31 Ocak 2017 Salı

Bursalı Hüseyin'in makinesi!

Hızlı tren, metro, tramvay, lazer güç kaynakları... Tamamı ithal edilen bu araç ve teknolojilerde artık ciddi bir yerli üretici var. "İpekböceği" adı ile tramvay üretmeye başlayan Durmazlar Makine, artık metro vagonlarını da üretiyor. Firma ilgili 'lisanslar alınabilirse' hızı tren de bile var.  





Durmazlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz, sac işleme makinelerinden sonra 'Lazer Güç Kaynağı' ve 'Tramvay'da iddialı olduklarını belirtti. Durmaz, yerli üretimin maddi manevi desteklenmesini istiyor... 

Durmazlar Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Bursa Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz, geçtiğimiz günlerde hem Durmazlar'ın yürüttüğü projeler hakkında geniş bilgi verdi, hem de Bursa'da makine sanayiin dinamizmine vurgu yaptı. “Türkler uyumuyor” diye tramvaydan, lazer güç kaynağına, saç işleme makineleri ve uzak mekiği parçalarına yerli üretimde çıtayı yükseğe taşıdıklarını anlatan Durmaz, bir yandan da işadamlarına “İstersek herşeyi yaparız” mesajı verdi, coşku ve moral aşıladı. Soruları da yanıtlayan Durmaz, merak edilen pek çok konuya açıklık getirdi.
MUSİAD Bursa Şubesi'nde konuşan Durmaz'ın sözlerinin geniş bir özetini, sizlerle paylaşıyoruz:


“Bursa OSB'nin Yönetim Kurulu Başkanıyım. Önce bizim OSB'den birçak rakam söylemek istiyorum. BTSO olarak 'Bursa Büyürse Türkiye Büyür' diyoruz. Gerçekten Bursa'daki gelişme ülkemize büyük fayda sağlıyor. Aslında biz farkında değiliz. Sanayiciler, işverenler, memurlar, öğretmenler bu algıyı da yaratmamız lazım, bütün Bursalılar olarak.
Bizim Bursa OSB'de 700 hektar arazide 250 firma var. Kimya sektörü de var, makine de var, tekstil de var, otomotiv de var, otomotiv yan sanayi de var, yani karma bir yapısı var.
Dikkatinizi çekerim, geçen sene bizim OSB'deki sanayicilerin ihracatı 5 milyar 800 milyon dolar. Düşünebiliyor musunuz, bu şehre, 10 senede en az 50 milyar dolar girmiş. Bu 50 milyar dolardan simitçiden tutun da tornacımıza, doktorumuza, hastanemize her bireyimiz faydalanmıştır. O nedenle OSB'lerden bahsederken, şunu demek istiyorum; ihracat yapmayan arkadaşlara, küçüklerime veya büyüklerime ya bir ihracatçıya çalışmaya, ya da bir ihracat yapmaya gayret etmemizde fayda var.
Rahmetli babam, Almanya'ya gidiyor. Almanca bilmiyor. Bursalı bir arkadaşı ile birlikte -ki, şimdi ikisi de vefat etti, yoklar-, makine alacaklar, Alman diyor ki, babamın arkadaşına, 'Ali borcunu öder mi?' Babam Almanca bilmiyor, anlamıyor. Arkadaşı, 'Ben kefilim, Ali borcunu öder, vadeli verebilirsin' diyor. Babama kefil oluyor, makine alınıyor.
Birgün bu Alman geliyor Bursa'ya. 'Ne oldu, hayırdır' diyor babam. 'Ben senin arkadaşını arıyorum. Sana kefil olanı. Parasını bana ödemedi.' Babam 'Gel' diyor, 'Yardımcı olayım'. 'Sen ne iş yaparsın' diyor Alman, Yalova yolundaki fabrikada. Babam makineleri gösteriyor. 'Aha bunları yapıyorum'. 'Ya' diyor, 'Bana da yapar mısın?' İşte öyle, bilmillah, 1977 yılında ihracata başlıyoruz.
O ihracata başlama, aynı zamanda vizyonu, misyonu da değiştiriyor. Yabancılarla haşir neşirsin. Onların farklı disiplinleri var. Bizim tarzımız farklı.

Şimdi Mars gezegeninde demir arıyor bir taraftan adamlar, bir taraftan da bizim daha yerli uçağımız yok. Bir taraftan birileri inancından dolayı Kerbela'yı anarken kendini dövüyor; öteki adam da Mars'ın toprağını paylaşıyor. Yav kardeşim, tamam, hem kendini döv, bir taraftanda Mars'a araç gönderelim biz de...
Ticari ilişkiler zaman içinde dostluğa dönüştüğü için, adam seni evinde misafir ediyor, sen onları evinde misafir ediyorsun, sen onun nazını çekiyorsun, o senin nazını çekiyor. İşte ihracat konusu aslında bir nebze bu. 5 milyar 800 milyon dolar ihracat işte buralardan geliyor.
2016 yılında bizim bölgenin elektrik tüketimi yüzde 8,18 oranında artmış. Doğalgaz tüketimi yüzde 3,5 artmış. Su tüketimimiz, yüzde 5 artmış. Malum tekstil fabrikalarımız var. Yani aslında baktığınızda çarklar dönüyor. Hangi çarklar dönüyor? İhracat ve ihracatçıya iş yapanların çarkları fevkalade dönüyor. Çünkü bir kriz oluyor, yurt içine çalışıyorsanız, size verilen çekler ödenmiyor. Çekin ödenmeyince sen de kendin borcunu ödemekte dara düşüyorsun. Dara düşmemek için Türkiye'de her ne kadar müşteri portföyümüzü geniş tutsak dahi, yeterli olmuyor. Müşteri portföyümüzü dünyada da geniş kılmalıyız.

Endüstri 4.0 konuşuluyor. 'Bunun adını nasıl Türkçeleştiririz' deniyor. Ya, niye değiştireceksiniz ki... Keşke Endüstri 4.0'ı biz bulsak da onlar bizi takip etseydi. Bizim hayallerimiz, misyonumuz, vizyonumuz ileri, daha ileri olmalıydı.
Bu arada sadece Bursa OSB olarak değil, şirketimiz olarak da ekolojiye dikkat etmek durumunundayız. Bakınız kanser hepimizin başına gelebiliyor. Eğer bizler yaptığımız işlerle bu dünyayı, bu vatanı kirletirsek... Evlatlar var, torunlar var... Hangi yüzle biz onların yüzüne bırakacağız. Böyle mi onlara iyi bir dünya bırakacağız? Sadece OSB olarak da değil, kendi işyerlerimizde de... Ekonomimizi düşünürken, ekolojimizi de düşünmemiz lazım.

DURMAZLAR...

Durmazlar olarak, 3 kardeşiz. Ablam Fatma, kardeşim Sinan var. Babam Ali Durmaz öleli 13 sene oldu. Direkt istihdam ettiğimiz 350 kişi vardı, şimdi bin 700 kişi oldu. Niye? Benim ablam, kadın başına sabahın bir saatinda evinden çıkıp fabirkaya gidiyorsa, Bursa'da iş var, diye. Saat gece 10'da fabrikadan çıkıyor, eve gidiyor. Ama yolunu kesmiyorlar. Neden? Efendim birisinin kendisi otomotivde çalışıyor, hanımı bir bankada çalışıyor. Yani bizim insanımız, merhametlidir, ağırdır. Ama bugünlerde bizim insanımıza birşeyler oldu. Kimse kimsenin en ufak bir hatasına katlanamıyor. O kadar hoşgörüsüz, anlayışsız, saygısız olduk ki... Biz işte onlardan olmamalıyız. Biz ne kadar komşularımız, etrafımızdaki ülkeler sıkıntıdan geçse de merhametli, saygılı olmalıyız. Terbiyemizi bozmamalıyız. Eşimizi dostumuzu da uyarmalıyız.
Ya kardeşim, zaten üç kuruşluk ömrün var. Neden onun ahını alacaksın? Veya niye içinden kendine küfür ettireceksin...
'Bir dakka' diyorsun; 'Buyur abi' vardı. Yine o günlere dönmemiz lazım. Bu psikolojik sıkıntılarımızı atmamız lazım. Neden? Çünkü burada oturan hiç kimsenin gidecek başka bir ülkesi yok. Bizi Suriye'ye de, İran'a da almazlar. Araplar zaten bizi sevmez. Nereye gideceğiz biz?
Valla benim vasiyetim, Emirsultan Mezarlığı, babamın yanına.. Mutlaka sizlerin düşüncesi de öyledir. Dolayısıyla ülkeme ve dinime inancım, vatandaşa, kardeşlerime, sevdiklerime inancım... Diyor ki, 'Hüseyin sen muhacirsin, çalış kardeşim, çalış...' Çalışıyoruz.

LAZER GÜÇ KAYNAĞI

Peki neler yapıyoruz? Türkiye'nin 70'nci Ar-Ge merkezi; ama makinede birinci Ar-Ge merkeziyiz.
Lazer ışını yapıyoruz. Nasıl, gidiyorsun doktora, kırmızı bir ışıkla senin gözünü ameliyat ediyor, tedavi ediyor. Peki o lazer ışını nereden geliyor? Bir kaynaktan geliyor. İşte bizim düne kadar ithal ettiğimiz bu malı, o kırmızı lazer ışığını üreten güç kaynağını üretiyoruz. Bu kırmızı ışık demiri kesiyor, demire şekil veriyor. İşçi dolabından tut da uçağın kanadına, otomotiv parçalarına... Ereğli sacının girdiği her yerde bir şekilde bu makinelere ihtiyaç var. Onurlandık, arkadaşları tebrik ettik, gazetelere ilan vererek ne yaptığımızı açıkladık. Yani bizler uyumuyoruz. Türkler uyumuyor. Uyumayacağız. Uyursak böyle güçlü olamayız. Güçlü olmayınca bizi devirirler. Uyumadığımız için ayaktayız. Lazer Güç Kaynağı bizde tam 7 yıllık bir çalışmanın, Ar-Ge'nin ürünü.
Çekin, senedin olabilir, paran gelmemiş olabilir, öyle ya da böyle, morali bozmamalıyız. Allahın da bize bir görevi var, bize veriyor. Allahım ver, diyorsun, biz diledikçe, niyetler halis olduktan sonra, Allah da yolumuzu açık eyliyor. Hepimiz birer sanayici, işveren, çalışan olarak da, ülkenin değerine değer katıyoruz.

BU HEMŞEHRİNİZ HÜSEYİN'İN MAKİNESİ YA..
Ne yapıyoruz?
Uzay mekiğini veya uzay roketini düşünün. Uzaya fırlatılan roketin etrafında böyle yuvarlak yakıt tankları vardır. İş NASA'dadır. NASA'da bir makinemiz var, 27 eksenli, 12 patentli. O yakıt tanklarını kıvırıyor. Öyle bir özel malzeme ki, Türkiye'de örneği yok. Yakıt bitince tank kendini atıyor. Gazete kağıdı düşünün, makine alıyor sacı, büküyor, yuvarlak yapıyor, köşeleri kapatıp yakıtı basıyorsun. Öyle bir sac ki, kıvırıyorsun, bırakınca düzeliyor. Bu bir Türk'ün makinesi ya.. Hemşehriniz Bursalı Hüseyin'in makinesi!...

Velhasıl Türkiye'nin makine sektöründe çok yol katettiğini görüyoruz. Biz eskiden çok zorlanırdık. Mühendisler yetişmemiş, malzeme bulamazsınız... Hepimizin geçtiği süreçler. Sen iplik bulamazsın, çimento bulamazsın. Bunları hepimiz gördük. Bugün herşeye o kadar yakınız ki, parayı bulabiliyoruz, makineyi bulabiliyoruz, inşaatı, malzemeyi bulabiliyoruz...
Fakat işletmelerde problem ne? Çalışanlar... İşini düzgün yapmayanlar.
Adama diyorum ki, 'Bak kardeşim, ben senle haftada 45 saat anlaştım. Kaç liraya? 2 bin liraya. Neden günde 10 dakika önce paydos ediyorsun? Sen çalıyorsun, farkında olmadan. Harama düşüyorsun... Beğenmiyorsan, dersin ki, parayı yükselt. Yükseltmiyorsan, müsaade et ayrılıyorum, diyebilmelisin. Biz çalışanlarımızı bilinçlendirmeliyiz. İşletmetmelerdeki en büyük sorun çalışanlar. Parayı bozuyorsun, altınlarını, ananın altınlarını bozduruyorsun. Arabanı satıyorsun, birşeyler yapıyorsun. Ama çalışanlar? Onların iyisini bulmak zor. Zaten kimse iyi adamını göndermek istemiyor. Bu yüzden iyi adamı bulmak zor. Demek ki, iyi olmayanların da kalitelerini artırma görevimiz var işveren olarak. Hem kalitesi, hem kariyeri artsın, hem de geliri artsın. Artsın ki o da nefes alsın. Biz asla Rabbena hep bana demeyiz. Onların refahını, kalitelerini artırmakta da fayda görüyorum.
Sonra ne yapıyoruz?
Türkiye'de 'Punch Press' dediğimiz bir makineyi yaptık. Fiyatı 260 bin Euro idi. Japonlar ve Almanlar yapıyor. Biz yaptık, kopye ettik. Bu arada kopye etmek ayıp değil... Keşfedilmiş bir şeyi niye bir daha keşfedeceksin? Keşfedilmişi al, yap... Zaten senin mühendisin meraklıysa, onun üzerinde daha birşeyler koyuyorsun, geliştiriyorsun o makiyeni. Ama sıfırdan yaparsan zamanına ve parana yazık. Biz aldık bir tane 250 Euroluk makineyi, 160 bin Euro'ya yaptık ve piyasaya çıkardık. Pat onlar da fiyatı 170 bin Euro'ya düşürdüler. Kardeşim sen benim vatandaşımı yıllarca soymuşsun... Makine başına 100 bin Euro fazla parasını aldın. Ha Ahmet'in parası, ha Mehmet'in parası, sonuçta bu memleketin parası...Sonra biz 130 bin Euro'ya düştük, onlar bir daha fiyat düşüremediler...
Sonra Türkiye'de üretimi olmayan lazer kesim makinelerini ürettik. Gökçin abi, (Gökçin Aras), dışarıdan 1 milyon Alman Markına almıştı, Euro yoktu. 17 sene önce, düşünün 1 milyon mark... Şimdi biz o makineyi 250 bin Euro'ya satıyoruz kullanıcıya. Yabancıları Türkiye'den çıkardık, satamıyorlar artık. Sadece piyasada bana kafası bozulan olabilir, özel bir nedeni vardır, yabancılardan ancak o zaman makine alınıyor. Defettik yabancıları...

4 TRİLYON DOLARLIK SEKTÖR

Yani saca şekil veren, kıvıran, eğen, büken, takım tezganlarında piyasada İtanyanları bitirdik, sektör olarak. Eskiden Almanya'daki Hannover fuarında bir hol İtalyan olurdu, şimdi bir hol Türk firmaları var. Komşularım var Kayseri'den, İstanbul'dan, Konya'dan var... Bizim makine sektöründe bir bereket var. Çabuk zengin olmadığımız için çabuk da batmayız. Metal sektörünün geneli böyledir. Dünyadaki petrol ve türevlerinden sonra, PVC, torba, naylon vs., 4 trilyon dolar ticaret hacmi ile ikinci sektör makine sektörü. Peki bizim bundan aldığımız pay nedir? Çamaşır makinesi de dahil, dönen bir alet var, motoru var vs., toplam ihracatımız 15 milyar dolar. 4 trilyon dolar nere, 15 milyar dolar nere? Yani makine sektöründe alınacak daha o kadar fazla yol var ki... Eminim daha pek çok sektörde böyle bir durum var. Herkes kendi sektörüyle sabah akşam yatıyor. Yıllarca ve hepimiz herşeyi biliyoruz. Ama bir de rızk var. Şimdi benim niye bir Microsoft'um, bir Apple'ım olmasın? Veya bizden bir Hasan'ın, Ayşe'nin, niye böyle bir şeyi olmasın? Bunun için adımızın David mi olması gerekiyor arkadaş? Bizim kafa basmıyor mu? O nedenle hayallermizi de sağlam ve geniş tutmakta fayda var.

TRAMVAY

Size Tramvay projemizi anlatayım. 2008'de işlerimiz azaldı. 100 birim iş yaparken işimiz 35'e düştü. Bir sürü çalışan var. Toplandık, ne yapacağız, konuşuyoruz, konuşuyoruz... Ablam açtı ellerini, 'Allahım bize bir iş versene' dedi. Bir de baktık ki bizim belediye başkanı bir babayiğit arıyor...Tren yapacak babayiğit... Bizim milimetrenin binde biri hassasiyetinde iş yapmak kaabiliyetimiz var. Mühendisliğimiz, altyapımız... Endüstri mühendisi, fizikçi yazılım mühendisleri... Maaşallah..
Belediye başkanımızla tanışmıyordum. 8-10 firma dolaşmışlar, 'Siz bu işte olur musunuz', dediler. 'Bir düşünelim' dedik. Dedik ki, bu işe 3 milyon Euro gider. Peki, biz 3 milyon Euro'yu kaybetsek, bu bizim ailemize, çalışanlarımıza büyük bir zarar verir mi? Çarkımızı bozar mı? 'Bozmaz' dedik, 'Girelim' dedik ve girdik.
Yabancılar senin bu iş yapmanı istemiyorlar ki.. Pauch Press makinelerindeki gibi burada da eski vagon, yeşil olanlar 3 milyon 200 bin Euro. Biz vermişiz tanesi 1 milyon 650 bin Euro. Para kazanıyor musun? İnsanlığa hizmete ediyorum. Sevabını yazsa yeter, bir gün kazanırım. 'One time cost' dedikleri hazır rotada, bir seferlik gider alacak benden. Kapıcısı öyle, bacacısı öyle. Biz girmeden önce sektör konuşulmuyordu ki. Gelişmekten olan ülkemizin o kadar çok yatırıma ihtiyacı var ki toplu taşımacılıkta. Heykel önünde yarım saat ayakta dur, 24 saatte 2 bin sigara içmiş kadar karbondioksit alıyorsun. Şu kapalı salona iki araba bağla, kapı pencereyi kapat, hiç birimiz egzozdan, sabaha çıkamayız, o kadar bir durum yani. Gençlerimizin, çocuklarımızın, kendi ruhumuzun ve bedenimizin sağlığı için de toplu taşımacılığı yaymalıyız.
Biz 6 tane tramvay yaptık. Dediler, 'Bu tramvay bu bayırı çıkmaz.' Kardeşim çıkıp da 'Bu tren bu bayırı çıkmazsa, geçip arkasına iterim, çünkü bunu benim vatandaşım yapıyor' desene! Böyle duygularla gelsene...
Hakiten de tramvay o yokuşta kalmadı mı! Ama neden? Yola rayları döşemiş, üstüne alsfalt atmışlar. Eski İtfaiye'nin tam karşısında. Asfalt rayların tam üzerine dökülmüş, raylar demire değmeyince elektrik alamıyor, makine de elektrik alamayınca otomomtik olarak kendisi duruyor. Neyse arkadaşlar rayların üzerini gece vakti gidip taşladı, asfaltı kazıdılar ve bizim tramvay yoluna devam etti.

Hafif raylı tramvaydan sonra çift yönlü kırmızıları da yaptık. Bunu yapmak araba fabrikasından daha zor. Bakın daha hala bir araba yapacak babayiğit bulamadılar. Bizim kapımız herkese açık. Bu yenilikleri hepimiz yapmalı. Bu masada oturan herkes, birinci sınıfız... Gelir farkı olmaksızın...
Ben birinci sınıfım burada, bütün sizler de. Hükümetimizin yanında durmak lazım. Eleştir, sevdiğin sevmediğin yanı vardır. Ama adam üç vardiya çalışıyor. Buna sinir mi, sağlık mı dayanır?


Endüstri 4.0'ı konuşmuyoruz, yapıyoruz. 10 kişi çalıştırıyorsun. Yoruldun, bir saat bacağımı uzatayım dedin, elinde 'laptop'un. Bakıyorsun, operatörün ne kadar çalıştığını, ne kadar tükettiğini, kaç parça kestiğini, neyi kestiğini, hepsini oturduğun yerden görüyorsun. Buradan Arjantin'e makine sattım. O makineye bağlanabiliyoruz. Buradan, Türkiye'den servis olarak Arjantin'deki makineye müdahale edebiliyoruz artık. Şimdi, makine arıza yapmadan olabilecek sıkıntıları, yazılımları önceden görebilmeye çalışıyoruz. Servis ihtiyacı vs. için uyarı yapıyoruz.
Biz makineleri alıyoruz, kesen, biçen, döven vs. makineler... Ortalarına robot koyuyoruz. Bu robot farklı bir makinede işlem gören bir parçayı alıyor. Farklı bir makineye götürüyor ve döndürüyor dolaştırıyor, parçayı yapıp, yan tarafa atıyor.
Tornayı çoğu insan bilir. 'Vargel' diye bilirdik. Bir tane CNC Torna kaç konvansiyonel tornanın işini yapar? En az 10... Abi, bu 9 kişi nereye gidecek? Karnını nasıl doyuracak? Rabia diyor, 4 çocuk diyor, teeknoloji diyor, nüfus artıyor, sonu ne olacak? 0 boşta kalan 9 kişinden birisi benim evladım olabilir.
Yeni sektörler doğuyor. Bursa'da Uzay ve Havacılık Kümelenmesi kuruldu. Ama Bursa'ya hızlı tren inşaatı durdu. Ne olacak şimdi? Gelirimizi göstereceğiz, vergimizi de vereceğiz. 100 lira kazandın, 80 lirasını ver devletine. 20 lira ile geçinirsin.

ULAŞIM ARAÇLARI SEKTÖRÜ


Bu toplu taşıma sektörü çok değişik. Hem şanslı hem çok şanssız bir sektör. Araba üretsem galeriye koyarım, satarım; ama tren üretince bir galeriye koyup satamıyorsun. Belediye iş verirse yaparız abi, ne olacak...
Devletimizin tutumu pozitif. Bir yerlilik oranı koydular. Orta ve üst teknolojili mallarda yüzde 15'e kadar fiyat avantajı getirildi. O da Çinlilere karşı bize yetiyor. Ama diğer sektörlerdeki durumu bilmiyorum. Belediyeler korkuyor her halde. Anlamıyorum. Normalde aslında belediye başkanlarının sıraya girmesi lazım, Önce benim trenimi ver diye. Kocaeli'ye tren verdik, Samsun'a verdik. Samsun'daki belediye başkanımız “Ben yerlisini alacağım kardeşim” dedi. Kocaeli Belediyesi 'Ben yerli tren alacağım' dedi. Fiyatı uygun, kalite uygun. Kaç senedir çalışıyor, maşallahı var. Bir tramvayın aslında 2 milyon 200 bin Euro olması lazım. Yabancılarda 3 milyonun üzerinde, biz 1,650 civarında veriyoruz. Teknik özelliklerine göre. Yeşiller 3,2 milyon Euroya alınmış, biz neredeyse yarı fiyatına veriyoruz. İnsanlığa hizmet ediyoruz aslında.”





Not: Bu yazı Ekohaber'in 1081. sayısından alındı. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder