29 Aralık 2016 Perşembe

Hüseyin Özdilek'ten genç girişimcilere...


Bursa'da küçük bir havlu dokuma tezgahında iş hayatına başlayıp bugün Türkiye'nin sayılı holdinglerinden birisini yaratan Hüseyin Özdilek, Bursalı genç girişimcilerin üye olduğu GESİAD'da başarı hikayesini anlattı, tavsiyelerde bulundu. Tekstilden, perakende ve turizme, pek çok sektörde faaliyet gösteren Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek'in anlattıklarını, Ekohaber olarak, iş dünyası ile paylaşmak istedik.
İşte başarılı işadamı Özdilek'in, yaşamı, projeleri, hayalleri ve müteşebbis heyecanıyla anlattıkları:


Tokat'ın Erbaa kazasında doğdum. Yaşım 10 iken babam vefat etti. 3 kardeş ve babaannem ile beraber geçim sıkıntısına düştük. Tütün yapıyorduk. O zaman sanayi yok. Erbaa'da Marsilya denen iki tane Avrupa tipi kiremit fabrikası vardı. Diğerleri de yerli denilen kiremit üretiyorlardı, gayet iptidai şekilde. O Marsilya kiremidi üreten fabrikaya, katip Hidayet Bey amcamızın torpiliyle girdim. İki buçuk lira yevmiye ile. Yaşım 10. Tabi kış aylarında okula giderken, cumartesi pazar tatillerinde de pazar yerlerinde çakmak taşı satardım. Çakmaktaşının yüz tanesini 2,5 liraya alıp 5 liraya satardım ve 12,5 lira da cumartesi pazar günü kazanırdım.
Aç kaldığınız zaman komşunuzdan bir ekmek isteyebilirsiniz. Ödünçtür o. Devamlı isteyemezsiniz. Ödünç aldığınız ekmeği geri vermediyseniz, o gece aç yatarsınız. Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.
İnsan bu dünyanın en egemen gücüdür. En egemen gücü olarak Allah'a inanıyorsak, Allah bizi yaratmış. Hatta meleklerden de üstünüz. Çünkü onlarda nefis yok. Tabi onlar cennetlik, ama bizde nefis var. Nefsi, insanların menfaatlerine, faydasına yönlendirmeliyiz. Ülkemizi, TC devletini sevip, bizden önceki nesillerin bu güzel ülkeyi ne şartlarda bize bağışladıklarını asla unutmamalıyız. Çanakkale'de 450 bin şehit, Balkanlar’da, Galiçya'da, Dumlupınar'da, Sakarya'da ve Sarıkamış'ta 90 bin askerimizin donarak şehit olduğunu düşünürsek... Çoğumuz devletin okullarında okurken, bizi vergileriyle okutan, yaptığı yollarda yürüten, hastanelerinde tedavi ettiren insanlara borcumuz, yükümlülüklerimiz ve sorumluluklarımız var. Bizden sonraki nesillere daha güzel bir Türkiye bırakmak mecburiyetimiz var. O yüzden insan onuru ile çalışırken, usanmadan, bıkmadan, şekil insanı olmadan, gerekirse akşama kadar sırtında çamur taşısın; taşımaktan gocunmamalı ve yaptığı işten haz duymalıdır. Eve girdiği zaman kendi kazancıyla eve ekmek getirmenin gururunu duyacaktır.”

'ÇALIŞMIYORSAN SEN ASALAKSIN KARDEŞİM!'

“Bakıyorsunuz çevrede bazı insanlar ‘
Ben bu işi beğenmem, bu maaşla çalışmam’ diyor. Kardeşim, sen daha iyisini bulduysan, vizyonun varsa, misyonun varsa, çalışmak istiyorsan, git çalış... Ama bunlar olmadığı halde çalışmıyorsun, evdeki çalışanlara da yük oluyorsun. Sen o zaman asalaksın! Parazitsin! Önce çalış, çalışmak mecburiyetindesin. Efendim, 'Maaşı az...' diyor. Buna kimse bakmamalı. Dolayısıyla muhannete muhtaç olmadan, kendi ayaklarının üzerinde durabilmelisin. İstersen kendi araban olmasın, işe yaya git gel. İstersen pazardan aldığın fileleri dolmuş parası vermeden elinde taşı... Hiç kimseden gocunma. Seni hakir gören varsa, sen ona bakma, uzak dur. Sana değer veren insanlarla, seni sen olduğun, çalıştığın, insan ilişkisine baktığın, insanları sevdiğin, kimsenin hakkını yemediğin ve dik duruşun için seven insanlarla birlikte ol. En önemli hadise budur. İnsanı insan yapan değerlerdir bunlar.”

'ÜCRETİ GÜNÜNDE ÖDEYECEKSİN'

Bir işyeri açıyorsan, işe alacağın insanlara karşı yükümlülüklerini yerine getireceksin. Ücretini gününde ödeyeceksin. Enflasyon karşısında ezdirmeyeceksin. Kendini iyi anlatacaksın. Neleri teşvik edersin, neleri etmezsin, bunları iyi anlatacaksın. Ve çalışma arkadaşlarını seçerken, hasta olduğunda ona destek olacaksın. Acı gününde yanında olacaksın. İşe göre adam alacaksın. Adama göre iş vermeyeceksin. Akrabalarına şirketlerinde iş verenler oluyor. Eğer akraba doğru kişiyse, işi iyi yapıyorsa, hiyerarşiye uyuyorsa, kabul... İşe alınan akraba problem yaratacaksa, o işe uygun değilse ve işe zarar veriyorsa onu değil; hamalın oğlu dahi olsa işi en iyi yapanı işe alacaksın. Yetki, sorumluluk vereceksin ve göle atılan taş gibi dalga dalga o da diğerlerini yetiştirecek. İlk adamın size güvenmesi çok önemli. Ondan sonra kurum kültürü oluşacak. Kesinlikle vefadan ödün vermeden yolunuza devam edeceksiniz.”

'ÇOK PARA KAZANMAK DEĞİL, ÖNEMLİ OLAN NİTELİKLİ İŞLER YAPMAK'

Bu işleri kurarken ilk önemli olan çok para kazanmak değil, rekabet piyasası içinde rakipler iyi inceleyerek, rakipten daha nitelikli hangi işler yapabilirsin; bulmak, yapmak, uygulamak ve devam ettirmek önemlidir.
Mikro bazda şirketini, makro bazda da piyasadaki rekabeti göreceksin. İyice bir inceleyeceksin, ona göre, tedbirlerini alacaksın ve altyapını oluşturacaksın. Özdilek'te aldığımız ISO 9000 belgelerinin hepsini içi doludur. Hepsinin yetkilisi vardır. Yetkililer bunların her ay sunumu yapar ve toplantılarda her şey dile getirilir. Özdilek'teki 8500 kişinin 1500 kişisi üniversite mezunu. Hepsi işini geliştirmek için de çaba sarf eder. Yetki verilir, sorumluluk verilir. Her şey kayıt altındadır. Özdilek'te biz hırsızlık yapılan ürünün bile vergisini ödüyoruz. Yılda 1-1,5 milyon lira hırsızlık malı çıkıyor. Kimin çaldığını belgeleyemediğimiz için devlet vergisini istiyor, onu da ödüyoruz.

'HAYATINIZ RAHAT OLSUN, AMA...'

Bursa'ya geldik, bir süre sonra baba evini 18 bin liraya sattık, 14 bin lirası ile bir dükkan açtık. Evinize üç öğün ekmek götürebilecek kabiliyete geldikten ve ailenizi geçindirdikten sonraki para, biraz daha hayatınızı rahatlatmak için olacak. İki gözlü odada oturuyorsanız 4 gözlü odada veya bir villa tipi bahçeli evde oturabilirsiniz. Arabanız yoksa bir araba alabilirsiniz veya varsa iyi bir marka ile değiştirebilirsiniz. Bu seviyeye geldikten sonraki para önce Allah’ın sonra TC'nin parasıdır. Biz bunların emanetçisiyiz.
Ve bundan haz almak lazım. Bunu yaparken vizyon ve misyon lazım. Örneğin alışveriş merkezlerinde bahşiş alınmaz. Yıl 1983-84. İlk alışveriş merkezini açtığımızda çay parası bile almıyorduk. Bir gün 70 yaşlarında birisi öğle yemeğine geldi. 'Bir poğaça yiyor, bir çay içiyoruz, ailece geliyoruz; güler yüzü, hijyeni, kurumsal yapısı çok güzel' diyor. 'Bunca yıldır geliyoruz, bizden sonra da çocuklarım gelmeye devam edecek', dedi.

'REKABETTEN ÇEKİNMEYİN'

1996 senesinde Afyon'a gittiğimizde, alışveriş merkezi yoktu. İlk başlatan Özdilek'tir. Yalova yolundaki merkezi açınca, 8 bin 500 metrekare yerde, bu büyüklükte bir alışveriş merkezi açtığımız için Vehbi Koç gelip bizi tebrik etmişti. Migros'lar ondan sonra gelişti. Carrefour, Migros mağaza açtılar. Mağaza açarken, bizden elemanları iki misli maaşla götürdüler. İsmail diye şef bir arkadaşımız vardı. İki katı maaş verdiler, eğitim de verdiler. Alman Genel Müdür gelmiş, demiş ki, 'Biz Türkiye'ye ilk geldiğimizde, önce rakibimiz var mı diye araştırdık, bulamadık. Bizi Kapalıçarşı'ya götürdüler. Oradaki insan selini gördük, o kadar büyük talep karşısında insanların rahat alışveriş yapamadığını gördük ve onun üzerine Türkiye'de iş yaparız deyip geldik. İlk mağazamızı Güneşli'de açtık. Gayet güzel iş yaptı, Kozyatağı’na geldik. Şimdi Bursa'ya geliyoruz. Burada haklı bir rakibimiz var…’. Yüz yıl önce kurulmuş bir Alman şirketinin bizi rakip görmesi, örnek alması güzel bir şeydi. Aramızdan ayrılmış 30 arkadaşımız var, 'Alman disiplini ile bizim disiplinimizi birleştirerek gayet başarılı olacağımızdan eminiz' demiş.
Vali Ali Fuat Güven, dostumdu. Dedi ki, 'Almanlar Yalova yolu üzerinde alışveriş yeri açıyor, yol geçiş izni istiyor. Ne diyorsun?' Dedim ki, 'Yabancı sermaye gelmiş ülkemize yatırım yapıyor. Ne güzel, rekabet bize sinerji verir. Hiçbir zaman rahatsız olmayız'. Vali Ali Fuat Güven, Real açılınca gelmiş ki, önü araba dolu, kalabalık. 'Gidin Özdilek'in önüne bakın' demiş, bakıp gitmişler. 'Efendim Özdilek'in önü de dolu' demişler. Çünkü insanların ihtiyacı var. Real sonunda rekabete dayanamadı gitti, yerine Metro açıldı. Dersini iyi çalışan olursa, yerli yabancı olması önemli değil.
Tabii ki bizim için yerli olması daha önemli.

'BAŞARILI OLMAYANI TUTMAYIZ'

Özdilek bugün 18 noktada var, yakın zamanda 21 olacak. Eskişehir, Bolu, Uşak, Turgutlu, İzmir, İstanbul vs. alışveriş noktalarımız var. Genelde dolaşırım ve arkadaşlarla sohbet ederim. Mağazanın dış görünümüne, tuvalet temizliğine bakarım. Yemekhane temizliğine bakarım. Görünmeyen yerlerin görünen yerler kadar önemli olmasını isterim, arkadaşları cesaretlendiririm. Güzel yaptığımızı şeyleri de vurgularım, tenkit de ederim. Ve başarılı olmayan insanı biz işte tutmayız. Çalışanlarımız kesinlikle başarılı olmak mecburiyetindedir. Hastalık gibi durumlar ayrı tabii ki... Başarılı olan kişiyi oraya getirmek mecburiyetindeyiz. Görev tanımını iyi anlamak ve uygulamak önemlidir.
Aramızda Yaşar Ali Badoğlu var. Aramıza iplik fabrikasına şef mühendis olarak girdi. 25 yıldır birlikte çalışıyoruz. Yakın çalışma arkadaşımızdır. Özdilek'in kurumsal yapısı içinde inşaatlarla ilgili Genel Müdür olarak görev yapıyor. İlk işe girerken, Oylat İplik Fabrikası diye bir fabrika açılıyor. Şu anda UÜ'de rektör olan Yusuf hoca (Yusuf Ulcay), 'Orada çalışma imkanı bulabilirsiniz' demiş. O sayede Yaşar bizim fabrikaya müraacat etti ve başarılı oldu. Önce oranın müdürü oldu sonra tekstil operasyonlarının, ardından da inşaat bölümünün başına geçti.
Özdilek'teki bütün çaba, daha güzel bir Türkiye'nin oluşmasına katkıda bulunmak içindir. Vergi ödemek, istihdam yaratmak, ülkenin gayrisafi milli hasılasını artırmaya yöneliktir. Bununla ilgili bütün kaynaklar Türkiye Cumhuriyeti'nde mevcuttur. Bunları en iyi şekilde sevk ve idare etmek için kesinlikle kendinize güvenmeniz, önünüzde yaptığınız işi severek ve isteyerek yapmak mecburiyetindesiniz.

LÜKS YAŞAMA SEVDASINA DİKKAT!

Belli bir noktaya gelince, daha lüks yaşayacağım diye para kazanıyorsanız, kesinlikle işinizi büyütemezsiniz. Ben ilk arabaya 1984-85 yılında bindim. Bindiğim zaman bizim fabrikada ilk özel arabası olan da bendim. Onu 1990'da 35 bin liralık bir Mercedes ile değiştirdiğim zaman binmekte tereddüt ettim. Acaba fazla göze batar mıyım, işçi arkadaşlar tarafından kınanır mıyız diye düşündüm. Ama şu anda Özdilek'te araba koyacak yer yok. Ve bu bana büyük bir haz veriyor. 2 bin 500 kişi sadece Yalova Yolu’ndaki Özdilek'te çalışıyor. İstanbul'da River Plaza iş merkezi ve oteli yaptığımızda herkes nasıl olacak bu iş, nasıl başaracak dedi. Çünkü çevrede Kanyon ve Metrocity var. İki koca alışveriş merkezinin ortasına bir deli geliyor, büyük bir alışveriş merkezi daha yapıyor. Ama biz nitelikli olduğumuza, müşteriye iyi hizmet verdiğimize inanıyoruz. Fevkalade bir ekip ruhuyla açtık, ekibi kurduk. Temizliğe ve güvenliğe, binayı yaparken estetiğine, iç donanımına, otomasyonuna çok önem veririz. Hiçbir masraftan kaçmayız. Çünkü rakiple rekabet edebilmek için kesinlikle rakipten daha başarılı sunum yapacaksın, sonra içini insan kaynağı ile dolduracaksın. Bu insan kaynağı da işletmeye yürekten bağlı olacak. Ve sürdürülebilir şekilde firmaya inanacak, firmanın koyduğu görev tanımlarını, kural ve kaideleri düzenli bir şekilde devam ettirecek ki işletme gelişip, fark yaratabilsin.

'İNSAN KAYNAĞI SERMAYEDEN ÖNEMLİ'

Ben diyorum ki, insan kaynağı sermayeden daha önemlidir, daha yararlıdır. Bankalar bile karşısındakinin vizyonuna, misyonuna kredi veriyor. Bakıyoruz, hırsı mantığının önüne geçen arkadaşlarımız var. Hırs mantığın önüne geçiyor. Daha fazla iş yapayım, toplama insan kaynağı ile yapayım diyor. Toplama ile de iş olmaz, olmuyor. Ekibi kendin yetiştireceksin. Kadrolar sizden yetişecek. Oradan oraya futbolcu transferi gibi kadrolarla sağlam kadrolar ve firma kültürü oluşmaz. Onun kafasında oluşan başka düşünce ve duygular vardır, öbüründe başka duygular düşünceler vardır. Ondan ancak aşure olur, o aşure de yılda bir defa yenilebilir. Her öğün yiyemezsin.

BORÇLANMADA SINIR...

Firmaların kısa vadeli borçlarının, cironun yüzde 20'sini geçmemesi lazım. Çünkü bankacı sıkıştırdığı zaman 1-2 yıl içinde o borcu ödemek mecburiyetindesin. Bakıyorum ben, bazı şirketlerin borcu cirosu kadar... Kardeşim bunu hiç hesapladın mı? Ya o işi yapamazsan ne olacak? Banka gelip kasanın başına oturacak. O da yetmeyecek. Ondan sonra işler kötüye gideceği, döndürülemeyeceği için kapıya kilidi vurmak zorunda kalacaksın. Peki değer mi? Yola çıkarken amacın neydi? Sen aileni geçindirmek, muhannete muhtaç olmamak için yola çıkıyorsun, bu ne hırs, bu ne plansızlık? İlkokulu da bitirsen, üniversiteyi de bitirsen, Allah sana bir akıl vermiş. Bu aklı doğru sevk ve idare et. Hırs mantığının önüne geçmesin. Nitelikli iş yapıp, takdiri Allah'a bırakacaksın.

BAŞARILARDAN DERS ALMA

Yıllar önce, bir A. firması var. Hollanda'da. 2 bin tedarikçisi var. Biz de tedarikçisiyiz. Oraya gittik. Genel Müdür’ün son cümlesi şöyle bitti: 'Doğru malı, doğru rafta, doğru zamanda, doğru satıcı ile birleştireceksin; bir de kısmetin olacak...' Demek ki dünyanın neresine gidersen git, doğrular değişmiyor. Doğruların hepsini ortaya koyacaksın, sonra iş yok veya var, diyeceksin.
Sabri Ülker, yarım çuval unla başlamış. Sirkeci'de poğaça yaparak... Alıp kitabını okuyun. Bugün herhalde 15 milyarın üzerinde cirosu var. Sabri Ülker'e diyorlar ki, 'Eti fabrikası satılıyor.' O da diyor ki; 'Ben almam'. 'Neden' diyorlar. 'Benim en yakın rakibim ve takipçim Eti Bisküvi' diyor. 'Ben Eti'yi satın alırsam kendime rakip olarak kimseyi bulamayacağım için nasıl bir kalite ürettiğimin farkına varamam. Onun için onun yaşamasını isterim' diyor. Evet rakip de şart. Rakip olmadan olmaz. Mesela Ahmet Zorlu benim en yakın arkadaşlarımdan birisidir. Her zaman saygı duyarız. Toplu çarşaf sattığı günleri de unutmaz. Bugün Türkiye'nin en büyük, en iyi noktaya gelen holdinglerinden birisinin, Vestel'in Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu da unutmaz.

GÜNDE 8 SAAT ÇALIŞMAK, ÇALIŞANA GÜVENMEK...

Bütün mesele insanların vefalı olması, güler yüzlü olması, insan ayırımı yapmaması, buğday veren başak gibi eğilmesini bilmesi ve devlete millete karşı görevini yapmasıdır. Bunları yaptığınız zaman hayat su gibi akıp gidiyor. Zaman üçe ayrılıyor. Bir çalışma hayatı zamanı, bir dinlenme hayatı zamanı, bir de uyuma hayatı. Gün 24 saatten ibaret. Bazı günler çok çalışabilirsin. İşin gerektiriyorsa 24 saat da uyumazsın. Ama bu hep böyle olmaz. Devamlı 16 saat çalışıyorsan, işinde bir organizasyon noksanlığı var demektir. Doğrusu günde 8 saat çalışmaktır. Hele işiniz büyümüşse, yetki ve sorumlulukları dağıtmamışsanız, insanlara güvenmiyorsunuz, demektir. Herkes size danışmanlarla gelip soru soruyorsa, o işler yarım yürüyor demektir. İnisiyatif vereceksiniz. Güveneceksiniz. Efendim, 'Hırsız çıktı. Çıkarsa çıksın! İnsanların hepsi hırsız değil ki… Hırsız olan kendisine yapar. Sizin paranız gider, onun da kariyeri gider. İtibarı gider. Siz para bulabilirsiniz, ama o kaybettiği itibarı bulamaz. Kariyerini de bir daha bulamaz. Onun için insanlara güveneceksin.

'DEVLETİNE GÜVENECEKSİN'

Türkiye Cumhuriyeti devletine güveneceksin. Yasama, yürütme ve yargının saygınlığına güveneceksin. Her ne kadar problemler, sorunlar olsa dahi... Aklınızı kimseye kiraya vermeyeceksiniz. Sizi okutan devlete saygılı olacaksınız. İşinizi düzgün yapacaksınız. Ve yolunuza devam edeceksiniz. Bu 8 saatleri düzenli yaşayacaksınız. Eşinize dostunuza saygılı olacaksınız. Verdiğiniz taahhütlere harfiyen uyacaksınız, yerine getireceksiniz. Devleti seveceksiniz.
Atatürk'ün varlığından mutlu olacağız, çünkü cumhuriyeti bize emanet etti. Atatürk bir vecizesinde diyor ki: 'Yorulmadan, çalışmadan, öğrenmeden rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkumdurlar.'
Afyon'un girişinde askeri birlik var. Oraya dağın eteğine askerler yazmışlar: 'Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır'. En önemli söz bu.

İtalya'nın ilk cumhurbaşkanı, ekonomist, devlet adamı Einaudi, şöyle diyor: “Binlerce insan onları taciz etmemize, engellemelerimize, cesaretlerini kırmamıza, her şeye rağmen çalışıyorlar, üretiyorlar, yatırım yapıyorlar. Onları çalışmaya iten kesinlikle para hırsı değil. Çalışma tutkularıdır. Kendi firmalarının gelişmesini görmeleri, müşterilerinin daha çok güvenini, sevgisini kazanmak, tesisleri genişletmek, işyerlerini güzelleştirmek, bir ilerleme hırsı yaratmaktadır ki, bu para kazanmaktan çok daha güçlüdür. Eğer öyle olmasaydı, müteşebbislerin başka işlerden, daha rahat ve emin para kazananlardan, yani rantiyecilik, arsa süpekülatörlerinden bahsediyor, daha riskli bir şekilde kendi firmalarındaki bütün enerjilerini ve kapasitelerini daha çok yarar sağlamak için harcamaları açıklanamazdı.'

ÖZDİLEK LOGOSU


'Özdilek' yazı karakteri için, 1967'de ilk dükkanı açtığımda, 50 lira para verdim. O yazıyı yazan arkadaşın kızı bizde sekreterlik yaptı. Güzel bir yazı karakteriydi. O amblemin bu noktaya geleceğini biz de düşünmemiştik. Değiştirmeyi düşünmüyoruz.

2017'DEN BEKLENTİLERİ

Terör hiç kimsenin istediği bir şey değil. Yatırımcı huzur ortamı arar. Sorunlara rağmen ülkemize güveniyorum. Bunların üstesinden kesinlikle gelecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası çok önemlidir. Tartışmalar olumlu neticelenecektir. Ama seçilmiş milletvekillerinin her birisinin bu ülkeyi yürekten sevmesi şarttır. Hepimiz bu devlete hizmet için varız. Düzeleceğine inanıyorum. Çünkü bizim bin yıllık bir devlet geleneğimiz var. ABD yokken biz vardık. Akdeniz iç deniz iken, Amerika bize 25 yıl, 25 bin altın koruma ve kollama için vergi ödemiş. Biz de kendimize göre bir devletiz, ülke bizim ülkemiz.

ALLAH ÇOCUKLARI ANA BABAYA MUHTAÇ ETMESİN

Geriye bakarsan aç kalırsın. Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için 18 yaşını doldurduğun zaman annene babana bile muhtaç olmayacaksın. İhtiyaçları varsa, daha erken yaşta da çalışabilirsin. Ben diyorum ki, Allah anne babayı çocuğuna muhtaç ederse de, çocukları anne babasına muhtaç etmesin. Kendi yetiştirdiği evladın kendi ayakları üstünde durması, işi nitelikli kurum kültürüne inandığınızda, mücadelenizi veren, haklı olduğunda mahkemeye giden bir girişimci olsun. Tabi Allah iyilerle karşılaştırsın. Zaman zaman karşınıza problemli insanlar çıkabilir. Problem sizde değilse uzak duracaksınız, problemin kaynağı da siz olmayacaksınız. Yolunuza devam edeceksiniz. Hasta olunca dinlenin. Ama hastayken de işlerin yürümesi lazım. Bunun için de kurumsallaşma, bunun için güven, güven için kafa lazım. Ve ana baba terbiyesi lazım. Kuşku içindeki bir ailede güven oluşturmak çok zor.

EĞİTİM ALIYOR MU?

İşletme mezunuyum, 10 senede bitirdim. Derslerime çalıştım. Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku'nu Yusuf Ziya Binatlı'dan aldım. Yüksek matematiği Musa hocadan aldım. Ve bunların hepsinin mantığını en iyi şekilde kavradım. Zeyyat hocadan beşeri ilişkiler dersi aldım. Hatta işe dalmışım, sözlü sınavı kaçırmışım. Ne olacak dedim? 'Sen geçtin. Sözlü yapıyorum, haleti ruhiyeni, nasıl anladığını, hepsini biliyorum.’ dedi. En son organizasyon şeması konusunda kurs aldık. Şemamızı yeniledik. Noksan noktalara yeni arkadaşlar atadık.
Bütçede en önemli şey, para kazanmadan önce, bakım onarım işidir. Ana yatırımdan önce bakım ve onarımdır. Mağazanın rafları düzenlenecekse bu önceliklidir. Teknolojiye yatırım yapıyoruz. SAP kullanıyoruz. Türkiye'de en büyük şirketlerden 10'da dokuzu SAP sistemi kullanıyor. 3 milyon Euro para yatırdık. Hatanın neresinden dönersen kârdır. Yaptığınız hataları tespit edin. Ancak sokma akılla değirmen dönmez. Önce inanacaksınız. Söylenenler, sizin fiili uygulamanıza uygun mu değil mi ona bakacaksınız. Teori ile pratiğin birleşmesi lazım. Her teori birebir bünyeye uymayabilir. Çok hantallaşırsanız da kontrol elden kaçar. Verimli çalışma, optimal maliyet olmalı. Her bölüm kendi içinde verimli olup olmadığı tespit etmeli.


HAYAL EDİP DE GERÇEKLEŞTİREMEDİĞİ BİR ŞEY VAR MI?


Allaha şükürler olsun, hiçbir şey yok. Yediğim önümde yemediğim arkamda. Ve 8 bin 500 kişiyi çalıştıracağım noktaya geleceğimi hiç tahmin etmezdim. Ama devlete inandım, ülkemi seviyorum. Dünyanın neresine gidersek gidelim, işte burada uzun yıllardır arkadaşlarımız var, dünyayı dolaşıyorsunuz, ABD'de yıllık 3-5 milyon dolar geliri olmasına rağmen yine Türkiye'ye dönüyor. Çünkü buradaki hasletler, gelenek görenekler hiç bir yere benzemez. Bunu hissetmek, yaşamak lazım. Sokağa çıktığınız da birine rastladığınızda derdinizi anlatırsınız. Küçük yerdeyseniz herkes birbirini tanır. Bunlar batının özenip de bulamadığı değerler. Bugün ABD'de yanılmıyorsam 35 milyon insan metro istasyonlarında yaşıyor. Gerek ayyaşlıktan, gerek işsizlikten, gerek beceriksizlikten... Veya başka sebepleri var. Sağlığınız yerindeyse bu büyük hazine. Tek bir böbrek çalışmıyorsa günde 8 saat diyaliz cihazındasınız. Her gün 8 saat makineye bağlı. Düşünebiliyor musunuz? O nedenle sağlığın değerini bilmek lazım. Fazla kilolu olmamak lazım.


RANDEVU HASSASİYETİ


Günde 8 saat yatakta kalırım. Randevularımı aksatmam. Erkense saat 6'da da kalkarım, hiç önemli değil. Akşam bir boks maçı olursa televizyonda saat 2'lere kadar izlerim. Ya da güzel bir filme takılırsam oturur izlerim. Dostlarla da olur. Ama kesinlikle randevumu bir dakika geciktirmem. Gecikecekse mutlaka arar söylerim. Çünkü benim zamanım kıymetliyse, karşımdakinin zamanı daha kıymetlidir. Karşımdaki insanın kafasında soru işareti bırakmaya hakkım yok.


'İŞE YARAMAYAN ADAM OLMALISINIZ!


Şirketinizin başına genel müdür koymuş, ona vizyon vermişseniz, kadrolar uygun seçilmişse... Bizim insan kaynakları bölümü var. Her alışveriş merkezinde devamlı bir eğitmen var. Her personelin alacağı eğitim 40 saattir. Uşak mağazası açılırken, orada 200 kişi işe başladı, 250 kişi de onlara destek için gitti. Bir ay boyunca tezgahları dizdiler, malları yerleştirdiler, işin nasıl sevk ve idare edileceğini gösterdiler. Ekip ruhunu görünce yeni ekip de daha az fire ile bizden ayrılıyor. Yani alışveriş merkezlerinde yıllık eleman sirkülasyon oranı genelde yüzde 50'dir. Bizde yüzde 36'lardadır. Dolayısıyla firmaya güven çok önemli. İş büyüdükçe sizin küçülmeniz lazım. 'İşe yaramaz adam' olmalısınız. Bunun için de her şeyi idare edecek kadroları oluşturacaksınız. Yönetim Kurulu'na kararlar gelecek, o kararların analizini dinleyeceksiniz, ama makro açıdan böyle. Mikro açıdan diyelim restorana gittiğinizde kesinlikle mutfağa gireceksiniz. Yemeklerin düzgün pişip pişmediğini, temiz olup olmadığını göreceksiniz. Çalışanların kılık kıyafetine dikkat edeceksiniz. İsmen hitap edeceksiniz. Hastası varsa soracak, düğünü varsa, nişanı varsa, bizzat çağırıyorsa kesinlikle gideceksiniz. Böbürlenmeyeceksiniz. İnsan sevgisi ile dolu olacaksınız. Hedef para kazanmak değil, insanı kazanmaktır. Para da arkasından geliyor. İş, ortam, ekipman; böyle düzenli, amatör ruhla yaklaşan bir girişimcinin altında çalışmaktan büyük haz duyarım diye oradaki çalışanlar da coşku duyacak.


'ELİME SÜPÜRGEYİ ALIR... '

İnsanı problemler yıkmaz, problemin çözülememesi yıkar. Çalışanların haleti ruhiyesini bozan bunlardır. Nerede problem varsa herkes oraya odaklanacak. Antalya alışveriş merkezinde yangın çıkmış. Atladık, uçakla gittik. Bakıyorum ne yapacaklar diye. Sen hiç karışma, dediler. Ekibi getirdiler. 4 saat sonra yenileyerek mağazayı açtık. Ben sadece seyrediyorum. Ama biliyorlar ki, ben de elime süpürgeyi alır yaparım, o noktaya geldik artık. Çabayı biliyorlar, mücadeleyi biliyorlar. İşi birlikte yapmaktan haz alıyorlar. Bu işler bugünden yarına olmaz. Bu yolda ya varsınız ya yoksunuz. Varsanız yüreğinizi koyacaksınız. Parayı ikinci planda düşüneceksiniz. Birinci planda insana yatırım. Borç alacaksınız, işçinin maaşını ödeyecek, geciktirmeyeceksiniz. Kayıt dışı olmayacak. Bugün berber dükkanına yeni çalışanlar gelmiş, sohbet ediyorum. Kaç yaşındasın? 43. Sigortan var mı? Yok. Diyor ki: ‘Abim yıllar önce girdi çıktı yaptı, öyle kalmış.’ Ama bize girer girmez sigortası brüt ücreti üzerinden hesaplanır, yatırılır. Tam gösterilir ve eksiksiz ödenir. Hiçbir zararı yok. Çünkü şeffaflık her zaman başarının temelidir.


'OĞLUM NACİ BEY'E ABİ DER, CEKETİNİ İLİKLER'

Annem sağ, 88 yaşında. İki kız kardeşim bir oğlum var. Ben herkese saygılı bir insanım, öyle olmaya devam edeceğim. Oğlum (Murat) şu anda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Zaten anne baba terbiyesini 7 yaşına kadar verirsiniz. Önce nasıl yetiştiğine, saygısına bakarız. İşyerinde mesela Naci beye abi diye, önünde ceketini ilikleyerek konuşur. Çok güzel bir şey. İnsanı sevmek insana bağlı olmak güzel şey. Her şey para değil. Belli bir noktadan sonra oğlunuzun, kızınızın düşüncesi penceresinden de bakmak zorundasınız. Sadece babanın bakış açısı değil. Yani ben babayım, büyüğüm, tecrübem var, benim sözümü dinlemek zorundasın diye yaklaşırsanız, onun iç dünyasına giremezsiniz. O da reşit olmuş, okumuş, aile babası olmuş. Ondan sonraki yaşamından kesinlikle bunlara güveneceksiniz. Hata yapsa bile vereceksiniz. Hata yaparak doğruyu öğrenecek. Önemli olan pasif olmaması, iyi niyetli olması.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder