2 Nisan 2019 Salı

Belediyeler iktidar olma fırsatı!


Seçim bitti, sıra ekonomide…”
Biz ekonomi gazetecilerinin seçim sonrası en çok kurduğu cümle budur. 
Kafamızın bir kenarında siyaset yüzünden iktidarın “popülist” davrandığı, kamu harcamalarını bol keseden artırdığı, bunun da ekonomide kriz nedenlerinden birisi olduğu kabulü vardır.
Sandık sonuçları açıklandığına göre, “şimdi yapısal reform zamanı”dır! 
Patron kulüpleri de bunu talep eder. 
Ama bu sefer Cumhurbaşkanımız daha erken davranarak, “Balkon Konuşması”nda önceliklerinin “Yapısal Reform” olacağını vurguladı!
Bizde “Yapısal Reform”, ekonominin küresel piyasaya uyumlu (bunu, ’onların çıkarlarına uygun’ diye okuyun) hale getirilmesini sağlayacak düzenlemeleri kapsar.
Zaten 1980’lerden beri “IMF Reçeteleri” gibi kullandığımız bu “yapısal reformlar”ın sonunda, Türkiye’de tarım çöktü, sanayi tamamen ya batılı firmaların eline geçti, ya da onlara düşük katma değer ile fason çalışan bir yapıya döndü.  
Sektörlerin neredeyse tamamı yabancı sermayenin kontrolüne girdi.
Aslında GSYH ile tanımlanan “büyüme”nin “kalkınma”, istihdam, çağdaş medeniyet vs. üretememesi bundan kaynaklanıyor...
Bizde her on senede bir patlayan “ekonomik kriz”lerin kaynağı bu... 
Bilim, teknoloji üretemememizin, eğitimin kara tahta ve ezbere mahkûm edilmesi ve daha pek çok sıkıntının nedeni, kaynağı da bu  "Yapısal Reform"lar! 

Hükumet yine “Yapısal reform” diye yabancı sermayeye ballı işler kurmaya çalışacaktır, zira bütün hedef “ülkeye yabancı sermaye getirmek”tir.
Dolayısıyla da bana göre bu “reform”lar, Türkiye’yi hızla felakete sürüklemektedir!   
Ha babam "Yapısal Reform" öneren IMF'nin son  öngörüsü şu: 
Türkiye'de GSYH 2019'da 619 milyar dolara düşecek!
Anlayın artık bize layık görülen geleceği!

Ama bugün dikkatinizi farklı bir şeye çekmek istiyorum: Yerel yönetimler…
Belediyenin ne işi olur ekonomiyle?” demeyin…
Biliyor musunuz, tarımsal üretimdeki düşüş, çiftçinin üretimden kopması, tarlaların bahçelerin terk edilmiş olmasında belediyelerin çok büyük payı var.
“Yassaaahhh  kardeşiiimmm!”
Köy çeşmesinde hayvan sulamak yasak!
Ormanda keçi otlatmak yasak!
Köyün tabelasına “mahalle” yazıldı. Şimdi birisi “koku yapıyor” diye şikâyetçi olursa, belediye gelip evin yanındaki ahıra ceza veriyor, kapattırıyor…
Yaylalar, meralar, “hazine arazisi” oldu. 
Hayvan otlayacak çayırlar özel mülkiyete, kiralamalara açıldı. Artık kırlarda kolayca hayvan otlatamıyorsun.  
Devlet “Bas parayı satın al, kirala”  diyor. 

Belediyeler içme suyuna saat takmış. 
Ama BUSKİ ahır, kümes, ağıl ya da bahçe tarlalarda kullanılacak suya hala kör sağır.
Nazım İmar Planı’na güven sıfırlanmış. Artık Bursa’da çiftçiler tarlalarını, bahçelerini “villalık arsa” diye satma derdine düşmüş.
Köylerde (pardon mahalle) şimdilerde en büyük korku, evin önündeki tarla ve bahçelere gelecek “Emlak Vergisi”!
 Kâbusları olmuş...  
Aslında belediyelerin önünde duran, ama hiç görmek istemedikleri yepyeni gündemleri var... 
Ahırlardan çıkan gübrenin verimli kullanımı, mera ıslahı, silaj, yemlik bitki ekimi, soğuk hava depoları; kaliteli ve yerli tohum, fide, fidan, damızlık…
Köylerin imarı... İnsanları altı ahır üstü ev yaşam düzeyinden kurtarmak, hayvanlarla araya bir mesafe koymak!
Ve üretenin doğrudan tüketiciye ulaşımının kolaylaştırılması, köylü pazarları, örneğin belediye halinin üretim tüketim kooperatiflerine devredilmesi…
Ovalarda ekili araziler, ormanlar, meralar, yaylalar, maden alanları, dereler, göller (Göl deyip geçmeyin, Bursa’da başta İznik Gölü olmak üzere sulama göletleri dahil çok büyük bir kapasite var ve buralar hem kreasyon, dinlenme turizm, hem de balıkçılık için müthiş bir potansiyel)...
Belediyelerin yapabileceği o kadar iş var ki...

Elbette bunlar tamamen belediye bütçesinden, para gücüyle yapılacak işler değil. 
Ancak belediye planlama vs. yetkisiyle ilgili toplumsal kesimleri harekete geçirebilir, toplumu seferber edebilir. 
Sonuçta tarımla, çevreyle uyumlu modern bir kent yaratma şansı var. 
Harika bir doğaya sahip Bursa’nın İsviçre’nin Alplerini kıskandıracak potansiyeli var. 
Sadece tarım, hayvancılık olsa…
Bakın girişimcinin, sanayicinin en büyük derdi altyapısı olan ucuz arsa! 
DOSAB’da, BOSB’da, NOSAB’da arsa fiyatları Almanya’nın yüz katıymış! 
Ama rant hırsı ve öngörüsüzlük yüzünden yerleşim birimlerinin planlamasını yapmaktan bile aciz kalan belediyeler, sanayi bölgelerinin planlanmasında tamamen devre dışı. 
Kim nerede uygun fiyatta yer bulursa oraya OSB yapıyor. 
Halbuki belediyeler, başta Büyükşehir Belediyeleri sanayinin ihtiyaçlarına göre bu planlamayı, girişimciler ve onların kuruluşları ile koordine içinde yapmalıdır.

Bursa’da OSB’lerde bir düzen olsa, hepsi trenle limanlara bağlansa fena mı olur? Hem kent trafiği rahatlar, hem nakliye maliyetleri ucuzlar.
Keza, Uludağ ve Katırlı dağlarının eteklerinde zemini sert, toprağı zayıf bölgeler yerleşime açılsa, konutlar, fabrikalar yavaş yavaş oralara taşınsa…
Ve verimli ova toprakları, “beton yığınından” kurtarılıp yeniden bereket fışkırmaya başlasa…
Düşünebiliyor musunuz?
İçinizden “hayal” diyorsunuz... 
Farkındayım. 
31 Mart 2019 seçimlerinde ne ekonomi yönetimi ve hükumet ne de Bursa’da belediye yönetimleri  değişti. Kaldıkları yerden devam edecekler, belli… 
Yine de uyarı görevimi yapmak isterim.
Muhalefete de seslenmek isterim.
Örneğin, CHP eğer yüzde 20’lere sıkışmış oyunu artırmak, Türkiye’ye bir umut olmak istiyorsa, işte önünde fırsat... 

Belediyelerden başlayıp toplumun önüne bir alternatif yönetim modeli çıkarma şansları var.
“İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” lafı boşuna değil…
Bakarsın Gemlik’i, Mudanya’yı, Nilüfer’i alan Bursa’yı, Türkiye’yi alır!…
Adı “nohutçu”ya çıkan Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu Tunceli’de sadece ismiyle başkan seçildi!

Seçimlerin, daha güzel bir Türkiye için yerelde alternatif yaratma fırsatı olması dileğiyle
İyi haftalar…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder