Nemrut’ta gündoğumu mucizesi…
Hava aydınlanınca Kommagene uygarlığına tanık oluyorsunuz!
Nemrut
Dağı’nın zirvesine, sırf güneşin doğuşunu görmek için bu ikinci
çıkışımdı. Güneşin yüksek bir yerden değil de, daha alçak tepelerin üzerinden
doğuşunu izlemek sahiden değişik bir duygu. O saatlerde mışıl mışıl uyumaya
kurgulanmış, hiç güneşin doğuşunu merak etmemiş nesiller için hepten mucize!
Siz 2 bin 135 metredesiniz ve güneş sanki aşağıdan
doğuyor. Üzerinde durduğunuz tümülüs (burada, kesme taş yığını, yapay tepe)
yanınızdaki taş heykeller, güneşin ışığından önce, ufuktaki kızıllıkla aydınlanıyor.
Dakikalar içinde karanlıktan gündüz gözüne geçişi izliyorsunuz…
Bu mucizeye tanık olabilmek için Adıyaman’da kaldığımız
otelden saat 02.30’da kalkıp otobüsümüze bindik. Otobüsle önce Kahta’ya, Milli Park girişinde aktarma
istasyonu diyebileceğim bir yere vardık.. Burada bilet alıyorsunuz. Müzeye
girer gibi. Ve iki ayrı etapta minibüslerle, zirveye yakın bir yere
gidiyorsunuz. Araçla gidilen son noktadan itibaren büyük bölümü merdiven olan
yolu yürüyerek zirveye tırmanıyorsunuz.
KOMAGENE KRALININ İHTİŞAMI
Güneşin doğuşunu izledikten sonra, kendinizi tepenin
tamamını kaplayan bir tümülüsün üzerinde, adeta açık hava müzesinde
buluyorsunuz. Tümülüste 3 “teras”
var. En büyüğü, kuzeydoğu yönünde olan 45x50 metre ebatlarındaki Doğu Terası. Gündoğumunu izlediğimiz
yer. Burada sırasıyla, aslan, kartal,
Kommagene Kralı Antiochos, “Bereketli Anavatanım” yazan ve Kommagene’yi temsil eden bir kadın, tanrı Zeus, oğulları Apollon
ve Herakles, yine kartal ve aslan heykelleri dizili.
Heykeller, yüksekliği 8-9 metre olan gövdelerinden
indirilmiş, yerde. Boyları 2-3 metre. Arkasında, o heykellerin oturur vaziyette
üzerinde durduğu, makam koltuğunu andıran gövdeler dizilmiş…
Ortada Kommagene
Kralı, sağında ülkesini temsil eden kadın, sol yanında tanrılar ve koruma
olarak kartal ve aslanlar…
Yer, Kommagene
topraklarının en yüksek noktası…
Heykeller o kadar gösterişli ki, kocaman tümülüs bu
heykellerin yapılması sırasındaki ortaya çıkan taş kırıkları ve mıcırların üst üste
yığılmasıyla oluşmuş! Aslında bu kesme
taş yığını gibi duran tümülüsün altında kocaman nekropol (mezar odası) varmış. Bir ara bu mezarlık Amerikalı
arkeologlarca açılmaya çalışılmış, ancak tepe çöker kaygısı ile vazgeçilmiş.
Burada fotoğraflar çektikten sonra “Batı Terası”na yürüyoruz. Burası güneşin batışını izlemek için
ziyaret edilen mekân. Doğu terasına göre 10 metre daha aşağıda. Daha küçük.
Genişletmek için beton duvar çekilmiş.
GÖKBİLİM Mİ, İNANIŞ MI?
Heykeller burada da aynı kişilere ait; yine oturur
pozisyonunda, ama daha küçük boyutlarda. Burada basamaklı sunak yok. Batı
terasında “Aslan Horoskopu” da
ilginç. Aslanın boynunda bir hilal, vücudunda 19 yıldız. Sırtındaki yıldızların
üzerine Mars, Merkür ve Jüpiter yazısı. Aslan kabartmasının
üzerinde kral Antiochos’un tahta
çıkış tarihi olan 7 Temmuz 62 yazısı… Astologlar için bir hazine değerinde
bilgiler olmalı. Antiochos Aslan
burcundanmış!
Bir de “Atalar
dizisi” steller var. Burada Makedon atalara yer verilmiş
Bu stelleri (kabartma resim ve yazılar), Kommagene kralının, kendini bütün
tanrılara ve kavimlere en yakın ve “Hem
Pers, hem Makedon ırkların temsilcisi” olarak görme yaklaşımının bir kanıtı
olarak değerlendiriyorum.
Anlaşıldı, Nemrut
Dağı’nın zirvesi, 2 bin yıl önceki Kommagene devletinin en önemli tarihi mekânı.
KİM BU NEMRUT?
Peki bu Nemrut kim?
Bu konuda tarihçilerden bir açıklama beklerim doğrusu. Nemrut
adı İslam kaynaklarında “Hz. İbrahim’i
ateşe attıran zalim hükümdar” olarak geçiyor. İyi güzel de, tek tanrılı
dinlerin öncülü olarak bilinen Hz.
İbrahim M.Ö 2000’lerde yaşadıysa, ondan iki bin sene sonra yaşayan Antiochos bunu nasıl yapabilir?
Velhasıl, net olarak bildiğimiz o ki, dağın adın “Nemrut”.
Tarihsel, arkeolojik verilerin hepsi burada “Kommagene Krallığı”na ulaşıyor. Yani bu
dağda Nemrut diye devlet ya da bir
kral yok; Kommagene devleti ve kralı
var!
Zaten devasa kayalardan oluşan o heykeller, o tümülüs vs.
hepsi Kommagene Kralı Antiochus’un eseri.
Yani “nemrut”
bir isim değil, “gaddar, acımasız” anlamında
bir sıfatmış.
KOMMAGENE KÜRTLERİN ATASI MI?
Peki bu M.Ö 100 yıllarına uzanan Kommagene Kralı, bu devlet… Bunlar bugün yaşayan hangi ulusun
atalarıydı? Buna tam bir açıklama yok. Ancak veriler Kommagene’nin Med’ler
gibi Kürt tarihinin bir parçası
olduğuna işaret ediyor.
“Dünya Harikaları”ndan
biri sayılan Nemrut Dağı’nın zirvesi
sahiden soğuk. Bazı noktalarda kar kütlesi var. İyi ki üzerime polar, yağmurluk
giymişim. Battaniyeyi, hatta yorganı sırtlanıp gelenleri bile gördük. Soğuktan
elleri uyuşup cep telefonuyla fotoğraf çekmekte zorlananlar oldu. Tabi bu sabah
orada sadece bizim kırk kişilik grup yok, başka gruplar da görüyoruz.
Soğuktan da çok ziyaretçileri yükseklik ve taşlı yolda
tırmanma da etkilemiş olabilir. Yukarı çıkarken birkaç çiftin kendi arasında
sinir harbiyle söylenerek
yarı yoldan dönüp aşağı indiğine tanık olduk. Tabi en
tatsız tanıklık, merdivenlerin sağında solunda öğürerek kusmalardı. Yükseklik
korkusu/etkisi mi, yenen içilenlerden mi kaynaklanıyordu, anlamadım.
Alacakaranlıkta çıktığımız merdivenlerden, güllük
güneşlik bir havada, ileride baraj göllerini ve uzak tepeleri izleyerek
iniyoruz.
ARSAMEİA ÖRENYERİ...
![]() |
Kral tanrı ile tokalaşıyor.. Kendini tanrı ile eşit, hatta ondan daha güçlü gösteriyor. |
Nemrut
Dağı Milli Parkı’na yakın bir yerdeki Arsameia Ören Yeri, bölge ve Kommagene devletinin yönetim merkezini
anlamak bakımından çok önemli bir yer. Burası Nemrut Dağı’nın tepesinde heykeli
olan Kral 1. Antiochos ’un (M.Ö. 62-32) atalarından Arsames tarafından M.Ö. 3.
yüzyılda kurulan yönetim merkezi. Kral burayı yaz aylarında kullanırmış. Işık
tanrısı Apollon-Mithras kabartması
ve Kral Antiochos’un güç tanrısı Herakles ile tokalaşma heykeli var.
Depo olarak kullanılan dehlizler var. Basamaklı kaya dehlizinin girişinde “Anadolu’daki en büyük Grekçe yazıt”
dikkat çekiyor. Üst kısımlarda saray kalıntısı. Antiochos’un babası
Mithridates’in mezarı da buradaymış.
Ne var ne yok diye tünellerde 76 metre kazı yapılmış, bir
şey bulunamayınca vazgeçilmiş.
![]() |
Tünelin girişindeki yazılara dikkat.. Grekçe en uzun yazıtmış. |
CENDERE KÖPRÜSÜ
Büyük bölümü toprak altındaki ören yerinden sonra Sincik-Damlacık yolundan Cendere Köprüsü’nü görmeye gidiyoruz. Cendere Çayı’nın (Kahta Çayı da
deniyormuş) üzerinde hayli uzun bir köprü var. Köprü Kahta ile Sincik’i birbirine bağlıyor. Ancak
biz biraz batıdaki 3 sütunlu köprüde yürüyoruz.
Cendere Köprüsü 120 metre uzunluk, 7 metre genişlik, 30
metre yükseklikte bir taş köprü.
Her birisi10 ton olan 92 kayadan yapılmış… Adıyaman’a 55
km.
Romalıların yaptığı en geniş 2. kemerli köprü.
Köprünün acıklı bir hikayesi varmış. Köprüyü Kral Septimius
Severus (193-211), karısı ve oğulları adına yaptırmış. Her birisi için de dört
köşeye birer sütun diktirmiş.
Kahta
tarafındaki sütunlar kendisi ve eşi, Sincik
tarafındaki sütunlar da oğullarına adanmış. Ancak kral ölünce aile birbirine
girmiş ve kardeşi Geta’yı öldüren Caracalla, kardeşinin
sütununu da yıktırmış.
Böylece 3 sütun kalmış.
Köprü 1997’de bakımdan geçmiş. Aslında yakın zamana kadar
5 ton ağırlığa kadar taşıtlar üzerinden geçiyormuş, ancak yeni köprü yapılınca
trafiğe kapatılmış.
KARAKUŞ ANIT MEZARI…
Kahta-Sincik
yolu yakınlarındaki Karakuş anıtı Nemrut Dağı Milli Parkı girişi
civarında hakim bir tepede.
Birbirinin üstüne toprak dolgularla yerleştirilen
ve aralarına bağlantı için kurşun dökülen kulenin tepesindeki taş heykelin
kartal olduğu bariz. Halk arasında “Karakuş”
denmiş, adı öylece kalmış. Kartalın gagası zamanla aşınmış, kırılmış, ama
yandan bakınca kartal olduğu aşikâr.
Burası sadece bir kartal heykelinden ibaret değil.
Görkemli bir anıt mezar. Kommagene için kutsal bir alan.
KOMMAGENE MEDENİYETİ..
Kral
Antiochos’un yerine geçen Mithradates,
bu antik mezarı annesi İsias için yaptırır. “İsias” onun gözünde dünyanın en güzel kadınıdır. Kız kardeşi Leodike’yi de buraya gömerler. Burada 4
Kommagene kraliçesi yatar. Çevresine
de 5 sütun yapılır. Bunlardan 4’ü ayakta.
Sütunlardan birisinin tepesindeki “Kartal”, gücü ve göklere hakimiyeti (bu biraz da göksel/ilahi güç
çağrıştırıyor olmalı); “Boğa” ve “Aslan”
yerdeki gücü temsil eder. Ancak Mezopotamya
ve tarımdaki etkinlik dikkate alınınca bu sütunun tepesindeki “Boğa”mıdır, yoksa tarlada çifte
koşulan “öküz”müdür, benim kafam
karıştı.
Batıdaki sütunun üzerinde ise kralın tanrılar katında
gösterilmesini hedefleyen “Tokalaşma”
figürü… Mithradates, güneş tanrısı Apollo
ile tokalaşıyor! M.Ö.38-36’da inşaa edilmiş.
Mithradates
de öncülü Antiochos gibi kendisini
krallarla aynı kefeye koyuyor, hatta yerine göre onlardan da daha güçlü
gösteriyor.
Burası da yapay tepe havasında. Ancak Nemrut’taki gibi çevresindeki
taşlar, heykellerin yontulması ile elde edilen kesme taşlar değil. Kahta Çayı’ndan getirildiği anlaşılan,
bildiğin yuvarlak dere, çay kenarı taşı.
Buradaki Mezar
Odası Roma Kralı Semtimus’un askerleri tarafından, bin 800 sene önce açılmış,
içindeki altınlar ve değerli eşyaları alınarak talan edilmiş. 1968’de de Amerikalı
arkeolog Theresa Goel burayı açmak
istemiş, ancak Kaymakam bey, engellemiş.
Koza
Dağcılık kulübü bünyesindeki bir haftalık GAP gezimiz burada sona eriyor.
Uzun senelerdir ilk defa, güne güneşle başladığımız için kahvaltı
saatine kadar hayli yer gezdik, Kürtlerin
ataları olduğu sonucuna
vardığım koskoca Kommagene Krallığı hakkında bilgiler
edindik.
Şimdi Adıyaman’da
kaldığımız White Star otele gideceğiz. Sabah kahvaltısını biraz geç yapmış
olacağız, ama değdi. Artık istikamet
Bursa.
Adıyaman’a gece karanlığında gelmiştik. Dönüşte gündüz
gözüyle gördüğümüz kent, dışarıdan şeriatçı grup ve tarikatlarıyla anılıyor.
Nüfusu 250 bin civarında. Yakın zamana kadar en önemli tütün üretim
merkezlerinden birisiymiş. Tabi kotalar işi bitirmiş. Kenti dolaşma fırsatımız yok.
Rehberimiz, Adıyaman kent merkezinin 7-8 kilometre
uzunluğunda bir cadde etrafında oluştuğunu, buradan ayrıldıkça “kenar mahalleye gidiyor izlenimi”
edineceğimizi söylüyor.
Artık Şanlıurfa yoluna, oradan yine Adana Pozantı paralı
yol ve geldiğimiz gibi geri evlere…
SON SÖZ YERİNE…
![]() |
Kaidesinden yere indirilmiş bir aslan. |
GAP gezisine
ilk kez görevli muhabir olarak bir grup işadamı ile katılmıştım. Yerel
yöneticiler barajları gezdirmişti, haklı olarak övünüyorlardı. Ancak yaklaşık
20 sene önce halk arasında, “Bize ne, elektrik batıya gidiyor” görüşü ile
yakınmalar yaygındı ve başta Harran olmak üzere geniş tarım arazilerinin
sulanması talep ediliyordu.
Yıllar sonra sulama sisteminin hiç değilse belirli
merkezlerde devreye girmesiyle tarım alanlarının daha bir canlandığına tanıklık
ettik. Kuşkusuz tarımda her yerde yaşanan sorunlar burada da var. Çiftçi, daha
ziyade pamuk, fıstık ve zeytin gibi birkaç ürüne sarılmış görünüyor.
Tabi bölge ekonomisiyle ilgili bilgi sahibi olma şansımız
olmadı.
Bu gezide tanık olduğumuz en önemli şey, GAP bölgesinin
zengin tarihi oldu.
Binlerce yıllık tarihi kentler öylece yerin altında
duruyor. Bunların turizme kazandırılması, bölgenin yüzünü değiştirmeye aday.
Sadece Şanlıurfa’daki
Göbeklitepe bile uzmanlar ve bilim adamları desteğinde dünyaya tanıtılabilse
çok şey değişebilir. Zira burada insanlık tarihi ile ilgili bilgileri yeni
baştan yazdıracak veriler var. Buranın
tamamen yabancı arkeologların kontrolünde ortaya çıkarılması, bölgedeki
harabelerin sadece onda birisinde kazı yapılmış olması, daha yapılacak hayli iş
olduğunu gösteriyor.
Şu sonuca vardım ki, bu toprakların tarihi
zenginliklerine sahip çıkmak, Türkiye’de pek çok şeyi değiştirebilir.
Söyler misiniz? Dünyada bu kadar zengin tarih nerede
var?
Ancak sahipsizlik, duyarsızlık, ötesini demeyeyim, diz boyu...
Ancak sahipsizlik, duyarsızlık, ötesini demeyeyim, diz boyu...
Duyarsızlığın boyutlarını anlamanız için size bir anekdot
anlatmakla yetineceğim:
Tarihin birinde ABD’deki bir özel müzede sergilenen
eserlerin Türkiye’den kaçırılma
olduğu tespit edilir. Eserlerin iadesi için başvurular yapılır, iki ülke arasında
diplomasi devreye girer…
Sonuçta iş mahkemeye intikal eder. Eseri o müzeye satan
kişi mahkemeye bir belge sunar ve beraat eder.
Belgede, ta Osmanlı zamanında çıkan ve hala yürürlükte
olan bir kanun maddesi vardır:
“Yer altındaki
tarihi eserlerin üçte birisi arazi sahibinin, üçte birisi devletin, üçte birisi
de çıkaranın hakkıdır.”
İadesi istenen
eser, arkeolog tarafından tarla sahibinden satın alınmıştır.
(Son)
Dursun EROĞLU
5 Haziran, 2019, Bursa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder