22 KASIM 2010, Pazartesi | |
Geçen Pazar aktardığım rakamlar şunu söylüyordu: Türkiye’de çalışabilir her 3 kişiden sadece 1’i yasal-kayıtlı bir işe sahip. Kalanların yarısı işsiz, yarısı da kayıt dışı çalışıyor.
|
Hayır!
Sayın siyasetçiler, özellikle de muhalefet partileri, lütfen açın gözlerinizi!
Bu kadar insana, bu sistem içinde, çalışacakları, ter dökecekleri bir iş veremezsiniz.
Bu tamamen hayal.
Türkiye’de adaletin, demokrasinin ve refahın artması birazcık olsun isteniyorsa, mutlaka devletin en az 10 milyon yoksul, işsiz nüfusu kuzu kuzu beslemesi gerekiyor!
İktidar bunun farkında ve “makarna, erzak, kömür dağıtımı” vs.’nin arkasında bu gerçeği görmek var. Bunları salt “oy avcılığı” sayıp, fakirlerin bu “sadaka”lardan da mahrum olmasını önermek, artık hele hele sol, sosyal demokrat bir partinin siyaseti olamaz…
Neden mi?
Bakınız, yoksulluğun insanlara iş vererek önleneceği paradigması, özellikle son 30 yıldır tamamen çökmüştür.
Avrupa yıllar önce bunu gördüğü için herkesi sosyal güvenlik kapsamına almıştır. Merak etmeyin, bu ülkelerin yönetimleri en az sizin kadar liberal, kapitalisttir. Ama biliyorlar ki, teknolojinin ve bilimin gelişmesi, üretim araçlarının kapasitesindeki olağanüstü artış nedeniyle artık, üretimi artırmak için çalışan sayısını artırmaya gerek yok.
Üretim artıyor, ama fabrikalar sürekli çalışan sayısını azaltıyor.
Kamu-özel herkes, çalışanı azaltma derdinde. TOFAŞ’a, Renault’ya, Bursa’nın büyük sanayi kuruluşlarına bakın; işçi sayısı bu fabrikalarda 20 yıl öncekine göre kabaca üçte ikiye indi. Oysa üretim, ihracat defalarca katlandı.
Bakınız, yoksulluğun insanlara iş vererek önleneceği paradigması, özellikle son 30 yıldır tamamen çökmüştür.
Avrupa yıllar önce bunu gördüğü için herkesi sosyal güvenlik kapsamına almıştır. Merak etmeyin, bu ülkelerin yönetimleri en az sizin kadar liberal, kapitalisttir. Ama biliyorlar ki, teknolojinin ve bilimin gelişmesi, üretim araçlarının kapasitesindeki olağanüstü artış nedeniyle artık, üretimi artırmak için çalışan sayısını artırmaya gerek yok.
Üretim artıyor, ama fabrikalar sürekli çalışan sayısını azaltıyor.
Kamu-özel herkes, çalışanı azaltma derdinde. TOFAŞ’a, Renault’ya, Bursa’nın büyük sanayi kuruluşlarına bakın; işçi sayısı bu fabrikalarda 20 yıl öncekine göre kabaca üçte ikiye indi. Oysa üretim, ihracat defalarca katlandı.
Gelin rakamlara bakalım:
Nüfus: 71,5 milyon…
Kurban Bayramı yaşadık, insanların cüzdanın boşluğuna bakmadan, sırf komşudan geri kalmamak için kurban kestiği bir ülkede, kesilen koyun-keçi sayısı 2 milyonun altında. Sığır da 400 bin civarında.
“Yeşil Kart” sahibi kişi sayısı: 9,5 milyon.
Ağustos 2010 verilerine göre, herhangi bir sigortası olan “aktif sigortalı” sayısı: 15 milyon 969 bin. Bunların 14 milyon 67 bini işçi, memur vs. zorunlu sigortalı, 401 bini isteğe bağlı, 210 bini çırak, 25 bini yurtdışı topluluk sigortası, 1 milyon 250 bini tarım sigortası, 14 bin 666’sı muhtar.
Toplam emekli sayısı: 8 milyon 706 bin 850. Bunların yüzde 73,4’ü yaşlılık aylığı, yüzde 1,2’si malullük aylığı yüzde 0,1’i vazife malulü, yüzde 0,7’si göremezlik, yüzde 24,1 ise ölen emekli yakınlarının emekli maaşını alıyor. Kişi olarak bunlar aylık alanların yüzde 31’i.
Çalışan veya emekli olarak her hangi bir düzenli geliri olanların hepsini üst üste koysanız 25 milyonu bulmuyor.
Bunun dışında “primsiz ödemeler” başlığı altında yaşlı ve özürlü maaşı alanlar var. Toplam sayısı 1 milyon 336 bin 522. Bunların 864 bini 65 yaş üzeri yaşlı maaşı alırken 422 bini özürlü aylığı, 46 bini 18 yaş altı özürlü yakını aylığı alıyor.
Etti 26,2 milyon insan.
Peki, bu 71 milyondan geri kalanı ne yapıyor?
Siyasi, bürokratik erk, geniş bir yoksul kitleye yardım elini uzatmak gereğini hissediyor kuşkusuz. Ama bu işin adı, çerçevesi, politikası olmadığı için, “muhtaçlara yardım” da adeta sadaka mantığı ile yapılıyor ve yardımlarda tam bir karambol, çok başlılık, keyfilik yaşanıyor.
SGK dışında Kızılay, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma (bildiğimiz Fak-Fuk-Fon), Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler İdaresi, belediyeler, İl Özel İdareleri, vakıf ve dernekler kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Yani devletin yoksul kesime dönük maddi bir sosyal politikası yok da, devlet kapısına gelenlere sadaka veriliyor manzarası... Para devletin parası...
SGK dışında Kızılay, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma (bildiğimiz Fak-Fuk-Fon), Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler İdaresi, belediyeler, İl Özel İdareleri, vakıf ve dernekler kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Yani devletin yoksul kesime dönük maddi bir sosyal politikası yok da, devlet kapısına gelenlere sadaka veriliyor manzarası... Para devletin parası...
Bu kurumların kimisinde yılda kaç fakir kişi veya aileye, kaç lira yardım ettiklerinin kaydı yok. Suistimal, zimmet dedikodularına girmeyelim.
Ayrıca, sofrasında ekmeği, üzerinde elbisesi olmayana ilk elin en yakın akrabaları, komşuları tarafından uzatıldığını asla unutmayalım. “Komşuların verdiği ile geçiniyoruz” sözleri artık televizyon haberlerinde ekrandan izleniyor.
Peki, “açlık-fakirlik sınırı”nı bir tarafa bırakıyoruz. Acaba Türkiye’de her hangi bir işi, iş bulsa çalışacak durumu olmayan, kendine asgari düzeyde bir geçim sağlayamayan, sağlama şansı da olmayan insan sayısı kaçtır?
Tahminler 10 milyon civarında.
Şimdi özellikle, muhalefet lideri CHP’ye ve sol, sosyal demokratlara seslenmek istiyorum:
Lütfen artık işsizlik konusunda gerçekçi bir politika belirleyin ve “herkesi iş sahibi yapacağız” laflarını bırakın.
Elbette bir iktidarın istihdam politikası olacaktır. Hele de Kılıçdaroğlu’nun Keynezyen politikalara yeşil ışık yakması, istihdam öncelikli politikaların acilliğine işaret etmektedir. Ancak bunların, salt kamu kaynaklarına mahkum olacağı ve çok sınırlı kalacağı açıktır.
Elbette bir iktidarın istihdam politikası olacaktır. Hele de Kılıçdaroğlu’nun Keynezyen politikalara yeşil ışık yakması, istihdam öncelikli politikaların acilliğine işaret etmektedir. Ancak bunların, salt kamu kaynaklarına mahkum olacağı ve çok sınırlı kalacağı açıktır.
Artık bu ülkede sosyal devlet, adalet, demokrasi istiyorsanız, öncelikle koyu bir sefillik yaşayan en az 10 milyon insana, devletin düzenli bir gelir ödemesini sağlayın, planlayın.10 milyon vatandaşın barınma, beslenme, eğitim vs. temel zorunlu ihtiyaçlarını çözmek diye bir devlet politikası kaçınılmazdır.
Kömür, makarna yardımı alanlara, “sizi sadakadan kurtaracağız” demek; sadece, “size daha düzenli maaş vs. vereceğiz” diyebilirseniz, anlamlıdır!
İyi haftalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder