Doğa yürüyüşleri çerçevesinde 02.06.2019
Pazar günü yine Koza Dağcılık
rehberliğinde Kütahya Domaniç
ormanlarını, yaylaları gezdik. Türklerde
mayıs sonu haziran başı köylerden yaylalara çıkma zamanıdır. Ama gözlerimiz ne
tek bir hayvan sürüsü, ne de yaylaya çıkan bir köylü görebildi.
Yıllar öncesinde koyunların, sığırların
peşine düşüp, yaya olarak, bu günlerde köyden yaylaya çıkardık.
Sanırsın asırlar öncesinden söz ediyoruz…
Yaylacılık çook gerilerde kalmış meğer ve
yaylalar tamamen bomboş, terk edilmiş.
Pazar sabahı İnegöl’den Tavşanlı yoluna
girerek Orman İşletmesi’ne ait odun
deposuna kadar minibüsle gittik. Minibüslerden inen 40 civarında doğasever ile Kocayayla ve Sefaköy sapağından itibaren 18-19 kilometrelik rotayı yürümeye
başladık.
Yürüyüş sırasında çevredeki köylere
girmedik. Yayla yayla dolaştık…
Domaniç Karabatak Yaylası, Domuzkertiği Yaylası, Çiçek
Yayla-Acısu, Kocayayla…
Kimi zaman traktör yolu, kimi zaman eski
keçi, koyun yolu..
Kimi zaman çayırlar, patikalar…
Gürül gürül akan pınarlar…
Adına niye “Acısu” derler bilmem, ama harika suyu olan bu pınarın çevresinde
yeşilliklerin üzerine dağılıp öğle molası verdik…
Kış mevsimi yürüyüşümüzdeki muhteşem kar
görüntülerinin yerini bin bir tonu ile yeşillik almış.
Taze yapraklı kayın ormanlarının görüntüsü
gerçekten etkileyici.
Mevsim itibariyle çiçekler en coşkun
günlerini yaşıyor.
Çuha çiçeğinin ilk defa bu kadar farklı
tiplerini gördüm. Bataklık/sazlık çuhası diye birşey var olmalı…
Yaylaların hiç birisinde tek bir sığı,
koyun sürüsüne rastlamadık.
Oysa her taraf yemyeşil otlarla dolu ve
otlar neredeyse biçilecek kadar büyümüş.
Üzerinde yürüdüğünüz çayır, buram buram,
kırtıl, kekik kokuyor.
İlk kez bu kadar yoğun ve büyük kuzu kulakları
gördüm.
Ardıç çalıları pek çok yerde zemini halı
gibi kaplamış.
Domuzkertiği civarında bir anda yaylanın sise bürünmesi, Karadeniz’de görmeye alışık olduğumuz manzaralara yol açtı...
Yeşillik, çiçekler, manzara harika…
Da…
Yaylaların sadece adı yayla!
Bazen eski bir yayla olduğuna kalıbımı
basabileceğim yerleri çevreye sorunca yanıt alamıyorum.
Yani insanlar sadece bu sene yaylaya
çıkmıyor falan değil…
Yayla işi külliyen unutulmuş!
Halbuki dostlar,
Bakınız,1984’ten bu yana profesyonel olarak
gazetecilik yapıyorum. Özellikle de ekonomiyı, tarımı izledim, yazdım.
Yazık ediyoruz memlekete!
Sektörün, uzmanların, bu işe kafa yoran
herkesin üzerinde fikir birliğine vardığı sonuç şu:
Dünyayı domuz besliyor. Zira domuz, yediğini en kolay ve
en fazla miktarda ete çeviren kasaplık hayvan. Gelişmiş ülkelerde bol et
tüketilmesinin ardında bu var.
Türkiye’de madem inanç gereği domuz eti yemiyoruz, o
zaman bunun yegâne alternatifi keçi ve koyundur.
Türkiye’nin arazi ve mera yapısına en uygun hayvan da
koyun ve keçiler.
Bu hayvanlar meralarda, yaylalarda serbestçe dolaşacak,
otlayacak, bedava beslenecek ki, biz ucuza ve bolca et yiyelim.
Bunun başka yolu yok!
Sığırdan söz etmiyorum. Zira sığırda Holstein gibi tamamen çiftlik hayvanı
özendiriliyor ve o cephede yanlışlık çok, bu yazının konusu da değil.
İnsan uçsuz bucaksız yaylaları, dağları,
ormanları öylece ıssız görünce bu açıdan hüzünleniyor.
Ve kasaplarda, marketlerde et fiyatlarının
neden bu kadar pahalı olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yok. Kırlarda
bir gün gezinmeniz yetiyor.
Bahar gelmiş, hava güllük güneşlik ve her şey,
kabak gibi ortada!
Sefaköylü
rehberimizle bizi gezdirirken konuştuk. Buralar
orman köylüsü. Orman köylüsü olmanın onlara tek avantajı orman işçiliği vs.
Köylü, “Biz kayın tomruğunu, depo teslim
metreküpünü 140-180 liradan yapıyoruz” diyor…
Adamların neredeyse mazot parasına
çalışması söz konusu. Tabi orman işletmesi bu tomrukları en az 800 liradan
satıyormuş.
Yörenin başarılı bir orman ürünleri
tesisine ait olduğu söylenen odun/kereste depolarının ise çürümeye yüz
tuttuğunu gözledik.
Rehberimize, “Mesela burada orman yolu için kesilmiş, rastgele atılmış ve de kurumuş
ağaçları toplayıp eve götürseniz, odun olarak kullansanız ne olur?”
dediğimde aldığım yanıt, “Yasak” oluyor. Devletin orman köylüsüne bakışı da bu
maalesef.
Doğa harika…
Dönerken bir
derede, lüks bir dörtçeker ciple gelen birkaç kişinin nesli tükenmekle karşı
karşıya olan “kırmızı benekli alabalık”
avlamaya çalıştığını öğrendik.
Yürümeye,
dağları, yaylaları, ovaları, insanları; nihayet memleketi anlamaya devam…
Eline ayaklarına sağlık patron
YanıtlaSil