Hızlı tren, metro, tramvay, lazer güç kaynakları... Tamamı ithal edilen bu araç ve teknolojilerde artık ciddi bir yerli üretici var. "İpekböceği" adı ile tramvay üretmeye başlayan Durmazlar Makine, artık metro vagonlarını da üretiyor. Firma ilgili 'lisanslar alınabilirse' hızı tren de bile var.
Durmazlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz, sac işleme makinelerinden sonra 'Lazer Güç Kaynağı' ve 'Tramvay'da iddialı olduklarını belirtti. Durmaz, yerli üretimin maddi manevi desteklenmesini istiyor...
Durmazlar Holding A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Bursa Organize Sanayi
Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz, geçtiğimiz
günlerde hem Durmazlar'ın yürüttüğü projeler hakkında geniş
bilgi verdi, hem de Bursa'da makine sanayiin dinamizmine vurgu yaptı.
“Türkler uyumuyor” diye tramvaydan, lazer güç
kaynağına, saç işleme makineleri ve uzak mekiği parçalarına
yerli üretimde çıtayı yükseğe taşıdıklarını anlatan
Durmaz, bir yandan da işadamlarına “İstersek herşeyi
yaparız” mesajı verdi, coşku ve moral aşıladı. Soruları
da yanıtlayan Durmaz, merak edilen pek çok konuya açıklık
getirdi.
MUSİAD Bursa
Şubesi'nde konuşan Durmaz'ın sözlerinin geniş bir özetini,
sizlerle paylaşıyoruz:
“Bursa OSB'nin
Yönetim Kurulu Başkanıyım. Önce bizim OSB'den birçak rakam
söylemek istiyorum. BTSO olarak 'Bursa Büyürse Türkiye Büyür'
diyoruz. Gerçekten Bursa'daki gelişme ülkemize büyük fayda
sağlıyor. Aslında biz farkında değiliz. Sanayiciler, işverenler,
memurlar, öğretmenler bu algıyı da yaratmamız lazım, bütün
Bursalılar olarak.
Bizim Bursa OSB'de 700
hektar arazide 250 firma var. Kimya sektörü de var, makine de var,
tekstil de var, otomotiv de var, otomotiv yan sanayi de var, yani
karma bir yapısı var.
Dikkatinizi çekerim,
geçen sene bizim OSB'deki sanayicilerin ihracatı 5 milyar 800
milyon dolar. Düşünebiliyor musunuz, bu şehre, 10 senede en az 50
milyar dolar girmiş. Bu 50 milyar dolardan simitçiden tutun da
tornacımıza, doktorumuza, hastanemize her bireyimiz faydalanmıştır.
O nedenle OSB'lerden bahsederken, şunu demek istiyorum; ihracat
yapmayan arkadaşlara, küçüklerime veya büyüklerime ya bir
ihracatçıya çalışmaya, ya da bir ihracat yapmaya gayret
etmemizde fayda var.
Rahmetli babam,
Almanya'ya gidiyor. Almanca bilmiyor. Bursalı bir arkadaşı ile
birlikte -ki, şimdi ikisi de vefat etti, yoklar-, makine alacaklar,
Alman diyor ki, babamın arkadaşına, 'Ali borcunu öder mi?'
Babam Almanca bilmiyor, anlamıyor. Arkadaşı, 'Ben kefilim, Ali
borcunu öder, vadeli verebilirsin' diyor. Babama kefil oluyor,
makine alınıyor.
Birgün bu Alman
geliyor Bursa'ya. 'Ne oldu, hayırdır' diyor babam. 'Ben
senin arkadaşını arıyorum. Sana kefil olanı. Parasını bana
ödemedi.' Babam 'Gel' diyor, 'Yardımcı olayım'.
'Sen ne iş yaparsın' diyor Alman, Yalova yolundaki fabrikada.
Babam makineleri gösteriyor. 'Aha bunları yapıyorum'. 'Ya'
diyor, 'Bana da yapar mısın?' İşte öyle, bilmillah, 1977
yılında ihracata başlıyoruz.
O ihracata başlama,
aynı zamanda vizyonu, misyonu da değiştiriyor. Yabancılarla haşir
neşirsin. Onların farklı disiplinleri var. Bizim tarzımız
farklı.
Şimdi Mars gezegeninde
demir arıyor bir taraftan adamlar, bir taraftan da bizim daha yerli
uçağımız yok. Bir taraftan birileri inancından dolayı
Kerbela'yı anarken kendini dövüyor; öteki adam da Mars'ın
toprağını paylaşıyor. Yav kardeşim, tamam, hem kendini döv,
bir taraftanda Mars'a araç gönderelim biz de...
Ticari ilişkiler zaman
içinde dostluğa dönüştüğü için, adam seni evinde misafir
ediyor, sen onları evinde misafir ediyorsun, sen onun nazını
çekiyorsun, o senin nazını çekiyor. İşte ihracat konusu aslında
bir nebze bu. 5 milyar 800 milyon dolar ihracat işte buralardan
geliyor.
2016 yılında bizim
bölgenin elektrik tüketimi yüzde 8,18 oranında artmış. Doğalgaz
tüketimi yüzde 3,5 artmış. Su tüketimimiz, yüzde 5 artmış.
Malum tekstil fabrikalarımız var. Yani aslında baktığınızda
çarklar dönüyor. Hangi çarklar dönüyor? İhracat ve ihracatçıya
iş yapanların çarkları fevkalade dönüyor. Çünkü bir kriz
oluyor, yurt içine çalışıyorsanız, size verilen çekler
ödenmiyor. Çekin ödenmeyince sen de kendin borcunu ödemekte dara
düşüyorsun. Dara düşmemek için Türkiye'de her ne kadar müşteri
portföyümüzü geniş tutsak dahi, yeterli olmuyor. Müşteri
portföyümüzü dünyada da geniş kılmalıyız.
Endüstri 4.0
konuşuluyor. 'Bunun adını nasıl Türkçeleştiririz' deniyor. Ya,
niye değiştireceksiniz ki... Keşke Endüstri 4.0'ı biz bulsak da
onlar bizi takip etseydi. Bizim hayallerimiz, misyonumuz, vizyonumuz
ileri, daha ileri olmalıydı.
Bu arada sadece Bursa
OSB olarak değil, şirketimiz olarak da ekolojiye dikkat etmek
durumunundayız. Bakınız kanser hepimizin başına gelebiliyor.
Eğer bizler yaptığımız işlerle bu dünyayı, bu vatanı
kirletirsek... Evlatlar var, torunlar var... Hangi yüzle biz onların
yüzüne bırakacağız. Böyle mi onlara iyi bir dünya bırakacağız?
Sadece OSB olarak da değil, kendi işyerlerimizde de... Ekonomimizi
düşünürken, ekolojimizi de düşünmemiz lazım.
DURMAZLAR...
Durmazlar olarak, 3
kardeşiz. Ablam Fatma, kardeşim Sinan var. Babam Ali Durmaz öleli
13 sene oldu. Direkt istihdam ettiğimiz 350 kişi vardı, şimdi bin
700 kişi oldu. Niye? Benim ablam, kadın başına sabahın bir
saatinda evinden çıkıp fabirkaya gidiyorsa, Bursa'da iş var,
diye. Saat gece 10'da fabrikadan çıkıyor, eve gidiyor. Ama yolunu
kesmiyorlar. Neden? Efendim birisinin kendisi otomotivde çalışıyor,
hanımı bir bankada çalışıyor. Yani bizim insanımız,
merhametlidir, ağırdır. Ama bugünlerde bizim insanımıza
birşeyler oldu. Kimse kimsenin en ufak bir hatasına katlanamıyor.
O kadar hoşgörüsüz, anlayışsız, saygısız olduk ki... Biz
işte onlardan olmamalıyız. Biz ne kadar komşularımız,
etrafımızdaki ülkeler sıkıntıdan geçse de merhametli, saygılı
olmalıyız. Terbiyemizi bozmamalıyız. Eşimizi dostumuzu da
uyarmalıyız.
Ya kardeşim, zaten üç
kuruşluk ömrün var. Neden onun ahını alacaksın? Veya niye
içinden kendine küfür ettireceksin...
'Bir dakka'
diyorsun; 'Buyur abi' vardı. Yine o günlere dönmemiz
lazım. Bu psikolojik sıkıntılarımızı atmamız lazım. Neden?
Çünkü burada oturan hiç kimsenin gidecek başka bir ülkesi yok.
Bizi Suriye'ye de, İran'a da almazlar. Araplar zaten bizi sevmez.
Nereye gideceğiz biz?
Valla benim vasiyetim,
Emirsultan Mezarlığı, babamın yanına.. Mutlaka sizlerin
düşüncesi de öyledir. Dolayısıyla ülkeme ve dinime inancım,
vatandaşa, kardeşlerime, sevdiklerime inancım... Diyor ki,
'Hüseyin sen muhacirsin, çalış kardeşim, çalış...'
Çalışıyoruz.
LAZER GÜÇ KAYNAĞI
Peki neler yapıyoruz?
Türkiye'nin 70'nci Ar-Ge merkezi; ama makinede birinci Ar-Ge
merkeziyiz.
Lazer ışını
yapıyoruz. Nasıl, gidiyorsun doktora, kırmızı bir ışıkla
senin gözünü ameliyat ediyor, tedavi ediyor. Peki o lazer ışını
nereden geliyor? Bir kaynaktan geliyor. İşte bizim düne kadar
ithal ettiğimiz bu malı, o kırmızı lazer ışığını üreten
güç kaynağını üretiyoruz. Bu kırmızı ışık demiri kesiyor,
demire şekil veriyor. İşçi dolabından tut da uçağın kanadına,
otomotiv parçalarına... Ereğli sacının girdiği her yerde bir
şekilde bu makinelere ihtiyaç var. Onurlandık, arkadaşları
tebrik ettik, gazetelere ilan vererek ne yaptığımızı açıkladık.
Yani bizler uyumuyoruz. Türkler uyumuyor. Uyumayacağız. Uyursak
böyle güçlü olamayız. Güçlü olmayınca bizi devirirler.
Uyumadığımız için ayaktayız. Lazer Güç Kaynağı bizde tam 7
yıllık bir çalışmanın, Ar-Ge'nin ürünü.
Çekin, senedin
olabilir, paran gelmemiş olabilir, öyle ya da böyle, morali
bozmamalıyız. Allahın da bize bir görevi var, bize veriyor.
Allahım ver, diyorsun, biz diledikçe, niyetler halis olduktan
sonra, Allah da yolumuzu açık eyliyor. Hepimiz birer sanayici,
işveren, çalışan olarak da, ülkenin değerine değer katıyoruz.
BU HEMŞEHRİNİZ
HÜSEYİN'İN MAKİNESİ YA..
Ne yapıyoruz?
Uzay mekiğini veya
uzay roketini düşünün. Uzaya fırlatılan roketin etrafında
böyle yuvarlak yakıt tankları vardır. İş NASA'dadır. NASA'da
bir makinemiz var, 27 eksenli, 12 patentli. O yakıt tanklarını
kıvırıyor. Öyle bir özel malzeme ki, Türkiye'de örneği yok.
Yakıt bitince tank kendini atıyor. Gazete kağıdı düşünün,
makine alıyor sacı, büküyor, yuvarlak yapıyor, köşeleri
kapatıp yakıtı basıyorsun. Öyle bir sac ki, kıvırıyorsun,
bırakınca düzeliyor. Bu bir Türk'ün makinesi ya.. Hemşehriniz
Bursalı Hüseyin'in makinesi!...
Velhasıl Türkiye'nin
makine sektöründe çok yol katettiğini görüyoruz. Biz eskiden
çok zorlanırdık. Mühendisler yetişmemiş, malzeme
bulamazsınız... Hepimizin geçtiği süreçler. Sen iplik
bulamazsın, çimento bulamazsın. Bunları hepimiz gördük. Bugün
herşeye o kadar yakınız ki, parayı bulabiliyoruz, makineyi
bulabiliyoruz, inşaatı, malzemeyi bulabiliyoruz...
Fakat işletmelerde
problem ne? Çalışanlar... İşini düzgün yapmayanlar.
Adama diyorum ki, 'Bak kardeşim, ben senle haftada 45 saat anlaştım. Kaç liraya? 2 bin liraya. Neden günde 10 dakika önce paydos ediyorsun? Sen çalıyorsun, farkında olmadan. Harama düşüyorsun... Beğenmiyorsan, dersin ki, parayı yükselt. Yükseltmiyorsan, müsaade et ayrılıyorum, diyebilmelisin. Biz çalışanlarımızı bilinçlendirmeliyiz. İşletmetmelerdeki en büyük sorun çalışanlar. Parayı bozuyorsun, altınlarını, ananın altınlarını bozduruyorsun. Arabanı satıyorsun, birşeyler yapıyorsun. Ama çalışanlar? Onların iyisini bulmak zor. Zaten kimse iyi adamını göndermek istemiyor. Bu yüzden iyi adamı bulmak zor. Demek ki, iyi olmayanların da kalitelerini artırma görevimiz var işveren olarak. Hem kalitesi, hem kariyeri artsın, hem de geliri artsın. Artsın ki o da nefes alsın. Biz asla Rabbena hep bana demeyiz. Onların refahını, kalitelerini artırmakta da fayda görüyorum.

Adama diyorum ki, 'Bak kardeşim, ben senle haftada 45 saat anlaştım. Kaç liraya? 2 bin liraya. Neden günde 10 dakika önce paydos ediyorsun? Sen çalıyorsun, farkında olmadan. Harama düşüyorsun... Beğenmiyorsan, dersin ki, parayı yükselt. Yükseltmiyorsan, müsaade et ayrılıyorum, diyebilmelisin. Biz çalışanlarımızı bilinçlendirmeliyiz. İşletmetmelerdeki en büyük sorun çalışanlar. Parayı bozuyorsun, altınlarını, ananın altınlarını bozduruyorsun. Arabanı satıyorsun, birşeyler yapıyorsun. Ama çalışanlar? Onların iyisini bulmak zor. Zaten kimse iyi adamını göndermek istemiyor. Bu yüzden iyi adamı bulmak zor. Demek ki, iyi olmayanların da kalitelerini artırma görevimiz var işveren olarak. Hem kalitesi, hem kariyeri artsın, hem de geliri artsın. Artsın ki o da nefes alsın. Biz asla Rabbena hep bana demeyiz. Onların refahını, kalitelerini artırmakta da fayda görüyorum.
Sonra ne yapıyoruz?
Türkiye'de 'Punch
Press' dediğimiz bir makineyi yaptık. Fiyatı 260 bin Euro idi.
Japonlar ve Almanlar yapıyor. Biz yaptık, kopye ettik. Bu arada
kopye etmek ayıp değil... Keşfedilmiş bir şeyi niye bir daha
keşfedeceksin? Keşfedilmişi al, yap... Zaten senin mühendisin
meraklıysa, onun üzerinde daha birşeyler koyuyorsun,
geliştiriyorsun o makiyeni. Ama sıfırdan yaparsan zamanına ve
parana yazık. Biz aldık bir tane 250 Euroluk makineyi, 160 bin
Euro'ya yaptık ve piyasaya çıkardık. Pat onlar da fiyatı 170 bin
Euro'ya düşürdüler. Kardeşim sen benim vatandaşımı yıllarca
soymuşsun... Makine başına 100 bin Euro fazla parasını aldın.
Ha Ahmet'in parası, ha Mehmet'in parası, sonuçta bu memleketin
parası...Sonra biz 130 bin Euro'ya düştük, onlar bir daha fiyat
düşüremediler...
Sonra Türkiye'de
üretimi olmayan lazer kesim makinelerini ürettik. Gökçin
abi, (Gökçin Aras), dışarıdan 1 milyon Alman Markına almıştı,
Euro yoktu. 17 sene önce, düşünün 1 milyon mark... Şimdi biz o
makineyi 250 bin Euro'ya satıyoruz kullanıcıya. Yabancıları
Türkiye'den çıkardık, satamıyorlar artık. Sadece piyasada bana
kafası bozulan olabilir, özel bir nedeni vardır, yabancılardan
ancak o zaman makine alınıyor. Defettik yabancıları...
4 TRİLYON DOLARLIK
SEKTÖR
Yani saca şekil veren,
kıvıran, eğen, büken, takım tezganlarında piyasada İtanyanları
bitirdik, sektör olarak. Eskiden Almanya'daki Hannover fuarında bir
hol İtalyan olurdu, şimdi bir hol Türk firmaları var. Komşularım
var Kayseri'den, İstanbul'dan, Konya'dan var... Bizim makine
sektöründe bir bereket var. Çabuk zengin olmadığımız için
çabuk da batmayız. Metal sektörünün geneli böyledir. Dünyadaki
petrol ve türevlerinden sonra, PVC, torba, naylon vs., 4 trilyon
dolar ticaret hacmi ile ikinci sektör makine sektörü. Peki bizim
bundan aldığımız pay nedir? Çamaşır makinesi de dahil, dönen
bir alet var, motoru var vs., toplam ihracatımız 15 milyar dolar. 4
trilyon dolar nere, 15 milyar dolar nere? Yani makine sektöründe
alınacak daha o kadar fazla yol var ki... Eminim daha pek çok
sektörde böyle bir durum var. Herkes kendi sektörüyle sabah akşam
yatıyor. Yıllarca ve hepimiz herşeyi biliyoruz. Ama bir de rızk
var. Şimdi benim niye bir Microsoft'um, bir Apple'ım olmasın? Veya
bizden bir Hasan'ın, Ayşe'nin, niye böyle bir şeyi olmasın?
Bunun için adımızın David mi olması gerekiyor arkadaş? Bizim
kafa basmıyor mu? O nedenle hayallermizi de sağlam ve geniş
tutmakta fayda var.
TRAMVAY
Size Tramvay projemizi
anlatayım. 2008'de işlerimiz azaldı. 100 birim iş yaparken işimiz
35'e düştü. Bir sürü çalışan var. Toplandık, ne yapacağız,
konuşuyoruz, konuşuyoruz... Ablam açtı ellerini, 'Allahım
bize bir iş versene' dedi. Bir de baktık ki bizim belediye
başkanı bir babayiğit arıyor...Tren yapacak babayiğit... Bizim
milimetrenin binde biri hassasiyetinde iş yapmak kaabiliyetimiz var.
Mühendisliğimiz, altyapımız... Endüstri mühendisi, fizikçi
yazılım mühendisleri... Maaşallah..
Belediye başkanımızla
tanışmıyordum. 8-10 firma dolaşmışlar, 'Siz bu işte olur
musunuz', dediler. 'Bir düşünelim' dedik. Dedik ki, bu
işe 3 milyon Euro gider. Peki, biz 3 milyon Euro'yu kaybetsek, bu
bizim ailemize, çalışanlarımıza büyük bir zarar verir mi?
Çarkımızı bozar mı? 'Bozmaz' dedik, 'Girelim' dedik
ve girdik.
Yabancılar senin bu iş
yapmanı istemiyorlar ki.. Pauch Press makinelerindeki gibi
burada da eski vagon, yeşil olanlar 3 milyon 200 bin Euro. Biz
vermişiz tanesi 1 milyon 650 bin Euro. Para kazanıyor musun?
İnsanlığa hizmete ediyorum. Sevabını yazsa yeter, bir gün
kazanırım. 'One time cost' dedikleri hazır rotada, bir
seferlik gider alacak benden. Kapıcısı öyle, bacacısı öyle.
Biz girmeden önce sektör konuşulmuyordu ki. Gelişmekten olan
ülkemizin o kadar çok yatırıma ihtiyacı var ki toplu
taşımacılıkta. Heykel önünde yarım saat ayakta dur, 24 saatte
2 bin sigara içmiş kadar karbondioksit alıyorsun. Şu kapalı
salona iki araba bağla, kapı pencereyi kapat, hiç birimiz
egzozdan, sabaha çıkamayız, o kadar bir durum yani. Gençlerimizin,
çocuklarımızın, kendi ruhumuzun ve bedenimizin sağlığı için
de toplu taşımacılığı yaymalıyız.
Biz 6 tane tramvay
yaptık. Dediler, 'Bu tramvay bu bayırı çıkmaz.' Kardeşim
çıkıp da 'Bu tren bu bayırı çıkmazsa, geçip arkasına
iterim, çünkü bunu benim vatandaşım yapıyor' desene! Böyle
duygularla gelsene...
Hakiten de tramvay o
yokuşta kalmadı mı! Ama neden? Yola rayları döşemiş, üstüne
alsfalt atmışlar. Eski İtfaiye'nin tam karşısında. Asfalt
rayların tam üzerine dökülmüş, raylar demire değmeyince
elektrik alamıyor, makine de elektrik alamayınca otomomtik olarak
kendisi duruyor. Neyse arkadaşlar rayların üzerini gece vakti
gidip taşladı, asfaltı kazıdılar ve bizim tramvay yoluna devam
etti.
Hafif raylı tramvaydan
sonra çift yönlü kırmızıları da yaptık. Bunu yapmak araba
fabrikasından daha zor. Bakın daha hala bir araba yapacak babayiğit
bulamadılar. Bizim kapımız herkese açık. Bu yenilikleri hepimiz
yapmalı. Bu masada oturan herkes, birinci sınıfız... Gelir farkı
olmaksızın...
Ben birinci sınıfım
burada, bütün sizler de. Hükümetimizin yanında durmak lazım.
Eleştir, sevdiğin sevmediğin yanı vardır. Ama adam üç vardiya
çalışıyor. Buna sinir mi, sağlık mı dayanır?
Endüstri 4.0'ı
konuşmuyoruz, yapıyoruz. 10 kişi çalıştırıyorsun. Yoruldun,
bir saat bacağımı uzatayım dedin, elinde 'laptop'un. Bakıyorsun,
operatörün ne kadar çalıştığını, ne kadar tükettiğini, kaç
parça kestiğini, neyi kestiğini, hepsini oturduğun yerden
görüyorsun. Buradan Arjantin'e makine sattım. O makineye
bağlanabiliyoruz. Buradan, Türkiye'den servis olarak Arjantin'deki
makineye müdahale edebiliyoruz artık. Şimdi, makine arıza
yapmadan olabilecek sıkıntıları, yazılımları önceden
görebilmeye çalışıyoruz. Servis ihtiyacı vs. için uyarı
yapıyoruz.
Biz makineleri
alıyoruz, kesen, biçen, döven vs. makineler... Ortalarına robot
koyuyoruz. Bu robot farklı bir makinede işlem gören bir parçayı
alıyor. Farklı bir makineye götürüyor ve döndürüyor
dolaştırıyor, parçayı yapıp, yan tarafa atıyor.
Tornayı çoğu insan
bilir. 'Vargel' diye bilirdik. Bir tane CNC Torna kaç
konvansiyonel tornanın işini yapar? En az 10... Abi, bu 9
kişi nereye gidecek? Karnını nasıl doyuracak? Rabia diyor, 4
çocuk diyor, teeknoloji diyor, nüfus artıyor, sonu ne olacak? 0
boşta kalan 9 kişinden birisi benim evladım olabilir.
Yeni sektörler
doğuyor. Bursa'da Uzay ve Havacılık Kümelenmesi kuruldu. Ama
Bursa'ya hızlı tren inşaatı durdu. Ne olacak şimdi? Gelirimizi
göstereceğiz, vergimizi de vereceğiz. 100 lira kazandın, 80
lirasını ver devletine. 20 lira ile geçinirsin.

ULAŞIM ARAÇLARI
SEKTÖRÜ
Bu toplu taşıma
sektörü çok değişik. Hem şanslı hem çok şanssız bir sektör.
Araba üretsem galeriye koyarım, satarım; ama tren üretince bir
galeriye koyup satamıyorsun. Belediye iş verirse yaparız abi, ne
olacak...
Devletimizin tutumu
pozitif. Bir yerlilik oranı koydular. Orta ve üst teknolojili
mallarda yüzde 15'e kadar fiyat avantajı getirildi. O da Çinlilere
karşı bize yetiyor. Ama diğer sektörlerdeki durumu bilmiyorum.
Belediyeler korkuyor her halde. Anlamıyorum. Normalde aslında
belediye başkanlarının sıraya girmesi lazım, Önce benim
trenimi ver diye. Kocaeli'ye tren verdik, Samsun'a verdik.
Samsun'daki belediye başkanımız “Ben yerlisini alacağım
kardeşim” dedi. Kocaeli Belediyesi 'Ben yerli tren
alacağım' dedi. Fiyatı uygun, kalite uygun. Kaç senedir
çalışıyor, maşallahı var. Bir tramvayın aslında 2 milyon 200
bin Euro olması lazım. Yabancılarda 3 milyonun üzerinde, biz
1,650 civarında veriyoruz. Teknik özelliklerine göre. Yeşiller
3,2 milyon Euroya alınmış, biz neredeyse yarı fiyatına
veriyoruz. İnsanlığa hizmet ediyoruz aslında.”
Not: Bu yazı Ekohaber'in 1081. sayısından alındı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder