29 Aralık 2016 Perşembe

Sağlıkta Bursa'ya 2,5 milyarlık yatırım...


Son 15 yılda en önemli değişim alanlarından birisi de sağlık sektörü oldu. Özel hastaneler hızla yaygınlaşırken, kamu hastaneleri de artık kabuk değiştirmeye hazırlanıyor. Pek çok ilde kamu-özel ortaklığı ve uluslararası finansmanla yapılan dev Şehir Hastaneleri’nden birisi de Bursa'da yükseliyor. Ancak Bursa'daki asıl değişim mevcut bütün devlet hastanelerinin yenilenmesi. Sağlıkta 2,5 milyar liralık dev kamu yatırımı ve 2019'da sona erecek projeleri Sağlık Müdürü Dr. Özcan Akan ile konuştuk. Dr. Akan, Bursa'yı sağlıkta en iddialı şehirlerden birisi yapmayı hedeflediklerini söyledi.



Bursa'da kamunun verdiği sağlık hizmetlerini genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bursa'da sağlık hizmetlerini üç başlık altında değerlendiriyoruz. '1. Basamak', '2. Basamak' ve 'Acil sağlık hizmetleri'. Birinci basamak sağlık hizmetleri ifadesi ile bütün dünyada olduğu gibi daha çok 'koruyucu sağlık hizmetleri'ni kastediyoruz. Bu kapsamda; 'Aile hekimliği' alanında verilen hizmetler, kanser taramaları, obeziteye dönük çalışmalar, bağışıklama faaliyetleri, anne ve bebek ölümlerinin azaltılması, evde sağlık hizmetleri gibi çalışma ve hizmetlerden bahsedebiliriz.
Birinci basamak sağlık hizmetleri olarak gerek aile hekimlerimizin verdiği sağlık hizmetlerinin niteliği ve niceliği, gerekse anne ve bebek ölümlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalarda, gerekse de kanser taramalarında iyi bir noktada olduğumuzu ifade edebiliriz. Bursa, her zaman koruyucu sağlık hizmetlerinde başarılı bir il olarak öne çıkmıştır. Şu anda elimizdeki verilere de baktığımız zaman, koruyucu sağlık hizmetlerinde iyi bir noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Koruyucu sağlık hizmetlerinin daha da iyiye gidebilmesi adına, Bakanlığımızın önerileri ve destekleri ile Sağlıklı Yaşam Merkezleri'ni gündemimize alacağız. Şu anda İlimizde 4 tane Sağlıklı Yaşam Merkezi var. 2017 yılından sonra da Mudanya'da, Gemlik'te, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve Orhangazi ve Gürsu ilçelerimiz başta olmak üzere bütün ilçelerimizde bunu yaygınlaştırmak istiyoruz.

Bu Sağlıklı Yaşam Merkezlerinde ne tür sağlık hizmeti veriliyor?

Bu merkezler, 'sağlıklı yaşam' başlığı altında güncel ve çağın en önemli hastalıklarından birisi olan obezite ile mücadele etmek üzere önemli bir rol alacak. Sağlıklı beslenmeye yönelik eğitimler vereceğiz. Yine bu merkezlerde kanser tarama hizmetlerini sunacağız; fizyoterapi eğitimleri olacak, psikolog arkadaşlarımız çalışacak, diş sağlığı, anne sütü, sağlıklı gebelik eğitimleri verilecek. Anne sağlığı ve çocuk sağlığı hizmetleri öncelikli konularımız olacak.
Biliyorsunuz, 'akılcı ilaç kullanımı' konusu şu anda dünyanın gündeminde. Gereksiz ilaç yazımları arttı. Hem bakterilere karşı dirençler gelişti, hem de bir takım yan etki ve komplikasyon ciddi boyutlara ulaştı. Dolayısıyla bizim 2017 yılında akılcı ilaç kullanımı da önemli konu başlıklarımızdan birisi olacaktır. Gereksiz ilaç yazılması ile ilgili Bakanlığımızın stratejileri doğrultusunda çalışmalarımız olacak.
Günümüzün önemli sorunlarından birisi de uyuşturucu ile mücadele. Uyuşturucu ile mücadele konusunda eğitimlerimiz de Sağlıklı Yaşam Merkezleri ve tabi aile hekimlikleri bünyesinde devam edecek. Yine sigara ile mücadele, internet bağımlılığı önemli toplumsal problemler. Bu konularda da vatandaşlarımızı bilinçlendirmeye yönelik eğitimleri koruyucu sağlık hizmetleri başlığı altında sürdüreceğiz.

Koruyucu sağlık hizmetleri alanında Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) belirlediği parametreler var. Hem bu parametreleri yerine getireceğiz, hem de güncel, çağla birlikte ortaya çıkan hastalıklara karşı koruyucu sağlık hizmeti vermeye devam edeceğiz.
Diğer bir başlık, '2. Basamak' yani 'Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri'. Bursa'nın hemen hemen bütün ilçelerinde devlet hastanesi var. Fakat bunların gerek depremsellik, gerek yangın yönetmeliği açısından ekonomik ömrünü bitirdiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla 2010 yılında aldığımız bir strateji kararı çerçevesinde, merkez dâhil bütün ilçelerimizdeki devlet hastanelerimizi yenileme kararı aldık. Bu çerçevede toplam 21 tane hastane yatırımı söz konusu. Bunların 12 tanesini bitirmiş durumdayız. Şu anda 6 tanesinin inşaatı devam ediyor. Kalan üç hastanenin de 2017 yılında ihalesini yapacak şekilde planımızı yapmış durumdayız. Tabi buralarda yapacağımız yatırımlarla, önce hastanelerimiz nitelikli hale dönüşüyor. Uluslararası standarda kavuşuyor. Bu yapacağımız hastaneler dünya standartlarında, çağdaş mimariye uygun olarak uluslararası kalitede hizmet sunumu yapılabilecek yatırımlar olacak. Daha da önemlisi burada nitelikli sağlık hizmetleri sunmuş olacağız. Ve şu andaki yatırımlarımızın büyük çoğunluğunu şekillendirmiş durumdayız. Şehir merkezindeki yatırımlarımıza başladık. İnşallah 2018'de bunların büyük çoğunluğunu bitirmiş olacağız.

HEDEF İLK 3'E GİRMEK...

Şu anda inşaatı hızla devam eden Şehir Hastanesi, yaklaşık 5 milyon nüfuslu bir hinterlanda hizmet verebilecek 3. basamak bir sağlık kuruluşu. İnşallah Şehir Hastanesi'ni 2018 yılının sonunda bitirmeyi hedefliyoruz. Neticede 2019-2020 yıllarında biz yatırımlarımızın tamamını bitirmiş olacağız. Bizim 2023 yılı için de bir hedefimiz var. 2023 yılında Bursa'yı gerek birinci basamak, gerek ikinci basamak sağlık hizmetleri sunumunda Türkiye'nin en iddialı şehirlerinden birisi yapmak istiyoruz.
Bu hastanelerimiz bittikten sonra artık sağlık turizminde de iddialı bir il olacağız. Çünkü nitelikli sağlık hizmetlerine böylelikle kavuşmuş olacağız. Artık Bursa, Güney Marmara'yı içine alan, yaklaşık 5 milyon nüfusluk bir hinterlanda hizmet veren bir merkez olarak otomotiv ve tekstilde öne çıktığı gibi, sağlık hizmetlerinin sunumunda da öne çıkan bir şehir oluyor. Bunu çeşitli vesilelerle görüyoruz. Yatırımlarımızla da bunu taçlandırmış olacağız. Bugüne kadar altyapı ile ilgili sıkıntılarımız oluyordu ama bu hastaneler bitince altyapı ile ilgili eksikliklerimizi tamamlamış olarak gerçekten öne çıkmak istiyoruz. 2023 yılındaki hedefimiz Türkiye'de sağlık hizmetleri sunumunda ilk üçe girmek. En önemli mesajımız bu.


Hastane yapımı hizmet kalitesini de artıracak...

Tabi! Özellikle bundan sonra Nitelikli Sağlık Hizmetleri’ne önem vereceğiz. 'Nitelikli sağlık hizmetleri' kapsamında en önemli hizmetlerimizden birisi organ bağışı. Basından da duyuyorsunuzdur. Şu anda organ bağışında Bursa öne çıkmış durumda ve bir marka kent haline dönüştü. Rakamlara baktığımız zaman Türkiye ortalamasını üçe katlamış, Avrupa ortalamalarını da geçmiş durumdayız organ bağışında. Bağış derken, fiilen gerçekleşen bağışlardan söz ediyorum. Kadavradan yapılan donör bağışları oranında Türkiye'de son üç yıldır hep birinciyiz. Basından, sırf organ bulabilmek için Bursa dışından göç eden vatandaşlarımız olduğunu duyuyoruz. Bunlar da bizim için gerçekten onur verici bir durum. Organ bağışında olduğu diğer nitelikli hizmetlerde de öne çıkmak istiyoruz; ortopedik cerrahide, kanser terapisinde, reimplantasyon, yanık tedavisi gibi belli branşlarda da öne çıkan bir il olmak istiyoruz. Nihai olarak bir hedefimiz de sağlık hizmetlerinde ilk üçe girmek…

Sağlık sisteminin, hastanelerin genel olarak koruyucu sağlığı dikkate almadığı, tamamen tedavi üzerine kurulduğu görüşü çok yaygın. Yani senin sağlıklı olup olmaman hastanenin, doktorun umurunda değil, o sadece yapacağı ameliyatı düşünüyor gibi bir algı var. Ne düşünüyorsunuz?
Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi bütün dünyada bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bunlar birlikte yürümesi gereken hizmetler. Koruyucu sağlık hizmetlerini iyi vermeliyiz. Ama hasta olduktan sonra da tedavisini iyi yapmalıyız. Yani ikisi de birlikte iyi yönetilmeli, iyi olmalı, siz koruyucu sağlık hizmetlerini iyi yapamazsanız hastalıkların önüne geçemezsiniz. Ama koruyucu sağlık hizmetini iyi yapsanız da önüne geçemeyeceğiniz hastalıklar var. Ya da kısmen engelleyebileceğiniz hastalıklar var. Sonuçta ülkemiz hem koruyucu hem de tedavi edici sağlık hizmetleri anlamında iyi bir ivme yakaladı. Bağışıklama çalışmaları, kızamık gibi bazı hastalıkların eradikasyonu, sıtma, tüberküloz gibi bazı enfeksiyon hastalıkları ile mücadele, anne ve bebek ölümlerinin azaltılması, gibi bir çok konuda hem Bursa olarak, hem Türkiye olarak. Ancak günümüzde kanser gündeme geldi, obezite gündeme geldi, hareketsiz yaşam gündeme geldi. Dolayısıyla artık koruyucu sağlık hizmetleri başlığına bunları da eklememiz gerekiyor.
Aynı şekilde tedavi edici hizmetlerde de klasik tedavi yöntemlerinin dışında başka ihtiyaçlar doğuyor. Cerrahi çeşitlendi, farklı tedavi metot ve yöntemleri gündeme geldi. Onlarda da örnek ülkeler seviyesindeyiz. Örneğin bugün ABD'de koruyucu sağlık hizmetlerinde ne yapılıyorsa bizde de yapılıyor. Tedavi edici sağlık hizmetlerinde dünyanın en gelişmiş ülkeleri ile hemen hemen boy ölçüşüyoruz. Acil sağlık hizmetlerinde de dünya ile boy ölçüyoruz.
Dün olmayan pek çok şey var. Örneğin uçak ve helikopter ambulanslar... Ambulanslarda bile çeşitlilik var. Çok yaralı taşıyan ambulanslar, motosiklet ambulanslar, obez ambulansları... Nereden nereye geldik. Hastaya ulaşım süreleri kısaldı. Artık hasta haklarını, hasta memnuniyetini, sağlık çalışanlarının haklarını tartışıyoruz. Kaliteye doğru ciddi bir ilerleyiş söz konusu.

Zaman zaman gerek Gıda Tarım, gerek Sağlık Bakanlıklarının müdahale ettikleri bitkisel ilaç alanı var. Efendim 'Falanca hastalığa iyi gelir' diye satılıyor. Bunu diyenin ne iş yaptığını bile bilmiyoruz, sadece satıyor ve siz de bir umutla alıyorsunuz. Sağlık Bakanlığı, üniversite hastaneleri neden bu bitkisel tedavilerle ilgilenmiyor? Madem bir tedavi özelliği varsa bunu doktordan, bilim adamından duymak istiyorum...

Alternatif tıp çok tartışılıyor. Sağlık işi bizim işimiz. Dolayısıyla bir hastalık söz konusu olduğunda doğal olarak buna bir hekimin karar vermesi lazım. Bazen vatandaşlar kulaktan dolma bilgilerle, hekimin kararı dışında alternatif yöntemleri seçmiş olabilir. Kısmen yararlanmış olanlar da olabilir. Ama öyle de olsa kararı hekimlerin vermesi lazım. Bakanlığımız son yıllarda alternatif tıp yöntemlerini de artık gündemlerine aldı ve şu anda alternatif tedavi alanında da ciddi bir çalışma yürütüyor. Bunların da faydalarını göz önünde bulundurarak bilimsel kurullardan geçiyor. Şu anda faydalı görülen yöntemler gündeme alınmış durumda, araştırmalar var.
Şehir hastanesi olarak, örneğin Ankara'da çok büyük bir kampus gibi yeni hastane yapılıyor iki yere, bütün devlet hastaneleri de kaldırılıyor, hizmet oraya taşınıyor. Bursa'da Şehir Hastanesi projesi böyle değil sanırım.


Yaptığımız hastanelerin tamamı eskilerin yenilenmesi şeklinde olacak. Mesela Çekirge'de Çekirge Devlet Hastanesi ve Zübeyde Hanım Doğumevi, ekonomik ömrünü tamamladığı için, Merkez Komutanlığı'nın eski yerine yeni hastaneler yapıyoruz. Yani yaptığımız hastaneler eski hastanelerin yerine yapılmış oluyor, eski hastanelerimizi yenilemiş oluyoruz. Yenilerken kapasitesini de artırıyoruz. Niteliğini arttırıyoruz. Şehir Hastaneleri ise bunların dışında, üçüncü basamak sağlık hizmeti verecek. Bizim merkezde ve ilçelerde yaptığımız hastaneler ikinci basamak sağlık hizmeti verecek. Şehir Hastanesi, Bursa'da üçüncü basamak, yani bir üst hastane modeli. Daha çok bölgenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik. Bölgede ikinci basamakta yapılamayan iş ve işlemlerin yapılabildiği üçüncü basamak, daha ileri merkezler olarak inşa ediliyor. Dolayısıyla da birbirinin alternatifi değil. Sözgelimi Şehir Hastanesi hizmet vermeye başladıktan sonra, bünyesinde daha ileri seviyede kardiyovasküler cerrahi merkezleri, onkoloji hastanesi, adli psikiyatri, fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezleri yer alacak. Diğer hastanelerin daha ileri şartlarda üst merkezi olacak. Bölgeden sevk edilen hastaların tedavi yeri olacak. Bursa, Balıkesir, Çanakkale'deki hastanelerde yapılamayan, daha ileri teknik gerektiren tedavi merkezi olarak hizmet verecek. İlimizde bu kapsamda sadece Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi vardı, ama yetmiyor. Yeni hastane ondan daha kapsamlı, daha geniş ve daha modern, daha çağdaş olacak.

Bursa'daki kamu hastaneleri projesinin mali boyutu hakkında bilgi verir misiniz?

Toplam 2,5 milyar liralık bir yatırım bu. Bursa son 5 yılda, tarihinde görülmemiş sağlık yatırımlarını aldı. Hemen hemen bütün hastanelerimiz yenileniyor. İlave olarak bir de Şehir Hastanesi yapıyoruz, koruyucu sağlık hizmetleri için Sağlıklı Yaşam Merkezleri yapıyoruz, Türkiye'nin en büyük laboratuvarını kuruyoruz; hem su analizleri, mikrobiyolojik ve biyokimyasal tetkikler yapılabilecek, aynı zamanda da tübereküloz laboratuvarı yapacağız ve bu da yine 5 milyon nüfusa hitap eden bölgenin en önemli laboratuvarlarından birisi olacak.

Hastane inşaatlarında yabancı kredi kullanıyor musunuz?

Sadece Şehir Hastanesi, kamu özel ortaklığı ile yapıldığı için yabancı kredi ile yapılıyor. Diğerlerinin tamamı Bakanlığımızın bütçesinden, yani merkezi idare kaynakları ile yapılıyor.

Sağlıkta organizasyon şeması hayli değişti. Son durumda şema nedir?


Eskiden illerde sadece İl Sağlık Müdürlüğü vardı. Şimdi ilave olarak Halk Sağlığı Müdürlüğü ve Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği kuruldu. Halk Sağlığı Müdürlüğü, koruyucu sağlık hizmetlerini veriyor. Kamu Hastaneleri Birliği hastaneleri yönetiyor. İşletmesini onlar yapıyor. İl Sağlık Müdürlüğü de ilin planlamasını, koordinasyonunu, yatırım ve denetimlerini stratejik eylem planlarını yapıyor. Bakanlığı ilde temsil ediyor.

Bursa'daki özel hastane yatırımları hakkında bilgi verir misiniz?

Bursa kamuda olduğu gibi özel sektör yatırımlarında da cazip bir il. Şu anda İlimizde irili ufaklı 18 özel hastane var. Bunları birçoğu da A Grubu hastaneler. Türkiye çapında yaygınlaşmış hastanelerden bahsediyoruz. Birkaç hastane daha geliyor. Bursa bu anlamda gerçekten çok cazip bir merkez haline geldi. İstanbul-İzmir otobanının gündeme gelmesi, deniz, hava ve kara ulaşımı, şimdi hızlı trenin de gelecek olması ile zaten 5 milyonluk hinterlandı olan Bursa, şimdi bu ulaşım imkânları ile daha da cazip hale geliyor. Özel sektörde ciddi yatırım potansiyeli oluştu. Biz kamu özel ayrım yapmıyoruz. Ben onların da İl Müdürüyüm. Yeter ki yatırım yapılsın, hepsini teşvik ediyoruz. Sonuçta bunlar bizim zenginliğimiz ve Bursa'yı hep birlikte marka haline dönüştüreceğiz.

Bursa'ya yeni olarak hangi hastaneler geliyor acaba?


Bildiğim kadarıyla Medikana ve Ceylan Hospital geliyor. Biz kamu ve özel olarak sağlık hizmetini daha nitelikli hale getiriyoruz. Özel sektör ve hastanelerle de birlikte çalışıyoruz.  

Hüseyin Özdilek'ten genç girişimcilere...


Bursa'da küçük bir havlu dokuma tezgahında iş hayatına başlayıp bugün Türkiye'nin sayılı holdinglerinden birisini yaratan Hüseyin Özdilek, Bursalı genç girişimcilerin üye olduğu GESİAD'da başarı hikayesini anlattı, tavsiyelerde bulundu. Tekstilden, perakende ve turizme, pek çok sektörde faaliyet gösteren Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek'in anlattıklarını, Ekohaber olarak, iş dünyası ile paylaşmak istedik.
İşte başarılı işadamı Özdilek'in, yaşamı, projeleri, hayalleri ve müteşebbis heyecanıyla anlattıkları:


Tokat'ın Erbaa kazasında doğdum. Yaşım 10 iken babam vefat etti. 3 kardeş ve babaannem ile beraber geçim sıkıntısına düştük. Tütün yapıyorduk. O zaman sanayi yok. Erbaa'da Marsilya denen iki tane Avrupa tipi kiremit fabrikası vardı. Diğerleri de yerli denilen kiremit üretiyorlardı, gayet iptidai şekilde. O Marsilya kiremidi üreten fabrikaya, katip Hidayet Bey amcamızın torpiliyle girdim. İki buçuk lira yevmiye ile. Yaşım 10. Tabi kış aylarında okula giderken, cumartesi pazar tatillerinde de pazar yerlerinde çakmak taşı satardım. Çakmaktaşının yüz tanesini 2,5 liraya alıp 5 liraya satardım ve 12,5 lira da cumartesi pazar günü kazanırdım.
Aç kaldığınız zaman komşunuzdan bir ekmek isteyebilirsiniz. Ödünçtür o. Devamlı isteyemezsiniz. Ödünç aldığınız ekmeği geri vermediyseniz, o gece aç yatarsınız. Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.
İnsan bu dünyanın en egemen gücüdür. En egemen gücü olarak Allah'a inanıyorsak, Allah bizi yaratmış. Hatta meleklerden de üstünüz. Çünkü onlarda nefis yok. Tabi onlar cennetlik, ama bizde nefis var. Nefsi, insanların menfaatlerine, faydasına yönlendirmeliyiz. Ülkemizi, TC devletini sevip, bizden önceki nesillerin bu güzel ülkeyi ne şartlarda bize bağışladıklarını asla unutmamalıyız. Çanakkale'de 450 bin şehit, Balkanlar’da, Galiçya'da, Dumlupınar'da, Sakarya'da ve Sarıkamış'ta 90 bin askerimizin donarak şehit olduğunu düşünürsek... Çoğumuz devletin okullarında okurken, bizi vergileriyle okutan, yaptığı yollarda yürüten, hastanelerinde tedavi ettiren insanlara borcumuz, yükümlülüklerimiz ve sorumluluklarımız var. Bizden sonraki nesillere daha güzel bir Türkiye bırakmak mecburiyetimiz var. O yüzden insan onuru ile çalışırken, usanmadan, bıkmadan, şekil insanı olmadan, gerekirse akşama kadar sırtında çamur taşısın; taşımaktan gocunmamalı ve yaptığı işten haz duymalıdır. Eve girdiği zaman kendi kazancıyla eve ekmek getirmenin gururunu duyacaktır.”

'ÇALIŞMIYORSAN SEN ASALAKSIN KARDEŞİM!'

“Bakıyorsunuz çevrede bazı insanlar ‘
Ben bu işi beğenmem, bu maaşla çalışmam’ diyor. Kardeşim, sen daha iyisini bulduysan, vizyonun varsa, misyonun varsa, çalışmak istiyorsan, git çalış... Ama bunlar olmadığı halde çalışmıyorsun, evdeki çalışanlara da yük oluyorsun. Sen o zaman asalaksın! Parazitsin! Önce çalış, çalışmak mecburiyetindesin. Efendim, 'Maaşı az...' diyor. Buna kimse bakmamalı. Dolayısıyla muhannete muhtaç olmadan, kendi ayaklarının üzerinde durabilmelisin. İstersen kendi araban olmasın, işe yaya git gel. İstersen pazardan aldığın fileleri dolmuş parası vermeden elinde taşı... Hiç kimseden gocunma. Seni hakir gören varsa, sen ona bakma, uzak dur. Sana değer veren insanlarla, seni sen olduğun, çalıştığın, insan ilişkisine baktığın, insanları sevdiğin, kimsenin hakkını yemediğin ve dik duruşun için seven insanlarla birlikte ol. En önemli hadise budur. İnsanı insan yapan değerlerdir bunlar.”

'ÜCRETİ GÜNÜNDE ÖDEYECEKSİN'

Bir işyeri açıyorsan, işe alacağın insanlara karşı yükümlülüklerini yerine getireceksin. Ücretini gününde ödeyeceksin. Enflasyon karşısında ezdirmeyeceksin. Kendini iyi anlatacaksın. Neleri teşvik edersin, neleri etmezsin, bunları iyi anlatacaksın. Ve çalışma arkadaşlarını seçerken, hasta olduğunda ona destek olacaksın. Acı gününde yanında olacaksın. İşe göre adam alacaksın. Adama göre iş vermeyeceksin. Akrabalarına şirketlerinde iş verenler oluyor. Eğer akraba doğru kişiyse, işi iyi yapıyorsa, hiyerarşiye uyuyorsa, kabul... İşe alınan akraba problem yaratacaksa, o işe uygun değilse ve işe zarar veriyorsa onu değil; hamalın oğlu dahi olsa işi en iyi yapanı işe alacaksın. Yetki, sorumluluk vereceksin ve göle atılan taş gibi dalga dalga o da diğerlerini yetiştirecek. İlk adamın size güvenmesi çok önemli. Ondan sonra kurum kültürü oluşacak. Kesinlikle vefadan ödün vermeden yolunuza devam edeceksiniz.”

'ÇOK PARA KAZANMAK DEĞİL, ÖNEMLİ OLAN NİTELİKLİ İŞLER YAPMAK'

Bu işleri kurarken ilk önemli olan çok para kazanmak değil, rekabet piyasası içinde rakipler iyi inceleyerek, rakipten daha nitelikli hangi işler yapabilirsin; bulmak, yapmak, uygulamak ve devam ettirmek önemlidir.
Mikro bazda şirketini, makro bazda da piyasadaki rekabeti göreceksin. İyice bir inceleyeceksin, ona göre, tedbirlerini alacaksın ve altyapını oluşturacaksın. Özdilek'te aldığımız ISO 9000 belgelerinin hepsini içi doludur. Hepsinin yetkilisi vardır. Yetkililer bunların her ay sunumu yapar ve toplantılarda her şey dile getirilir. Özdilek'teki 8500 kişinin 1500 kişisi üniversite mezunu. Hepsi işini geliştirmek için de çaba sarf eder. Yetki verilir, sorumluluk verilir. Her şey kayıt altındadır. Özdilek'te biz hırsızlık yapılan ürünün bile vergisini ödüyoruz. Yılda 1-1,5 milyon lira hırsızlık malı çıkıyor. Kimin çaldığını belgeleyemediğimiz için devlet vergisini istiyor, onu da ödüyoruz.

'HAYATINIZ RAHAT OLSUN, AMA...'

Bursa'ya geldik, bir süre sonra baba evini 18 bin liraya sattık, 14 bin lirası ile bir dükkan açtık. Evinize üç öğün ekmek götürebilecek kabiliyete geldikten ve ailenizi geçindirdikten sonraki para, biraz daha hayatınızı rahatlatmak için olacak. İki gözlü odada oturuyorsanız 4 gözlü odada veya bir villa tipi bahçeli evde oturabilirsiniz. Arabanız yoksa bir araba alabilirsiniz veya varsa iyi bir marka ile değiştirebilirsiniz. Bu seviyeye geldikten sonraki para önce Allah’ın sonra TC'nin parasıdır. Biz bunların emanetçisiyiz.
Ve bundan haz almak lazım. Bunu yaparken vizyon ve misyon lazım. Örneğin alışveriş merkezlerinde bahşiş alınmaz. Yıl 1983-84. İlk alışveriş merkezini açtığımızda çay parası bile almıyorduk. Bir gün 70 yaşlarında birisi öğle yemeğine geldi. 'Bir poğaça yiyor, bir çay içiyoruz, ailece geliyoruz; güler yüzü, hijyeni, kurumsal yapısı çok güzel' diyor. 'Bunca yıldır geliyoruz, bizden sonra da çocuklarım gelmeye devam edecek', dedi.

'REKABETTEN ÇEKİNMEYİN'

1996 senesinde Afyon'a gittiğimizde, alışveriş merkezi yoktu. İlk başlatan Özdilek'tir. Yalova yolundaki merkezi açınca, 8 bin 500 metrekare yerde, bu büyüklükte bir alışveriş merkezi açtığımız için Vehbi Koç gelip bizi tebrik etmişti. Migros'lar ondan sonra gelişti. Carrefour, Migros mağaza açtılar. Mağaza açarken, bizden elemanları iki misli maaşla götürdüler. İsmail diye şef bir arkadaşımız vardı. İki katı maaş verdiler, eğitim de verdiler. Alman Genel Müdür gelmiş, demiş ki, 'Biz Türkiye'ye ilk geldiğimizde, önce rakibimiz var mı diye araştırdık, bulamadık. Bizi Kapalıçarşı'ya götürdüler. Oradaki insan selini gördük, o kadar büyük talep karşısında insanların rahat alışveriş yapamadığını gördük ve onun üzerine Türkiye'de iş yaparız deyip geldik. İlk mağazamızı Güneşli'de açtık. Gayet güzel iş yaptı, Kozyatağı’na geldik. Şimdi Bursa'ya geliyoruz. Burada haklı bir rakibimiz var…’. Yüz yıl önce kurulmuş bir Alman şirketinin bizi rakip görmesi, örnek alması güzel bir şeydi. Aramızdan ayrılmış 30 arkadaşımız var, 'Alman disiplini ile bizim disiplinimizi birleştirerek gayet başarılı olacağımızdan eminiz' demiş.
Vali Ali Fuat Güven, dostumdu. Dedi ki, 'Almanlar Yalova yolu üzerinde alışveriş yeri açıyor, yol geçiş izni istiyor. Ne diyorsun?' Dedim ki, 'Yabancı sermaye gelmiş ülkemize yatırım yapıyor. Ne güzel, rekabet bize sinerji verir. Hiçbir zaman rahatsız olmayız'. Vali Ali Fuat Güven, Real açılınca gelmiş ki, önü araba dolu, kalabalık. 'Gidin Özdilek'in önüne bakın' demiş, bakıp gitmişler. 'Efendim Özdilek'in önü de dolu' demişler. Çünkü insanların ihtiyacı var. Real sonunda rekabete dayanamadı gitti, yerine Metro açıldı. Dersini iyi çalışan olursa, yerli yabancı olması önemli değil.
Tabii ki bizim için yerli olması daha önemli.

'BAŞARILI OLMAYANI TUTMAYIZ'

Özdilek bugün 18 noktada var, yakın zamanda 21 olacak. Eskişehir, Bolu, Uşak, Turgutlu, İzmir, İstanbul vs. alışveriş noktalarımız var. Genelde dolaşırım ve arkadaşlarla sohbet ederim. Mağazanın dış görünümüne, tuvalet temizliğine bakarım. Yemekhane temizliğine bakarım. Görünmeyen yerlerin görünen yerler kadar önemli olmasını isterim, arkadaşları cesaretlendiririm. Güzel yaptığımızı şeyleri de vurgularım, tenkit de ederim. Ve başarılı olmayan insanı biz işte tutmayız. Çalışanlarımız kesinlikle başarılı olmak mecburiyetindedir. Hastalık gibi durumlar ayrı tabii ki... Başarılı olan kişiyi oraya getirmek mecburiyetindeyiz. Görev tanımını iyi anlamak ve uygulamak önemlidir.
Aramızda Yaşar Ali Badoğlu var. Aramıza iplik fabrikasına şef mühendis olarak girdi. 25 yıldır birlikte çalışıyoruz. Yakın çalışma arkadaşımızdır. Özdilek'in kurumsal yapısı içinde inşaatlarla ilgili Genel Müdür olarak görev yapıyor. İlk işe girerken, Oylat İplik Fabrikası diye bir fabrika açılıyor. Şu anda UÜ'de rektör olan Yusuf hoca (Yusuf Ulcay), 'Orada çalışma imkanı bulabilirsiniz' demiş. O sayede Yaşar bizim fabrikaya müraacat etti ve başarılı oldu. Önce oranın müdürü oldu sonra tekstil operasyonlarının, ardından da inşaat bölümünün başına geçti.
Özdilek'teki bütün çaba, daha güzel bir Türkiye'nin oluşmasına katkıda bulunmak içindir. Vergi ödemek, istihdam yaratmak, ülkenin gayrisafi milli hasılasını artırmaya yöneliktir. Bununla ilgili bütün kaynaklar Türkiye Cumhuriyeti'nde mevcuttur. Bunları en iyi şekilde sevk ve idare etmek için kesinlikle kendinize güvenmeniz, önünüzde yaptığınız işi severek ve isteyerek yapmak mecburiyetindesiniz.

LÜKS YAŞAMA SEVDASINA DİKKAT!

Belli bir noktaya gelince, daha lüks yaşayacağım diye para kazanıyorsanız, kesinlikle işinizi büyütemezsiniz. Ben ilk arabaya 1984-85 yılında bindim. Bindiğim zaman bizim fabrikada ilk özel arabası olan da bendim. Onu 1990'da 35 bin liralık bir Mercedes ile değiştirdiğim zaman binmekte tereddüt ettim. Acaba fazla göze batar mıyım, işçi arkadaşlar tarafından kınanır mıyız diye düşündüm. Ama şu anda Özdilek'te araba koyacak yer yok. Ve bu bana büyük bir haz veriyor. 2 bin 500 kişi sadece Yalova Yolu’ndaki Özdilek'te çalışıyor. İstanbul'da River Plaza iş merkezi ve oteli yaptığımızda herkes nasıl olacak bu iş, nasıl başaracak dedi. Çünkü çevrede Kanyon ve Metrocity var. İki koca alışveriş merkezinin ortasına bir deli geliyor, büyük bir alışveriş merkezi daha yapıyor. Ama biz nitelikli olduğumuza, müşteriye iyi hizmet verdiğimize inanıyoruz. Fevkalade bir ekip ruhuyla açtık, ekibi kurduk. Temizliğe ve güvenliğe, binayı yaparken estetiğine, iç donanımına, otomasyonuna çok önem veririz. Hiçbir masraftan kaçmayız. Çünkü rakiple rekabet edebilmek için kesinlikle rakipten daha başarılı sunum yapacaksın, sonra içini insan kaynağı ile dolduracaksın. Bu insan kaynağı da işletmeye yürekten bağlı olacak. Ve sürdürülebilir şekilde firmaya inanacak, firmanın koyduğu görev tanımlarını, kural ve kaideleri düzenli bir şekilde devam ettirecek ki işletme gelişip, fark yaratabilsin.

'İNSAN KAYNAĞI SERMAYEDEN ÖNEMLİ'

Ben diyorum ki, insan kaynağı sermayeden daha önemlidir, daha yararlıdır. Bankalar bile karşısındakinin vizyonuna, misyonuna kredi veriyor. Bakıyoruz, hırsı mantığının önüne geçen arkadaşlarımız var. Hırs mantığın önüne geçiyor. Daha fazla iş yapayım, toplama insan kaynağı ile yapayım diyor. Toplama ile de iş olmaz, olmuyor. Ekibi kendin yetiştireceksin. Kadrolar sizden yetişecek. Oradan oraya futbolcu transferi gibi kadrolarla sağlam kadrolar ve firma kültürü oluşmaz. Onun kafasında oluşan başka düşünce ve duygular vardır, öbüründe başka duygular düşünceler vardır. Ondan ancak aşure olur, o aşure de yılda bir defa yenilebilir. Her öğün yiyemezsin.

BORÇLANMADA SINIR...

Firmaların kısa vadeli borçlarının, cironun yüzde 20'sini geçmemesi lazım. Çünkü bankacı sıkıştırdığı zaman 1-2 yıl içinde o borcu ödemek mecburiyetindesin. Bakıyorum ben, bazı şirketlerin borcu cirosu kadar... Kardeşim bunu hiç hesapladın mı? Ya o işi yapamazsan ne olacak? Banka gelip kasanın başına oturacak. O da yetmeyecek. Ondan sonra işler kötüye gideceği, döndürülemeyeceği için kapıya kilidi vurmak zorunda kalacaksın. Peki değer mi? Yola çıkarken amacın neydi? Sen aileni geçindirmek, muhannete muhtaç olmamak için yola çıkıyorsun, bu ne hırs, bu ne plansızlık? İlkokulu da bitirsen, üniversiteyi de bitirsen, Allah sana bir akıl vermiş. Bu aklı doğru sevk ve idare et. Hırs mantığının önüne geçmesin. Nitelikli iş yapıp, takdiri Allah'a bırakacaksın.

BAŞARILARDAN DERS ALMA

Yıllar önce, bir A. firması var. Hollanda'da. 2 bin tedarikçisi var. Biz de tedarikçisiyiz. Oraya gittik. Genel Müdür’ün son cümlesi şöyle bitti: 'Doğru malı, doğru rafta, doğru zamanda, doğru satıcı ile birleştireceksin; bir de kısmetin olacak...' Demek ki dünyanın neresine gidersen git, doğrular değişmiyor. Doğruların hepsini ortaya koyacaksın, sonra iş yok veya var, diyeceksin.
Sabri Ülker, yarım çuval unla başlamış. Sirkeci'de poğaça yaparak... Alıp kitabını okuyun. Bugün herhalde 15 milyarın üzerinde cirosu var. Sabri Ülker'e diyorlar ki, 'Eti fabrikası satılıyor.' O da diyor ki; 'Ben almam'. 'Neden' diyorlar. 'Benim en yakın rakibim ve takipçim Eti Bisküvi' diyor. 'Ben Eti'yi satın alırsam kendime rakip olarak kimseyi bulamayacağım için nasıl bir kalite ürettiğimin farkına varamam. Onun için onun yaşamasını isterim' diyor. Evet rakip de şart. Rakip olmadan olmaz. Mesela Ahmet Zorlu benim en yakın arkadaşlarımdan birisidir. Her zaman saygı duyarız. Toplu çarşaf sattığı günleri de unutmaz. Bugün Türkiye'nin en büyük, en iyi noktaya gelen holdinglerinden birisinin, Vestel'in Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu da unutmaz.

GÜNDE 8 SAAT ÇALIŞMAK, ÇALIŞANA GÜVENMEK...

Bütün mesele insanların vefalı olması, güler yüzlü olması, insan ayırımı yapmaması, buğday veren başak gibi eğilmesini bilmesi ve devlete millete karşı görevini yapmasıdır. Bunları yaptığınız zaman hayat su gibi akıp gidiyor. Zaman üçe ayrılıyor. Bir çalışma hayatı zamanı, bir dinlenme hayatı zamanı, bir de uyuma hayatı. Gün 24 saatten ibaret. Bazı günler çok çalışabilirsin. İşin gerektiriyorsa 24 saat da uyumazsın. Ama bu hep böyle olmaz. Devamlı 16 saat çalışıyorsan, işinde bir organizasyon noksanlığı var demektir. Doğrusu günde 8 saat çalışmaktır. Hele işiniz büyümüşse, yetki ve sorumlulukları dağıtmamışsanız, insanlara güvenmiyorsunuz, demektir. Herkes size danışmanlarla gelip soru soruyorsa, o işler yarım yürüyor demektir. İnisiyatif vereceksiniz. Güveneceksiniz. Efendim, 'Hırsız çıktı. Çıkarsa çıksın! İnsanların hepsi hırsız değil ki… Hırsız olan kendisine yapar. Sizin paranız gider, onun da kariyeri gider. İtibarı gider. Siz para bulabilirsiniz, ama o kaybettiği itibarı bulamaz. Kariyerini de bir daha bulamaz. Onun için insanlara güveneceksin.

'DEVLETİNE GÜVENECEKSİN'

Türkiye Cumhuriyeti devletine güveneceksin. Yasama, yürütme ve yargının saygınlığına güveneceksin. Her ne kadar problemler, sorunlar olsa dahi... Aklınızı kimseye kiraya vermeyeceksiniz. Sizi okutan devlete saygılı olacaksınız. İşinizi düzgün yapacaksınız. Ve yolunuza devam edeceksiniz. Bu 8 saatleri düzenli yaşayacaksınız. Eşinize dostunuza saygılı olacaksınız. Verdiğiniz taahhütlere harfiyen uyacaksınız, yerine getireceksiniz. Devleti seveceksiniz.
Atatürk'ün varlığından mutlu olacağız, çünkü cumhuriyeti bize emanet etti. Atatürk bir vecizesinde diyor ki: 'Yorulmadan, çalışmadan, öğrenmeden rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkumdurlar.'
Afyon'un girişinde askeri birlik var. Oraya dağın eteğine askerler yazmışlar: 'Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır'. En önemli söz bu.

İtalya'nın ilk cumhurbaşkanı, ekonomist, devlet adamı Einaudi, şöyle diyor: “Binlerce insan onları taciz etmemize, engellemelerimize, cesaretlerini kırmamıza, her şeye rağmen çalışıyorlar, üretiyorlar, yatırım yapıyorlar. Onları çalışmaya iten kesinlikle para hırsı değil. Çalışma tutkularıdır. Kendi firmalarının gelişmesini görmeleri, müşterilerinin daha çok güvenini, sevgisini kazanmak, tesisleri genişletmek, işyerlerini güzelleştirmek, bir ilerleme hırsı yaratmaktadır ki, bu para kazanmaktan çok daha güçlüdür. Eğer öyle olmasaydı, müteşebbislerin başka işlerden, daha rahat ve emin para kazananlardan, yani rantiyecilik, arsa süpekülatörlerinden bahsediyor, daha riskli bir şekilde kendi firmalarındaki bütün enerjilerini ve kapasitelerini daha çok yarar sağlamak için harcamaları açıklanamazdı.'

ÖZDİLEK LOGOSU


'Özdilek' yazı karakteri için, 1967'de ilk dükkanı açtığımda, 50 lira para verdim. O yazıyı yazan arkadaşın kızı bizde sekreterlik yaptı. Güzel bir yazı karakteriydi. O amblemin bu noktaya geleceğini biz de düşünmemiştik. Değiştirmeyi düşünmüyoruz.

2017'DEN BEKLENTİLERİ

Terör hiç kimsenin istediği bir şey değil. Yatırımcı huzur ortamı arar. Sorunlara rağmen ülkemize güveniyorum. Bunların üstesinden kesinlikle gelecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası çok önemlidir. Tartışmalar olumlu neticelenecektir. Ama seçilmiş milletvekillerinin her birisinin bu ülkeyi yürekten sevmesi şarttır. Hepimiz bu devlete hizmet için varız. Düzeleceğine inanıyorum. Çünkü bizim bin yıllık bir devlet geleneğimiz var. ABD yokken biz vardık. Akdeniz iç deniz iken, Amerika bize 25 yıl, 25 bin altın koruma ve kollama için vergi ödemiş. Biz de kendimize göre bir devletiz, ülke bizim ülkemiz.

ALLAH ÇOCUKLARI ANA BABAYA MUHTAÇ ETMESİN

Geriye bakarsan aç kalırsın. Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için 18 yaşını doldurduğun zaman annene babana bile muhtaç olmayacaksın. İhtiyaçları varsa, daha erken yaşta da çalışabilirsin. Ben diyorum ki, Allah anne babayı çocuğuna muhtaç ederse de, çocukları anne babasına muhtaç etmesin. Kendi yetiştirdiği evladın kendi ayakları üstünde durması, işi nitelikli kurum kültürüne inandığınızda, mücadelenizi veren, haklı olduğunda mahkemeye giden bir girişimci olsun. Tabi Allah iyilerle karşılaştırsın. Zaman zaman karşınıza problemli insanlar çıkabilir. Problem sizde değilse uzak duracaksınız, problemin kaynağı da siz olmayacaksınız. Yolunuza devam edeceksiniz. Hasta olunca dinlenin. Ama hastayken de işlerin yürümesi lazım. Bunun için de kurumsallaşma, bunun için güven, güven için kafa lazım. Ve ana baba terbiyesi lazım. Kuşku içindeki bir ailede güven oluşturmak çok zor.

EĞİTİM ALIYOR MU?

İşletme mezunuyum, 10 senede bitirdim. Derslerime çalıştım. Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku'nu Yusuf Ziya Binatlı'dan aldım. Yüksek matematiği Musa hocadan aldım. Ve bunların hepsinin mantığını en iyi şekilde kavradım. Zeyyat hocadan beşeri ilişkiler dersi aldım. Hatta işe dalmışım, sözlü sınavı kaçırmışım. Ne olacak dedim? 'Sen geçtin. Sözlü yapıyorum, haleti ruhiyeni, nasıl anladığını, hepsini biliyorum.’ dedi. En son organizasyon şeması konusunda kurs aldık. Şemamızı yeniledik. Noksan noktalara yeni arkadaşlar atadık.
Bütçede en önemli şey, para kazanmadan önce, bakım onarım işidir. Ana yatırımdan önce bakım ve onarımdır. Mağazanın rafları düzenlenecekse bu önceliklidir. Teknolojiye yatırım yapıyoruz. SAP kullanıyoruz. Türkiye'de en büyük şirketlerden 10'da dokuzu SAP sistemi kullanıyor. 3 milyon Euro para yatırdık. Hatanın neresinden dönersen kârdır. Yaptığınız hataları tespit edin. Ancak sokma akılla değirmen dönmez. Önce inanacaksınız. Söylenenler, sizin fiili uygulamanıza uygun mu değil mi ona bakacaksınız. Teori ile pratiğin birleşmesi lazım. Her teori birebir bünyeye uymayabilir. Çok hantallaşırsanız da kontrol elden kaçar. Verimli çalışma, optimal maliyet olmalı. Her bölüm kendi içinde verimli olup olmadığı tespit etmeli.


HAYAL EDİP DE GERÇEKLEŞTİREMEDİĞİ BİR ŞEY VAR MI?


Allaha şükürler olsun, hiçbir şey yok. Yediğim önümde yemediğim arkamda. Ve 8 bin 500 kişiyi çalıştıracağım noktaya geleceğimi hiç tahmin etmezdim. Ama devlete inandım, ülkemi seviyorum. Dünyanın neresine gidersek gidelim, işte burada uzun yıllardır arkadaşlarımız var, dünyayı dolaşıyorsunuz, ABD'de yıllık 3-5 milyon dolar geliri olmasına rağmen yine Türkiye'ye dönüyor. Çünkü buradaki hasletler, gelenek görenekler hiç bir yere benzemez. Bunu hissetmek, yaşamak lazım. Sokağa çıktığınız da birine rastladığınızda derdinizi anlatırsınız. Küçük yerdeyseniz herkes birbirini tanır. Bunlar batının özenip de bulamadığı değerler. Bugün ABD'de yanılmıyorsam 35 milyon insan metro istasyonlarında yaşıyor. Gerek ayyaşlıktan, gerek işsizlikten, gerek beceriksizlikten... Veya başka sebepleri var. Sağlığınız yerindeyse bu büyük hazine. Tek bir böbrek çalışmıyorsa günde 8 saat diyaliz cihazındasınız. Her gün 8 saat makineye bağlı. Düşünebiliyor musunuz? O nedenle sağlığın değerini bilmek lazım. Fazla kilolu olmamak lazım.


RANDEVU HASSASİYETİ


Günde 8 saat yatakta kalırım. Randevularımı aksatmam. Erkense saat 6'da da kalkarım, hiç önemli değil. Akşam bir boks maçı olursa televizyonda saat 2'lere kadar izlerim. Ya da güzel bir filme takılırsam oturur izlerim. Dostlarla da olur. Ama kesinlikle randevumu bir dakika geciktirmem. Gecikecekse mutlaka arar söylerim. Çünkü benim zamanım kıymetliyse, karşımdakinin zamanı daha kıymetlidir. Karşımdaki insanın kafasında soru işareti bırakmaya hakkım yok.


'İŞE YARAMAYAN ADAM OLMALISINIZ!


Şirketinizin başına genel müdür koymuş, ona vizyon vermişseniz, kadrolar uygun seçilmişse... Bizim insan kaynakları bölümü var. Her alışveriş merkezinde devamlı bir eğitmen var. Her personelin alacağı eğitim 40 saattir. Uşak mağazası açılırken, orada 200 kişi işe başladı, 250 kişi de onlara destek için gitti. Bir ay boyunca tezgahları dizdiler, malları yerleştirdiler, işin nasıl sevk ve idare edileceğini gösterdiler. Ekip ruhunu görünce yeni ekip de daha az fire ile bizden ayrılıyor. Yani alışveriş merkezlerinde yıllık eleman sirkülasyon oranı genelde yüzde 50'dir. Bizde yüzde 36'lardadır. Dolayısıyla firmaya güven çok önemli. İş büyüdükçe sizin küçülmeniz lazım. 'İşe yaramaz adam' olmalısınız. Bunun için de her şeyi idare edecek kadroları oluşturacaksınız. Yönetim Kurulu'na kararlar gelecek, o kararların analizini dinleyeceksiniz, ama makro açıdan böyle. Mikro açıdan diyelim restorana gittiğinizde kesinlikle mutfağa gireceksiniz. Yemeklerin düzgün pişip pişmediğini, temiz olup olmadığını göreceksiniz. Çalışanların kılık kıyafetine dikkat edeceksiniz. İsmen hitap edeceksiniz. Hastası varsa soracak, düğünü varsa, nişanı varsa, bizzat çağırıyorsa kesinlikle gideceksiniz. Böbürlenmeyeceksiniz. İnsan sevgisi ile dolu olacaksınız. Hedef para kazanmak değil, insanı kazanmaktır. Para da arkasından geliyor. İş, ortam, ekipman; böyle düzenli, amatör ruhla yaklaşan bir girişimcinin altında çalışmaktan büyük haz duyarım diye oradaki çalışanlar da coşku duyacak.


'ELİME SÜPÜRGEYİ ALIR... '

İnsanı problemler yıkmaz, problemin çözülememesi yıkar. Çalışanların haleti ruhiyesini bozan bunlardır. Nerede problem varsa herkes oraya odaklanacak. Antalya alışveriş merkezinde yangın çıkmış. Atladık, uçakla gittik. Bakıyorum ne yapacaklar diye. Sen hiç karışma, dediler. Ekibi getirdiler. 4 saat sonra yenileyerek mağazayı açtık. Ben sadece seyrediyorum. Ama biliyorlar ki, ben de elime süpürgeyi alır yaparım, o noktaya geldik artık. Çabayı biliyorlar, mücadeleyi biliyorlar. İşi birlikte yapmaktan haz alıyorlar. Bu işler bugünden yarına olmaz. Bu yolda ya varsınız ya yoksunuz. Varsanız yüreğinizi koyacaksınız. Parayı ikinci planda düşüneceksiniz. Birinci planda insana yatırım. Borç alacaksınız, işçinin maaşını ödeyecek, geciktirmeyeceksiniz. Kayıt dışı olmayacak. Bugün berber dükkanına yeni çalışanlar gelmiş, sohbet ediyorum. Kaç yaşındasın? 43. Sigortan var mı? Yok. Diyor ki: ‘Abim yıllar önce girdi çıktı yaptı, öyle kalmış.’ Ama bize girer girmez sigortası brüt ücreti üzerinden hesaplanır, yatırılır. Tam gösterilir ve eksiksiz ödenir. Hiçbir zararı yok. Çünkü şeffaflık her zaman başarının temelidir.


'OĞLUM NACİ BEY'E ABİ DER, CEKETİNİ İLİKLER'

Annem sağ, 88 yaşında. İki kız kardeşim bir oğlum var. Ben herkese saygılı bir insanım, öyle olmaya devam edeceğim. Oğlum (Murat) şu anda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Zaten anne baba terbiyesini 7 yaşına kadar verirsiniz. Önce nasıl yetiştiğine, saygısına bakarız. İşyerinde mesela Naci beye abi diye, önünde ceketini ilikleyerek konuşur. Çok güzel bir şey. İnsanı sevmek insana bağlı olmak güzel şey. Her şey para değil. Belli bir noktadan sonra oğlunuzun, kızınızın düşüncesi penceresinden de bakmak zorundasınız. Sadece babanın bakış açısı değil. Yani ben babayım, büyüğüm, tecrübem var, benim sözümü dinlemek zorundasın diye yaklaşırsanız, onun iç dünyasına giremezsiniz. O da reşit olmuş, okumuş, aile babası olmuş. Ondan sonraki yaşamından kesinlikle bunlara güveneceksiniz. Hata yapsa bile vereceksiniz. Hata yaparak doğruyu öğrenecek. Önemli olan pasif olmaması, iyi niyetli olması.



26 Aralık 2016 Pazartesi

Bedrettin Dalan'dan Fetö, eğitim, Türkçe...



ANAP'ın kurucularından, İstanbul'un belediye eski başkanlarından Bedrettin Dalan geçtiğimiz günlerde Bursa'da Bursa Genç Sanayici İşadamları ve Yöneticiler Derneği (GESİAD) konuğu oldu, genç işadamlarına hitaben bir konuşma yaptı.

Bedrettin Dalan deyince aklımıza belediyecilik geldi, Haliç geldi, ama öyle olmadı, Dalan hiç beklemediğim bir alana girdi: Türkçe dili!

Yeditepe Üniversite ve İstek Vakfı'nın kurucusu, sahibi olduğunu duymuştum ama patrondan ziyade bir uzman havası vardı Dalan'da.
Türkçe'yi anlattı, 1950 sonrası hakim olan "milliyetçi" siyaset görüntüsüne karşın alttan alta Türk kültürüne ciddi bir saldırı olduğu anlattı Dalan. Meğer bize "atalarımız", "müslüman Türk devleti"nin simgesi olarak sunulan Osmanlı, adeta bir Türk düşmanıymış. Osmanlı döneminde Türkler sürekli aşağılanmış, ticaretten, ekonomiden, bilimden teknolojiden uzak tutulmuş, Türklere sadece tarlada çalışmalarını veya gidip cephede ölmelerini dayatmış!
Dalan'ın anlattığına bakılırsa, Atatürk'ün liderliğindeki ulusal kurtuluş ve kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti Türkleri ilk defa yüceltip, Türklüğü yüceltirken, 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ile başlayan süreç her yönden Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türklüğe karşı tezgaha dönüşmüş.
Örneğin, 1949 yılında Milli Eğitim Talim Terbiye Kurulu ABD'den gelen bir görevliye emanet edilmiş ve sözde batının, Amerikanın "hür düşüncesi" adı altında Türk kültürü geriletilmiş, çocuklarımız yabancılar nasıl istiyorsa öyle yetiştirilmiş.
Yani "Milliyetçi", "Muhafazakar", "Türk-İslam", "Yerli ve Milli" vs. sağ yelpaze olduğu gibi soğuk savaş dizaynı ve koca bir sahtekarlıktan ibaretmiş!

Neyse, uzatmayayım, Dalan'ın çarpıcı değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istedim.
İşte söylediklerinden bazı bölümler:


"Türk millteti onurlu, dik duran insanlar yetiştirir. Ben de onlardan birisiyim. Kara bulutlarla kaplı bu ülkemde bu topluluğu görmek... Demek ki arkadan çok güzel bir nesil geliyor. (GESİAD üyesi işadamlarına hitaben)
1918'de Atatürk'ün arkadaşı Ruşen Eşref Ünaydın'a, ülkenin işgal edildiği o kara yıllarda yazdığı şu satırlara bakın: 'Azizim Ruşen, herşeye rağmen bir nura doğru gidiyoruz. Bu benim ülkemde vatanını seven mükemmel bir gençliğin arkamızdan geldiğini görmemdir.'
Atatürk'ün bunu yazdığı yıllarda Türk insanının sadece yüzde 2'si okuma yazma biliyordu. Türk kadının yüzde 0,5'i ancak okuma yazma biliyordu. Büyük bir savaştan çıkmışız. İnsanlarımız aç, trahomlu, hastalıklıydı. O koşullarda bile o kadar optimist bakan bir kişinin evlatları olarak bugün karamsar olmak için hiç bir gerekçemiz yok. İşgal edilmiş bir Osmanlı, Orta Anadolu'da azıcık bir yer bırakılmış. O şartlarda bile geleceği görebilen Atatürk'ün yaşadığı zorluklar karşısında bizim zorluklarımız da ne oluyor ki?

... Anadolu'nun ismi kavimlar kapısı. Neden? Asya ile Avrupa arasında bir köprü. Güçlü olan bu köprüyü zaptetmiş, güçlü olmayan da geçip gitmiş. Batıya doğru. Biz Türkler bu toprakları tam bin yıldır kimseye vermemişiz. Bundan sonra da vermeye niyetimiz yok.

Emperyal güçler açıktan uğraşamadıkları için sinsice planlar yürütüyorlar. Bunların başında Türk kimliğini yok saymak.. Türk ve Türk ismine saldırmıyorlar, Türk tarihine, antropolojisine, kültürüne... 'Tarih boyunca barbar milletsiniz. Haksız gelip Anadolu'yu işgal ettiniz, işgalcisiniz gittiğiniz her yeri sömürdünüz'... Bu batının tarih tezidir.
Barbarmışız... Size söyleyeyim. Dünyanın en medeni milleti Türklerdir. Bunu ırkçılık için söylemiyorum.
Genetik milliyetçilik matematiksel bir aptallıktır. Bakın, niye. Bir insanın anası babası iki kişidir, dede, nine etti 4. onun annesi babası 8, onun annesi babası 16 kişi. 50 nesil öteye giderseniz bin 500 senede 2 üzeri 50 dedeniz nineniz olması lazım. Bu da matematik olarak 1.125 çarpı 10 üzeri 15. yani bir katrilyon... Yani size gelen gen Akdeniz'de bir damladır. Bin 500 sene evvel dünyada 250 milyon insan vardı. Demek ki şu salonda bulunan herkeste en azından bir tane gen müşterek. Yani beyaz adamın hepsinde bir gen müşterek. Yani genetik milliyetçilik matematiksel aptallıktır. Bunu en son Hitler yapmıştı, dünyayı kana buladı. Belki o zaman bu matematiği bilmiyorlardı.
Peki milletin esası nedir?
Gece rüyamı hangi dilde görüyorsam, o millete mensubumdur. Bu kadar basit.
İşte bunun için dilimiz bu kadar önemli.

BAŞKALARININ YAZDIĞI TARİH

Bizi barbar, bilgi üretmemiş barbarlar olarak niteleyen batının tarih anlayışı ki, onların yazdığı tarih bizim okullarımızda aynen okutuluyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti kendi tarihini yazmadı. Başkalarının yazdığı tarih bize Türk tarihi diye okutuldu. O yüzen de biz sürekli kendi kendimizi aşağılar hale geldik.

Bakın o, işte hiç de bilim üretmemiş denen Türk milleti aslında dünya bilim ve medeniyetinin tam tamına beşiğidir, kendisidir. Adem aleynisselam, bilimsel adı homosapiesn doğu Afrika'da dünyaya geldi veya mutasyona uğradı. Din ile bilimi karışıtırmayalım, ama bilim ilk insanı kabul ediyor. Bundan 150 bin yıl kadar önce, ilk atamız Haberşiydi. Ne siyah ne de beyazdı. Bu insanlar dünyada ilk defa kuzey yarı kürede denizde, daha doğrusu buzlar eridiği zaman buzul çağında Ortaasyada iki tane iç deniz oluşmuştu. Tatlısu. Bugün oralar çöl. Gobi ve Taklamakan çölleri. 

'DEVLET KARŞIMA DİKİLDİ!'

Eğitimi baştan aşağı, sıfırdan sorgulamamız lazım. Ben işte 30 yıl kadar evvel, eğitimin bu açık tarafını gördüm, vakıf kurdum. İşim eğitim değil ama mecburen kurdum. Kurmaz olaydım demiyorum, ama çok acılar çektim. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti karşıma dikildi.
Öteki arkadaşa da (F. Gülen'i kastediyor) T.C devletinin bütün başbakanları her türlü yardımı yaptılar. Başta benim abim, Turgut Özal.... Ve ondan sonra gelen bütün başbakanlar. Bana her türlü zorluğu yaşattılar, ona da her türlü desteği verdiler. Devletten verilecek ne varsa, mal mülk, beleş araziler, ne varsa... işin daha kötü tarafı belediye başkanlığımdan sonra, benden sonra gelen, kendini Atatürkçü diye tanıtanlar benim okulları yıkmak için ellerinden geleni yaptılar. Mahkemelere verdiler.
Neyse kurumumuzu, şerefimizi, namusumuzu, vatanımızı korur gibi koruduk. 39 yıl ayakta kaldık. Ama yanlış olan gitti.
Çünkü ben devletin Cumhuriyetin, Atatürk'ün bize emanet ettiği kutsal toprakları rejimi savunan çocuklar yetiştirdim.
Onlar da rejimi içten içe kemiren kurtlar yetiştirdiler.
Yazık günah değil mi ya. Kendilerine de bir yararı olmadı.
Bundan on sene kadar evvel, herşeyi düzgün yapıyorduk, ama herşeyi...
Üniversiteye (Yeditepe Üniversitesi'ni kastediyor)  müfettiş gönderdiler. Şehit çocuklarını ilk, orta, lise üniversite okutuyoruz. Bilabedel, hiç para almadan. İhtiyacı olana para da veriyoruz.
Vergi müfettişleri geldiler, kardeşim şehit çocuklarını KDV'si nerede?
Ne KDV'si kardeşim? Yav, bir iş yaptıysan bir KDV'si doğar, onu da sen bana ekstradan vermek zorundasın. 
Ya üniversite ticari bir kurum değil, fatura kesmez. Ayrıca şehit çocuğundan para mı alıyoruz da faturası olacak.
O günün şartlarında tam 40 trilyon lira ceza kestiler. Maliye evet, 5 misli ceza, faiz.. 40 trilyon lira... Uzlaşmaya gittik Defterdarlıkla, 7 trilyon liraya düşürdük. İmzalar atıldı.
Ertesi gün Defterdar Şükrü Dilaver'i görevden aldılar.
Dünyada her halde şehit çocuklarına burs verdi okuttu diye cezalandıran tek kişi benim. O da benim şerefim olsun. Yetmedi, beni Ergenekon'un başı ilan ettiler. Biliyordum, olaydan 6 evvel çekip gittim yurt dışına. Ne oldu, bize memleketi dar edenlerin bütün foyalarını, kalkıştıkları fetö darbesi gösterdi herkese..."





21 Aralık 2016 Çarşamba

Fabrikalarda üretim rölantide, projeler bekliyor...




Organize sanayi bölgelerinde firmalar bir yandan mevcut üretimi devam ettirirken, bir yandan da yeni yatırım kararları alıyor. Ancak piyasadaki belirsizlikler yüzünden pek çok proje 'bekliyor'. Pek çok firma küçülme sinyali veriyor.


Sanayi üretiminin kalbinin arttığı OSB'lerde son iki aydır elektrik ve doğalgaz tüketimde kaydedilen artışlara rağmen üretimin ciddi bir ivme kaybettiği anlaşılıyor. Bursa'daki OSB çevrelerinden edinğindiğimiz bilgilere göre, “İşler hiç de parlak” değil. Ancak sanayici büyük bir umutla mevcut konumunu korumaya, “ayakta kalmaya”; her fırsatı değerlendirerek üretimini normal seyrinde sürdürmeye çalışıyor. Yeni yatırımdan da geri durmuyor, ancak yatırımlar büyük ölçüde “beklemede”...

Ekohaber'in edindiği bilgilere göre, Organize Sanayi Bölgelerinde son dönemde en önemli kırılma noktası 15 Temmuz oldu. Başarısız darbe girişimi her ne kadar ekonomi alanının dışında bir olay gibi algılansa ve başarısız kalsa da, siyasette ortaya çıkardığı durum piyasada adeta şok etkisi yarattı. Elektrik, su ve doğalgaz kullanımı ile ilgili kriterler Temmuz ayında üretim çarklarının, önceki aylara göre hayli yavaşladığını gösterdi.
Suriye ve Irak'taki gelişmeler, sınır ötesi askeri harekatlar ve içerideki şiddet olaylarının devamı, Temmuz'daki sarsıntının kısa sürede atlatılması ve toparlanmayı sürekli “ileri bir tarihe” ertelerken, sanayi bölgelerinde üretimde “dip” Eylül ayında yaşandı.


İNŞAATLAR 'BEKLİYOR'...

Sanayi bölgelerindeki yatırım iklimin en önemli kriterlerinden birisi yeni fabrika veya kapasite artış yatırımları. Yani inşaatlar. Fabrika inşaatları yapan firmalardan aldığımız bilgilere göre, inşaatlarde büyük bir yavaşlama var. Firmaların yatırım kararlarını fiilen askıya aldıklarını kaydeden sektör temsilcisi şu değerlendirmeyi yaptı:
Örneğin bir ciddi firma yeni tesisler yapacak, toplamda 35 milyon liralık bir inşaat bu. İşe de başlanmıştı. Ama şimdi 'zamanı var' diyor, 'hele bir bekleyelim' diyor. Birşey de diyemiyorsun, çünkü sanayici de önünü göremez oldu. İnşaat işleri yavaşlayınca biz de firma olarak çalışanlarımıza karşı zor durumda kalıyoruz. Onları kaybetmek istemiyoruz, ama ücretsiz izne falan çıkarıp bir çıkış bulmaya çalışıyoruz.”

Sanayi bölgelerinde yeni fabrika yatırımların “beklemeye alındığı” ifade edilirken, prefabrik işyeri inşaatlarının da büyük ölçüde durduğu ifade ediliyor. Bir yetkili, “Prefabrik olarak en düşük, en zayıf dönemi yaşıyoruz. Daha önce bu kadar durgunluk görmemiştim. Bu yılın sonuna geldik. Şimdi yatırım kararlarının yeni yıl için alınmasını bekliyoruz. Umudumuz gelecek yılda” diye konuştu.


DOSAB'DA 17 FİRMA DURDU

Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi (DOSAB) 359 firmaya ait toplam 429 işletme ile Bursa'nın en büyük ikinci OSB'si durumunda. DOSAB Bursa tekstilin kalbi durumunda. Bölgede tekstil sektörü 310 işletmede toplam 18 bin 223 kişi çalışanıyla birinci sırada yer alıyor. Otomotiv sektörü ise TOFAŞ'ı da içine alan ikinci büyük grup. DOSAB'daki 31 otomotiv kuruluşunda toplam 15 bin 320 kişi çalışıyor.

DOSAB'da son bir yıl içinde üretime başlayan firma sayısı 15 olarak öğrenildi. Ancak, buna karşılık, aynı sürede faaliyetini durduran firma sayısı 17 olmuş. Faaliyetini durduran firmaların adı açıklanmazken, tekstil sektöründe ihracattaki gerilemenin bölgeyi etkilediği, durgunluktan ençok tekstil ve boyahaneleri etkilediği ifade ediliyor. 
Bölgede sanayi parsellerinin tamamına yakını dolu olduğu için yeni fabrika inşaatı söz konusu değil. Burada firmaların üretim yatırımları genellikle irtifa artışından kaynaklı, mevcut binada yükseklikleri artırma veya makine teknoloji yatırımı şeklinde gerçekleşiyor. Yeni yatırımların ise “hareketli olmadığı” ifade edildi.



KAYAPA'DA 'KİRALIK FABRİKA' İNŞAATLARI...


Kayapa Islah OSB'de şu anda devam eden toplam 30 fabrika inşaatı var. Ancak bunların büyük bölümü, yeni tesis, büyüme, kapasite artışı vs. nedenlerle sanayi kuruluşlarınca yapılan inşaatlar değil.
İnşaatların yüzde 75'i, bölgede arazi sahibi olan kişilere ait olan inşaatlar. Bu kişilerin fabrika binalarını kiraya vermek amacıyla yaptıkları bildiriliyor.
Bölgedeki 87 hektar arazinin yaklaşık yarısının, üzerinde sanayi kuruluşu olmayan boş arazi olduğu düşünüldüğünde, kiraya vermek için fabrika yapımı önem kazanıyor. Yani bölgenin yarıdan fazlası boş.
Sanayi bölgelerinde arsa sahibi olan, ancak sanayicilikle ilgisi olmayan kişilere neredeyse bütün OSB'lerde rastlandığı biliniyor. Ancak Kayapa'da sanayi parseli sahibi kişiler arasında sanayici olmayanların sayısı dikkat çekiyor. Adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili, olayı anlatırken, şu değerlendirmeyi yaptı:

'KOLAY PARA KAZANMA...'

Maalesef bu inşaatların sahipleri sanayici falan değil. Hepsi kiraya verilmek üzere yapılıyor. Tabiri caiz görün, rant işi bu. Adam arazisini satmıyor, üzerine bina yapıyor, kiraya veriyor. Son yıllarda en kolay ve en iyi para kazanma böyle oluyor. Böyle bir moda var. Düşünün bu fabrikaların kirası metrekare başına 8-10 lira. Yani bin metrekare yer kiralayacağım, dediğin zaman aylık 10 bin lira kira ödemek durumundasın. Sadece Kayapa değil Çalı'da da, Hasanağa'da da var bunlar. Ama bizim kadar değil galiba. Çünkü en kolay para kazanma şekli bu. Burada faaliyet göstermek için gelenler zaten küçük ve orta ölçekli firmalar. Düşünün 5 dönüm bir yer kapmışsan, aylık 50 bin lira kira gelirin var. İnanın, bu durum sanayiciye de kötü örnek oluyor. Yani adam şimdi düşünüyor: Ben 2 bin metrekare kapalı yere aylık 20 bin lira kira veriyorum. Ama bakıyorum ayda o kadar net kazanca sahip değilim ki... Üretimle uğraş, işçiyle uğraş, çalış didin, sonuçta mal sahibi kadar para kazanamıyorsam, o zaman ben niye üretim yapayım ki? Ben de gidip bir fabrika kurayım, vereyim kiraya, hiç ter dökmeden, hey ay başı hesabıma yatsın paralar...
Kiralık fabrika inşaatları devam ederken, son 6-7 aydır bölgede kiralama taleplerinin durduğu belirtiliyor. Bölgeden bir yetkili, “Haziran'dan bu yana ne kiralayan oldu, ne de yeni gelen. Yatırım yapma isteği yok. İstemiyor insanlar. Kimse önünü göremiyor. Elinde parası olan da cesaret edemiyor” diye konuştu.
Kayapa'da son bir yıldır devam eden fabrika inşaatlarının bir bölümünün işini büyütmek isteyenlere, birkaç inşaatın ise bölge dışından ilk kez yatırım yapanlara ait olduğu ifade ediliyor. Bunlara ilişkin firma ismi verilmezken, “KOBİ” oldukları, çok farklı sektörlerde faaliyet gösterdikleri ifade edildi.


BOSB'DA ÇARKLAR 'DÖNÜYOR'

Bursa'nın en büyük OSB'si durumundaki Bursa OSB'de (BOSB) piyasadaki olumsuzluklara rağmen üretim ve yeni yatırım çabaları sürüyor. BOSB'da sorularımıza verilen yanıtlar şöyle:

- Bölgenizde faaliyet halinde olan kuruluş sayısı, işgücü ile en çok hangi sektörlerde olduğunu öğrenebilir miyiz?

Türkiye'nin ilk organize sanayi bölgesi olan Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde 679 hektarlık toplam alanında 250 firma faaliyet göstermektedir. İş gücü olarak tekstil sektöründe, otomotiv ve yan sanayinde, makina sanayinde, metal sanayi ve endüstrisinde, kimya sanayinde, plastik ve kauçuk sanayinde, gıda sanayinde, inşaat sektöründe, atık-geri dönüşümünde, enerjide ve diğer sektörlerde işgücü ile faaliyette bulunmaktadır. Bursa OSB’de yaklaşık 48 bin kişi istihdam ediliyor.

- Firmaların genel profili nasıl. Hangi sektörler ağırlıklı?

250 işyeri faaliyette. Tekstil sektöründe 75, otomotiv ve yan sanayinde 53, makine sanayinde 25, metal sanayi ve endüstrisinde 16, kimya sanayinde 12, plastik ve kauçuk sanayinde 12, gıda sanayinde 4, inşaat sektöründe 6, atık-geri dönüşümünde 6, enerjide 5 firmanın ve kalan 36 firmanın da değişik sektörlerde faaliyette. 

- Son 1 yıl içinde faaliyete başlan kuruluşlar hakkında bilgi verir misiniz?
Bölgemizde mevcut fabrikalar çalışmaya devam ederken yeni yatırımlar da geliyor. Yılın ilk 11 ayında bölgemizde 8 yeni fabrika yapılmak üzere 37 bin 600 metrekare alan için inşaat ruhsatı verildi. Bu da göstermektedir ki yeni yatırımlar aralıksız devam etmektedir. Sanayicimiz işinin başında olup asli vazifesi olan üretim yapmak, istihdam sağlamak, ihracat gerçekleştirmek suretiyle ülkemiz ekonomisine katkı sağlamaya devam etmektedir.
- Yakın zamanda inşaatı başlayacak yatırımlar hakkında bilgi verir misiniz?

2 fabrikada ilave inşaat planlanıyor. (23 bin 500 metreküp ve 6 bin 500 metreküp)

- Son 1 yıl içinde faaliyetlerini durduran firmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Bölgemiz içerisinde 1 yıl içerisinde faaliyet durduran 2 firma vardır. 2 Firma farklı adreslere taşınmıştır. Faaliyetini durduran firmalarımız YÜCELTEKS Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Ve SCHMİTTER Otomotiv Sanayi ve Ticaret LTD.ŞTİ.”
HASANAĞA'DA 4 YENİ YATIRIM

Hasanağa OSB'de (HOSAB) halen 89 firma üretim yaparken, 4 firma fabrika inşaatını sürdürüyor. Boş parsel sayısı 21 olan HOSAB'da firmaların 30'u otomotiv sektöründe faaliyet gösteriyor. KARSAN dışındaki otomotiv firmaları yan sanayi kuruluşları. Bölgede makine ve teçhizat sektöründe 16, plastik ve kauçuk ürünleri imalatında 13, metal sanayiinde 11, kimyasal ürün imalatında 5, gıda sektöründe 5, mobilya sektöründe 4 firma üretim yapıyor. HOSAB'da çalışan sayısı ise 9 bin 250 kişi.
Bölgede son bir yıl içinde üretime başlayan firmalar Orjin Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş., Freudenberg Sealing Tekchnologies A.Ş., Youngsan TR Palet Lojistik A.Ş. ve AL-KOR Makine Kalıp A.Ş olarak sıralanırken, inşaatına başlanan yeni yatırımlar ise şunlar:
Fabio Hava Süspansiyon Sistemleri ve Yedek Parçaları A.Ş., Uzan Elektrik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., Bilim Çelik Yapılar ve Harfiyat İmalat Montaj İnşaat Makine Ltd. Şti.ile SİMGE MAT Asfalt plentleri üretim tesisi.
HOSAB'da son bir yıl içinde faaliyetini durduran firmalar ise şöyle:
Conbel Conta Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., Sandeks İthalat İhracat Ltd.Şti.  ve Arimis Plastik Koltuk Sistemleri A.Ş.


MUSTAFAKEMALPAŞA OSB'DE 'KÜÇÜLME'...

Mustafakemalpaşa OSB'de çoğu KOBİ statüsünde sayılabilecek, farklı sektörlerden 33 firma faaliyet gösteriyor. Bölgede son bir yılda 4 firma faaliyete başlamış. Halen devam eden 3 yatırım var ve tamamlandığında toplam 100-150 kişinin istihdam edilmesi planlanıyor. Ancak inşaatların “eski hızında olmadığı” belirtiliyor. Bölgede yaklaşık 470 dönüm alana kurulacak büyük bir yatırım projesi ise fiilen “beklemeye” alınmış. Bölgede yapı ruhsatı alarak inşaata başlayan firma sayısı 6.
Son bir yılda metal sektöründe faaliyet gösteren bir firma ise faaliyetini durdurmuş.
Mustafakemalpaşa OSB'de yatırım ikliminin “bozuk” olduğunu söyleyen bir yetkili, durumu anlatırken, “Aslında soru şu: Şimdi elinde 1 milyon doların olsa ne yaparsın?' Kaç kişi önünü göremediği bir ortamda sanayiye yatırım yapar? Niye yatırım yapacaksın. Üretemiyorsan işçiyi nasıl istihdam edeceksin. Nasıl elinde tutacaksın? Gördüğüm bütün işadamı arkadaşlarda endişeli bir hal var. Kimse önünü göremiyor. İklimi iyi görmeyince de herkes kendisini, elindekini korumaya alıyor. Şu anda burada herşey bekliyor” ifadesini kullandı.
Bölgede bazı firmaların işçi çıkardığı ve üretimi düşürdüğü ifade ediliyor.

MERMERCİLERE ÇİN DARBESİ...

Mustafakemalpaşa'da üretimin can damarlarından birisi de mermercilik. Mustafakemalpaşa Mermerciler OSB'de firmalar en çok Çin'den yana dertli.
Mermer piyasası çok bozuk” diyen bir yetkili, MKP Mermerciler OSB'de firmaları en olumsuz etkileyen şeyin Çin hükümetinin “Türkiye'den ithalat yapmayın, gidip Türkiye'de ocak satın alın” diye özetlenecek politikası olduğuna dikkat çekti.
Çinlilerin başta Afyon olmak üzere pek çok yerde mermer ocağı kiraladığını, satın aldığını söyleyen yetkili, “Bizim en büyük mermer pazarımız, müşterimiz Çin idi. Şimdi artık mermer ithalatından vazgeçip burada ocak çalıştırmaya başladılar. Bir ocak, metrekareye göre değişmekle birlikte, diyelim 500 bin lira. Bu daha işlerine geliyor. Mesela Kemalpaşa beyazı mermeri satıyorduk, artık eski tat yok. Beyaz yerine daha çok bej mermer istiyorlar, o da Afyon'da var. Buraya ocak almaya bile gelmiyorlar” dedi.
Mermer pazarlarından Türkmenistan'ın komşusu ülkelerden ithalata başlamasının da etkili olduğu ifade ediliyor. 
Örneğin “Vietman beyazı” dış pazarda MKP mermerinin en ciddi rakibi olmuş.
8 mermer firmasının faaliyet gösterdiği bölgede 250 civarında işçi çalışıyor.
Bölge toplam 80 hektar, ancak büyük bölümünde henüz kamulaştırma tamamlanmış değil.
Mermerciler, iç piyasada da mermer işlerinin azaldığını, özellikle ödemelerde sıkıntı yaşadıklarını kaydettiler.