29 KASIM 2010, Pazartesi | |
|
Sevgili okurlar, bu hafta sizlerle, Avrupa Birliği’nde 2017-21 dönemini kapsayan makro tarım politikası hazırlıklarını paylaşmak ve göz ardı edilen tarım sektöründeki fırsatlar üzerinde durmak istiyordum. Ancak elime geçen birkaç rakam sinirlerimi o kadar bozdu ki, tarımı falan bırakıp ülkemin geleceği ile ilgili karamsarlığa kapılmaya başladım.
Gazetelerden birinde küçük bir haber: “Harç deyip geçmeyin”....
Habere göre, devlet bu yıl çeşitli harçlardan toplam 7 milyar lira civarında bir gelir elde ediyormuş. Tabi ki maliyenin ihtiyacı var, normal, olacak…
Karamsarlık, harçlar listesine bakınca başlıyor.
Bakınız, devlet bu 7-8 milyar lira civarındaki toplam harcın nerdeyse üçte birini yargı-mahkeme harçlarından sağlıyor.
Vatandaş bu yıl 3 ayrı kalemde toplam 2 milyar 903 milyon lira “yargı harcı”ödemiş olacak.
Haksızlığa uğrayan, hakkını arayan, başı derde düşen; malı çalınan, hırsızlık; gasp, tecavüz, cinayet mağduru olan; alacağını tahsil edemeyen, şiddet-işkence vs. gören ve hak-hukuk aramak için yolu adliyeye düşen vatandaş devlete bu yıl 2,9 milyar lira (eski para ile 2,9 katrilyon) ödüyor.
Daha çarpıcı olan şey ise şu:
Vatandaşa adalet, yargı hizmetini veren kim?
Adalet Bakanlığı.
Adalet Bakanlığı’nın bütçesi ne kadar?
4,3 milyar lira.
Yani devlet adalet-yargıya harcayacağı toplam paranın yaklaşık 4’te 3’ünü, hakkını hukukunu koruyamadığı mağdur vatandaşlarından topluyor!
Bu size normal mi geliyor?
Yoksa bu ülkede “skandal” sözünün anlamı mı değişti.
Adliyelerde sıkça gördüğümüz “Adalet mülkün temelidir” sözündeki “mülk”, para, mal mülk, kat yat değildir. O mülk, “ülke, devletin egemenliği altındaki toprakların bütünü” anlamındadır.
Voltaire şöyle der: “Les lois existent pour faire respecter l’ordre, mais aussi pour protéger les citoyens.”
Yani, “ Yasalar, insanların kurulu düzene saygı göstermesini sağlamak, ama aynı zamanda da vatandaşları korunmak için vardır.”
Yasa, hukuk, yargılama vs. hepsi zaten vatandaşın, daha ziyade de zayıf, mağdur vatandaşın, “mazlumun” hakkını korumak için vardır. Yoksa güçlü olan, kendi işini kendisi halleden, “üstün”lerin, zorbaların hukuka, yargıya falan ihtiyacı yoktur!
12 Eylül referandumu sürecinde hükümetin en çok üzerinde durduğu “hukuk reformu” sözü oldu.
Peki, yüzde 58’in derdi sadece Anayasa Mahkemesi, HSYK gibi tepe noktalarda oturan kişilerin kim olduğu muydu sanıyorsunuz?
Evet, yargı-hukuk reformuna ihtiyaç var.
Ama bu salt tepe kadroları değiştirmekle olmaz. Hatta buna reform bile denmez.
Yüzde 7-8 enflasyon olan bir ülkede yargı harçlarını yüzde 48 artıran, insanları adalete başvurmaktan caydıracak uygulamalarla hiç olmaz.
Adalet Bakanlığı’nın bütçeyi mağdurların sırtına sarmasıyla hiç olmaz.
Türkiye’de köklü bir hukuk-yargı reformuna ihtiyaç var.
Mağdurun kolay ulaşacağı, ücretsiz, vatandaşı koruyan, yıldırıp bıktırmayan, iyi ve zamanında işleyen, gözaltını mahkumiyete dönüştürmeyen, insanları çek senet mafyasından, katilden, şiddetten medet umar hale getirmeyen bir yargı sistemine ihtiyaç var.
Bu, devletin işi ve gerekli harcamayı yapacak olan devlettir.
Vergileri boşuna mı ödüyoruz?
İyi haftalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder