Değil 40-50 yaş; 20 yaşındaki gençler bile artık Bursa'da kayda değer bir değişime tanık olabiliyor.
Değişim çok hızlı. Şehirler tanınmaz hale geliyor.
Ama ilginç bir durum yaşıyoruz: Kuşaklar arasında bilgi-deneyim aktarımı neredeyse sıfır!
Bu yüzden her kuşak, benzer hataları yapıyor, aynı yanlışlara düşülüyor. Belki de bu yüzden, çevremizdeki binlerce şirket arasında, örneğin ömrü 50 yılı aşan kuruluşların sayısı parmakla gösterilecek kadar azalıyor.
Sait Emin Bidirener, bugünün ölçeklerinde çok
büyük bir işadamı, büyük bir ihracat, ithalat şirketi sahibi değil. Ama
binlerce insanın çalıştığı kurumlarda çalışmış, yöneticilik yapmış, ticari
meziyetleri, piyasayı iyi bilmesi sayesinde başarılı olmuş, sonunda kendi adına
şirket kurup ticaret yapmış, iyi para kazanmış; hayrına okul, cami yaptırmış,
öğrenci okutmuş bir isim.
Kendisiyle, yazarımız Cevdet Akçakoca'nın
ofisinde sohbet ettik. Bildiren'in anlattıkları son 60 yılda Bursa'nın sanayi
ve ticaret hayatındaki değişimlere ışık tutuyor.
60 yılda sadece fabrika sayıları, kapasiteleri, teknolojileri mi değişti?
Zenginliğin kaynağının “devlet” olması dışında ülkemiz müthiş değişimlere sahne olmuş.
İşte “işçisi olmayan bir şirket kurma” hedefiyle yola çıkan ve 90 yaşını geride bırakan Bildirener'in anlattıkları ve bir zamanlar Bursa'da sanayi, ticaret...
60 yılda sadece fabrika sayıları, kapasiteleri, teknolojileri mi değişti?
Zenginliğin kaynağının “devlet” olması dışında ülkemiz müthiş değişimlere sahne olmuş.
İşte “işçisi olmayan bir şirket kurma” hedefiyle yola çıkan ve 90 yaşını geride bırakan Bildirener'in anlattıkları ve bir zamanlar Bursa'da sanayi, ticaret...
- Sait Emin Bildirener'i kısaca tanıtır
mısınız?
- 1926 Bursa doğumluyum. Fakir bir ailenin 8.
çocuğuyum. 7 abim ve ablamın hiç birini görmedim. Kimisi bebekken, kimisi
geçlik çağında benden önce ölmüşler. Babam küçük bir esnaftı. 1930'da bir
arkadaşının aracılığı ile Çekirge'deki Şifa Oteli'ni kiraladı, otelciliğe
başladı. İlkokulu Çekirge İlkokulu'nda bitirdim. Çekirge İlkokulu o zaman,
caminin karşısındaydı, caminin havuzu da bizim bahçeydi. Yan yanaydık.
1930'da Bursa'da Erkek Lisesi, Kız Lisesi, Kız Sanat ve Erkek Sanat Enstitüsü, Ziraat Okulu ve Askeri Lise ile 26 İlkokul vardı. Mezun olduğum Çekirge İlkokulu da 26. ilkokuldu. Tahtakale'den Erkek Lisesi'ne gittim, 1943'de Erkek Lisesi'nden mezun oldum. Bir “Bitirme” bir de “Olgunluk” imtihanı vardı. Bitirme imtihanına bütün derslerden girerdik. Bitirme diploması alan yedek subay olurdu, ama üniversiteye giremezdi. Üniversiteye girmek için Olgunluk imtihanını da kazanmak lazımdı. Olgunluk 4 dersti, ikisi zorunlu, ikisi seçmeli ders. Olgunluk sınavına girdik, mezun oldum.
1930'da Bursa'da Erkek Lisesi, Kız Lisesi, Kız Sanat ve Erkek Sanat Enstitüsü, Ziraat Okulu ve Askeri Lise ile 26 İlkokul vardı. Mezun olduğum Çekirge İlkokulu da 26. ilkokuldu. Tahtakale'den Erkek Lisesi'ne gittim, 1943'de Erkek Lisesi'nden mezun oldum. Bir “Bitirme” bir de “Olgunluk” imtihanı vardı. Bitirme imtihanına bütün derslerden girerdik. Bitirme diploması alan yedek subay olurdu, ama üniversiteye giremezdi. Üniversiteye girmek için Olgunluk imtihanını da kazanmak lazımdı. Olgunluk 4 dersti, ikisi zorunlu, ikisi seçmeli ders. Olgunluk sınavına girdik, mezun oldum.
Babam memur olmamı istiyor. Çünkü 2. Dünya
Savaşı'nda vatandaş çok büyük sıkıntı çekmiş. Ancak memurlara devlet çok
yardım yapmış ve halka nazaran çok daha müreffeh bir yaşam sürmüşler. Halkın
nazarında böyle bir fikir oluşmuş.
Ben de Mülkiye'ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) girmeye karar verdim. Okul Ankara'da, ben imtihan için İstanbul'a gidiyorum. Gemlik'te vapura bindim, yanıma birisi oturdu. Adam mülkiye mezunu imiş, kaymakam olmuş, mülkiye müfettişliği yapmış, ama hepsini bırakmış terzilik yapıyormuş...
İlla “Mülkiye'ye girme” diye tutturdu. Ve ben vazgeçtim imtihana girmekten.
İktisat Fakültesi'ne kaydoldum. Sonra ahbap oldum. Karaköy'de tramvay durağının yanında terzihanesi vardı. Ama adam iğneye iplik takmasını bilmiyor. İki güzel terzi bulmuş, kumaş da satıyor, elbise de. Jet tabakaya elbise yapıyor. Provasını yapıyor, çalışanlara “Bak evladım, şurası burası” diyor bilmiş havalarında. Efendi bir insan.
İktisat Fakültesi'nde 4. sınıfta lisans diploması almak için Genel Ekonomi imtihanına girmemiz ve 7 puan almamış lazım. 7'den aşağı alınca çakıyorsunuz. Sınava girdik, ama benim geçerli not almama imkan yok. Öndekine, “Ben boş kağıt verip çıkacağım” dedim. “Bekle, sağdan soldan laf alırız”. Dedim ya bilmiyorum, ne yazacağım. Bu bilgiyle 7 alınmaz.
Neyse boş kağıdı verdim, çıktım. Onlar 4 saat imtihan oldular. Ne oldu? Onlar da çaktı, ben de çaktım...
Ben de Mülkiye'ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) girmeye karar verdim. Okul Ankara'da, ben imtihan için İstanbul'a gidiyorum. Gemlik'te vapura bindim, yanıma birisi oturdu. Adam mülkiye mezunu imiş, kaymakam olmuş, mülkiye müfettişliği yapmış, ama hepsini bırakmış terzilik yapıyormuş...
İlla “Mülkiye'ye girme” diye tutturdu. Ve ben vazgeçtim imtihana girmekten.
İktisat Fakültesi'ne kaydoldum. Sonra ahbap oldum. Karaköy'de tramvay durağının yanında terzihanesi vardı. Ama adam iğneye iplik takmasını bilmiyor. İki güzel terzi bulmuş, kumaş da satıyor, elbise de. Jet tabakaya elbise yapıyor. Provasını yapıyor, çalışanlara “Bak evladım, şurası burası” diyor bilmiş havalarında. Efendi bir insan.
İktisat Fakültesi'nde 4. sınıfta lisans diploması almak için Genel Ekonomi imtihanına girmemiz ve 7 puan almamış lazım. 7'den aşağı alınca çakıyorsunuz. Sınava girdik, ama benim geçerli not almama imkan yok. Öndekine, “Ben boş kağıt verip çıkacağım” dedim. “Bekle, sağdan soldan laf alırız”. Dedim ya bilmiyorum, ne yazacağım. Bu bilgiyle 7 alınmaz.
Neyse boş kağıdı verdim, çıktım. Onlar 4 saat imtihan oldular. Ne oldu? Onlar da çaktı, ben de çaktım...
Eylül'de yeniden girdim, 6 aldım. Şubat'a
çalışırken, Feridun Ergün vardı, profesör. Konjonktür dersine gelirdi. Cumhuriyet
Gazetesi'ne yazı yazmıştı, makaleyi okudum. İmtihana girmeden önce yeniden
okudum. İmtihanda, kağıda, şu tarihte gazetede sayın hocamızın belirttiği gibi
şeklinde açıklama yaptım. İki kişi mezun olduk.
Bir hanım öğrenci, bir de ben.
Sonra 4 ay askerlik yaptım, Erzurum'da. Gelince Bursa'da iki arkadaş, dokuma tezgahı alalım, dokumacılık yapalım, dedi.
Bu arada Ali Ferruh Yüce Belediye Reisi oldu.
Bir gün telefon etti. Çağırdı, gittim. “Sait ben belediye reisi oldum. Bana bir yardımcı var ve burada bu işi yapacak kimse yok. Aklıma sen geldin. Önce yazı işlerine alacağım, yıl başında emekli olacak, seni yazı işleri müdürü yapacağım, sonra da yardımcım olacaksın, içerideki işler sana ait ben sadece dışarıdan sorumlu olacağım” dedi.
İyi gidiyordu, ama belediyecilik beni sarmadı.
Sonra 4 ay askerlik yaptım, Erzurum'da. Gelince Bursa'da iki arkadaş, dokuma tezgahı alalım, dokumacılık yapalım, dedi.
Bu arada Ali Ferruh Yüce Belediye Reisi oldu.
Bir gün telefon etti. Çağırdı, gittim. “Sait ben belediye reisi oldum. Bana bir yardımcı var ve burada bu işi yapacak kimse yok. Aklıma sen geldin. Önce yazı işlerine alacağım, yıl başında emekli olacak, seni yazı işleri müdürü yapacağım, sonra da yardımcım olacaksın, içerideki işler sana ait ben sadece dışarıdan sorumlu olacağım” dedi.
İyi gidiyordu, ama belediyecilik beni sarmadı.
O arada Sümerbank'dan bir gazete ilanı
çıktı. Merinos imtihanla eleman alıyor. Bir kişi alınacakmış, sınavı
kazandım.
Maliyet Muhasebesi'nde bir buçuk sene çalıştıktan sonra Dış Alımlar Şefi oldum. Merinos'un hammaddesinin yüzde 80'i Avustralya'dan gelir. Yerli yün de alıyoruz, ama onları Alım Müdürlüğü alıyor, ben almıyorum. Buna itiraz ettim. 'Hammaddenin hepsini ben alayım, adına Alım Şefliği koyalım. Zaten başka yerden almıyoruz.'
Kabul edildi ve ben Alım Şefi olarak çalışmaya başladım.
Maliyet Muhasebesi'nde bir buçuk sene çalıştıktan sonra Dış Alımlar Şefi oldum. Merinos'un hammaddesinin yüzde 80'i Avustralya'dan gelir. Yerli yün de alıyoruz, ama onları Alım Müdürlüğü alıyor, ben almıyorum. Buna itiraz ettim. 'Hammaddenin hepsini ben alayım, adına Alım Şefliği koyalım. Zaten başka yerden almıyoruz.'
Kabul edildi ve ben Alım Şefi olarak çalışmaya başladım.
Avustralya piyasasını inceledim. Gitmeden, uzaktan.
Mukayeselerini yaptım, gördüm ki, güneyden alınan yapaklar daha kaliteli. Güneyde Melburn ve Sindy tarafındaki çiftliklerden gelen yün daha iyi.
Yapak, tip numarası ile satılır. 70, 78, 80 tip vs. diye. 165 Tipe kadar kamgarndır. Ondan sonrası Ştragen (kalın) tiplerdir. Onu değiştirdik.
Muharrem Çırtan diye yünü iyi bilen bir mühendis arkadaş vardı. İki yıl kadar birlikte çalıştık ve sistemi değiştirdik.
Mukayeselerini yaptım, gördüm ki, güneyden alınan yapaklar daha kaliteli. Güneyde Melburn ve Sindy tarafındaki çiftliklerden gelen yün daha iyi.
Yapak, tip numarası ile satılır. 70, 78, 80 tip vs. diye. 165 Tipe kadar kamgarndır. Ondan sonrası Ştragen (kalın) tiplerdir. Onu değiştirdik.
Muharrem Çırtan diye yünü iyi bilen bir mühendis arkadaş vardı. İki yıl kadar birlikte çalıştık ve sistemi değiştirdik.
Avusturalya yün piyasası altın piyasası
gibidir. Günlük işler. Sabahtan akşama fiyat değişir. Bize daha önceden fiyat gelir. Mesela '72
Tip yünden 100 bağla bağladık. Proforma fatura gönderin' deriz. Yün
balyayla, temiz esasından kirli satılır. Yani temiz hesabından verilir, ama kirli
gelir, ancak randıman garantisi verilir. Balyaların hepsi de, vasatı, kirli
olarak 130 kilodur. Biz tip işini
kaldırdık, kendimiz bir uzunluk verdik. O uzunluğa göre biraz da Melburn
ve Sidny bölgesi olsun diye de konuştuk. İşler öyle yürümeye başladı. Oradan
bir gün ansızın Satış Şefliği'ne geçtim.
- Alımdan satıma...
- Evet. Satımda birşeyimiz yok. İplik satıyoruz,
ama... Sipariş ediyorlar, iplik satıyoruz. Daha ziyade de Hereke'ye
veriliyordu. Firmalar geliyor, 'Şöyle bir iplik lazım yapar mısınız', tamam
diyor, hesap yapıyor, fiyat veriyorduk, sipariş alıyor, malı yapıyorduk...
Yün ipliği.. Satış Şefliğinden Ticaret Şef Muavini oldum.
İşe başlamadan, Denizli'ye Müdür Muaviliğine tayinim geldi. Gittim, ama Denizli bana çok ufak geldi. Orada kalma niyetim yoktu. İş bakımından ufak. Denizli Bez Fabrikası. Bez ve iplik üretiliyor. İpliği Alım Satım Müessesesi satıyor. Faturasını getiriyor, yüklüyoruz, adam gidiyor. Bezde bir kamyon dolunca da İzmir'e yolluyoruz.
Yün ipliği.. Satış Şefliğinden Ticaret Şef Muavini oldum.
İşe başlamadan, Denizli'ye Müdür Muaviliğine tayinim geldi. Gittim, ama Denizli bana çok ufak geldi. Orada kalma niyetim yoktu. İş bakımından ufak. Denizli Bez Fabrikası. Bez ve iplik üretiliyor. İpliği Alım Satım Müessesesi satıyor. Faturasını getiriyor, yüklüyoruz, adam gidiyor. Bezde bir kamyon dolunca da İzmir'e yolluyoruz.
Bez satışımız yok aslında.. Biz bez satışını İzmir'in
maliyeti ile yolluyoruz, zarar ediyoruz. Dedim ki, iyisi mi onların fiyatı ile
verelim. Birleşince aynısına geliyor, zararım orada geriyor. 'İzmir'deki
fiyatla verelim, benim de biraz karım olsun'. Sümerbank bezden de kâr etsin,
nasıl olsa globalda Bir şey değişmiyor.
Gittik, kabul ettirdik ve Denizli de kâr etmeye başladı. Sık sık
Bursa'ya geliyordum. Annem hastaydı, ziyaret ediyordum. Şubat'ta hanımı aldım,
götürdüm, Denizli'yi gördü. Misafirhanede kalıyorum, Müdür Muaviniyim.
Sümerbank'ta bir adet vardı, bir müdür ya da muavini geldiğinde, hanımı da
varsa, tanışma yemekleri düzenlenir. Yemek yerken garson geldi 'telefona
çağırılıyorsun' dedi. Annem Bursa'da, 'acaba ona Bir şey mi oldu', diye
gittim.
Gemlik'ten bir arkadaşım telefonda. 'Saitçiğim bugün duydum, çok sevindim.' Hayrola? 'Gemlik'e (Sunğipek Müessesesi) Müdür Muavini olmuşsun.'
Haydaaa. Bize hem hoş geldin yemeği veriyorlar, hem de tayin haberi alıyorum!
Yemeği yedik, ertesi gün müdüre söyledik.. Denizli'de müdüre çıktım, 'Müdür bey benim Gemlik'e tayinim çıkmış. Ben yazı geldikten sonra, tebellüğ edince ayrılsam bir mahsuru olur mu?' 'Yok', dedi, 'Niye olsun, ayrıl'. 2 sün sonra tayinler geldi, tebellüğ ettik, 'Allahaısmarladık' dedik.
Denizli'den ayrılım Gemlik'e geldim.
Gemlik'te bir Müdür Muavini var. 'Sait' dedi 'Benim oğlan okula gidiyor. Mayıs ayında onları okuldan almak çok ters, olmaz, mayıs sonuna kadar idare et, iznini uzat'...
Sonra geldim, evi boşalttı, ben taşındım.
Sunğipek floş ve viskon üretiyordu. Oradan 10 lira olan viskonu Merinos'a veririz, Merinos viskonu 6 liradan satıyor.
Gemlik'ten bir arkadaşım telefonda. 'Saitçiğim bugün duydum, çok sevindim.' Hayrola? 'Gemlik'e (Sunğipek Müessesesi) Müdür Muavini olmuşsun.'
Haydaaa. Bize hem hoş geldin yemeği veriyorlar, hem de tayin haberi alıyorum!
Yemeği yedik, ertesi gün müdüre söyledik.. Denizli'de müdüre çıktım, 'Müdür bey benim Gemlik'e tayinim çıkmış. Ben yazı geldikten sonra, tebellüğ edince ayrılsam bir mahsuru olur mu?' 'Yok', dedi, 'Niye olsun, ayrıl'. 2 sün sonra tayinler geldi, tebellüğ ettik, 'Allahaısmarladık' dedik.
Denizli'den ayrılım Gemlik'e geldim.
Gemlik'te bir Müdür Muavini var. 'Sait' dedi 'Benim oğlan okula gidiyor. Mayıs ayında onları okuldan almak çok ters, olmaz, mayıs sonuna kadar idare et, iznini uzat'...
Sonra geldim, evi boşalttı, ben taşındım.
Sunğipek floş ve viskon üretiyordu. Oradan 10 lira olan viskonu Merinos'a veririz, Merinos viskonu 6 liradan satıyor.
- Devlet politikası işte.. Tabi Gemlik'deyken
bir gün Merinos Müdürü telefonda beni aradı. Ben müdürü sevmem, o da beni
sevmez. Bu adam beni niye çağırıyor? Gittim, oturdum makamına, ilk defa çayını
içiyorum. 'Gelip benimle burada çalışır mısın' dedi. Ben adamı
sevmiyorum, gayriihtiyarı 'Hayır' dedim.
O zaman Merinos Müdürüne hayır demek her babayiğindin harcı değil... 'Sen
hayır diyorsun ama tayinin çıktı' dedi.
'Müdür bey biz memuruz, tayinim çıktıysa gelir çalışırız' dedim.
Eski muavini çağırdı hemen, 'Hep beraber öğle yemeği yiyelim' dedi.
Peki dedim. Mithat Bey, Sezen Aksu'nun kayın pederi. Mithat Özer'in dedesi. O arada Genel Müdür Muavini aradı, yanımda müdüre, 'Sait Müdür Muavini oldu, sen de Ankara'ya Personel Müdürü oldun, hayırlı olsun', dedi.
'Müdür bey biz memuruz, tayinim çıktıysa gelir çalışırız' dedim.
Eski muavini çağırdı hemen, 'Hep beraber öğle yemeği yiyelim' dedi.
Peki dedim. Mithat Bey, Sezen Aksu'nun kayın pederi. Mithat Özer'in dedesi. O arada Genel Müdür Muavini aradı, yanımda müdüre, 'Sait Müdür Muavini oldu, sen de Ankara'ya Personel Müdürü oldun, hayırlı olsun', dedi.
Mithat'ın
titremesi bitti, rahatladı.
Müdür, 'Mithat Defterdarlık'ta müdür oldu demiştiniz, adam Personel Müdürü olmuş' deyince bir kızdı, bir kızdı; niye bana haber vermediler, falan...
Yemek mi yedik, dayak mı yedik anlamadım.
Müdür, 'Mithat Defterdarlık'ta müdür oldu demiştiniz, adam Personel Müdürü olmuş' deyince bir kızdı, bir kızdı; niye bana haber vermediler, falan...
Yemek mi yedik, dayak mı yedik anlamadım.
-
Müdürü sevmiyorsunuz, buna
rağmen başarılısınız diye rütbe alıyorsunuz!
- İşe başladım, ama müdürü sevmiyorum. Dedim ki, '3. kişilerin olduğu yerde beni küçük düşürme, bir de neye karışacağım, neye
karışmayacağım onu da söyleyin'.
'Evlerin tahsisinden başka her şeye karışabilirsin' dedi.
'Evleri (Misafirhaneleri) ben tahsis edeceğim' dedi.
İşe başladık, hakikaten de iyi gidiyor.
'Ankara'ya giden yazılara ben birinci imza atayım, sen ikinci imza at. Ankara'da gelen yazıları evvela ben göreyim, sonra sen gör. Yazıları benim görmemi istiyorsan, işaretle, getirsinler' dedim.
Gayet rahat çalışmaya başladık.
Yalnız müdürümüz hasta, öğleye kadar işe gelmiyor. Öğleden sonra işe geliyor. Saat 5'den sonra da “Eee gel biraz çalışalım” ..
Bir haftayı geçti, akşamları kalıyorum, derken bir gün 'Müdür bey ben lokale gideceğim, oyun oynayacağım' dedim.
Hiç de yaptığım bir şey değil. İlk defa maça kızı oynadım.
Adam sonra hastalandı, müdürlüğe ben vekalet ediyorum.
Genel Müdüre, dedim ki 'Efendim bunu Amerika'ya yollayabiliriz'.
'Nasıl?'...
Biz bir kumaş anlaşması yaptık, firma ile görüşmeler yapmak üzere diye..
“Al bir komite kararı yolla” dedi.
Fabrikalarda komiteler vardı.
İki muavin, muhasebeci ve işçi temsilcisinden müteşekkildir.
Kararı aldık, adamcağızı Amerika'ya yolladık. Sedye ile uçağa bindirdik. Adam gidince vekaleten Müdürlüğü çıkarıyoruz. Yönetmeliğe göre yetki bende zaten. Ama dedim, 'Adam dönmeyince beni müdür yapmazsanız durmam burada'.
İki gün sonra vekaleten müdür tayin edildim. Ama müdür masasına oturmadım, odasına bile uğramadım.
'Evlerin tahsisinden başka her şeye karışabilirsin' dedi.
'Evleri (Misafirhaneleri) ben tahsis edeceğim' dedi.
İşe başladık, hakikaten de iyi gidiyor.
'Ankara'ya giden yazılara ben birinci imza atayım, sen ikinci imza at. Ankara'da gelen yazıları evvela ben göreyim, sonra sen gör. Yazıları benim görmemi istiyorsan, işaretle, getirsinler' dedim.
Gayet rahat çalışmaya başladık.
Yalnız müdürümüz hasta, öğleye kadar işe gelmiyor. Öğleden sonra işe geliyor. Saat 5'den sonra da “Eee gel biraz çalışalım” ..
Bir haftayı geçti, akşamları kalıyorum, derken bir gün 'Müdür bey ben lokale gideceğim, oyun oynayacağım' dedim.
Hiç de yaptığım bir şey değil. İlk defa maça kızı oynadım.
Adam sonra hastalandı, müdürlüğe ben vekalet ediyorum.
Genel Müdüre, dedim ki 'Efendim bunu Amerika'ya yollayabiliriz'.
'Nasıl?'...
Biz bir kumaş anlaşması yaptık, firma ile görüşmeler yapmak üzere diye..
“Al bir komite kararı yolla” dedi.
Fabrikalarda komiteler vardı.
İki muavin, muhasebeci ve işçi temsilcisinden müteşekkildir.
Kararı aldık, adamcağızı Amerika'ya yolladık. Sedye ile uçağa bindirdik. Adam gidince vekaleten Müdürlüğü çıkarıyoruz. Yönetmeliğe göre yetki bende zaten. Ama dedim, 'Adam dönmeyince beni müdür yapmazsanız durmam burada'.
İki gün sonra vekaleten müdür tayin edildim. Ama müdür masasına oturmadım, odasına bile uğramadım.
İstanbul'dan müdür veya muavinleri gelince
akşam fabrikada yemek yerlerdi.
Yemekte Bakırköy fabrikası müdürü bir laf etmiş.
'Biz Merinos'ta idari müdür görmek istemiyoruz. Nereden çıkardınız' demişler.
Oradakilerden birisi Yıldız'ın (Yıldız'daki fabrikanın)müdürü, İdari Müdür.
Bana telefon etti. Böyle böyle oldu, haberin olsun dedi.
Mithat Bey, genel müdür, aradı, 'Alınma ama Nazilli müdürünün tahinin çıkarıyorlar, haberin olsun. Geri dönüyorsun.'
Nazilli müdürü geldi, işe başladı, devrettim, ben dedim 'kalıcı değilim, ayrılacağım'.
İyi bir insan, müdür evine gitmeye başladık falan.
Bir akşam, bir telefon, Petkim'den genel müdür muavinliği...
Yarımca'da Petkim'deyim, yarın gel konuşalım.
Eşime de söylemedim. Bana Petkim'in müdür muavinliğini teklif ettiler. Kalacağım evi de gösterdiler.
Merinos'taki evden küçük ama şirin bir yer. Ben kabul ettim. Geldim hanıma söyledim. Pazar günün götüreyim gör.
Gittik. Sait dedi bu ev küçük sığamayız. Evde eşya da var. 'Ben hepsini getiririm, sadece bir ranza istiyorum' dedim. Bacanağımız, kızları var, ranzada yatsınlar diye. Perdeleri değiştiremezsin dediler. Hanım Gölcük'e kadar konuşmadı benimle.
Fazla eşyaları müdürün evinin altında bir depo var. Oraya koyarız dedik.
Petkim'de göreve başladım.
Ticari grubu organize ettik”
(Devam edecek... )
Yemekte Bakırköy fabrikası müdürü bir laf etmiş.
'Biz Merinos'ta idari müdür görmek istemiyoruz. Nereden çıkardınız' demişler.
Oradakilerden birisi Yıldız'ın (Yıldız'daki fabrikanın)müdürü, İdari Müdür.
Bana telefon etti. Böyle böyle oldu, haberin olsun dedi.
Mithat Bey, genel müdür, aradı, 'Alınma ama Nazilli müdürünün tahinin çıkarıyorlar, haberin olsun. Geri dönüyorsun.'
Nazilli müdürü geldi, işe başladı, devrettim, ben dedim 'kalıcı değilim, ayrılacağım'.
İyi bir insan, müdür evine gitmeye başladık falan.
Bir akşam, bir telefon, Petkim'den genel müdür muavinliği...
Yarımca'da Petkim'deyim, yarın gel konuşalım.
Eşime de söylemedim. Bana Petkim'in müdür muavinliğini teklif ettiler. Kalacağım evi de gösterdiler.
Merinos'taki evden küçük ama şirin bir yer. Ben kabul ettim. Geldim hanıma söyledim. Pazar günün götüreyim gör.
Gittik. Sait dedi bu ev küçük sığamayız. Evde eşya da var. 'Ben hepsini getiririm, sadece bir ranza istiyorum' dedim. Bacanağımız, kızları var, ranzada yatsınlar diye. Perdeleri değiştiremezsin dediler. Hanım Gölcük'e kadar konuşmadı benimle.
Fazla eşyaları müdürün evinin altında bir depo var. Oraya koyarız dedik.
Petkim'de göreve başladım.
Ticari grubu organize ettik”
(Devam edecek... )
'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder