31 Mart 2011 Perşembe

Kırsal kalkın (ma)!

1970’lerin başında, 10’lu yaşlarda, Tokat’ın bir dağ köyünde hayvan otlatırken, medeniyetin sadece şehirlere ait bir şey olduğunu düşünürdüm. 


Bu medeniyet, lastik ayakkabı giymemek, yakalı gömlek, beyaz ekmek, ceket-pantolon, çamursuz yol, ışık, yana taranmış saçlar, “efendim”, “teşekkür ederim” gibi şeylerdi...
İlkokul ders kitaplarından ve radyolardan haberdar olduğumuz bu dünya bize o kadar uzaktı ki, jandarma ve ormancı da olmasa, adını sıkça duyduğumuz büyük gücün, "devlet"in, bizden haberi olmadığını düşünebilirdim!
Peki, aradan geçen 40 senede ne değişti?
Gelin bugün, bence ülkenin en temel sorunu olan “kırsal kalkınma”ya bir göz atalım.
“Devlet kırsal kalkınma için ne yapıyor” merakıyla, birikimine inandığım, Nilüfer Belediyesi’nin ilk başkanı ve Bursa için kafa yoran bir isim olarak Sayın Ziya Güney’e başvurdum. Bana yüzlerce sayfa doküman gönderdi. Kırsal kalkınma politikaları ile ilgili bir sürü rapor. Bakanlıklardan, üniversitelerden akademisyenler, koca koca Prof.’lar, uzmanlar,  STK temsilcileri…
Üşenmedim okudum ve itiraf edeyim ki, tam bir hayal kırıklığı…
Yapılan iş genelde, durum tespiti:

 “- 1920’li yılların başında GSMH’nın yaklaşık yüzde 45’i tarımdan elde edilirken, bu oran 1980’de yüzde 25,  2003’te yüzde 11,3’e düştü.”
“- Kırsal nüfus, 1927’den 2000 yılına yüzde 75’den 35’e düştü”.
“- 2001 yılı GTS Köy Genel Bilgi Anketi sonuçlarına göre toplam 668 milyon dekar arazinin yüzde 27,63’ü koruluk ve orman, yüzde 22,78’i tarla,  yüzde 21,86’sı mera, 14,47’si tarıma elverişsiz arazi.”
“- Tarımda kullanılan arazi son yirmi yılda yüzde 19.31 oranında azaldı (tarım dışı kullanım)”
“- Türkiye'de tarımsal işletmelerin yüzde 32 ile en büyük bölümü 20-49 dekar araziye sahip(parseller küçük).”
“- Meralar, 44 milyon hektardan 13 milyon hektara düştü.”
“- Çiftçilerin kooperatif ve birlik şeklinde örgütlenmesi çok zayıf.”
“- Özelleştirmelerin tarıma bir yararı olmadı”.
….......
...........
Tamam, tespitler iyi güzel de...
- Eeee? Peki sizin çözümünüz, projeniz, hedefiniz nedir?
-   Kem küm! İşte, AB’ye uyum, oradan para almaya yarayacak projeler, ne koparabilirsek!
"Bakın, hayvancılık işletmesi kuran birkaç şirket de var… Çiftçiye destek ucuz kredi de veriyoruz!..."

Aşığın dediği gibi: “Ucuz gübre bol yalan, oyalan köylü oyalan”…
Kalkınma, “Bir toplumun ekonomik, sosyal, demografik, politik ve kültürel alanların hepsinde birden kaydettiği ilerleme”dir.
21. yüzyılın ilk 10 yılını geride bıraktık. Hala kırsal alanda gerçekçi, devletin ve halkın ortak irade ve enerjisiyle yürüyecek bir “kırsal kalkınma” politikasına, böyle ciddi bir iradeye sahip değiliz.
Sistem kırsal yapıyı da insanını da resmen yok sayıyor.
Kırsal kalkınmayı salt tarım politikasıyla sağlayamazsınız (Hoş tarım politikası da tartışmalı ya).
Önce kırsal kesimde yaşayanları, insan, vatandaş yerine koymalısınız.
Mesela ilk önce yaşadığı yere bir bakabilirsiniz!
Tipik bir kırsal yerleşimde ev, ahır, samanlık, yan yana. Ahırlar evin ya altında, ya hemen bitişiğinde.
İnsanlar hayvanlarla iç içe yaşıyor!
40-50 sene önce danaların üşümesin diye bize yatak serilen yere bağlandığını hatırlarım. Araya bir ağaç konulurdu, üzerimize çıkmasın, basıp bizi ezmesin diye. Ama sabahları dananın burnunun dibine bıraktığı dışkının kokusuyla uyanmak sıradan bir şeydi... 
Şimdi de temelde değişen bir şey yok.
Bırakın adı “köy” olan küçük yerleri;  “belde”lerde, “ilçe”lerde bile herhangi bir plan yok.
Belediyelerin defterinde “kırsal”, “tarım, hayvancılık” yok.  Tek bilinen şey “yasak”…
(Son yıllardaki Büyükşehir ilgisi de sadece uyanık tüccar ilgisini geçemedi)
Avrupa’ya gidip görüyoruz, ağzımız sulanıyor…
“Köy” dedikleri yer, şehirden güzel. Tertemiz, insanlar evinin önüne çiçek yetiştiriyor, çocuklar parkta oynuyor. Köy içinde kızlar güzel, erkekler yakışıklı… Üzerleri ahır ahır kokmuyor. (Bir de bizde mahalle statüsüne geçen köylere gidip gelen otobüslere bir binin…)
Peki, bu Avrupalı köylüler hiç tarlayla gitmez, hayvanla uğraşmazlar mı?
Tersine, sıradan bir çiftçinin ahırında asgari 50 inek vardır. Bizde ahırına 20 inek bağlayanı parmakla gösterirler.
Ama fark şu: Ahır köyün içinde, evin altında, hemen bitişiğinde değil… Mahallenin dışında, fenni, kocaman; bizdeki gibi “gaz odası”na benzemiyor. 
İnsanlarla hayvanların yaşam alanları ayrılmış, hem insanlar hem de hayvanlar daha iyi koşullarda yaşıyor.
Peki, biz de bunları; hatta daha iyisini yapamaz mıyız?
Bursa’da ahırları mahallenin içinden çıkarmak için bir model diyebileceğim sadece Akçay Belediyesi’nin mücadele ettiğini biliyorum. Ama başarısı sınırlı kaldı sanıyorum. Bir kamu kuruluşundan para ile satın alınan arazi ahır yapımına tahsis edildi ve herkesin evinin yakındaki ahırı yıkıp buraya taşıması istendi. Bir kısım ahırlar taşınmakla birlikte, aradan yıllar geçmesine rağmen sokak aralarında ahır görmek mümkün. Yani tam da istendiği gibi uygulanamadı.
Zira bu iş devletin politikası, halkın desteği, katımı ile topyekûn yapılır.
Zaten kalkınma dediğin de budur.
Artık bir yerlerden başlamak gerekmiyor mu?


İyi pazarlar


17 Ocak 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder