrinizamî savaş veren, belli bir askeri hiyerarşi içinde örgütlenmiş kişi. Hafif silahlı, sürekli hareket halinde, her türlü desteği (para, silah, barınma, gıda vs. ) halktan alır.
Ayrıca poliste “Özel Harekât” birimleri ile Genelkurmay 2. Başkanlığı bünyesindekiÖzel Kuvvetler Komutanlığı var. Bunların PKK yanı sıra tehlikeli kabul edilen sol siyasi grupları, kişileri, hukuk dışı yöntemlerle bertaraf etmek için kullanıldığı iddia edilir. .
“Gerilla” lafı, pek çok insanda “meşruiyet” ifade ettiği için devletler, (Söylemi Pentagon belirliyor. Yoksa, önceden bizde 'eşkıya', 'şaki' ifadeleri vardı. Sonradan ABD menşeyli terörist tanımı benimsendi. ABD, Kaddafi, Saddam dahil bütün karşıtlarına bu ifadeyi kullanıyor) gerilla yerine “Terörist” ifadesini kullanıyor.
“Terörle mücadele” aslına bakarsanız bir asayiş sorunudur; çünkü “terör”, baskı, yıldırma, dehşet, şiddet kullanmadır. Terörist de zaten en fazla, üç beş kafadarın oluşturduğu sopalı, silahlı grubun üyesi olabilir. “Terörist” meşruiyet çağrıştırmaz. Vatandaşın can ve mal güvenliğine yöneliktir, insanlık dışıdır. Adî veya en fazla organize suç çetesidir.
Yani, sen kendine “komando” diyorsan, karşındaki güç zaten teorik olarak “gerilla”dır!
İşte zurnanın zırt dediği yer burası dostlar…
Demokratik bir ülkede “gerilla” olamaz! Terör örgütü, hele bu çapta bir terör örgütü hiç olmaz...
Zira vatandaş, taleplerini normal yasal yollarla dile getirir, mücadelesini verir, devlet de vatandaşının sorunu çözer. Hukuk işler, kimse dağa çıkmaz!
PKK’yı yaratan 12 Eylül şiddeti, işkenceler, toplu mezarlar değil miydi?
“Terör örgütünü muhatap almam” diyen hükümetler, acaba yasal STK’ları, partileri, sendikaları zaten hiçbir şekilde muhatap almadıklarının da farkındalar mı?
Başkentin göbeğinde, pankart açan memurlara, öğrencilere kimyasal gaz ve coplarla,TOMA'larla müdahale eden hükumetlerin “terör karşıtlığı” inandırıcı olabilir mi?
Doğrusu Güneydoğu kentlerinde, kırsalında şimdi ne değişti merak ediyorum…
CNN Türk’te Başbakan ısrarla “Biz kimseyle (PKK) pazarlık yapmadık, bir şey vaat etmedik. Terörle mücadelemiz aynen devam ediyor” derken, Taha Akyol’un “Peki öyleyse Öcalan ne oldu de durup dururken PKK’nın sınır dışına çekilmesi talimatı verdi?” sorusu yanıt bulamadı. Tabi, Öcalan’ın 11 metrekare odasına 12 kanallı bir televizyon koyup, günde bir saat spor izni, haftada birkaç saat diğer mahkûmlarla konuşma hakkı verilmesini yeterli bulursanız, bilmem…
Kuşkusuz, “gerilla”ya (artık terör örgütü de deseniz fark etmiyor) destek veren halk da bıktı usandı bu kandan… Ama bunu diz çökmek olarak okuyup, “süreç”in başarısının bölge halkının gönlünü kazanmaktan geçtiğini göremezsek, her şey nafile olur, diye hissediyorum.
İyi pazarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder