1 KASIM 2010, Pazartesi | |
Televizyonlarda bu ara “Eroğlu elini çek, defol”, “Doğamızı katletme Eroğlu” gibi dövizleri çokça görüyorum. Hidroelektrik santrali yapılan bölgelerdeki halk ve çevreciler Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu yerden yere vuruyor. |
Tabi “Eroğlu” soyadını taşıyan birisi olarak, bu hafta soyadımın onurunu korumak istedim!
Öncelikle belirtelim ki, pek çok ülke gibi Türkiye’nin en kritik sorunu enerji. Dış ticaret açıklarının en büyük kalemleri petrol, doğalgaz vs. ithalatı.
Benzini, mazotu, doğalgazı, elektriği en pahalı tüketen ülkelerden birisiyiz.
Elektrik büyük ölçüde doğalgazdan üretiliyor. Bu hem bağımlılık, hem risk, hem de yüksek bedeller ödemek demek.
Sadece benzinde, elektrik fiyatlarında Avrupa şampiyonu değiliz...Yüksek doğalgaz faturaları nedeniyle elektrik fiyatları düşmüyor.
Ama sadece doğalgaz fiyatları değil, doğalgaz santralleri ile devletin yaptığı “fiyat garantili anlaşma”lar nedeniyle de elektrik fiyatlarının daha uzun süre düşmesi hayal. Yani evimizde, işyerimizde daha uzun yıllar elektrikle kazıklanmaya devam edeceğiz!
Mesela devlete ait Ovaakça santralinin, sırf doğalgaz vanasını kısmak, yükü ucuz HES’lere kaydırmak için çalıştırılmaması, bence de doğru bir karardı.
Ucuz elektriği ancak derelerine hidroelektrik santralleri, maden ocaklarına termik santralleri yaparak, rüzgar ve güneş enerjisini devreye sokarak elde edebilirsin…
Resmi verilere göre bugün Türkiye, hidroelektrik enerji kapasitesinin sadece üçte birisini (140 milyar kWh) kullanabiliyor. Hükümet, 26 Haziran 2003 tarihinde Su Kullanım Hakkı Anlaşması ile enerji üretimini özel sektöre açtı. Bu önemli bir değişimdi ve özel sektör patır patır bu işe soyundu. 24 bin 969 MW kurulu gücündeki bin 611 HES projesinin 1.583 adedi için başvuruda bulunuldu. Bunların toplam kurulu gücü 23 bin 247 MW. Başvurusu yapılan 1.583 HES projesi tamamlandığında yıllık 82 milyar kWh enerji üretecek. Bu projeler için özel sektörün yatırım miktarı ise yaklaşık 40 milyar dolar.
Bugün başta Karadeniz olmak üzere ülkenin pek çok yerinde harıl harıl, yüzlerce HES yapılıyor.
Santral yapımında da yeni yöntemler var. Eskisi gibi büyük arazileri su altında bırakan baraj gölleri yok. Mesela Kelkit Çayı’nda, Niksar-Reşadiye arasında 5 santralin inşaatı var. Göl yok. Suyu dereden düz bir kanala/boruya alıyorsunuz, 30-40 metre bir şev oluşturduktan sonra önüne santrali yapıyorsunuz. Barajdan çıkan suyu tekrar bir düz kanala alıyorsunuz ve diyelim ki, bir kilometre sonra yeni bir 30-40 metrelik yükseklik elde ettiğinizde jeneratörü bu 30-40 metre yükseklikteki suyun altına koyuyorsunuz. Bu böyle devam edip gidiyor.
Bu iş özel sektör için, uzun vadede çok karlı bir iş. Eğer ilk yatırıma gücünüz varsa, kazanç büyük. Düşünün birkaç yılda santralı kurduktan sora su akıyor, jeneratörünüz dönüyor ve siz şakır şakır para sayıyorsunuz…
Hele bir de doğalgaz santrallerinin fiyatına TEİAŞ ile satış sözleşmesi imzaladıysanız, paraları resmen çuvallıyorsunuz!
İşte HES yapma azminin altındaki şey bu.
Ama bütün bunlar hükümeti ve Eroğlu’nu aklamıyor.
Zira, HES yapımlarında doğa ve yöre halkı hiç hesaba katılmıyor.
Evet, o santral ve elektrik önemli. Ama dağlarımız, derelerimiz, bahçelerimiz de en az elektrik kadar önemli. Öncelikle bakanlığın, yöre halkının taleplerini göz önüne alması ve doğayı, yaşamı tahribe izin vermemesi gerekir.
Zurnanın zırt dediği yer şu: Bu barajlar tamamen azami kar güdüsüyle yapılıyor. Zaten çoğu ya yabancı veya yabancı ortaklı firma. Adamlar koskoca vadiye bir yudum su bırakmak istemiyor. Burada orman, tarla, bahçe mi var, insan mı yaşıyor, umurlarında değil.
Sadece kesesini düşünüyor.
“Kanalı şuradan götürürsen biraz masraflı olabilir ama doğa ve çevredeki insanlar açısından daha iyi olur” desen ne kaybedersin?
Yok, inadına, tersini yaparlar.
Köylülerin üzerine jandarma sürmekten hiç çekinmezler…
Hükümet de bu firmalara toz kondurmuyor. Çevrecileri, yöre köylülerini hedef göstermeyi, yok saymayı saplantı haline getirmiş.
Niye bu gözü karalık?
Değil mi ki, enerji insanımız için üretiliyor?
Çevre felaketine, erozyona, insanların toprağını terk edip göç etmesine yol açan, memleketin ağacını, çiçeğini, böceğini, otunu, derelerini kurutacak bir HES, koskoca bir talandan başka ne olabilir?
Doğa ve insan ile barışık HES mümkün.
Yeter ki, para hırsı gözünüzü kör etmesin!
İyi haftalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder