16 Temmuz 2016 Cumartesi

Çaycılıkta Bursa'da doğan bir marka: Demlik




Türkiye'de sudan sonra en çok içilen şey nedir” diye sorulsa, herhalde bu soruya kestirmeden, “Çay” diyebiliriz. Her ne kadar “milli içecek” ayran kabul edilse de çayın ayranı çoktan solladığı bir vaka artık. Çoğumuz, özellikle kırsal kesimli olanlar çocukluk, gençlik döneminde ayranın en yaygın içecek olduğunu hatırlar. Ama şimdilerde çay, çoktan ayranı açık ara sollamış durumda.
Peki bu kadar yaygın tüketilen bir içecek konusunda neden bir marka yok?
İşte Bursalıların yakından tanıdığı Özgen Çay Bahçesi'nin en genç sahiplerinden Erman Ademoğlu da buna kafa yormuş ve birkaç yıl gibi kısa bir zamanda “Demlik” markasını yaratmış. “Demlik” şimdilerde AVM'lerde hızla sayısı artan, Türkiye'nin her yerine bayiliklerle yayılmaya başlayan bir marka oldu bile... 2,5 yıl gibi kısa sürede 26 şehirde 50 şube açmak, sanki daha büyük başarıların, Türkiye markası olmanın müjdecisi gibi.
Demlik'in öyküsünü, markanın yaratıcısı Erman Ademoğlu'ndan sizler için dinledik. Erman Ademoğlu, Bursa Businesse Academy'nin mini markalar zirvesinde Demlik'in ortaya çıkışını, kendisiyle bütünleşen öyküsünü anlattı. İşte Ademoğlu'nun ağzından “Demlik” ve öyküsü...



“Türkiye'de en yüksek ciroyu yapabilecek şeylerden birisi ekmek, birisi de çay diye düşünüyorum. Ancak bu kadar yüksek talep gören bir üründe marka çıkmamış olması şaşırtıcı geldi bana. Memlekette, hesaplara göre, bir günde 300 milyon bardak çay içiliyor. Çay içilen kahvehane sayısı ise 600 bin civarında.
Siz bana Demik'in hikayesini soruyorsunuz. Aslında biz daha hikayemizi bitirmedik, henüz yazıyoruz. Ama başlangıcı güzel oldu. Bursa'da üç tane Özgen kahve, eski adı ile 'Özgen Çay Bahçesi' var. Şimdi biz günümüzün 'cafe restaurant' tarzına uygun olarak Özgen'i yeniden kurduk diyebilirim. Bunu da yapan amcam ve babamdır. Biz de bu Özgen markasını update etmeye (güncelleştirmeye) çalıştık. Bizim de kanımızda göçmenlik var. Babam ve amcamızdan aldığımız bu bayrağı daha yukarılara taşımaya çalışıyoruz.
Özgen Çay Bahçesi ile ilgili şöyle anılarım oldu. İşte biz çay bahçesi işletiyoruz. 'Çaycı' falan deniyor, çevrede öyle söyleniyor bize. Çocukken bu laf benim gücüme giderdi. O zaman kendi kendime 'Ben bir gün bu çay yüzünden çok büyük bir marka olacağım, insanlara dersini vereceğim' derdim.
Üniversiteyi İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde okudum. Öğrenciyim, genelde araştırmacı gibi gezerim. Bir mekâna gittiğimde, masayı sandalyeleri izlerim, tabağı bardağı incelerim. Benim üniversite öğrenciliğim sürecinde her tarafta bir AVM patlaması oldu. Yurt dışında bu kadar AVM yok. Bizde inanılmaz bir AVM patlaması var. Baktım, insanlar artık genelde AVM'ye gidiyor.
Yeni trend AVM. Bizim işyeri geri planda kaldı. Birisi Kültürpar'a gidecek, o kadar yol tepecek, özel olarak bu iş için gidecek, arabasına park parası verecek, gelecek de.. ben ona çay satıp para kazanacağım! Dedim ki, 'Ya insanlar buraya gelmesin, ben onlara gideyim.' O insanlar nerede? AVM'lerde. AVM'lerde hızlı yemek işyerleri var ve genelde çay veriliyor, ama lezzetsiz çay satarlar. Çünkü asıl işleri çay değil, yemek satmak. Ve hızlı yemek yenilen yerler AVM'lerin en kalabalık yerleridir. Benim için en önemli şey, yemekten sonraki çay... Pazarda böyle de bir açık farkettim.
Cumhurbaşkanımız, 'Milli içeceğimiz ayran' dedi ama bence çaydır. En büyük hayalim de bir gün Cumhurbaşkanımıza bunu söyletmek, 'Bizim milli içeceğimiz çaydır' dedirtmektir. İnsanların toplu bulunduğu yerlerde lezzetsiz çay içilmesinden etkilendim.
'Demlik' hikayesi böyle çıktı. Türkiye'nin milli içeceği çaydır, mantığı ile kırmızı-beyaz renklerle bir kurumsal logo çalışması yaptık. 'Demlik' adı çayı hatırlatır dedik. Limonata, boza, salep hep bizim geleneksel lezzetlerimiz. Onlar da maalesef insanların kalabalık gittiği yerlerde çok kaliteli sunulmuyor.

BÜYÜK MARKALARDAN ÜRKME...

Benim hitabettiğim kitle genellikle orta halli kesim. Bizim bu insanımız, büyük ve yabancı markaların önüne geldiğinde ürküyor. Bunu göremeyen insanlarımız var. Asgari ücretle çalışan bir arkadaşı düşünün. 'Ben (bu büyük markalardan birisine) içeri girsem kaç lira öderim' diye diye düşünüyor, içeri giremiyor. Ama 'Demlik' adı, sempatik. İnce detaylar, ama ben kısa sürede Demlik markasını bu kadar hızlı yayılmasının ardında bu detayların da etkili olduğunu düşünüyorum.

AVM'LERE GİRMEK...


Şu anda Demlik olarak 26 şehirde 50 şubemiz var.
İlk 10 şube yapmak çok önemli bir olaydı. Günümüzün işadamlarını dinliyoruz. Bunlar 1980'lerin, 90'ların şartları ile birşeyler yapmışlar. Tabi ki, çok önemli. Fakat bizim gibi genç neslin işi daha zor. Biz bugünün koşulları ile yarışıyoruz. Örneğin ben AVM'lere girmeye çalışıyorum. Beni büyük markaların hiç birisi oraya sokmuyor. Çünkü beni soktukları zaman, o pazarı komple ellerinden alacağımı düşüyorlar. Bu nedenle benim büyük AVM'lere girmem başlangıçta çok zor oldu.
Dubai'ye gittim. 'Türk kahvesi', 'Türkçe' Orta Asya ülkelerinde inanılmaz moda. Beni Dubai'ye çeken Arapların ilgisiydi. Biz de heyecanlandık, daha yeniyiz, böyle bir talep almışız. Biz bir hata yaparak, o dünya devlerinin olduğu fuara gittik. Ağzımızın payını aldık. Hataları seviyorum, sonunda doğru yolu buluyorsunuz. 'Durup oturalım, kendimize bir standart getirelim' dedik. İşte bugün bize 15 ayda 10 şube yaptıran başarı, o hatanın ardından geldi. 2,5 yılda 50 şube. Bu çok büyük bir rakam.
Ben ilk beş yılın sonunda, diyebilirim ki Demlik'te daha hâlâ çok iyiyiz, diyemiyoruz. Hâlâ hata yapıyoruz. 'Beşinci yılımızda 100 şube olacağız' deyince insanlar gülmüşlerdi. Bugün 50 şube olmuşuz. Zamanın yarısı daha.
Küçükten 'Bir araba alacağım, içinde çay yapılacak' diye düşler kurardım. Malum aile olarak işimiz çay işiydi.

'YURT DIŞINDAN İSTEKLER GELİYOR'


Biz sudan sonra en ucuz ürünü satıyoruz. Amacımız marka yaratmak. Bunu da başarmaya çalışıyoruz. 'Demlik' markası şimdi benim bebeğim gibi oldu. İnşallah yurt dışına da gider. Bize Türkiye'den ziyade yurt dışından istekler geliyor.
Türkiye'de ben kahve kültürünün ölmeyeceğini düşünüyorum. Mesela ben 'Kahvehane' markasını almak istedim, ama vermediler. Çünkü ononim bir fikri mülkiyetmiş.


İTİBAR MARKADA NE KADAR ETKİLİ...


Çay, Türk Kahvesi ve yanındaki lezzetlerin sunumu... İtibar markada ne kadar etkili, bakın burada babama, amcama çok teşekkür ediyorum. Ben Özgen'in sahibiyim ama aynı zamanda müşterisiyim. Hem tecrübe, hem sosyal anlamda... 'Kervan yolda düzülür' derler... Biz daha yolun başındayız. Yanımızda yardım alacağımız babalarımız, amcalarımız var. Çay pek çok yerde birinci sınıf muamele görüyor. Çin'e gidiyorsunuz, adamlar Çay'ı baş tacı etmiş... Londra'ya gidiyorsunuz, adamlar için çay, su kadar önemli. Bizde ise siyah çay biraz hakir görülüyor.


'PORSELEN DEMLİĞİ MASAYA KOYDUM VE... '

Hayatı çay ocağında geçen birisi için 'Demlik' adını bulmak zor olmamalıydı ve olmadı. Marka yaratalım diye kafa yorarken, bir gün bir porselen demliği masaya koydum ve 'Bunun içine çalışanları koy, dükkan haline getir' dedim tasarımcı arkadaşa!
Çıkış noktası bu oldu, çok iyi hatırlyorum. Önce şaşırdı, ama bir süre sonra hazırladığı projeyi getirdi. Harika olmuştu. Kocaman bir demlik, içinde çay yapılıyor, küçük bir işyeri... Burada, 'Demlik'te çay demleniyordu!

FRANCHISE AMA FARKLI...

'Franchise' sistemi bugün en zor takip edilen, devamlılığı olan bir sistem. Ama bu sistemde 'Marka kazanır' deniyor, kaçılıyor. Yatırımcıları bu ürkütüyor. Bunu gözlemledim. Şöyle birşey var: Büyük firmalar, yatırımcıları sürekli kâr payı, ciro payı, isim hakkı falan, sürekli sömürüyorlar...
Ben bunu yapmamalıydım. Herkes 'Demlik' açabilmeliydi. Ancak bir standardı koruyabilmeliyiz. Nasıl yaptım onu da... Herkes cirodan pay alıyor. Bu benimki gibi ambalajlı kullanılmayan, ambalajlanmayan, kutulanmayan bir ürün için cirodan pay almak çok yanlış. Açık ürün satıyorsunuz bunun adetini söyleseniz de koysanız, kontrol etmeniz çok zor. Açık ürün satıyorsunuz, kesinlikle sabit bir bedel alacaksınız. Herşeyin tarifini, ölçüsünü de verseniz, sattığınız her bardan çayın aynı kalitede olduğunu kontrol etmeniz çok zor. Her noktada aynı fiyata da satamazsınız. Kesinlikle sabit bir bedel almak zorundasınız. Mekanları 'A noktası', 'B noktası', 'C noktası' diye ayırdık, sınıfladık. Örneğin birir Havaalanı 'A noktası'dır. Cadde üstü işyeri bir 'B noktası'dır. Belki bir okul bahçesi kazanç açısından 'C noktası'dır. Hem alım gücü, hem sirkülasyon değerine göre bir fiyat belirledik.


ŞUBELERE İSKONTO...


Her ürünü satmada da sorun var. Örneğin bazı firmalar kendi kıymasını, kendi sosunu, kendi piza hamurunu kendisi yapıyor. Bunu üstüne koyuyor. Aynı sosu başka yerlerden aldığınız zaman kalite standardını düşürürsünüz. Bir de böyle hatalar gördüm.
Kendi çalıştığımı bütün firmaların, hepsinin aynı yerden almasını sağlıyorum. Aldığım iskontoyu aynen onlara da uyguluyorum ki, başka yol aranmasın diye. Böyle bir standart koymazsanız marketten almayı engelleyemezsiniz.
Kendi çalıştığım bütün firmalara kendi iskontomu kullandırarak, yatırımcı olmalarını istedim. Bu iskontolardan para kazanmadım. Sadece peçete, logo, şeker gibi şeylerden para kazanıyorum, o da çok küçük, sevkiyat maliyetine kazandım. Amacım Demlik markasını büyütmek. Yatırımcının çıkarını korumaya özen gösterdik. Böyle bir standart koymaya çalıştık. Ve başarılı oldu ki 2,5 yılda 50 şubenin 40'ı franchise. Kendimi iyi bir hamle yapmış birisi olarak düşünüyorum.


'DEMLİK' ÇAYA NE KATIYOR?


Ben çay profesörü değilim, bildiğiniz çayı alıp demliyorum. Yaptığımız demlenmiş çayı ne çok erken, ne de bayat şeklilde sunmamak. Bizim üzerinde durduğumuz bu. Bayat olmasın. Demlenmeden de olmasın, müşteriye verilmesin. Çaya su olarak damacana, temiz su kullanıyoruz. Yani aslında herkesin yaptığı şeyi yapıyoruz. Asıl üzerinde titrediğimiz şey çayı bayat sunmamak. Bir de dikkatimi çekiyor, yemek yerleri, çayı angarya olarak görüyor. 'Yemekten sonra bir çay ikram edeyim mi' Halbuki çay öylesine bir şey değil, birinci sınıf bir muamele görmeli. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Londra'da, Çin'de, Japonya'da çay nasıl özel muamele görüyorsa, bizde öyle olsun diyoruz.


HERYERDE AYNI ÇAYI MI YAPIYOR?


Bütün Demlik şubelerinde sunulan çayın aynı kalitede olması bizim için çok önemli. Peki nasıl olacak? Ben bu işin kontrolünü şöyle, tam olarak sağlıyorum dersem, yalan atmış olurum. Ama reçeteler veriyoruz. Her şube açılışına bizden 2-3 eğitmen gidiyor, o mağazadaki garsonun eğitimini veriyor. Hem çayı, kahveyi yapanı, hem de diğer yiyecek üretimlerine bakanları, ayrıca o mağazanın alım satımını yapanların eğitimini veriyor. 15-20 günde sistemi oturtuyor, geliyorlar. Belli periyodlarda da denetimler yapılıyor. 5. yılda bu marka tam istediğimiz düzeye gelebilir. Biz hala daha hikayemizi yazıyoruz. Bolu'daki Demlik ile Antalya'daki Demlik ancak 5 yıl sonra birbirinin aynısı olabilir. Hatalarımızdan ders alıyoruz. İyi olduğumuz, sayılarımızdan belli ama daha iyisini yapacağız.


MARKA İÇİN DEVLETTEN DESTEK VAR MI?


Devlet kuruluşu olan ÇAYKUR, 'Çayla' diye kendi markasını yaratmaya çalışıyor. Devlet erbabı ile bir konuyu konuşamıyorsunuz. Keşke bana yardımcı olsalar. Ben Demlik'i onlara satıp CEO'su olmayı teklif eder duruma geldim. Çünkü Türkiye buna el atsa, 2020 Olimpiyatları'nı almaya çalışıyoruz, bunu rahatça başarabiliriz. Demlik olarak biz bile bu küçük halimizle böyle birşeyin sponsoru olabilirdik. Görselimiz, renklermiz kırmızı-beyaz, bayrağımızın rengi. Bizim ufkumuz bu kadar geniş ama masaya oturduğumuzda, olmuyor. Onların anlayabildiği kadar anlatabiliyorsunuz ve bir süre sonra da yorulup tıkanıyorsunuz.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder